Le Monde: İfade özgürlüğünü savunun

Le Monde: İfade özgürlüğünü savunun
19  Ekim 2020 Pazartesi günü Artı TV'de yayınlanan 'Global Medya Günlüğü'nde seçilmiş altı yazının özetleri.

19  Ekim 2020 Pazartesi günü Global Medya Günlüğünde seçtiğimiz altı yazının özetleri:
 

LE MONDE GAZETESİNDE YAYINLANAN BAŞYAZI İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAVUNAN TARİH ÖĞRETMENİNİN KORKUNÇ SALDIRISINA YER VEREREK FRANSA’NIN TEMEL DEĞERLERİNİN SALDIRIYA UĞRADIĞINI YAZIYOR

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAVUNUN

Fransız Le Monde gazetesi ifade özgürlüğünün önemini derslerinde anlattığı için korkunç bir saldırıda hayatını kaybeden tarih öğretmeninin haberini yaparak Fransa’nın kurucu değerlerinden biri olan özgürlüğün saldırı altında olduğunu yazıyor. Terörizmle mücadele uzun vadeli bir çabadır diye yazan baş makalede, "Charlie Hebdo ekibinin öldürülmesinden neredeyse altı yıl sonra barbarlık eyleminin merkezinde bir kez daha ifade özgürlüğü yer alıyor. Ve bir kez daha mesleği ve inançları ile fikir ve dini çeşitliliği savunmak isterken hayatı ile beden ödeyen bir aydın" sözlerine yer veriyor. Yayın kurulunun kaleme aldığı yazı şu sözlerle devam ediyor: "Fransa’da yapmayı sevdiğimiz gibi ve yapma şansımız olduğu için bu yeni cinayetin koşullarını, kimin işlediğini, hangi koşullarda bu eyleme karar verdiğini sonsuza dek tartışabiliriz. Bu polemikler, tartışmalar tüm demokratik toplumlarda var ve olmalıdır da. Ama nihayetinde hiçbir şey değiştirmez. Bu özgürlük öğretilmelidir. Ülkemizin temel değerlerinden biridir, tarihimizin, kültürümüzün kalbinde yer almaktadır ve saldırıya uğramıştır". Özgürlüğün son yıllarda sürekli saldırı altında olduğunu yazan ve 2015 yılından bu yana gerçekleşen terör saldırılarından örnekler veren başyazıda, Cumhurbaşkanı Macron’un birlik çağrısından söz ediliyor. Macron’un saldırı sonrası yaptığı açıklamada Fransızlara çağrıda bulunarak "birlik olmalıyız, bizi bölemeyecekler" sözlerine yer veriliyor. Yayın kurulu ise her köken, her görüş ve her dinden Fransız’ın seferber olması ve dayanışma içinde olması her zamankinden daha önemlidir vurgusunu yapıyor.

yazının devamı...


NEW YORK TIMES GAZETESİ AMERİKA’DA OKULLARIN AÇILMASI İLE VİRÜSÜN HIZ KAZANDIĞINI; VAKALARIN ARTIŞ GÖSTERDİĞİ VE OKULLARIN KARANTİNAYA ALINDIĞINI YAZIYOR. HABERDE BAZI VELİLERİN İSE OKULLAR KAPANMASIN DİYE HASTA OLSALAR BİLE ÇOCUKLARINA VİRÜS TESTİ YAPTIRMADIKLARINA DİKKAT ÇEKİLİYOR

