Ceylanpınar’da sır perdesi - 1

Cinayetin üstünü kim örttü? / Şafak Yılmazoğlu AKP’nin tek başına iktidara gelemediği için ‘saymadığı’ 7 Haziran seçimlerinden 1 Kasım seçimlerine...

Ceylanpınar’da sır perdesi - 1

Cinayetin üstünü kim örttü? / Şafak Yılmazoğlu

AKP’nin tek başına iktidara gelemediği için ‘saymadığı’ 7 Haziran seçimlerinden 1 Kasım seçimlerine kadar kanlı bir süreç yaşandı. 2009’dan beri kurulmaya çalışılan çözüm masasının oylarını artırmadığını gören AKP masayı devirdi. Gerekçesi ise 22 Temmuz 2015’te Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde işlenen polis cinayetleriydi. Bu cinayetlerden iki gün sonra 24 Temmuz’da TSK uçakları Suriye ve Irak Kürdistanı’na eş zamanlı operasyon başlattı. Artık silahlar yeniden konuşmaya başladı.

Feyyaz Yumuşak (24) ve Okan Acar (25) ev arkadaşı iki polisti. 22 Temmuz sabahı işe gitmeyince mesai arkadaşları evlerine gitti. Önce kapıyı çaldılar. Açan olmadı. Bu kez cep telefonlarından aradılar. İçeriden telefon sesi geldi ama açan olmadı. Bunun üzerine kapıya tekme attılar, kapı açılmadı. Apartmanın damından polislerin oturduğu daireye iple inmeye çalıştılar. O da olmadı. Sonunda çilingir çağırarak kapıya kart sokup açtırdılar. İçeri girdiklerinde iki polisin ayrı odalarda başlarından vurularak öldürüldüğünü gördüler.
Ceylanpınar’da sır perdesi - 1 - Resim : 1İddianamede böyle anlatıyordu çözüm sürecini bitirdiği söylenen polis cinayeti.

İlk incelemelere göre kapıda bir zorlama yoktu. Yani eve zorla girilmiş olamazdı. Önce intihar mı cinayet mi ikilemi yaşandı. Ancak polislerin ölümüne neden olan silah evde bulunamadı. Geriye tek bir şık kalmıştı; cinayet.

İki polisin kaldığı apartman üç katlıydı. En üst katta oturuyorlardı. Temmuz’un 22’siydi ve hava sıcaktı. Balkon kapısı da açıktı. Önce kapıda zorlama olmadığı için tanıdık birisinin kapıyı çalarak eve girdiği ve polisleri öldürdükten sonra gittiği şüphesi gündeme geldi. Ama nedense bu şüphe bir daha dile getirilmemek üzere kapatıldı. Polise göre cinayeti işleyen(ler) balkon kapısından girmişti. Apartmanda kimse silah sesi duymamıştı. Demek ki polisler susturucu takılmış bir silahla öldürülmüştü.

Cinayetleri önce PKK’nin askeri kanadı HPG üstlendi. Yapılan açıklamada 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta IŞİD’in yaptığı ve 32 kişinin öldüğü katliama misilleme olarak polislerin kendilerini ‘Apocu Fedailer’ olarak tanımlayan bir grup tarafından öldürüldüğü söyleniyordu. Ancak bir hafta sonra bir KCK yetkilisi BBC’ye yaptığı açıklamada saldırıyı PKK’nin yapmadığını söylüyordu: "Bunlar PKK’den bağımsız birimler. Bize bağlı olmayan, kendi içlerinde örgütlenmiş olan yerel güçlerdir" diye açıkladı. "Bizim yaptığımız bir şeyi üstlenmekle ilgili çekincemiz yok." KCK yetkilisi, "PKK-HPG olarak yapılan bir eylem varsa bunun izahatı, gerekirse özeleştirisi yapılır" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da IŞİD’in 20 Temmuz’da Suruç’ta yaptığı katliam saldırısıyla birlikte Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesini ortak bir açıklamayla kınıyor ve açıklamasında isim vermeden HDP’yi suçluyordu:

"PKK ve DAEŞ de dahil olmak üzere terörün her türüne karşı olan devletimiz, Suruç’ta 32 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine yol açan terör saldırısının faillerini ve Ceylanpınar’daki iki polisimizi şehit edenleri ortaya çıkarmak için tüm imkanları seferber etmiş durumdadır. Sırtını terör örgütüne dayadığını alenen ifade eden çevrelerin, PKK’nın vahşi terör eylemleri karşısında sessiz kalması, yaptığı saldırıları kınayacak cesareti bile gösterememesi utanç verici bir durumdur."

Yandaş medyada üzerine atlamıştı olayın. ‘Polisin elde ettiği istihbarat bilgilerine göre, saldırıyı dört kişinin gerçekleştirdiğini, sabahın ilk ışıklarıyla eve girdiğini polisleri öldürdükten sonra birkaç dakika mesafedeki sınır hattından geçerek PYD denetimindeki Suriye’nin Rasulayn ilçesine gittiğini’ yazıyordu. Bir adım daha ileri gidip PKK’nin taktik değişimine ilişkin yorum da yapıyordu:

"Bugüne kadar güvenlik güçlerine yönelik açık çatışma veya vur kaç taktiği saldırılarla bilinen PKK’lıların ilk kez eve girerek polisleri şehit ettiği kaydedildi."

