Fas basını: Bu Erdoğan'ı tanımakta zorlanıyoruz
22 Aralık 2020 Salı günü Artı TV'de yayınlanan 'Global Medya Günlüğü'nde seçilmiş altı yazının özetleri...
HAARETZ GAZETESİ, "AMERİKA VE AVRUPA BİRLİĞİ’NİN YAPTIRIM UYGULADIĞI, ARAP ÜLKELERİNİN STRATEJİK BİR TEHDİT OLARAK GÖRDÜĞÜ TÜRKİYE, SON ELLİ YILDIR HİÇ BU KADAR YALNIZ KALMAMIŞTI" DİYE YAZIYOR.
SIMON A. WALDMAN
HAARETZ / İSRAİL
YALNIZ TÜRKİYE
Amerika’nın ve Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yaptırımları, Türkiye’nin uluslararası arenada giderek daha izole olduğunun bir göstergesi. Simon Waldman, bu yalnızlaşmanın Türkiye’nin son dönemde Dağlık Karabağ, Libya ve Suriye’de askeri başarıları ile övündüğü bir döneme rağmen gerçekleştiğine dikkat çekiyor.
Waldman askeri zaferlere rağmen Türkiye’nin sadece birkaç uluslararası müttefiki kaldı diye yazıyor. Ankara’nın ABD uyarılarını dinlemeyip Rusya’dan S-400’leri satın aldığını ve F-35 programından çıkarıldığını hatırlatan Waldman, Avrupa’nın da Türkiye’ye karşı sabrını kaybettiğini belirtiyor: "Ankara’nın Kıbrıs’a ve Yunanistan’a zorbalık yapmasından ve Doğu Akdeniz gazına pay isteme girişimlerinden bıkan Avrupalı liderler, Ankara’nın dört milyon mülteciyi Avrupa’ya göndermekle tehdit ederek silah gibi kullanmasına da kızıyor" diyor.
Waldman’a göre, Türkiye kışkırtıcı retoriğine son vermiş olsaydı ve münhasır ekonomik bölgelerin gözden geçirilmesi için diplomatik yollara başvurmuş olsaydı Avrupa’daki konumu yükselirdi. Ankara’nın Arap ülkeleri ile de arasının bozulduğunu, Rusya ve İran ile ilişkisinin ise pek toz pembe olmadığını yazan Waldman, bölgedeki pek çok ülkenin Türkiye’yi önemli bir stratejik tehdit olarak gördüğünü vurguluyor.
Waldman, "Türkiye’nin tek gerçek ortağı Katar gibi görünüyor. Ekonomik durgunluğundan kurtulmak için çaresiz kalan Türkiye, ekonomik portföyünün büyük bir kısmını Katar Yatırım İdaresine satıyor. Ancak Türkiye Katar'a güvenemez.
Devlete ait Qatar Petroleum, Kıbrıs açıklarındaki doğal gazı araştıran ExxonMobile konsorsiyumunun bir parçasıdır ve aynı zamanda Mısır'ın gaz rafinerisine yatırım yapmayı amaçlamaktadır. Diğer bir deyişle, Katar sadece iyi gün dostu olabilir" diyor.
AL MONITOR, HDP’NİN İSLAMCILAR İLE AŞIRI MİLLİYETÇİLER ARASINDA YAŞANAN MÜCADELENİN HEDEFİ HALİNE GELDİĞİNİ YAZIYOR.
PINAR TREMBLAY
AL MONITOR/ABD
KÜRT SİYASETİ ÜZERİNDEKİ BASKI
Pınar Tremblay’in yazısı, "Akşam haberlerini izliyorsunuz ve üzerinde yaprakların ve yıldızların yerine el bombaları ve mermi resimleri bulunan bir siyasi parti amblemi görüyorsunuz.
Üstelik logoda kırmızı bir mühür var, sanki parti zaten siyasetten men edilmiş gibi. Bu, HDP'nin resmi şikayetlerine rağmen hükümet yanlısı televizyon kanalı ATV'de ve çeşitli sosyal medya hesaplarında defalarca sunulan görüntü" cümlesi ile başlıyor.