OKULLAR VE VİRÜS

New York Times gazetesinde yer alan haber, okulların açılmasıyla birlikte coronavirus’ün yayılma hızının nasıl arttığına yer veriyor. Amerika’nın Utah eyaletinde, Salt Lake City’de okullar açıldıktan bir iki hafta sonra vakaların hızla yayılması nedeniyle birçok okulun karantinaya alındığından ve kapatıldığından söz ediliyor. Utah eylül başında vaka oranının en yüksek seyrettiği altı eyaletten biri idi. Kate Taylor şu sözlere yer veriyor yazısında: "Öğrencilerin yüzde sekseni yüz yüze dersi tercih ettiklerinden ve okul öncesi virüs testi mecburi tutulmadığından maske zorunluluğunun yanı sıra sosyal mesafe konusunda bazı ayarlamalar yapıldı.  Ancak Beyaz Saray okul bölgelerinin yeniden açılmasını engellemekten kaçınmaları yönünde Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerine baskı yaptı.  Baskı nedeniyle Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri okullarda yönlendirme yapmayı reddettiler." Haberde Utah Sağlık Dairesinin bir okulda iki haftada 15 vaka çıkması halinde okulun karantina altına alınıp uzaktan eğitime devam edilmesini tavsiye ettiği yazıyor. Ancak okulların Sağlık Dairesinin kararını dikkat almayıp hibrit eğitime geçtiklerine dikkat çekiliyor. Kate Taylor, "Ebeveynler ile öğretmenlerin virüsün gerçek bir tehdit oluşturup oluşturmadığı konusunda bölündüğü bir ortamda kurulun kararı her iki tarafı da sinirlendirdi. Kimileri kurulun sağlık dairesinin kararını görmezden gelmesine sinirlendi, kimileri de okulların pozitif öğrenci sayısı yüzde 10’a ulaşmadan okulların kapanmaması gerektiğini düşünüyordu" diye yazıyor. New York Times’a konuşan Draper Belediye Başkanı Troy K. Walker, bazı okullarda anneler arasında bir anlaşma olduğunu duyduğunu ve okulun kapanmasını istemediklerinden hasta olsalar bile çocuklarına virüs testi yaptırmadıklarını öğrendiğini anlatıyor. Bazı ebeveynlerin, okulda olmanın akademik ve zihinsel sağlığa faydası olduğuna inandıklarını, virüsün yarattığı riski minimum risk olarak görüp okula göndermeyi tercih ettikleri belirtiliyor.

yazının devamı...


LE MONDE GAZETESİNDE YER ALAN HABERDE, YENİ ZELANDA SEÇİMLERİNDE BAŞBAKAN ARDERN’İN ZAFERİNİN COVID-19 İLE MÜCADELESİNDEKİ SAĞLAM SİCİLİNE DAYANDIĞI YAZIYOR

YENİ ZELANDA SEÇİMLERİ VE COVID

Le Monde gazetesi Yeni Zelanda genel seçimlerinde Jacinda Ardern’in başarısını analiz ediyor. 2017 yılında iktidara gelen Yeni Zelanda’nın tarihindeki en genç başbakanı olan Jacinda Ardern aynı zamanda ülke tarihinin en popüler lideri. Geçtiğimiz gün yapılan seçim sonuçlarına göre, Ardern’in İşçi Partisi yüzde 49 oy ile, elli yılın en yüksek oy oranını alarak, 1996 yılından bu yana koalisyon oluşturmak zorunda kalmadan ülkeyi yönetecek ilk siyasetçi. Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından konuşan Ardern, "herkes için işleyen bir ekonomi inşa etmemiz için, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele etmek için, istihdam yaratmamız için bir fırsatımız var" açıklamasını yapıyor. Ardern’in seçim başarısını değerlendiren Auckland Üniversitesi’nde siyaset bilimci Lara Greaves, başbakanın seçimi covid-19 odaklı bir seçim haline getirmeyi başardığı görüşünde. "Yeni Zelandalılar kriz durumunu yönetmesi için ona güveniyor. Başbakan gerçekleri analiz etmede, zor olan kararlar dahil doğru kararları almada ve iletişim yetenekleri sayesinde nüfusunun desteğini almada çok başarılı" açıklamasını yapıyor siyaset bilimci. Salgın baş gösterdiğinde ülke sınırlarını hemen kapatan ve virüsün yayılmasını kısa sürede kontrol altına alan Ardern, çabalarını seçim sonrası ekonomiyi iyileştirme ve istihdama odaklandırmak istiyor. Ardern’in kamu borcunu azaltmak için en zenginlerin gelirlerinden alınan vergi oranını yüzde 39’a çıkarmayı planladığı, büyümeyi yeniden hızlandırmak için yeni altyapıları finanse etmeyi ön gördüğü belirtiliyor. Jacinda Ardern’in müttefiki olan Yeşillerin parlamentoda on sandalye kazandıklarına değinilen haberde, sağcı ulusal partinin ise ancak yüzde 27 oy alabildiğine dikkat çekiliyor.

yazının devamı...


