Kıbrıs'ta seçimin sonucu: İlhaka bir adım daha
Kuzey Kıbrıs'ta seçimin galibi merkez sağ oldu, sol büyük oy kaybetti. Kıbrıslı gazeteci Sami Özuslu seçim sonuçlarını Artı Gerçek için yazdı.
Sami ÖZUSLU *
ARTI GERÇEK - 6 Ocak günü öğleden sonra Kuzey Kıbrıs'taki siyasal partilerin liderleri genel seçim öncesi meydan ve salonlarda son mesajlarını verirken, Türkiye'de çiçeği burnunda İyi Parti'nin Genel Başkanı Meral Akşener AKP'ye ve Erdoğan'a "Kıbrıs'ta referanduma gidelim" daveti yapmakla meşguldü.
Akşener'in KKTC yurttaşlarının önüne koymayı öngördüğü sandıkta sorulacak soru "Türkiye'ye bağlanmak ister misiniz, istemez misiniz?" idi. 2019'da Erdoğan'a karşı adaylığı kesin gibi olan Meral Akşener, Doğu illerinde gezerken Kıbrıs'ı neden gündemine almıştı bilinmez. Lakin bilinen ve açık olan şu ki, Akşener'in açıklamasının üzerine üfleyince "Kıbrıs bizimdir" alt metni ortaya çıkıyor.
Kıbrıs'taki 7 ocak parlamento seçim sonuçlarının yavaş yavaş belli olduğu sıralarda ise bu sefer bir AKP'li, Anayasacı Burhan Kuzu'nun attığı bir tweet dikkatlerden kaçmıyordu.
Kıbrıs'ın kuzeyinde yaşayanlara seslenen Kuzu, "Başkanlık sistemine geçin" çağrısı yapıyor, ayrıca göz yaşartan bir şekilde 'istediğiniz zaman gelip size de yapayım' mesajı veriyordu. Kuzu, 'Türkiye'deki sistemi geçiren kişi' olduğunu da notuna eklemeyi ihmal etmiyordu. KKTC meclisi normalde bu yılın Temmuz ayında yenilenecekti. Ancak 5 yıl dolmadan, erken seçime gitme ihtiyacı doğmuştu. 1976'dan bu yana, yani 1974'teki savaşın ardından önce Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD), sonra da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) şemsiyesi altında 13 milletvekilliği seçimi yapılmıştı. 14'üncü seçimde ilk kez 'dar bölge' yerine bütün ülkenin 'tek seçim bölgesi' olduğu yeni bir yasayla girildi. Detaylara gerek yok ama yeni model sayesinde seçimin sonucunu alabilmek yaklaşık üç gün sürdü! 8 partinin yarıştığı seçimden 6 parti meclise girmeye hak kazandı. Yüzde 5'lik barajı geçemeyen iki parti ise 50 kişiden oluşan meclisin dışında kaldı.
Genel tablo, Kıbrıs'ta federal çözümden yana olan sol partilerin güç kaybettiğini gösteriyor. Kıbrıs sorunu ilk kez seçimlerde bu kadar az gündem olsa da, sandık sonucunun olası müzakere süreçlerine yansıyacağı kesin. Ama seçim sonuçlarını sadece Kıbrıs sorunu açısından okumak yanıltıcı olur. Başta Genel Başkanı olmak üzere birçok bakanı hakkında yolsuzluk, usulsüzlük iddialarının gölgesinde ve hükümetteki yıpranmışlıkla seçime giren ve yüzde 37'lik oy alan UBP'nin Kıbrıs'ta çözümsüzlük, hatta taksimin kalıcılaşması politikası izlediğini not edelim ama bir başka not edilmesi gereken nokta daha var: UBP, 2004 Annan Planı referandumu döneminde ters düştüğü AKP ile şimdilerde tam uyum içinde bir görüntü veriyor.
Bu not neden önemli?
Önemli, çünkü Ankara ile ters düşen hükümetlerin ömrü fazla olmuyor!
