Fransa seçimleri ve Yeşil/Kızıl dalga

Fransa seçimleri ve Yeşil/Kızıl dalga
Bordeaux Fransa’da sağ olarak bilinir. 74 yıl sonra Bordeaux sağın kalesi olmaktan çıkarak solcuların eline geçmiş oldu.

Ercan Jan AKTAŞ'ın Tuğçe OKLAY ile söyleşisi


Birinci turu 15 Mart tarihinde yapılan yerel seçimlerin ikinci turu 28 Haziran’da yapıldı. İlk turda şaşırtan bir çıkış yakalayan Europe Ecologie–Les Verts/EELV sandıklara damgasını vurdu. Seçimlerin kaybedeni elbette Macron’un partisi LREM oldu. Fransa’da Cumhurbaşkanı olmasından bu yana ‘alternatifi yok’ denen Macron’un artık çok ciddi bir alternatifi var. Bu seçimlerde kimi büyük şehir ve de bölgelerde ortak listeler oluşturan sol, sosyalist ve de yeşillerden oluşan Yeşil/Kızıl blok ciddi bir alternatif artık.

 

Yeşillerin başarısı ile birlikte  Fransa’da en büyük şehirleri bir altı yıl daha sol partiler yönetecek. Bu şehirlerin en önemlileri Paris, Lyon, Marsilya, Strasbourg, Bordeaux ve Lille. 

 

Üç büyük belediyeyi ise kadınlar yönetecek: Paris’te 2014 seçimlerinden bu yana  Sosyalist Parti’den Belediye Başkanı olan Anne Hidalgo bir kez daha kazanan kadın oldu. Fransa’lı Ermeni ekolojist ve siyasetçi Janna Barseghyan, Strasbourg Belediye Başkanlığına seçildi. Fransa’nın "Avrupa Ekoloji ve Yeşiller" Partisinin Başkanı olan Barseghyan, yapılan seçimlerde seçmen oyunun yüzde 42.5’ni aldı. Marsilya’da ve Lyon’da da kazanan kadınlar oldu.

 

Bordeaux Fransa’da sağ olarak bilinir. 74 yıl sonra Bordeaux sağın kalesi olmaktan çıkarak solcuların eline geçmiş oldu. Ekolojist Pierre Hurmic Bordeaux’da zaferini ilan etti. Öte yandan gene Bordeaux’dan Troçkist bir işçi olan ve ikinci tura kalarak insanları şaşırtan Philippe Poutou’da %10’luk bir başarı ile bu seçimlerin önemli figürlerinden birisi oldu. 

 

Paris 8 Üniversitesi'nde aktivizm ve sanat üzerine doktora çalışması yapan ve kendisini bir aktivist olarak ifade eden Tuğçe Oklay 10 seneyi aşkındır Fransa'da yaşıyor. Türkiye’de olduğu gibi Fransa’da da çeşitle örgütlülükler içinde faaliyet gösteren Tuğçe Oklay ile bir söyleşi bütün bu gelişmeleri konuşmak üzere bir söyleşi yaptık.

 

Sevgili Tuğçe, Macron seçim kazanmasından bu yana hep ‘alternatifi olmayan’ lider havalarında. Hatta kendisinin de bundan hareketle bir erken seçim ile meclisteki çoğunluğu tekrardan yakalama arayışı içinde olduğu üzerine haber ve analizler okurken, şimdi yeşil/kızıl bir dalga başgösterdi Fransa’da. Böyle bir çıkış bekliyor muydun? 

 

Macron'un tavrıyla yerel seçim arasındaki ilişki doğrudan bir ilişki diyebilir miyiz? Bir yere kadar. Açıklayayım. Macron'un seçildiği zaman bir liderler ve partiler krizi vardı. Varolan iki partili sistemin çöküşünün ürünü olarak çıktı ortaya. Bu arada, cevaplarımda konuyla ilgili bir uzman olmadığımı belirteyim, daha çok sosyalist, altermondialist çevrelerdeki algıyı ve nispeten tarafsız medyadaki analizleri aktarıyorum, bu konuda akademik bir çalışmam veya bilgim yok. 