Al Monitor’a konuşan kamu Hukuku profesörü Levent Köker, "Türkiye, HDP’yi kendi milliyetçi temellerine yönelik ciddi tehdit olarak görmeye başladı" diyor. Her iki partinin de oy oranlarında düşüş endişesi yaşadığını ve tabanlarını canlandırma ihtiyacı duyduklarını yazan Tremblay, AKP’nin dindar Kürtlere ulaşmak isteyebileceğini belirtiyor.
Tremblay, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16 Aralık tarihinde Hüda-Par Genel Başkanı ile bir araya gelmesinin dikkat çekici olduğunu vurguluyor. Berlin'deki Transregionale Studien Forumu'nda araştırma görevlisi olan Yektan Türkyılmaz, "Ne zaman Kürt meseleleri kışkırtılırsa, her zaman Türk devletinde iç krizinin bir işaretidir" yorumunu yapıyor.
Siyasi analist ve yazar Levent Gültekin ise HDP’nin iki ucu keskin bir kılıç olduğunu belirterek, "HDP, hükümetin muhalefeti yeniden tasarlamasının ve AKP ile MHP arasında birbirlerinin siyasi duruşunu yeniden değerlendirme aracı haline geldi" diyor.
HDP’nin siyasetten men edilmesinin bir olasılık olduğu belirtilen yazıda bunun için Bahçeli’nin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na resmi talepte bulunması gerektiğine dikkat çekiliyor. Tremblay, yeterli kanıt olsa dahi HDP’yi yasaklamanın zararlı sonuçları olacağını, İçişleri Bakanı Soylu’nun konu hakkında sessiz kalmasının önemli bir işaret olduğunu vurguluyor.
ARAB NEWS, TÜRKİYE İLE İRAN ARASINDA SON DÖNEMDE YAŞANAN KRİZİ ELE ALIYOR VE HER İKİ ÜLKENİN DE BIDEN POLİTİKALARININ AÇIKLANMASINI BEKLEDİĞİNİ BELİRTİYOR
MUHAMMED AL SULAMİ
ARAB NEWS/SUUDİ ARABİSTAN
İRAN-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından okunan Azeri-İran şiiri Ankara ile Tahran arasındaki diplomatik krizi daha da alevlendirdi. Tahran, şiiri İran’ın toprak bütünlüğüne doğrudan bir saldırı olarak gördü.
Muhammed Al Sulami Arab News için kaleme aldığı yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu hamlesinin Joe Biden’ı etkileme amaçlı olduğunu öne sürüyor. Gözlemcilere göre, Türkiye iki ülke arasında mevcut güçlü ilişkilere rağmen İran’a verdiği desteği sona erdirmeye istekli olduğunu göstermek istiyor.
Al Sulami, "Mevcut iş birliğine rağmen, her iki devlet tarafından izlenen bölücü ve kutuplaştırıcı politikalar, bölgesel liderlik iddiasında olmaları ve bunun için kıyasıya rekabet içinde olmaları ve çeşitli alanlarda örtüşen etki alanları göz önüne alındığında çatışma kaçınılmaz" diye yazıyor.
Analistler iki devlet arasındaki ilişkilerin bozulmasını küresel sistemin doğasına ve bölgesel güçlerle nasıl baş ettiklerine bağlıyor. Al Sulami, "Bölgesel güçler arasındaki çatışma, daha önce onları bir araya getiren küresel baskı azaldıkça şiddetlenir.
Biden’ın seçilmesi, Trump döneminde uygulanan politikalardan farklı bir politika izlenmesi ile Ankara’da İran’ın bundan fayda sağlayacağına dair endişeleri artırdı. Bu İran’ın yayılmacı politikasını sürdürmesine imkan verebilir, Böyle bir durumda Ankara ve Tahran arasında gerilim yeniden ortaya çıkacaktı" diyor. Al Sulami, "İran ve Türkiye, Biden'ın politikalarının açıklanmasını beklediğinden, İran açısından gerilimleri önemsiz göstermek pragmatik bir politikayı temsil ediyor" yorumunu yapıyor.
