'Kontrgerilla tamamen duruyor, yeni süvari Erdoğan'

'Kontrgerilla tamamen duruyor, yeni süvari Erdoğan'
Artı TV'de yayımlanan Gündem Özel programının konuğu Can Dündar oldu.

ARTI GERÇEK- Artı TV'de Fatih Yapıcı'nın sunduğu Gündem Özel programının konuğu gazeteci Can Dündar oldu. Yaklaşık bir aydır suç örgütü lideri Sedat Peker'in açıklamalarıyla birlikte Türkiye gündeminde, Devlet-Mafya-Siyaset tartışması gerçekleşiyor. Bu üçgen üzerinde dönen tartışmaları gazeteci Can Dündar değerlendirdi. 

1979'da meseleğe başladığını söyleyen Dündar, "Başlıklarda kontrgerilla vardı, neredeyse emekli olacağım hala aynı konu gündem. Gerçekten benim için bir ömür, Türkiye için de tarihin önemli bir bölümü. Dosya sürekli kapatılmaya çalışıldığı için alttan alta kanıyor sürekli. Bu 2. Dünya Savaşı'na dayanıyor. Yani Nazi artıkları tarafından kuruluyor kontrgerilla. Avrupa'da bir çok ülke tarafından NATO tarafından yükselen komünizmi engellemek amacıyla kuruluyor. Bir tür gizli faaliyetler yürüten bir yapı olarak. Giderek yaygınlaşıyor. Nasıl örgütlenecekleri, silahların nasıl gömüleceği, sivil kuvvetlerin nasıl devreye gireceği, Sovyetlerin bir faailiyeti olursa nasıl devreye gireceği vs hepsi kağıtlara dökülüyor, kitaplara yazılıyor. Dolayısıyla bir NATO örgütlenmesi" dedi.

'ECEVİT'TEN DİNLEMİŞTİM'

Kontrgerillanın daha sonrasında yaygılaştığını belirten Dündar, "Ben Ecevit'ten dinlemiştim, bundan nasıl haberdar olduğunu. Şöyle düşünün ülkenin başbakanı oluyor Ecevit, böyle bir yapılanmadan haberdar değil. Haberdar olduğunda o dönem Genel Kurmay Başkanı olan Kenan Evren'e gidiyor, diyor, 'Böyle bir kurumdan bahsediliyor, neyin nesidir?' Özel Harp Dairesi o zamanki adı. Kenan Evren, 'Evet, var öyle bir kurum. NATO bünyesinde görev yaparlar, tahsilat NATO'dan gelir.' Ecevit böyle bir kurumdan bu şekilde haberdar oluyor. Daha sonra kontgerillanın hedeflerinden olduğunu biliyoruz, suikast teşebbüslerinden olduğunu biliyoruz" ifadelerini kullandı. 

'CESUR SAVCILAR ÇIKMIYOR'

"O dönem ilk kez Savcı Doğan Öz bu konuların üstüne gidiyor" diyen Dündar, "Ve Türkiye'de bunun aslında sadece bir Sovyet tehdidine değil, Türkiye'de iç düşman kabul edilen bir takım yapılara karşı da kullanıldığı, belli bir takım ülkücü örgütlerin bunun içinde istihdam edildiği, özel komando kurslarında eğitildikleri, silahlandırıldıkları, Türkiye'nin belli yerlerinde silah depolarının olduğu, ihtiyaç halinde bunların dağıtıldığı ve iç düşman kabul edilenlere karşı bunların kullanıldığı ortaya çıkıyor" dedi. Dündar, "Savcı bunun üzerine gitmeye başlayınca, Doğan Öz'ü de hedef alıyorlar. O hani bugün aranan savcı var ya onun ilk örneğidir Doğan Öz. Doğan Öz'e kıydıklarından beri de kolay kolay cesur savcı çıkmıyor.

'SÜVARİSİ DEĞİŞEN AT'

Dündar, "Ecevit devrildikten sonra bir şekilde kontgerilla yaşamaya devam ediyor. Süvarisi değişen ata benzetiyorum ben. Yani süvari değişiyor ama at sürekli yolunda gidiyor. Zaman zaman polis içinde, zaman zaman genelkurmay içerisinde...

'YENİ SÜVARİLERİ ERDOĞAN'

İktidara kim gelirse ilk zamanlarında iktidarın önüne bir kırmızı kitap konuyor. O kırmızı kitapta yapması gerekenler var. Bir tür 'devletin çıkarı' var. Dolayısıyla hükümet olmakla, devlet olmuyorsunuz, bunu size hissettiriyorlar. Dolayısıyla onların ifadelerinden öğreniyoruz ki 'o devletin ani çıkarları' denen mesele nedeniyle, iktidara kim gelirse gelsin o yapıyla barışmak, o yapıyla birlikte yaşamak onun yörüngesinde olmak zorunda. Biraz daha akıllılarsa o yapıyı kullanıyorlar. Ecevit mesela meydan okumaya kalktı, bertaraf edildi. Ama Çiller birlikte yaşamayı, hatta onu kullanmayı akıl etti o biraz daha uzun ömürlü olabildi. Bugün gördüğümüz tablo o yapı olduğu gibi duruyor, yeni süvarileri Erdoğan. 

'DEVLETİ ÇİZSEM AĞAR'I ÇİZERİM'

Mehmet Ağar'ın dokunulmazlığı üzerine de değerlendirmede bulunan Dündar, "Devletin resmini çizsem Mehmet Ağar'ı çizerim. Her dönem hizmet eder gibi görünüyor ama her dönem hükümeti kullanan bir isim. O yüzden müthiş bir dokunulmazlığı var. Artı olarak Türkiye'nin bazı tabu sözcükleri var, 'Terörle mücadele, iç düşmana karşı koyma, PKK'ya karşı mücadele' gibi kavramları kullandığınız zaman zaten otomatik olarak bir dokunulmazlık kazanıyorsunuz.