 

‘Akademik’ bir çalışman olmasın da, zaten seninle konuşmak istemem tam da bu nedenle. Yani hayatın içinde, eylem ve aktivizmin içinde üreten birisin. Bir ayağın akademide olsa bile kendini akademisyen değil de aktivist olarak ifade etmen.

 

Dediğim gibi, Macron aslında hem iki partili ve günün ihtiyaçlarını karşılamayan sisteme tepki olarak hem de karşısındaki aşırı sağ lidere cevaben başkan olabildi. Şuanda Türkiye'de uygulanmakta olan gibi iki turlu bir başkanlık seçimi söz konusu, en yüksek oyu alan iki aday Macron ve aşırı sağ Le Pen ikinci tura çıkınca benim dahi Komünist Parti'ye (Parti communiste français), Boyun Eğmeyen Fransa (France Insoumise) hareketine (solun solu diyelim) oy veren arkadaşlarım Macron'a ikinci turda oy verdi. 

 

Ve bugün bu bahsettiğim kişiler ve Macron'un iki partili sisteme ve hantal bürokrasiye vesaire ilaç olacağını düşünerek oy veren seçmenlerin önemli bir kısmı Macron'a vermiş oldukları "emanet" veya gönüllü oydan pişman oldu. Bu pişmanlığın sebeplerine gelince, hem Sarı Yelekler hareketi ile ilişkilerinde, hem emeklilik yasasında ısrarında, hem de Covid-19 krizini yönetimde Macron'un gemisi çok su aldı. 

 

Dolayısıyla seçmenin bu yönetime bir tepki vereceği aşikardı, yerel seçimde ortaya çıktı. En baştaki cümleme dönerek, Macron'un "alternatifsiz lider" tavrıyla yerel seçim arasındaki ilişki doğrudan bir ilişki olmayan nokta ise yerel seçim ve başkanlık seçimi saiklerinin ve yönelimlerinin her zaman birbirine karşılık gelmemesinden. Çünkü Yeşiller ve solun geniş yelpazesinin Macron'un seçildiği başkanlık seçiminde ortak bir aday üzerinden anlaşamadığı için ikinci turda bugün yerel seçimde yaşadığımız yeşil-sol galibiyetini yaşayamadığı çok tartışıldı. 

 

Ancak hala bu pozisyona uygun bi isim bulunmuş değil. Kaldı ki yine 2017'deki bu başkanlık seçiminde Boyun Eğmeyen Fransa'nın başkanı Jean-Luc Mélenchon şahsen çok sevilmese bile %19 oy aldı, bu solun solu bir aday için o tarihte yüksek bi orandı. Yeşiller ve solda Macron'a karşı alternatif bulma çabası vardı, hele ki bu yerel seçimden sonra kesinlikle daha fazla olacaktır. Ama böyle bir aday bulunabilecek mi orası kesin değil, "çare" soldaki fraksiyonları memnun ederek Sosyalist Parti'nin (Parti Socialiste) sosyalist seçmeninden de oy alabilecek profilde biri, umuyorum çıkar. 

 

Fransa’da yoğun bir sokak hareketi var. Sarı Yelekliler ciddi bir hareketti. Sonrasında Macron’un iş yasalarında yapmak istediği değişikliklere karşı ciddi eylemler ve grevler oldu. Paris, Marsilya, Lyon gibi büyük şehirlerde yüzbinlerin katılımları ile kitlesel ve de etkili eylemler yapıldı. Bütün bu eylemleri bir yerde kapitalist hegemonya karşısında emek, eşitlik ve de doğa ile barışık bir hayattan yana duranların tepkisi olarak da okuyabiliriz. Ve bütün bu tepkiler sandığa Yeşil/Kızıl yansıdı. Bu konularda neler söylemek istersin?

