Namık Tan ile Mehmet Uçum'un pazar - pazartesi atışması: 'Külhanbeyi üsluplu kahvehane filozofu'

Namık Tan ile Mehmet Uçum'un pazar - pazartesi atışması: 'Külhanbeyi üsluplu kahvehane filozofu'
Özel’in Erdoğan'la görüşmede yanında götürdüğü Namık Tan, danışman Uçum'un yazısına yanıt verdi: "Külhanbeyi üsluplu kahvehane filozoflarına asla boyun eğmeyeceğiz. Vasatın tasallutuna da, devlet idaresindeki yozlaşmaya da aynı direnci göstereceğiz."

Artı Gerçek - CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmede yanında götürdüğü Washington Büyükelçisi ve CHP Milletvekili Namık Tan, Cumhurbaşkanı Danışmanı Mehmet Uçum’un Gezi Direnişi'ni hedef alan ‘Pazar Notu’ başlıklı yazısına, ‘Pazartesi Notu’ yazısıyla karşılık verdi. Bir diğer Cumhurbaşkanı Danışmanı Ahmet Selim Köroğlu da konuya dahil oldu.

Namık Tan, Erdoğan’ın danışmanı Mehmet Uçum’a 'bir pazar notu' paylaşımında Gezi Direnişi'ni hedef alması üzerinden tepki gösterdi. Tan, Uçum için “Külhanbeyi üsluplu kahvehane filozoflarına asla boyun eğmeyeceğiz. Vasatın tasallutuna da, devlet idaresindeki yozlaşmaya da, tüm ceberrut uygulamalara da aynı direnci göstereceğiz” dedi.

Tan ise Uçum'a Siyaset bilimci Prof. Dr. Raymond Aron’ın değerlendirmesiyle karşılık verdi. Bu değerlendirmede Aron, Aynı zamanda hem boyun eğmeyi hem boyun eğmeyi reddetmeyi doğrulamak mümkün müdür? Yetki ve yetkinin sınırları nedir?” sorusunu yöneltip, “İşte siyasal düzenin ebedi sorunu budur. Esasen, tüm rejim biçimleri de bu sorunun hiçbir zaman mükemmel olmayan çözümleridir diyor.

Namık Tan, “AKP-MHP koalisyonu, AYM ve AİHM kararlarını uygulamayıp, anayasayı askıya alarak cumhuriyete ihanet ediyor” ifadeleriyle de dikkat çekti.

'KABADAYILIK YAPMA CÜRETİNİ GÖSTEREBİLMELERİ DÜŞÜNDÜRÜCÜ'

“Bir Pazartesi Notu” başlıklı yazısına 'sivil başkaldırı' tarihiyle başlayan Tan, “CHP olarak biz Gezi Davası’nda da, Kobani Davası’nda da, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasında da, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve seçmenin iradesine saygı duyulmasında da, sansüre karşı da, yolsuzluğa karşı da, eğitimde akıldan, bilimden, laiklikten uzaklaşma girişimlerine karşı da külhanbeyi üsluplu kahvehane filozoflarına asla boyun eğmeyeceğiz. Vasatın tasallutuna da, devlet idaresindeki yozlaşmaya da, tüm ceberrut uygulamalara da aynı direnci göstereceğiz” ifadelerini kullandı.

CHP’li Namık Tan’ın sosyal medya hesabından yayınlanan yazısından öne çıkanlar şöyle:

“AKP-MHP koalisyonu, AYM ve AİHM kararlarını uygulamayıp, anayasayı askıya alarak cumhuriyete ihanet ediyor. İlginçtir, SSCB’de Stalin’in ölümüyle meydana çıkmaya başlayan rejim muhalifleri de mevcut anayasanın uygulanmasını, en azından orada yazılı haklarının gözetilmesini talep ediyorlardı. O zamanlar burada o SSCB’nin aparatçikliğini yapmaya yeltenmiş birilerinin, bugün çıkıp zamane düşünürü pozlarında topluma kabadayılık yapma cüretini gösterebilmeleri düşündürücü.

'TEMEL KAVRAMLAR LAF CAMBAZLIKLARIYLA EĞİLİP BÜKÜLEMEZ VE PAZARLIĞA AÇIK DEĞİL'

Bugün Türkiye’de tek parti ve tek adam rejimine özenenler, ağızlarından “beka” terimi düşmeyenler için seçenekler açık : Kremlin’iyle, gizli polisiyle, sansürüyle Putin’in Rusya’sı ; yurttaşını beşikten mezara izleyerek tuttuğu sosyal kredi çeteleleri, her köşedeki kameraları, yüz tanıma sistemleriyle Şi’nin Çin’i; babadan oğula devrolunan Orta Asya diktatörlükleri; kamu kaynaklarını çöreklendikleri devlet eliyle yağmalayan yozlaşmış kimi Ortadoğu, Güney Amerika, Afrika diktatörlükleri önlerinde duruyor.