LE MONDE GAZETESİ GİDEREK DAHA FAZLA SAYIDA İRANLININ TÜRKİYE'DE YAŞAMAYI TERCİH ETİĞİNİ YAZIYOR. İRANLILAR TÜRKİYE'NİN EN FAZLA GAYRİMENKUL ALICISI.
GHAZAL GOLSHIRI
LE MONDE/FRANSA
İRAN'DAN TÜRKİYE'YE GÖÇ
Türkiye ekonomisini durgunluğa sürükleyen 2018 ekonomik krizin ardından Ankara, yabancı uyrukluların vatandaşlık kazanmasını kolaylaştırarak gayrimenkul yatırım eşiğini 1 milyon dolardan 250 bin dolara düşürdü.
Ghazal Goshiri'nin özel haberinde Türkiye'de gayrimenkul alımında yabancılar arasında ilk sıranın İranlılara ait olduğunu yazıyor. Goshiri, "2020'nin başından bu yana satılan yaklaşık 37 bin mülkün yüzde 18'i İranlılar tarafından satın alındı, bu bir yıl öncesine göre yüzde 40 daha fazla" diyor.
Hayatının önemli bir kısmını yurtdşında geçirdiğini söyleyen Rıza isimli kişi aslında hiçbir zaman İran'dan ayrılmak istemediğini belirterek, İran'da durumun dayanılmaz hale gelmesiyle ülkesinden ayrıldığını ifade ediyor.
Amerikan ambargosu ile İran'ın petrolünü dünyaya satamadığını yazan Goshiri, kötü yönetim ve yaygın yolsuzlukla zaten boğulmuş olan İran ekonomisinin ambargo ile daha da büyük sıkıntılar yaşadığını vurguluyor.
Rıza gibi Türkiye'de çok sayıda kişinin gayrimenkul aldığını söyleyen Goshiri, "Beylikdüzü'nde, İranlılar - Türk vatandaşlığı elde etmek için gerekli 250 bin dolar eşiğine ulaşmadan bir daire satın alıyor ya da kiralıyor, bu onlara çalışma izni olmaksızın yenilenebilir bir yıllık oturum izni sağlıyor" diye yazıyor.
2018 yılında Türkiye'ye yerleşmeye karar veren Süheyl, Beylikdüzü'nden kendine 50 bin euro'ya bir daire satın almış. Kimliği gizli kalmak kaydıyla Le Monde'a konuşan İranlı bir sosyolog, İran'dan ayrılmak isteyenlerin sadece üst ve orta sınıflardan olmadığını belirtiyor.
Sosyolog, "Şimdi daha az şanslı olanlar da göç etmeyi düşünüyorlar. Bu, durumun hem ekonomi açısından hem de sosyal, bireysel ve politik özgürlükler açısından umutsuzluğunun bir göstergesidir "diye açıklıyor.
FASIN L'OBSERVATEUR DERGİSİ, ''CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN İSRAİL İLE İLİŞKİLERİ TEKELLEŞTİRMEK VE KENDİSİNİ ONSUZ HİÇBİR ŞEYİN OLAMAYACAĞI TEK KİŞİ OLARAK MI KONUMLANDIRMAK İSTİYOR" DİYE SORUYOR
AHMED CHARAİ
L'OBSERVATEUR / FAS
Fas'ın L'Observateur isimli haftalık dergisinin başyazısı, Türkiye'nin İsrail'e atadığı büyükelçiden söz ediyor. Ahmed Charai yazısında İsrail'e büyükelçi atayan Erdoğan'ın "diplomasinin Erdoğan'ı" olduğunu yazıyor.