 

Antikapitalist hareketler, çevre hareketi, siyahların ABD'deki polis şiddetine karşı yürüyüşleri gibi ilerici politikaların yerelde varlık gösteriyor olması ile de bir bağı var. Örneğin Fransa'da, kimisi Avrupa ile koordine, 20 yılı aşkındır süren bir başka bir dünya mümküncü gruplar görüyoruz, Attac (https://www.attac.org/), Crid (https://crid.asso.fr/) gibi. Neredeyse 50'nin üstünde yerel para denemesi var (https://fr.m.wikipedia.org/wiki/Liste_des_monnaies_locales_compl%C3%A9mentaires_en_France), yerel üreticiden yiyecek satın alabilmek için, bio veya ekolojik tarım ürünleri alabilmek için kurulan kooperatifler var, hayata geçmiş örnekler bunlar (https://portail.lacooperationagricole.coop/liste.aspx). 

 

Ayrıca büyümeye odaklı olmayan, insancıl bir ekonomi mümkün mü tartışmaları var. Bu cenahtan olmasanız bile kulağınıza radyoda, sokakta bunlar çalınabiliyor. Dahası, Fransa özelinde son zamanlarda sokak eylemleri çok sayıdaydı: gerek başka eylemlerde sokakta pek görmemiş olduğumuz oldukça genç iklim aktivistleri; gerek emeklilik yasasına karşı birleşen farklı nesillerden ve siyasetlerden eylemciler; gerek esasen gelir adaletsizliği üzerine patlak veren Sarı Yelekler; ve tabii #metoo hareketi ile de tekrar canlanan, büyük ölçüde birleşik bir feminist hareket; son olarak ırkçılık karşıtı yürüyüşler... Ya da mesela acil servisler bir seneyi aşkındır grevdeydi, ve hastanelerde bandroller asılıydı. 

 

Okuyucular tarafından kamusal alandaki varlık tahayyül edilebilsin diye bunlardan bahsediyorum. Bence bu sebepten hareketlerin, taleplerin olağanlaştığı ve ziyadesiyle görünür olduğu bir dönem oldu. Her cuma küresel ısınmaya karşı, her cumartesi Sarı Yelekler, salı-perşembe emeklilik yasasına karşı yürüyenler ile ciddi bir kamuoyu oluştu. Ve insanların bu taleplere hak verdiklerini gördük. Bunun sandığa yansıyacak kadar kuvvetli olduğunu tahayyül etmemiştim, çünkü oy verme davranışı da bazen tamamen farklı işleyebiliyor. Bu esnada bahsi geçen eylemcilere yönelik polis şiddeti de bir miktar kırılma yarattı, zira Fransa neredeyse tamamında diyaloğu değil bastırmayı seçti. Ancak toplum bu baskının ve şiddetin gerekliliğine ikna olmadı kanaatindeyim. 

 

Özellikle ‘Yeşil Dalga’ için neler söylemek istersin?


Sanırım yeşiller ve sol bu aktivist geleneğin başka bir alanda faydasını görüp meyvesini topladı. Genel, ulusal hatta ulusları aşan konulardan bahsettim ama Fransa'da yerel seçimlerde yerel dertler, bunlara çözümler nitelikte, örnek veriyorum başkanlığınızda Paris'e kaç kilometre bisiklet yolu yaptığınız bir sonraki seçimde tercih edilmenize sebep olabiliyor. Kapı kapı dolaşıp sokakta insanlarla konuşarak seçim kampanyası yürütmek solun pratiklerine çok daha uygun düştü. 

 

Yeşiller veya sosyalist adaylar sağa göre daha iyi yürüttü, hele ki salgın varken bunu yapmak kendi içinde bi başarı idi. Uzun bir cevap oldu ama bir örnek vermek isterim göçmenlerin çoğunlukta olduğu bir mahallede semt pazarının sağında sağ adayın solunda sol adayın broşürleri dağıtılıyordu. Ve kendisi de siyah olan sağ adayın (Macron'un partisi) broşüründe bir kapıyı levyeyle açmaya çalışan bir hırsız görseli ile mahallenin güvenlik sorunu karşısında alınacak tebdirlerin, politikaların açıklaması vardı. Bu görsel sizin o mahalleyi hiç anlamadığınızın resmi. 

 

Seçimlere % 60’a varan bir oranda katılmama durumu da var. Sanırım oldukça yüksek bir oran. Pandemi sürecinin de bunda etkisi olmuştur. Bu konuda neler düşünüyorsun?