EURONEWS’DA YAYINLANAN HABERDE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKA SAHNESİNDE ARTAN İDDİASININ VE BÖLGESEL BİR GÜÇ OLMA AMACININ SON YILLARDA "BATILI ORTAKLARIYLA BİRİKEN HAYAL KIRIKLIKLARINDAN" KAYNAKLANDIĞI İFADE EDİLİYOR

TÜRKİYE VE AB’NİN STRATEJİK HATASI

Euronews’da yayınlanan haberde uzmanlara göre Türkiye dünya sahnesinde daha iddialı ama aynı zamanda daha da izole bir durumda. Euronews’a konuşan Carnegie Europe Misafir öğretim üyesi Sinan Ülgen Türkiye’nin artan iddiasının ve bölgesel bir güç olma amacının son yıllarda "Batılı ortaklarıyla biriken hayal kırıklıklarından" kaynaklandığı görüşünde. Ülgen, Ankara’nın, Yunanistan ve Kıbrıs ile son birkaç aydır bir açmazda olduğunu ifade ediyor. "Açıkçası, AB ile ilişkiler daha istikrarlı, daha üretken, daha ileriye dönük olsaydı, kesinlikle bu senaryoya şahit olmazdık," diye de devam ediyor. Ancak Ülgen’e göre, Türkiye'nin dış politikası iç gündemle giderek daha fazla iç içe geçtiğinden mevcut model bir ölçüde sürdürülebilir. Bölgesel topografyanın iç siyasi gündeme etkisi var diyen Ülgen "Türkiye, çıkarlarının bir ülkeler koalisyonu tarafından saldırıya uğradığı… ve bu zorlukların üstesinden gelmek için güçlü liderliğe ihtiyacı olduğu anlatısını destekleme eğiliminde "açıklamasını yapıyor. ABD’nin Suriye ve Irak’a olan ilgisini kaybettiği ve Türkiye’nin dış hedeflerini dizginlemek için pek fazla bir şey yapmadığına değiniliyor. Haberde Washington’da yönetim değişiminin ABD'nin Ankara'ya karşı daha sert bir duruşa yol açabileceği ve bunun "bölgedeki dinamikleri değiştirebileceği vurgulanıyor. AB’nin Türkiye’ye yaptırım uygulama arzusu olmadığı belirten Ülgen yaptırımlar uygulansa dahi bunların yüzeysel olacağına işaret ediyor. Ülgen AB ile durdurulan katılım müzakereleri ve Kıbrıs’ın adada siyasi bölünmeler çözüme kavuşturulmadan üye kabul edilmesi ile yapılan "stratejik hata" sonucunda, Türkiye’nin reform yanlısı gündemi bir kenara atılmış oldu." diyor.

yazının devamı...


ARAB NEWS’DA YAYINLANAN YAŞAR YAKIŞ İMZALI HABERDE YUNANİSTAN VE TÜRKİYE’NİN KRİZİ ÇÖZMEK İÇİN AVRUPA BİRLİĞİ’NE BEL BAĞLAYAMAYACAĞI YAZIYOR