Çözüm sürecini bitiren bu cinayetlerin üzerinden bir buçuk yıl geçti. 9 kişi gözaltına alındı, 7’si tutuklandı. Dava açıldı ama cinayet hala aydınlatılamadı. 18 Ocak’ta yapılan duruşmada ise tutuklu 7 kişiden 3’ü serbest bırakıldı. Aslında bu üç kişinin serbest bırakılması iddianamenin çökmesi demekti. Çünkü savcı polislerin öldürülmesi olayını bu üç kişinin üzerinden kurgulamıştı. Bir taziye ziyaretinden dönerken gözaltına alınan ve cinayetle suçlanıp müebbet hapis istemiyle yargılanan diğer dört kişi ise hala tutuklu. Gözaltında uğradıkları ağır işkenceleri saymıyorum bile. Dosyaya tam 9 ay boyunca gizlilik kararı konulduğu için sanıkların avukatları hiçbir bilgi alamadı. Savcılığa yaptıkları başvurular sonuçsuz kaldı. Kendileri birer dedektif gibi çalışarak müvekkillerinin suçsuz olduğunu kanıtlamaya çalıştılar. Olaydan ancak bir yıl sonra dava açıldı. Cinayetlerde FETÖ şüphesi ortaya çıktı. HDP’nin bu konuda Meclis’e verdiği araştırma önergesi AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.

ADIM ADIM CEYLANPINAR

ARABADA HACİZ VAR DİYE DURDURULDULAR CİNAYET SANIĞI OLDULAR

Sedat Aydın, Mehmet Naci Yılmaz, Hasan Aydın, Ramazan Dağ ve Kadir Oral’ın içinde bulunduğu otomobil polislerin ölü bulunduğu 22 Temmuz günü akşam 18.00 civarında Ceylanpınar’da eski PTT Caddesi’nde polislerce durduruldu. Arabanın hacizli olduğu ve bağlanması gerektiği söylendi. Telsizle yapılan sorgulama sağlıklı sonuç vermedi bunun üzerine otomobildekiler kendi istekleriyle emniyete gittiler. Bilgisayar sistemindeki yoğunluk olduğu ve beklemeleri gerektiği söylendi. Emniyetin bahçesine çıktılar. Bazılarının akrabaları yanlarına gidip geldi. Acıktılar markete gidip yiyecek bir şeyler aldılar. Aradan dört saatten fazla bir zaman geçti. Gece saat 00.30 – 01.00 sularında Mehmet Naci Yılmaz, Hasan Aydın ve Sedat Aydın içeriye çağrıldılar. Gözaltına alınmışlardı. Üçünü de farklı odalara koydular. ‘Kimse bunlarla konuşmayacak, muhabbet etmeyecek’ talimatı verdiler. Şaşırdılar. Bir yanlışlık olduğunu düşünüyorlardı. Sedat Aydın, bir polis memuruna durumu anlattı ve ‘trafikte ifade vermemiz gerek’ dedi. Polis, Aydın’ın sözlerini amirine iletti. Biraz sonra başka bir polis memuru geldi ve ‘iki polisin şehit edilmeleriyle ilgili gözaltına alındıklarını’ söyledi. Urfa’ya götürülürken ağır işkencelere maruz kaldılar. İşkence raporlarına rağmen savcılık polisler hakkında takipsizlik kararı verdi.

ONLAR BAHÇEDEYKEN İHBAR TELEFONU GELDİ

Gözaltına alınmalarına neden olan aslında bir ihbar telefonuydu. Onlar emniyetin bahçesinde haciz işlemlerinin düzeltilmesini beklerken saat 22.37’de 155 polis imdat hattını arayan ve isminin Zeki olduğunu söyleyen şahıs, polisleri vuranların isimlerini vereceğini vicdanının sızladığını söylüyordu. Polisin nereden biliyorsun sen bunları sorusuna ise "Abi ben bunların hepsinden haberdarım. Onların hepsini biliyem, sana onların hepsinin ismini vericem" diyordu. Ve Mehmet Naci Yılmaz, Mustafa Simav, Sedat Aydın ile Hasan Aydın’ın adını sayıyordu. Üstelik Mehmet Naci Yılmaz’ın çilingir olduğunu ve kapıları açabileceğini söylüyordu. Aslında Ceylanpınar’daki çilingirin adı Cuma Yılmaz’dı. Tesadüf o ki gözaltına alınan Naci Yılmaz’ın babasının adı da Cuma Yılmaz’dı. Ama o çilingir değil işçiydi. Muhtemelen ihbarcı, çilingir Cuma Yılmaz’ın Naci Yılmaz’ın babası olduğunu düşünerek bir bağlantı kurmuştu. Avukatlar uzun süre bunu anlatmaya çalıştı. Ama itirazları dikkate bile alınmadı.