'KORKUT EKEN'DEN FARKI'

İkincisi, yani Mehmet Ağar'ın Korkut Eken'den farkı, siyasete de girmiş olması. Onun ötesinde siyaset hayatına da girmiş olması. Devlet-mafya-siyaset-ticaret hepsinin iç içe girdiği bir yapının ortak paydası. Mafyanın, devleti kullanma meselesi Ağar'dan da eskiye giden bir durum" açıklamalarında bulundu. 

'12 EYLÜL DÖNEMİNDE BAŞLAYAN BİR HASTALIK'

Devlet-Mafya-Siyaset işbirliğinin 12 Eylül 1980 darbesiyle Türkiye'de yükseldiğini aktaran Dündar, "12 Eylül'de aslında askerler döneminde başlayan bir hastalık. Hapisten insan çıkartıp, sözde devlet hizmetinde kullanma şeklinde başlıyor. Bu salgın, bir süre sonra o insanların önemli pozisyonlara gelmesine, giderek siyasetçilerle bu mafya yapılarının bir arada çalışmasına ve burada bir ticari çıkar görüp aslında buradan nemalanmasına neden oluyor. Aslında pisliğin bugün ki haline gelmesinin temel nedeni, bu iş birliğinin giderek para getiren, kar getiren hal almış olması. Orada hem ticareti hem siyaseti kullanıyorlar ve bu mafya gücünden kaynaklanıyor. Bugüne kadar bilinmedik bir şey yok. Takii Peker, aslında ilk kez içeriden bilgilerle itirafçı pozisyonunda bunları ele verene kadar. O verdiği bilgiler bence son derece kıymetli" ifadelerini kullandı. 

'DUVARIN SALLANDIĞINI GÖRÜYORUZ'

Uğur Mumcu'nun avukat kimliğinden de kaynaklanarak yazılarını temellendirdiğine dikkat çeken Dündar, "Uğur Mumcu ağırlıklı olarak uyuşturu-terör üzerinde duruyordu. Belli ki sistemin bam tellerine basmaya başlamıştı. Ben ölümünden çok kısa bir süre önce görüşmüştüm. Uğur Mumcu'nun yapmaya çalıştığı şeyi bugün kendi iç hesaplaşmalarıyla yapıyorlar, duvarın sallandığını görüyoruz" dedi.

'SİYASİ İRADE OLMADAN...'

Mafya işlerinin yürüyebilmesi için işin içerisinde polisin olması gerektiğini belirten Dündar, "Geçen hafta bir Meksikalı meslektaşımla görüştüm, ülkesini terk etmek zorunda kalmış biri tehditlerle karşı karşıya. Uyuşturu mafyası elde ettiği gelir ve güçle siyaseti belirlemeye başlıyor. Ve siyaseti satın alıyor. Satın aldığı siyaset bir süre sonra uyuşturu bağımlısı gibi bu insanlara bağımlı oluyor ve onlara alan açıyor. Bu karşılıklı kazan-kazan durumunda hem siyaset uyuşturucuya yol açmış oluyor hem de uyuşturucuyu yönetenler ülkenin siyasi kaderinde söz sahibi haline geliyorlar. Bunun tipik örneklerini görüyoruz Türkiye'de. Bizdeki sıkıntı biz böyle Godot'u bekler gibi cesur savcı bekliyoruz. Siyasi irade olmadan daha doğrusu siyasi irade savcıları bastıracak, uyuşturucu baronlarına alan açacak yapıda olduğu için buradan sonuç almaya imkan yok. O yüzden iş adalet de değil, iş siyasette bitiyor" ifadelerini kullandı. 

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Habertürk'de 'Açık ve Net' programına katılmasını değerlendiren Dündar, "Bir tek seyiricisi vardı o da Recep Tayyip Erdoğan. O yayına bir kişi için katılmak istedi Soylu, o bir kişi de gereken mesajı aldı bence. Türkiye'de kamuoyunu ikna etme gibi bir zorunluluğu yok Soylu'nun. Seçim olsa kazanamayacağını, parti kursa etkili olamayacağını biliyor Soylu ama bir kişiyi ikna etmesi gerekiyordu. O kişiye de mesajı verdi: Hedef ben değilim, sensin. 

'ERDOĞAN SAHİP ÇIKMAK ZORUNDA KALDI'

Dündar, "Peker de Soylu da Erdoğan zırhı giyerek savaşıyorlar, birbirlerinde açtıkları yaralar, aslında Erdoğan'ı vuruyor" dedi. 

Saray'dan canlı yayını izlemenin farklılıkları olduğunu söyleyen Dündar, "açıklamaların alt metinlerini orada okuyabiliyorlar" dedi. Kamuoyu önünde ilk defa, 'Bir dakika ben kurşun yağmuru altındayım ama bu kurşunlar seni de bulur' mesajını net bir şekilde verdi. Hemen peşinden Devlet Bahçeli'nin sahip çıkmasının ardından Cumhurbaşkanı da sahip çıkmak zorunda kaldı" şeklinde konuştu.

'TÜRKİYE HALKLARI TEHDİT ALTINDA'

Meral Akşener'in Rize'de saldırıya uğramasının ardından AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, 'Daha dur bakalım başına neler gelecek' açıklamalarına değinen Dündar, "Bugün, Türkiye halkları Cumhurbaşkanı'nın tehdidi altında" dedi. 

Öne Çıkanlar