Mesela son 5 yılda 6 Başbakan değişti! 'KKTC'nin IMF'si' diye tabir edilen ve Lefkoşa'daki Türkiye Elçiliği'ne bağlı çalışan Ekonomik İşbirliği Ofisi (eski adıyla Yardım Heyeti), aslında Kuzey Kıbrıs'ta bir nevi 'hükümetin değişmez ortağı' gibi davranıyor. Mali bakımdan Türkiye'den destek alan KKTC hükümetleri, Yardım Heyeti ile ters düşünce ya hükümet düşüyor ya da hükümetteki partilerde iç sorun yaşanıyor.
Mesela 'Anamur Suyu' konusunda iki yıl kadar önce yaşanan krizlerin sonucunda CTP-UBP ortaklığı bitmiş, yerine -azınlık olmasına rağmen-UBP-DP koalisyonu kurulmuştu.
Bu koalisyonun Başbakanı Hüseyin Özgürgün seçim konuşmalarında 'Ankara ile ne kadar uyumlu' olduklarını defalarca tekrarladı, durdu. 'Arkasını Ankara'ya dayamak', rahmetli Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'tan beri Kıbrıs Türk sağının en iyi yaptığı işti.
Elbette Türkiye'de 'gerçek iktidar' kimse, onunla...
Mesela şimdilerde Ankara'da Diyanet İşleri Başkanlığı'na uğramayı ihmal etmeyen KKTC'li sağ siyasetçilerin bundan 15 yıl önceki 'mabed'leri TC Genel Kurmay Başkanlığı'ydı! Sol partilerin seçimden kayıpla çıkmasının başka nedenleri de var elbette. Mesela hem sağdan, hem soldan oy beklentisiyle ve 'siyasete güven kalmadı' pesimistliğini kullanarak siyasete giren Halkın Partisi'nin(HP), merkez solun en büyük gücü Cumhuriyetçi Türk Partisi'nden (CTP) yüzde 15 civarında oy kaçırdığı anlaşılıyor.
Kıbrıs sorununda sağ partilere daha yakın gözüken HP gibi ilk kez bu seçimde yatışan ve parlamentoya iki milletvekili sokmayı başaran bir parti daha var. Yeniden Doğuş Partisi (YDP), benzerleri geçmişte de kurulan, ancak daha sonra merkez sağ partilere dahil olan, tabanını TC göçmenlerine dayayan bir parti durumumda. Partinin önde gelen bazı isimlerinin ırkçı ve faşizan söylem ve eylemlere imza atmış olması bu dönemde KKTC parlamentosu açısından önemli bir tehdit oluşturacak gibi görünüyor. Adı geçen ekip sadece Kıbrıs sorununda 'çözüm'den yana olanlara karşı değil, Türkiye'ye dönük demokratik ve özgürlükçü talep ve eleştirilere de 'şiddet tehdidi'ni kullanmaktan çekinmiyor.
'Kana kan, intikam intikam' ya da 'Ya Allah Bismillah Allah-ü Ekber' gibi Türkiye'de pek sık duyulan sloganlara Kıbrıslı Türklerin geçmişte hiç de aşina olmadığını söylemek gerekiyor.
Geçmişte aşina olunmasa da, ülkücü hareket dahil Türkiye'deki siyasal görüşlerin ve partilerin KKTC'de artık örgütlenmeleri var. Hatta en son TC'nin Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Bakanı Recep Akdağ AKP'nin Kıbrıs Temsilciliği'nin açılışını yaptı. CHP'nin de KKTC'de Gençlik Örgütü var. Başbakan Binali Yıldırım bir ziyaretinde "Türkiye'de ne varsa Kıbrıs'ta da
olacak" demişti. Belki bunu ekonomi ve altyapı yatırımları bağlamında söylemişti ama Kıbrıslı Türkler bu mesajı 'eyvah' diyerek karşıladı. Gerçi zaten Türkiye her şeyi ile Kıbrıs'taydı: Askeriyle, nüfusuyla, Büyükelçiliği ve Yardım Heyeti'yle, istihbaratı ve -en azından eskiden-derin devletiyle, yeşil sermayesiyle ve kumarhane sermayesiyle, egemen medyası ve para birimiyle...
