Okumuş "terörist” kime denir?

Gülenciler var diye yasal değişikliğe kılıf uydurulmamalıdır. Çünkü hukuk, herkes için olursa anlamlıdır. Bugün Gülencilerin çoğu zaten cezalarını çekti ya da infazları bitti. Onun için Gülencileri bahane etmenin bir manası yok!

Okumuş "terörist” kime denir?

Erhan ÜRKÜT

2009 yılında başlayan ve “KCK Ana Dava” olarak bilinen yargılamada, Kürt siyasetçilerin ve belediye başkanlarının tutuklanacağı kesin ama şeklen ifade için götürüldükleri anı görüntüleyen, o milyon mesaj içeren fotoğraf hâlâ güncelliğini koruyor. Bizim için dejavu olan ama CHP için bu kadar da olmaz denilen an, geçtiğimiz günlerde tekrar yaşandı. Değişmeyen iktidar aynı mesajları aynı yöntemlerle vermeye devam ediyor.

Davanın iddianamesi kabul edilmiş, yargılamanın Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılmasına karar verilmişti. Ancak duruşmaların mevcut adliyede değil de, Diyarbakır D Tipi Cezaevi yerleşkesinde özel bir salonda yapılacağı söylentisi ortalığı karıştırdı.

Bunun üzerine, Ana davanın savunmasını üstlenen avukatlar bir araya geldik. Ben, Cihan Aydın, Tahir Elçi, Bahri Belen, M. Sezgin Tanrıkulu, Meral Danış Beştaş, M. Emin Aktar, Mesut Beştaş ve daha birçok meslektaş... Kısa bir toplantının ardından, Diyarbakır Adliyesi’nin ortasında yer alan büyük salonun bu dava için kullanılması talebiyle dönemin Başsavcısı D.K.’nın odasına gittik.

Ancak karşılaştığımız muamele oldukça sertti. Bizi içeri almadıkları gibi korumalarla arbede yaşadık. Günün sonunda dayak yemiş olsak da, büyük salonda duruşma yapılması kararını aldırdık. Ama bu, adaletin tecelli ettiği anlamına gelmiyordu.

Duruşmalar yeni başlamıştı. Bir gün, o dönemin polisleri duruşma salonuna girerken biri, yüzüme baka baka yanındakine şu soruyu sordu:

“Okumuş terörist kime denir?”

Tam salona girerken bir diğeri cevapladı:

“Avukat derler oğlum... Avukat!”

Bu cümle duruşma salonunda tartışma konusu oldu. Mahkeme başkanı tavrıyla tabiri caizse şöyle dedi:

“Eee ne var bunda? Doğru diyor.”

İşte o dönemin ağa babası olan Gülenciler, bugün görüşülecek yargı paketinde bir engel olarak yine karşımıza çıktılar. Ya da bahanesi oldular. Hatta çoğu da kendi deyimleriyle okumuş terörist oldular.

Bayram öncesi, 10. yargı paketinin hayal kırıklığını yaşıyoruz. Daha etkili bir siyasetle, yargı paketinde taleplerimiz karşılanabilirdi.

Ama bu noktaya gelmesinde iktidarın payının bir hayli olduğunu söyleyebilirim. iktidarın süreci akamete uğratmaması adına menfi değil de müspet adımlar atması gerekiyor.

AİHM, Vinter ve diğerleri / Birleşik Krallık, Öcalan / Türkiye kararını uygulayarak umut hakkından yararlanılabileceği yasal güvence altına alınabilirdi.

Denetimli serbestlik imkanından her suçu tipi dahil edilerek eşitlik ilkesine göre düzenleme yapılmalıydı.

İnfaz ertelemesindeki ayrımcı düzenleme tamamen kaldırılmalıydı.

İnfaz yasası ile birlikte, Anayasa Mahkemesinin Hamit Yakut kararı iki defa Meclis'e yasal düzenleme için gönderilmesine rağmen, yargı paketinde yer alması beklenen örgüte üye olmamakla birlikte üye olmak suçu ile ilgili değişiklik de maalesef başka bahara kaldı.

Gerekçe olarak da 'Okumuş terörist kime denir?' diyen güruh yüzünden. Onlara rağmen hâlâ fırsat varken örgüt üyeliğine ilişkin şöyle bir değişiklik yapılabilir;

Öncelikle, azami tutukluluk süresi 3 yıl ile sınırlandırılmalı.

Örgüt üyeliği suçunun tanımı, AİHM ve Venedik Komisyonu kararlarına uygun olarak yeniden yapılmalı.

Örgüt üyeliği suçunu tespit etmenin çok zor olduğunu ama istemesen de üye olmanın çok kolay olduğunu söyleyebilirim. Diyelim ki bir yıl içinde; 8 Mart'a, Newroz'a katıldın. Üstüne oyunu verdiğin belediyeye kayyum atandı. Gittin oyunu verdiğin başkana sahip çıktın. Yetmedi bir de kalktın sarı, kırmızı, yeşil bir puşi ile kardeşinin düğününde halay başı oldun. Alsana mis gibi örgüte üye olmamakla birlikte örgüt üyesi gibi yargılanırsın.

Oysaki yapılacak yargı paketiyle az önce saydığım makul ve bir o kadar da demokratik talepler örgüt üyeliği meselesini daha kanuni ve öngörülebilir yapabilir.

AİHM’in Demirtaş/Türkiye (No:2) kararında da belirtildiği gibi, örgüt üyeliği suçlamalarında ciddi yapısal problemler var.

Işıkırık/Türkiye kararında ise, örgüt üyeliği tanımının Türkiye’de çok geniş yorumlandığı açıkça ifade ediliyor.

Venedik Komisyonu raporlarında da, yargının muhalifleri bastırmak için araçsallaştırıldığı vurgulanıyor.

Bugün mahkemeler, sadece bir pankart taşımayı ya da slogan atmayı “örgütsel faaliyet” sayabiliyor. Yurttaş, hangi eylemin hangi suçu oluşturduğunu önceden bilmeden, nasıl davranacağını öngöremiyor. Bu da hukuk güvenliğini yok ediyor.

TCK 314. madde, yani örgüt üyeliğini düzenleyen yasa, uluslararası hukukla uyumlu hale getirilmelidir.

Bu düzenleme herkes için yapılmalıdır. Gülenciler var diye yasal değişikliğe kılıf uydurulmamalıdır. Çünkü hukuk, herkes için olursa anlamlıdır. Bugün Gülencilerin çoğu zaten cezalarını çekti ya da infazları bitti. Onun için Gülencileri bahane etmenin bir manası yok!

Ve son bir çözüm önerisi…

Günümüz hukuk sisteminde hukuk ile dirsek teması olan birçok yurttaş şunu söyleyebilir:

“Boş ver kardeşim yasal değişikliği. Yargıtay bir içtihat çıkarır, konu kapanır. Şöyle der:

PKK’nin tarihçesi anlatılır, bugüne kadarki eylemleri sıralanır, sonra silah bırakma çağrısı yapılır. Örgüt feshedilmiştir denir. Artık örgüt olmadığından, üyelik de yoktur. Davalar düşer.”

Belki hukuk tarihine geçecek bir karar olur ama bugünkü hukuk düzeniyle bu tür bir çözüm, ne yazık ki fazlasıyla “uyumlu” gözüküyor. Ama unutmayalım aynı Yargıtay yarın başka bir kararla eskiye de döner.

Sağlıklı Bayramlar…

kck