Zira, laik olmayan demokrasi olamayacağı gibi, çekingen tek adam rejimi de olmaz. Tam ifade özgürlüğü, hukuk devleti, eşit anayasal yurttaşlık, ulusal egemenlikte her bireyin temsili, çoğulculuk, sivil toplum gibi temel kavramlar laf cambazlıklarıyla eğilip bükülemez ve pazarlığa da açık değildir. Anayasa demek yalnızca “teşkilat-ı esasiye” demek değildir. “Constitution” devletin temeli, oluşumu demektir. Yazılı olmak zorunda dahi değildir. Ne acı ki, taşa kazılsa da uyulmamasına bugün Türkiye güzel bir örnektir.

GEZİ DAVASINDA DA, KOBANÊ DAVASINDA DA

CHP olarak biz Gezi Davası’nda da, Kobani Davası’nda da, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasında da, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve seçmenin iradesine saygı duyulmasında da, sansüre karşı da, yolsuzluğa karşı da, eğitimde akıldan, bilimden, laiklikten uzaklaşma girişimlerine karşı da külhanbeyi üsluplu kahvehane filozoflarına asla boyun eğmeyeceğiz. Hak ve özgürlüklerin savunulmasında asla geri adım atmayacağız. Vasatın tasallutuna da, devlet idaresindeki yozlaşmaya da, tüm ceberrut uygulamalara da aynı direnci göstereceğiz. Ne olursa olsun, cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmayı mutlaka başaracağız.”

DANIŞMAN KÖROĞLU DA ATIŞMAYA DAHİL OLDU

Bir diğer Cumhurbaşkanı Danışmanı Ahmet Selim Köroğlu da konuya dahil oldu. İki değerlendirmede de uzun cümlenler kullanıldığını savunan Köroğlu, ‘buna gerek olmadığını’ söyledi fakat tam 54 kelimelik bir cümle kurdu.

Köroğlu’nun mesajı şöyle:

“O kadar uzun cümleler kurmaya gerek kalmadan kısaca mandacı bir yönetim istiyoruz, Türkiye’nin bölünme projesini onaylıyoruz, neo liberal politikalar ile sosyal devlet yapısını bitirmek istiyoruz, küreselcilerin doğal aile yapısını bozma planlarını destekliyoruz, teröristan kurulmasına taraftarız, eski vesayetçi yapıları tekrar ihya edeceğiz, laiklik üzerinden milletin değerleri ile kavga edeceğiz derseniz gerçek niyetiniz tam olarak anlaşılır.”

MEHMET UÇUM'UN 'BİR PAZAR' NOTU

Sekiz yılın ardından gerçekleşen CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kritik görüşmesinden sonra Gezi Davası tutuklularının serbest kalmasına ilişkin tartışmasının gündeme gelmesi iktidar kanadından bazı kesimleri rahatsız etti. Bu rahatsızlık en çok da MHP ve cumhurbaşkanı danışmanları arasında dillendirildi.

Bu danışmanlardan Mehmet Uçum, Erdoğan-Özel görüşmesinde gündeme gelen Gezi davasını sosyam medya hesabından yayımladığı uzun bir yazıyla hedef almış; bunun bir ‘beka’ meselesi olduğunu ima etmişti.

Gezi gibi ‘sivil itaatsizlik’ eylemlerinin ‘çok da masum olmadığını’ savunan Uçum, ‘Pazar Notu’ başlıklı yazısında iddiasını şöyle desteklemeye çalıştı:

“Sivil itaatsizlik kavramını 19. Yüzyılda Abd’de Henry David Thoreau, bizzat kendisinin yaptığı kölelik karşıtlığı için vergi ödememe eyleminden esinlenerek geliştirdi. Özet olarak zaman içinde yasanın özüne uyarak yasalara uymayan, şiddete başvurmayan, yasaya aykırı ama vicdana uygun ve suç olmayan eylem olarak tarif edildi. Mahatma Gandi bu manada sivil itaatsizliğin en önemli uygulayıcılarından kabul edilir. Ancak soğuk savaş sonrası sivil itaatsizlik kavramına başka bir mana yüklendi ve başka bir misyon verildi.

