Cinsel istismarı konuşmak için dilin yokluğu

Cinsel istismarı konuşmak için dilin yokluğu
Hayatta kalanların konuşabilmesi yaşadıklarını tanımlayabilmesi için bir dile ihtiyacı var. Cinsel istismarın devam etmemesi için yaşanılanı tanımlayan bir dile ihtiyaç var. Yapılması gereken hayatta kalanların ve toplumun bu konuda daha çok konuşması.

Meliha YILDIZ


Cinsel saldırıya uğradım.

Ensest yaşadım.

Tecavüze uğradım.

Cinsel istismara maruz kaldım.

Yaşanılanı hangisi daha iyi tanımlar? Babamın yaptığının bir ismi olduğunu öğrendiğimde yirmili yaşlarındaydım. Kız kardeşimin doğum günümde hediye ettiği bir kitaptan; “Babam Öldüğünde Ağlamadım”. Kız kardeşimle yüzleşmemiz de o gün oldu. Kitabın yazarı İris Galey, babasının ona yaptıklarını anlatıyordu. İris ‘in yaşadığına “ensest” deniyordu.

Ensestin tam olarak neyi ifade ettiğini merak etmem, 26 yaşında bu kelimeyi bir psikologtan duymamla oldu. O dönem araştırma yapabileceğim tek kaynak internetti. 2000‘li yılların başında Google‘a ensest yazdığınızda karşınıza çıkan ilk açıklama kelimenin Latince kökeniydi. “Kirli, saf olmayan, kirlenmiş, kirletilmiş…” Tanımın altındaki diğer linkler ise porno sitelerine aitti. Bu sitelerde erkekler yakın kadın akrabaları ile ilgili seks deneyimlerini ve fantazilerini erotik bir dille anlatıyordu.

Bugün Twitter’a girip, ensest yazdığınızda da yine benzer bir anlatıyla karşılaşırsınız. Tabu olarak görülen konuşulması dahi yasaklanan ensestin, internette yaygın olarak erotik bir dille anlatımı aslında toplumda çok da anormal görülmediğinin bir göstergesi.

Yirmili yaşlarımda yaşadıklarımı tanımlayabileceğim elimde tek kelime vardı. Konuşmamın yasak olduğu bir toplumda, erotik çağrışımları olan bir kelimeyle yaşadığım cehennemi anlatacaktım. Yaşadığım cehennemin bir dili olmadığı gibi bilgisi de yoktu. Bunlar birbirinden ayrılamaz zaten. Yani yaşadığıma cehennem demem mümkün değildi. Toplum nasıl ele alıyorsa sizde öyle yaklaşıyorsunuz deneyimize. Bunu normalleştiriyorsunuz ve konuşmayı yasaklıyorsunuz kendinize.

Bunun normal olmadığını anlayabilmem otuz beş yaşıma gelip bir psikoterapi desteği almamla başladı. Ensest yasağına karşı gelen ben değilmişim. Ben bir saldırıya uğramıştım, bu bir tecavüzdü. Tecavüz demek zordu, yaşadıklarımı tam olarak karşılamıyordu. Tecavüz demek zordu çünkü yaşadıklarımdan kendimi sorumlu tutuyordum, suçluluk duygusundan bir türlü kurtulamıyordum. Annem babam suçlu olamazlardı. Annem babam bana kötü bir şey yapmış olamazlardı.

Cinsel istismar, tanımını kullanmam kırklı yaşları buldu. Evet bu sadece bir saldırı değildi, bir istismardı. Failin üzerimde kurmuş olduğu iktidarla istismarın koşullarını nasıl hazırladığına, istismarı yıllarca nasıl sürdürdüğüne baktığımda yaşadıklarımı daha iyi ifade edebildim. Dil yaşadıklarımı anlamlandırmamı sağlıyordu.

Hukuk ve tıp dilinde de kullanılan kavram; cinsel istismar. Çocuğun cinsel istismarı ile ilgili dil dünyada daha çok feminist hareketin mücadelesiyle oluştu. Çocuğun cinsel istismarı yüzyıllardır var ama dili yok. Çünkü konuşmak yasak. Tabu. Bu tabu hala kırılabilmiş değil.

Cinsel istismar tanımı her ne kadar doğru gelse de yaşadıklarımı tam karşılamıyor, yaşadığım olayın şiddetini hafifletiyor. Kendimi çoğu zaman yabancı bir dilde konuşuyormuş gibi hissediyorum. Kırk yaşında öğrendiğim bir yabancı dil... Yaşadıklarımı anlamlandıracak kelimeler bulmuş olsam da bu kelimeler toplumla iletişim kurmamı da sağlamıyor. Cinsel istismarı başkalarına anlatırken, yeni öğrendiğim bir dilin tercümanlığını yapıyormuş gibi hissediyorum. Dil yaşadıklarımı anlatmakta yetersiz kaldığı için belki de sürekli metaforlar kullanıyorum.

Cinsel istismarın dilimin olmamasının tek sebebi toplumun bu konuyu konuşmaktan kaçması değil, ben yaşadıklarımı unutmak istediğim –hatta unuttuğum- için de kendimi ifade edecek kelimelerden yoksunum. Hayatta kalanlarla konuştuğumda bazen bu dil kendini özgür hissediyor ve kelimeler çoğalıyor.

Hayatta kalanların konuşabilmesi yaşadıklarını tanımlayabilmesi için bir dile ihtiyacı var. Özellikle cinsel istismarın devam etmemesi için yaşanılanı tanımlayan bir dile ihtiyaç var. Bunun için yapılması gereken hayatta kalanların ve toplumun bu konuda daha çok konuşması.


Meliha Yıldız kimdir?

1975’te, birçok ihmal ve istismarın yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşında, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı ifşa etti. Bu, onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan Kutsal Tecrit'i 2021 yılında yazdı. İkinci kitabı Uçurum Kenarındaki Salıncaklar 2023 yılında yayınlandı. Özellikle yazılarıyla çocuğun cinsel istismarı konusunda aktivizm çalışmaları yapmaya devam ediyor.

Öne Çıkanlar