27, sezon 5
Önder ALGEDİK
"27" bir dizi olsa Türkiye tarihinin en güçlü prodüksiyonu olacak. 1923’de bu ülkede cumhuriyetin kurulması ve sonrasında demokrasiye geçiş uzun erimli bir yapım ise, 27, biten beşinci sezonu ile bir geriye dönüşün, distopyanın filmi. Tek sorunu var ki; 27 izlenmiyor ama herkes üstüne konuşuyor.
Hepiniz 27 hakkında sadece yorumlar okudunuz, oyuncuların açıklamaları üstünden fikir sahibi oldunuz. Bu bir iddia değil, gerçeklik. Sizin de figüran olduğunuz 27’nin üçüncü, dördüncü ve geçen Temmuz’da biten beşinci sezonunu anlatarak başlayayım.
ARKA PLAN
2010 yılında bir Anayasa değişikliği olmuş ve 7 yıl sonra başka bir değişiklik ile ülkenin rejimi değişmiştir. Kötü de olsa demokratik olan sistem şimdi artık tek kişinin etrafında dönmektedir. Ancak bu durum için hala demokratik lafı edilse de, aslında tek kişiye indirgenmiş yönetme erki ister istemez doğurduğu bir meşruluk meselesini dizinin fonu haline getiriyor. Dolayısıyla rejimin meşruluğa, bu meşruluk için de hukuka, düzenlemelere ihtiyacı var.
27 aslında bir film değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 27. yasama döneminin adı. Üçüncü sezon da üçüncü sezon değil, üçüncü yasama yılı. Böyle bir benzetmeyi tercih ettim çünkü psiko-politik sistem artık algı dünyamızı gerçeklikten koparmış durumda ve böylesi örneklerle dolu bir anlatı da daha anlaşılır olacak.
TBMM’den geçen her kanun bizi şekillendirir. Bir kanun maddesi sizin ne kadar fakirleşeceğinizi, ne kadar mutsuz hissedeceğinizi ve hatta ödeyeceğiniz faturaya bile karar verir. Örneğin 21 Aralık 2021 akşamı geçen düzenleme daha iki ay öncesinden kendini belli etmiş, peşinden 31 Aralık gece yarısı ülke tarihinde görülmeyen elektrik zammının kılıfı olmuştu. Yani kahin olunacak bir durum yoktu ama herkes buna şaşırmıştı.
ANTİ-PARLAMENTERİZM
İktidar için meşruiyet sorunu var ve bunun için yaptıklarını yasalara ve meclis onayına dayandırmalı. Durum böyle iken iktidara derman olan, destek olan sarısından kızılına kadar pek çok payanda olabilecek argüman görebiliyoruz: "Meclis bir onay makamına döndü" diyerek meclise uğramayanını mı ararsınız? "Bu meclisten bir şey çıkmaz ki" deyip ser verip sır vermeyenini mi görürsünüz? Yoksa "ama onlar sahada" deyip devamsızlığına kılıf bulanı mı dert edersiniz?
İktidar için bir meşruluk ihtiyacı varsa ve bunun için meclisi kullanıyorsa, iktidar dışında kalanlar için de anti-parlamenterizm hastalığı var diyebiliriz. Bu hastalığın sonuçları meclis karnesinde çok net ortada. Aslında anti-parlamentarizm sadece iktidarın meşruluk derdinin dermanı olan meclisi değil, ona destek veren, kabul oyu veren muhalefetin de günahını örtüyor.
Muhalefet anti-parlamentiarizm yapmasa iktidarın meşruluk derdi masada baş köşeye konacak ama kimse buna yanaşmıyor.
