Doktor Tarık Ziya Ekinci
Tanıl BORA
Tarık Ziya Ekinci, 99 yaşında hayatını kaybetti. TİP’in 1965’te çıkardığı 15 milletvekilinden biri olduğu hatırlanarak uğurlandı[1] – ve, Kürt aydınlanmasının önemli şahsiyetlerinden biri olarak…
Tarık Ziya Ekinci, Fransa’da uzmanlık tahsili yapmıştı; hatıratına da Lice’den Paris’e Anılarım (İletişim, 2010) başlığını koymuştur. Bir Fransızca kavram kullanalım, tam anlamıyla bir “notable” idi; yani iki anlamıyla: eşraftan – ve saygın. (“Gundi”nin tam tersi yani!) Karşısındakini de bir saygınlık hâlesi altına çeken türden, içkin bir saygınlığı vardı.[2] Protokol ezberi olarak düşünmeyin; sahici, salih, tutarlı bir demokratikleşme ve barış savunucusuydu.
***
Doktor sıfatını mahsus andım – Doktor Tarık Ziya Ekinci. Ekinci, hekimdi. Anılarında “özlemini çektiği, adını ve unvanını taşıyan reçete kağıdına sahip olma”nın sevincini, bir yaralıyı tedavi ettiği ilk vak’asının ardından yaşadığı “mutlu yorgunluk duygusu”nu anlatır. Boğmacadan (“halk arasında” kuxika dîko) göz nezlesine (çavgirtin), bir dizi ‘basit’ hastalığın o devirlerde Kürtlere nasıl belâ olduğuna dair hikâyatı, başlıbaşına küçük bir tıp tarihi dokümantasyonudur. Memleketi Lice’de, arkasından Siverek’te, kıt kaynaklarla, aletsiz ilaçsız hekimlik tecrübesi, onun bir ‘toplum önderi’ formasyonu kazanmasında önemli rol oynamıştır. İlk örgütlü toplumsal faaliyeti Tabip Odası bünyesindedir (hayatını kaybettiğinde Türk Tabipleri Birliği Onur Kurulu üyesiydi). Kendisi, “Kürt toplumuna karşı sorumluluğunun gereği” saydığı politika uğraşı için “serbest hekimliği,” “demokrasi mücadelesindeki çabalarına destek olacak bir etkinlik” olarak tercih ettiğini anlatır.
***
Kürtlerin siyasal hareketinde avukatların baskın rolü ve özel işlevi apaçık ortada. Onyıllardır, sayılamayacak kadar fazla avukat siyasetçi var. Kürtlerin bilhassa “avukatlı bir halk” olduğunu ortaya koyan bir derleme hazırlayan Orhangazi Ertekin (Kürd’ü Savunmak, Epos, 2022); hak savunuculuğu mesleği olarak avukatlığın, Kürtlerin ‘meselesine’ doğal uygunluğunun ötesinde, bu mesele etrafındaki siyasetin ruhunu, biçimini, hal ve tavrını, dilini nasıl etkilediği üzerine de düşünüyor.
***
Tarık Ziya Ekinci’yi anarken, biz de hekimleri düşünelim. Kürt kimliğinin tanınma talebi etrafındaki mücadele geleneğinde hekimler, nasıl bir varlık gösterdiler, bu mücadeleye nasıl bir renk verdiler?
***
“Kürt uyanışı”nın dönüm noktalarından sayılan, 1961’de Musa Anter’in Kürtçe şiir yayımlamasının tetiklediği 49’lar davasının sanıkları arasında 4 avukat 11 hukuk öğrencisiyle başı çeken hukukçuların ardından ikinci büyük grup, 2 hekim 6 tıp öğrencisiyle (ve bir sağlık müfettişi) sağlıkçılardı.
O dönemde, Kürt tahsilli seçkinlerine, –en çok da, tahsil yoluyla seçkinlere dahil olmak isteyenlere–, hekimliğin bilhassa cazip göründüğünü söyleyebiliriz. Sanırım bunun, dönemin hegemonik kalkınmacı-gelişmeci paradigmasıyla ilgili olduğunu da söyleyebiliriz. Modern ve medenî yaşama şartlarına kavuşma, ilerleme talebi, hak ve tanınma talebini de peşinden sürükleyen baskın siyasal arzuydu. Hekimlik de, mühendislikle birlikte, özenilen bir ‘modernlik mesleği’ olarak bu arzulara hitap ediyordu. Kürt siyasal seçkinleri arasında hekim epey vardır ama mühendis, pek nadir. Canlı beşerî münasebete görece uzaklığı, bunda etken olabilir. (Tarık Ziya da tıptan önce gönlünden geçirmiş mühendisliği.)
Hekimliğin o dönemde kuvvetle hitap ve temsil ettiği o kalkınma-gelişme-modernleşme arzusunu, çok yıllar sonra bir başka hekim, Dr. Mahmut Ortakaya, kapkara mizahî bir vecizlikle özetleyecek: “Benim halkım tüberküloz değil kanser olmak istiyor. Çünkü kanser çağdaş bir hastalıktır.”
***
1960’ların seyri içinde, Kürtlerin siyasal mücadelesinde yollar üçe çatallandı. Bu üç yolu temsil eden üç (veya dört) hekim vardır.
Birincisi, Silvanlı Dr. Yusuf Azizoğlu’nun yoluydu. Siyasî yolculuğunu DP-Hürriyet Partisi-Yeni Türkiye Partisi hattında sürdüren Azizoğlu, öznesi büyük toprak sahipleri ve eşraf olan sağ siyasetin bir ustasıydı. Kayırma ve müsamaha imkânları yaratarak, Kürtlere ve Kürt kimliğine, -zinhar adını koymadan-, usul usul alan açma siyaseti. 1962 Haziran–1963 Ekim arasında Sağlık Bakanlığı yapması, o dönemde Azizoğlu’nun şahsında bu siyasete epey bir itibar kazandırmıştı.