ORUÇ REİS VE AKDENİZ’DE GERİLİM

Arab News’da Yaşar Yakış imzalı haberde Oruç Reis’in Akdeniz’de yeniden görülmesi ile Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerilimin kısa ömürlü olduğu ortaya çıktı deniyor. Yakış, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz ay gemisini münhasır ekonomik bölgeden çekerek, bu olumlu adımına karşılık vereceğini umarak AB’ye bir jest yaptığını yazıyor. Yakış, Ekim başındaki Brüksel zirvesinde bu beklentileri karşılamak için çok az şey yapıldığını ve hatta sonrasında Türkiye’yi paylayan bir tavır takınıldığını ifade ediyor. Yakış "Ankara önemli bir AB ilkesini tam anlamıyla kavramakta geri kalıyor. Bu AB ilkesi, AB üyesi olmayan bir ülkenin çıkarları herhangi bir AB üyesi olan ülkenin çıkarları ile çatıştığında, ters düşülen tüm konularda blok olarak hareket etmeyi gerektirir." diye yazıyor. Avrupa Birliği ile anlamlı bir diyalog umudunu yitiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta Oruç Reis’i tekrar görevlendirdiğini yazan Yakış Türkiye’nin AB’nin söyleyeceklerine aldırmadan kendi yolunda gitmeye karar verdiğini yazıyor. "Ankara'nın bu tür operasyonların artılarını ve eksilerini bilimsel doğrulukla tarttığını kabul etmek gerekir" diye yazan Yakış, son çıkarılan NAVTEX’in titizlikle hazırlandığını vurguluyor. Yunan parlamentosunun, 1995 yılında, hükümete karasularının genişliğini 12 mile çıkarma yetkisi veren kararı kabul ettiğini yazan Yakış, Türk parlamentosunun derhal karşılık verdiğini, çünkü Türkiye'nin Ege kıyılarının neredeyse kara ile çevrili olacağını bildiğine dikkat çekiyor. Yakış, "Yunanistan'daki gerçekçi insanlar, Türklerin huzursuzluğunun farkında çünkü birçok Yunan adası, Türkiye anakarasına sadece birkaç mil uzaklıkta" diye yazıyor. Yakış, "AB’nin Türkiye üzerindeki etkisinin azaldığı dikkate alındığında, eğer Türk-Yunan ilişkileri tekrar rayına oturtulacaksa, üçüncü şahısların katılımına güvenmeksizin bunu iki ülkenin kendisi yapmalı." diyor.

yazının devamı...


LE MONDE GAZETESİNDE YER ALAN HABER BİR ZAMANLAR KOMŞULARLA SIFIR SORUN POLİTİKASINI SAVUNAN TÜRKİYE’NİN BUGÜN BEŞ AYRI CEPHEDE ASKERİ HAREKATININ OLDUĞUNA DİKKAT ÇEKİYOR

TÜRKİYE’NİN ASKERİ CEPHELERİ

Le Monde gazetesindeki yazı Türkiye’nin değişen dış politikasını analiz ediyor. Le Monde’a konuşan Noria Research internet sitesinin kurucusu, araştırmacı Yohanan Benhaim, "Türk dış politikası, Avrupa ve Amerika politikalarının iflası ışığında analiz edilebilir. Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan sistemin eski koruyucuları yok oluyor ve Türkiye kalan boşluğu dolduruyor" açıklamasını yapıyor. Le Monde’a konuşan emekli diplomat Selim Kuneralp ise eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun "komşularla sıfır sorun" politikasına değiniyor. "Sıfır sorun Sayın Erdoğan’ın Avrupa Birliği’ne katılma politikasından vazgeçmesiyle, faydasını yitiren bir slogandan başka bir şey olmadı. Bu slogan, yaklaşık 15 yıl önce yönetimi Kıbrıs sorununu çözmeye çalıştığında yalnızca bir kez ileri sürüldü " diye hatırlıyor emekli diplomat. Türk diplomasisindeki bu değişimin 2016 yılındaki darbe girişimi sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aldığı radikal dönüşle de açıklanabileceğini belirten haberin yazarı Marie Jego, AKP hükümetinin MHP ile koalisyonuna dikkat çekiyor. Jego, ülkenin bu kadar çok cephede bulunmasının iç politika ile bağlantılı olduğunu ifade ediyor. Jego, Erdoğan’ın, ülkeyi eski imparatorluk ihtişamına kavuşturacağını iddia ederek halkına bir kurtarıcı gibi davrandığına dikkat çekiyor. Le Monde’a konuşan iktisatçı Mehmet Altan ise yönetimin demokrasiden uzaklaşarak militarizme geçtiğini söylüyor. "Milliyetçilik de bunun sonucu olarak pekişiyor. Ancak halk günlük hayatın sorunlarını, işsizliği, enflasyonu, adaletsizliği unutmayacaktır. Dahası, bu müdahalelerin de bir maliyeti var, askeri harcamalar kamu harcamalarını şişiriyor" diyor Mehmet Altan.

yazının devamı...

 

Öne Çıkanlar