Charai, "Biz bu Erdoğan'ı tanımakta zorlanıyoruz, çünkü medya cephesinde İsrail ile ilişki kuran tüm ülkeleri vuran bir başka Türkiye cumhurbaşkanı var" diye yazıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TRT'yi, haber ajansını ve ilgili ülkelerdeki bağlantılarını harekete geçirdiğini yazan Chabai, gazetecilere cömert ödemeler yaptığını ifade ediyor. Chabai," Biri bize neler olup bittiğini açıklayabilir mi, çünkü mantıklı zihinler yolunu bulamaz hale geldi.
Erdoğan İsrail ile ilişkileri tekelleştirmek ve kendisini tek kolaylaştırıcı, onsuz hiçbir şeyin olamayacağı tek kişi olarak mı konumlandırmak istiyor? Onu iyi tanıdığımızdan bu mümkün olabilir" diyor. Chabai'a göre, sahadaki gerçeklik Cumhurbaşkanının bağımsız devletlerin İsrail ile barış yapma kararları üzerinde pek etkisi olmadığını gösterdi.
Chabai, "Kurt var diye ortalığı velveleye verebilir ama kurtun kendisi olduğunu gördük" yorumunu yapıyor. Chabai, Erdoğan'ın fikirlerini haber yapan gazetecilere acıdığını, iyi maaş alsalar da her haberle güvenlirliklerinden bir parça kaybettiklerini savunuyor.
Chabai, "Cumhurbaşkanı belki bir gün uluslararası ilişkilerin rakip kalecinin topun sola girmesine izin vermek için sağ tarafa yattığı bir futbol maçı olmadığını anlayacaktır" diye yazıyor.
LİBERATİON GAZETESİ ÇİN'DE UYGURLARA YÖNELİK ÇALIŞMA KAMPLARININ ORTAYA ÇIKMASI SORASI AB İLE ÇİN ARASINDAKİ EKONOMİK ANLAŞMANIN TEHLİKEYE GİREBİLECEĞİNİ YAZIYOR
LAURENCE DEFRANOU
LIBERATION/FRANSA
UYGURLAR: AB VE ÇİN ARASINDAKİ AÇMAZSincan'da pamuk tarlalarında zorla çalıştırılan Uygurlarla ilgili haberlerin yayınlanması sonrasında Avrupa Birliği ile Çin arasında yatırım koruma anlaşmasının tehlikeye girebileceği belirtiliyor. Taraflar arasındaki bilek güreşinin sertleştiğini yazan Defranoux, Uygurlara yönelik baskının gündemde olduğu bir dönemde, Çin ile ticari anlaşmanın kötü etki yaratacağına dikkat çekiyor. Defranoux, iki taraflı anlaşmanın Avrupalı şirketlerin Çin pazarına erişimini ve Çinli şirketlerin Avrupa pazarına erişimini kolaylaştırmayı amaçladığını belirtiyor. Liberation'a konuşan Jacques Delors Enstitüsü'nde araştırmacı Elvire Fabry, "Çin ile ilgili en büyük sorun, sınırsız sübvansiyonlardan yararlanan devlete ait işletmelerin yarattığı çarpıklıktır. Amaç, adil rekabet ilkeleri üzerinde anlaşmak ve ilk tuğlaları Amerika başkanı değişmeden önce koymak" diyor. Sincan ve Hong Kong'daki baskının bu etki oyunu üzerinde olumsuz etkileri olduğuna değinen Fabry, "insan haklarına saygı çok büyük bir anlaşmazlık noktasıdır. Ancak bu tartışma basite indirgenmemelidir. Avrupa ticaret politikası, ticaret anlaşmalarında bağlayıcı çevresel ve sosyal standartları empoze etme arzusuyla güçlendirilmiştir. Ama aynı zamanda, değerlerimizi Çin'in dayatmak istediği toplum modeline karşı savunmak için ekonomik gücümüzü de sağlamamız gerekiyor. İmza atmak, insan haklarını daha iyi koruma fırsatını kaybetmek anlamına gelmez" görüşünü savunuyor. Defranoux yazısında Çin'in son günlerde vereceği tavizleri artırarak yeni sektörleri Avrupa rekabetine açsa da Salı günü imzalanması beklenen anlaşmanın ertelenebileğine dikkat çekiyor.