Yasanın özüne uyma, şiddetten uzak durma, vicdani olma, suç sayılmama gibi unsurlar belirsizleştirildi. Ki bu unsurlardan yasanın özüne uymanın ve suç sayılmamanın gerçeklikte ne kadar karşılığı olduğu ayrıca tartışma konusuydu. Kavramın itaatsizlik kısmı şartsız olarak devlete ve bütün iktidara karşı itaatsizlik olarak belirleyici unsura dönüştürüldü. Devlet karşıtı ve gayri meşru her türlü eylem sivil itaatsizlik ve sivil direniş olarak tanımlandı. Batılı ideolojik merkezler, sivil direnişler ve sokak hareketleri için el kitapları hazırlatıp tercüme ettirip hedef ülke vatandaşlarına dağıttı.

Bu çıplak saldırganlığı perdelemek için de emperyalist ideolojik odaklarca özellikle ve sistematik olarak sivil hak ve adalet arayışlarının da sivil itaatsizlik/sivil direniş olduğu şeklinde propoganda yapıldı. Böylelikle hak ve adalet talepli sivil eylemlerin meşruiyetini örtü olarak kullanıp “sivil itaatsizlik” ayaklanmaları yaptırarak emperyalist yayılmacılık için uygun ortamlar oluşturmak amaçlandı. Yani “sivil itaatsizlik” soğuk savaştan sonra emperyalizmin ideolojik kavramlarından biri haline dönüştürüldü, sonuçları saldırgan ve yıkıcı olan bir anlamda “nihilist sivil itaatsizlik” denebilecek şekilde yeniden üretildi ve emperyalist yayılma için bir perspektif olarak kullanıldı. Yirminci yüzyılın sonlarından itibaren hak ve adalet esaslı sivil eylemlerle emperyalist projelerle işbirlikçi sivil itaatsizlik özdeşleştirilerek, özellikle milli devletlerin zaafa düşürülmesinde ve nihayetinde tasfiyesinde çok etkili bir araç elde edildi. Soğuk savaş sonrasının “turuncu devrimleri”, “Arap baharları” bu amaçla teşvik ve tahrik edildi.

‘GEZİ YIKICIDIR’

Türkiye’de emperyalist bir planlamayla yapılan işbirlikçi gezi eylemi kaos hedefli yıkıcı sivil itaatsizlik eylemlerinin tipik örneğidir. Gezi benzeri eylemler başta Brezilya başka ülkelerde de pazarlandı. İşbirlikçi ve nihilist sivil itaatsizlik eylemleri kaos hedefli eylemlerdir, somut hedef ise güvensizlik ortamı ve iktidar zaafiyeti oluşturmak, amaç da emperyalizmin hizmetine girecek bir iktidar değişikliği sağlamaktır. Bu açıdan Ukrayna örneği ibretliktir. Bu eylemler pozitif ceza hukuku açısından her zaman suç sayılan eylemler olur. Suçun niteliği değişen şartlara göre değişmez veya değişen durumlara göre eylemin suç niteliği ortadan kalkmaz. Ayrıca bu eylemler hedef alınan ülkeye ve topluma karşı ihanet eylemleridir ve bu ihanet o milletin tarih bilincinde kalıcı izler bırakır.

Bu ihanet eylemleri toplumda ve bireylerde travmalar oluşturur ne kadar zaman geçerse geçsin affedilmez veya hoş görülmez. Bu tip eylemler hiç bir zaman hukukun koruması altında olmazlar, olamazlar. Hak ve adalet hedefli olduğu için meşru sayılan sivil eylemlerde amaç ise bir hak elde etmek ve/veya bir hakkın uygulanmasını yahut bir adalet talebinin gerçekleşmesini sağlamaktır. Örneğin Abd’de üniversitelerdeki Gazze eylemleri adalet talepli sivil eylemlere önemli bir örnektir. Hak ve adalet talepli sivil eylemler nihayetinde meşru düzeni geliştiren bir işlev görür.

Demokrasiyi ve sosyal adaleti güçlendirir, demokratik toplumun gereği olan eylemlerdir bu nedenle hukukun koruması altındadır. Hak ve adalet talepli sivil eylemler ile günümüzdeki sivil itaatsizlik eylemleri arasındaki nitelik farkının görülmesi gerekir. Aksi takdirde hiç farkına varılmadan emperyalizmin ideolojik aygıtlarının ve projelerinin çok kullanışlı aparatları ve aktörleri haline gelinir.” (HABER MERKEZİ)

Öne Çıkanlar