Fakat Türkiye bu dönemde bambaşka bir yere evriliyordu ve Kıbrıs'ta yaşayanlar da bundan tedirgindi: Türkiye'de olanların hepsi burada da olacaksa, demek ki düşünce, ifade ve basın özgürlükleri gerileyecek, laiklik yerini yobazlığa bırakacak, her bölgeye birer imam hatip okulu açılacak, emek örgütleri daha da güçsüzleşecek, 'yeterince Türk ve yeterince Müslüman' olmayan Kıbrıslılar bir transformasyon sürecinden geçirilip 'doğru yol'a getirileceklerdi.
Kıbrıs'ın kuzeyinde yaşayanların 'ayrı bir kimlik' sahibi olduğunu ifade etmek için "Benim anavatanım Kıbrıs'tır" diyen Mehmet Ali Talat'ın neredeyse 'vatan haini' ilan edildiğini hatırlamakta yarar var. Talat sonradan Cumhurbaşkanı olduysa da, bu sözler hala aynı 'venalı' halini koruyor.
İlla ki 'ana' ve 'yavru' retoriği kullanılacak. Yani 'yavru' hiçbir zaman büyümeyecek!
KKTC seçimleriyle denk düşen Meral Akşener'in 'referandum' salvosu da, Burhan Kuzu'nun 'Başkanlık sistemine geçin' çağrısı da, son 3-5 yılda dış politikası raydan çıkmış, içeride totaliter ve din merkezli bir yapıya dönüşen Türkiye'nin Kıbrıs'a nasıl baktığının bir fotoğrafından başka bir şey değil.
Sadece AKP, MHP ve İyi Parti değil, sosyal demokrat CHP de Kıbrıs'a hep 'milli dava' gözlüğüyle baktı. Kıbrıs Türk sol hareketinin en büyük talihsizliklerinden biridir CHP... Sağ partiler Ankara'da bazen askere, bazen sivile, bazen derin devlete, bazen Diyanet'e sırtını yaslarken, Kıbrıs Türk solu Türkiye'deki sol hareketlerden bir destek göremedi.
Türkiye solu Kıbrıs'a doğru gözle bakamadı, burada olup biteni anlamak için çaba sarfetmedi.
Hatta 2002'den itibaren AKP Kıbrıs'ta çözüm ve AB vizyonuyla örtüşen sol partilerle müttefik oldu. Erdoğan Kıbrıs'ta düzenlenen barış mitinglerini AB ile ilişkiler, demokratikleşme ve dolayısıyla 'askeri vesayetten kurtulma' mücadelesinde arkasına aldı. CHP o dönemde bile Kıbrıs'a 'satılıyor' gözüyle baktı. Bugün de aynı 'şaşı bakış' devam ediyor!
Oysa KKTC'deki son seçimler, Türkiye halklarını da yeni maceralara sürükleyecek ciddi riskler taşıyor.
'Türkiye'de ne varsa Kıbrıs'ta da olacak' söylemi Anadolu'dan bakıldığında pek bir anlam ifade etmeyebilir, hatta 'ne güzel, soydaşlarımıza her türlü desteği veriyoruz' diye okunabilir.
Oysa öyle değil.
Laikliğin altını oymak, demokrasinin ve özgürlüklerin sınırlarını daraltmak, sömürüyü katmerleştirmek ve -konjonktürel ihtiyaç hasıl olursa- Kıbrıs'ın kuzeyini 'anavatan'a bağlamak doğrultusunda bir süreç işliyor. Meral Akşener'in 'ilhak sandığı' çağrısına Recep Tayyip Erdoğan "Sandığa ne gerek var? Bağladım Kıbrıs'ı Anadolu'ya" diyerek hodri meydan çekerse şaşırmayın lütfen!
7 Ocak seçim sonuçlarıyla beraber saatin 'tik-tak'ları daha net duyuluyor.
En azından Kıbrıs'ta...
*Kanal Sim Genel Yayın Yönetmeni, Yenidüzen gazetesi yazarı