İkincisi, Dr. Tarık Ziya Ekinci’nin yoluydu – ve Ağrılı Dr. Naci Kutlay’ın[3] yolu. TİP’e katılan bu iki hekim, birçok emsalleri gibi, yeni Kürt “talebe” kuşağı gibi, Kürtlerin kalkınmasının-gelişmesinin-modernleşmesinin ve kimliklerinin tanınmasının yolunu sosyalizmde gördüler. Bu kuşakla beraber, Kürt muhitlerinde siyasetin istikameti sola büküldü.
Üçüncüsü, Nazimiyeli Dr. Sait Kırmızıtoprak’ın yolu oldu (siyasî adıyla: Dr. Şiwan). Malûm, Türk milliyetçiliğinde, hekimler (bilhassa askerî hekimler) önemli bir rol oynamışlardı. Uluslaşmaya ve modernleşmeye gecikmenin acelesi, hekimliğin meslekî formasyonuyla uyuşmuş; toplumsal-siyasal meselelere, radikal ‘tedavi’ yöntemlerinin esiniyle, esasen de cerrahî müdahale teşbihiyle bakmaya yatkındılar. Dr. Sait Kırmızıtoprak, bu eğilimin Kürt ulusal hareketi içindeki karşılığı sayılabilir; cerrahî çözüm seçeneğinin (yani silahlı mücadelenin) bu dönemdeki öncüsüydü. Dr. Tarık Ziya Ekinci, anılarında onunla 1968’te yaptıkları görüşmeyi aktarır, aralarında “derin görüş ayrılığı” oluşmuştur.
***
Kürt demokratik siyasetinde son onyıllarda avukatların ağırlığı, olağanüstü arttı. Sebebi izahtan varestedir; hak ihlâlleriyle beraber buna itirazın, buna direnişin sağanaklaşmasıdır. 1960’ların ve 1970’lerin kalkınma-gelişme-modernleşme paradigmasının sönükleşip, kimliğin tanınması davasının öne geçmesinin de bu eğilimde payı olabilir.
Hekimler, yine de varlar. 2019 Mart’ında %62,9 oyla Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilen, 5 ay sonra yerine kayyım atanan ve 2019 Ekim’inden beri özgürlüğünden yoksun olan Dr. Selçuk Mızraklı var. Dr. İdris Baluken var, Dr. Semra Güzel var, Dr. Necdet İpekyüz (halen RTÜK üyesi) var.
***
Doğrudan siyasetten ziyade toplumsal alanda, dar meslekî’ye sıkışmayan kamusal varlıklarıyla yol açan, nefes açan Kürt hekimleri unutmayalım.
2014’te hayatını kaybeden eski Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Dr. İlhan Diken… Eski TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Şeyhmus Gökal… 1990-1995 TTB Başkanı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı kurucularından, yoksullarla dayanışma ağı Sarmaşık Derneği’nin kurucularından (kriminalize edilen bu dernekten ötürü mahkûmiyet aldı), anadil hakkını bilimsel çalışmalarla derinleştiren Mezopotamya Vakfı’nın kurucularından, ‘yapıcı’ tavrın timsali Dr. Selim Ölçer… Ve tabii, yazının başlarında “Benim halkım kanser olmak istiyor” sözünü andığım Dr. Mahmut Ortakaya… Yakınlarda sevenlerinin sayanlarının, ki çokturlar, (TTB’ye Adanmış Bir Ömür: Dr. Mahmut Ortakaya, Ayrıntı, 2024) bir kitapla selâmladığı Dr. Mahmut Ortakaya, insaniyet ve barış dilinin müstesna bir ustası, sahici bir bilgedir.
***
Dr. Mahmut Ortakaya, Dr. Tarık Ziya Ekinci’nin ardından konuşurken “Hastaları tarafından aranan bir hekimdi” cümlesini de kurmuş. Bu da bir incelik… Doktor Tarık Ziya Ekinci, Kürt kimliğinin tanınma mücadelesiyle beraber, sosyalizm fikriyle beraber, demokratikleşme ve barış özlemiyle beraber, gerçekten sağlıklı olmak için toplumsal bir iyileşmeyi mesele edinen “iyi hekim” tipinin timsallerindendi.
DİPNOTLAR:
[1] Ekinci 1975-1980 döneminde 2. TİP’te de yer almıştı. (Anılarında, “kindar ve intikamcı Behice Boran’ın hakaret içeren her türlü itici ve dışlayıcı muamelelerine yıllarca sonuna kadar tahammül ederek,” notunu düşer.) Partinin TKP’yle yakınsama eğilimine karşı, 1. TİP’in çizgisinin sürdürülmesi ümidinin peşinde, azınlıkta, muhalif bir üyeydi.
[2] Derviş Aydın Akkoç’ın yazısında da, Ekinci’nin bu cephesinden bir ‘kare’ var.
[3] Ekinci’den 6 yaş küçük olan Kutlay, bugün 93 yaşındadır. Tıbba geçmeden önce bir yıl hukuk okumuş ama “ısınamamış”tır. Ankara Tıp’tayken, sınıfındaki tek Kürt’tür (Naci Kutlay: Anılarım. Avesta, 1998).
Kaynak: Bu yazı Birikim Haftalık'ta yayınlanmıştır.