Ortada bir yanlış vardı ama yandaş medya bu yanlış üzerinden günlerce "PKK'li katillerden biri çilingir olduğu için kapıyı kolayca açıp içeri girdiler, polisleri öldürdüler" senaryosu üzerinde tepinecekti.

Ertesi gün yani 23 Temmuz’da saat 16.36’da yine polis imdat hattı arandı. Bu kez telefonda adının Ali olduğunu söyleyen şahıs vardı. O da vicdanının rahat etmediğini ve polisleri vuranların isimlerini vereceğini söyleyip aynı dört ismi sayıyordu. Polisin "Bunların yaptığını sen nereden biliyorsun?" sorusuna ise "Orayı çok fazla karıştırma ben size bu kadarını diyem" yanıtını verip bir noktayı iki kez özellikle vurguluyordu: "Bunlar olayı yaptıklarında telefonlarını yanlarına almamışlar ona dikkat edin."

‘Deliller’ bu kadar sağlamdı yani. 17 ay boyunca tutuklanmalarına neden olan tek delil ihbar telefonlarıydı.

Gözaltına alınan şüphelilerin avukatlarının yoğun ısrarına rağmen ihbarcılara ilişkin hiçbir araştırma yapılmadı. Sanıkların avukatları ve yakınları kendileri araştırma yapmaya başladı. Ne de olsa onlar da Ceylanpınar’da yaşıyordu. Eş dost sayesinde ihbarlardan birinin yapıldığı telefonun T.B. adına kayıtlı olduğunu ortaya çıkardılar. İkinci ihbar ise PTT binasının önündeki ankesörlü telefondan yapılmıştı. Hatta kamera kayıtlarını bularak ihbarı yapan kişinin görüntülerini mahkemeye ilettiler. Aslında savcının soruşturma aşamasında yapması gereken araştırmayı yapmışlardı. İhbarcının HTS kayıtlarının istenmesini, mahkemeye çağrılmalarını talep ettiler. Üstelik ihbarcılardan biri aslında bir haftadır Ceylanpınar’da değildi ve cinayetten hemen sonra gelmişti. "Eğer ihbarda bulunuyorsa cinayeti de biliyordur" diyordu avukatlar. Ancak talepleri hep reddedildi.

FETÖ ŞÜPHESİ

İlk ihbarın yapıldığı telefon numarası üzerine kayıtlı olan T.B., 8 Kasım 2016’da Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya katıldı. Telefon numarasının kendisine ait olmadığını, o numarayı hiç kullanmadığını, birilerinin kendi adını kullanarak hat almış olabileceğini söylüyordu. İşin bir başka boyutu ise 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ortaya çıkacaktı. T.B.’nin kardeşi Ramazan B. ‘FETÖ’ operasyonu kapsamında Şanlıurfa’da tutuklandı. Ağabeyi Mithat B. ise cemaat bağlantısı nedeniyle aranıyor.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası sadece ihbar yapılan telefonun sahibinin kardeşi değil cinayetten yargılanan sanıklar hakkında tutuklama kararı veren hakim Nurettin Bulut da ‘FETÖ’ soruşturmasında tutuklanmıştı. Davanın savcısı Mehmet Kıvanç Kılsızoğlu ise Ceylanpınar soruşturmasının ardından Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Merkezi’ne hakim olarak atanmıştı. Söz konusu merkezde de darbe girişiminin ardından arama yapılmıştı.

KARŞI DAİREDE YAPILAN TEMİZLİK

Polislerin öldürüldüğü 6 nolu dairenin karşısındaki 5 nolu dairenin boş olduğunu gören polis evde inceleme yaptı. Daireyi daha önce öğretmen olan olaydan bir ay kadar önce de Ceylanpınar Çadırkentte işe giren Murat Abir kiralamıştı. Nişanlı olan Abir düğününe beş gün kala evi kiralamış ancak kendisi çalıştığı için dört arkadaşı onun için evi temizlemişti. Onlardan biri aynı zamanda akrabası olan Lütfi Abir’di, diğer üç kişi ise arkadaşları Ömer Kılınç, Mehmet Hazar ve Ahmet Aslan’dı. Polis evde yaptığı kriminal incelemede balkondaki PVC’de Ömer Kılınç’ın parmak izine rastladı. Adı geçen şahısların önce ifadesi alındı ardından üçü tutuklandı. Murat Abir, Lütfi Abir ve Ömer Kılınç. Ömer Kılınç, DBP ilçe yöneticisiydi.

Otomobildekilerle birlikte tutuklu sayısı altıya çıkmıştı. Bu arada iki ‘tanık’ın ifadelerinden yola çıkan polis üç kişiyi daha iddianameye ekledi: Hasan Işık, Hüseyin Aydın ve Aslan Bulut. Telefon ihbarcılarının ismini zikrettiği DBP ilçe başkanı Mustafa Simav ise aranıyordu.

Elbette dosyaya gizlilik kararı getirildi. Tam dokuz ay boyunca ne sanıklar ne de avukatları suçlamaya dair bir bilgiye ulaşamadı. Sonunda savcılık iddianamesi hazırlandı.

-Devam Edecek-