GEÇMİŞ SEZONLAR
1 Ekim 2019’da başlayan ve 29 Temmuz’da biten üçüncü yasama yılı, pandemi fırsatçılığının yaşadığı yıl idi. O yıl 16 kanun ve 39 uluslararası anlaşma açık oylanarak kanunlaştı. 12 kanun teklifi ise açık oylanmadan TBMM’den geçti. Dördüncü yasama yılında 17 kanun ve 55 uluslararası anlaşma için 72 açık oylama yapıldı. 9 kanun teklifi ise açık oylanmadı.
TBMM Genel Kurulu’na üçüncü yasama yılında 21 defa gelseniz, dördüncü yasama yılında 23 defa gelseniz bütün kanunlara oy verebilecektiniz. Yani bir yılda 20-25 gün ortalamadan bahsediyoruz. Ama AKP-MHP-BBP dışındaki vekiller yüzde yüz katılımı bırakın, üçüncü yasama yılında sadece yüzde 17, dördüncü yasama yılında ise yüzde 23 oranında katılım gösterdiler.
Yani iktidarın meşruiyet derdi ortada iken iktidar dışı vekiller meclise gelmeyerek AKP’nin sessiz sedasız kanunları ve anlaşmaları geçirmesini izlediler.
Peki katıldıklarında ne yaptılar?
Neredeyse her beş oylamanın dördüne katılmayan vekillerimiz üçüncü yasama yılında kullandıkları oylarının %44’ünü, dördüncü yasama yılında ise %66’sını kabul oyu vererek iktidara destek çıktılar.
BEŞİNCİ SEZON NEDEN ÖNEMLİ?
Beşinci yasama yılı hepsi kadar önemli bir yıldı ama hepsinden önemli hale getiren durumlar da vardı. Rejimin üçüncü yasama yılındaki pandemi fırsatçılığının, dördüncü yasama yılında ise rejimin uluslararası anlaşmalar ile uluslararası düzeyde inşasının altyapısı kurulurken beş’te şapkadan ne çıkacağı belli idi. 3 yıldır mecliste bekleyen iki nükleer anlaşma, elektrik zamlarında hükümete süper güçler veren kademeli zam düzenlemesi, limanların erkenden satılabilme düzenlemesi ve laikliğe sekte vuracak Diyanet Akademisi bu yasama yılında geldi.
Böylesi önemli bir yasama yılında durum ne oldu? Genel Kurul oylamalarına AKP-MHP-BBP dışındaki vekiller %26 gibi önceki yasama yılına göre bir tık daha fazla katılım gösterdiler. Kabaca 4 oylamanın üçünde katılmadılar. Ama bu katılımın yarısından fazlasını iktidar ile beraber KABUL oyu vermek için kullandılar.
En başta dediğimiz gibi, 27 bir dizi olsa kimsenin seyretmediği ama herkesin üstüne laf ettiği efsanevi bir dizi olur. Düşünsenize başroldeki muhalefet oyuncuları dört oylamanın üçüne katılmıyor ve o katıldıklarında da daha çok kabul oyu kullanıyor. Uluslararası anlaşmalar çıkartılınca açık oylamalarda %32 gibi bir katılım oranı bir tık yüksek olsa da, hala her üç oyun biri kabul oyu ile iktidar sandığına gidiyor.
27. Yasama dönemindeki üçüncü, dördüncü ve beşinci yasama yıllarını, vekillerin kullanabileceği 120 bin oyu okuyarak anlattık. Aşağıdaki tabloda da durumu özetleyelim. Oyunuzu verip arkanızı dönüyorsanız bu tablo ve ortaya koyduğumuz veriler size absürt gelecektir. Ama oyunuzu vermekle işin bittiğini düşünenlerden değilseniz, oyunuzun mecliste temsil edilmesini istiyorsanız "27/5, Roller, Oyuncular ve Meclisin Karnesi" yazımızı da mutlaka okuyun.
Not: Bu yazıda kullanılan TBMM oylama cetvellerinin bir veri setine dönüştürülmesi işi gibi zor bir vatandaşlık görevi yerine getirdiği için Onur Ömer Dora’ya teşekkür ediyorum.