Yerel seçim, Avrupa Parlamentosu seçimi, genel seçim birbirinden ayrı ele alınması gerekse de katılım herbirinde ciddi manada düşüşte. Sandığa gitmeme belediye seçimlerinde 1995'ten beri %30'un altına hiç düşmüyor. 2014'te birinci tur 36,45, ikinci tur 37,9 iken 2020'de birinci turda 55,3; ikinci turda 58,4 tabii ki rekor bir fark (yerelde ikinci tura katılım her zaman biraz daha düşük olur, çünkü kendi şehrinizin nereye gittiğini görmüşsünüzdür ya da zaten desteklediğiniz aday ikinci turda değildir, vesaire). 

Sandığa gitmeme özellikle 1995-2000'den beri yükselerek artıyor. Fransa'nın uzunca bir süredir gündemini meşgul eden bir mesele yani sandığa gitmeme, bunun salgın esnasında bu derece artması bana çok çok şaşırtıcı gelmedi. Bir sonraki yerel seçimde yine %38-40'lara düşecektir katılmama. Öte yandan bu oranlar temsili demokrasinin açmazlarını, işlemezliklerini de gösteriyor. Fransa'da seçme hakkına sahip her 10 kişiden biri seçmen listesine kayıtlı değil örneğin, bu çok büyük bir rakam (2004-2018 verileri). 

Kaldı ki yasama ve başkanlığı ilgilendiren genel seçimlerin en düşük katılımlısı Macron'un seçildiği 2017 senesinin ikinci turuydu, yani seçmen seçmeye dair umutsuz, sorunlarına çözüm getirmeyeceğini düşündüğü seçimde sandığa gitmiyor. Sandığa gitmeme oranı, eğitim düzeyi arttıkça, sosyoekonomik durum iyiye gittikçe düşüyor. Ancak burada çok önemli bir grup var 30 yaş altı gençlerde sandığa gitmeme oranı çok yüksek, 18-24 zirve yaptığı aralık, bu da yine siyasada var olan aktörlerin politik projelerinin genç seçmeni kesmediğinin, bu gruba hitap etmediğinin göstergesi. 

 

Bu seçimlere 60 yaş üstü insanlardan katılımın düşmesi, senin de ifade ettiğin gibi sokaklardaki eylemsellikler ve bütün eylesellik içinde olan militan, aktivist gençlerin sandıklar için daha da motove oldukları gibi bir sonuç da çıkarılabilir sanırım. Yani sandıklara daha az yaşlılar gidince gençler damgasını yeşil/kızıldan yana vurdu diyorum.

 

Bu son seçim için henüz yaş grupları ile ilgili veri gelmedi ancak gençler dengeleri değiştirmiş olabilir. Veriler geldiğinde dönüp bakmak gerekir. Ve bitirirken, hazır neden sandığa gidilmiyor tartışması da varken bunca dediğimi biraz da boşa düşürerek, gidiliyor da ne oluyor sorusunu bir kere daha sorayım. Çünkü, seçim sonuçları sadece seçmenlerin kararları, özgür iradesi, rasyonel bir şekilde düşünüp programları okuyup, adayın sundukları öğrenilip belirlenmiyor maalesef. 

 

Burada Türkiyeli okurların ilgilendiği veya hafızasında yer etmiş birkaç ismi anacağım: birincisi Alexandria Ocasio-Cortez ve Bernie Sanders, aday kampanyalarının finansmanı konusunda kapalı kapıları ifşa etmeleri ve kendi kampanyalarını şeffaf yürütmeleri bakımından çok önemli bir yere parmak bastılar, Türkiye'de de malum ihalelerle görüyoruz kimin eli kimin cebinde. İkincisi, Selahattin Demirtaş'ın ve HDP'nin (ardından da CHP'nin), TRT ve özel kanallarda kaç dakika ekran zamanına sahip olduğu ile ilgili çalışmalar var, evet iktidar partisi ve saz ekibi ekranda kayırılıyor, bu başka ülkelerde de böyle, Fransa için BFM TV örneğin bu yanlı "habercilikle" ilgili sık sık suçlanıyor. Sonuncusu ise başta biraz safça sorulmuşve çok tepki almış olsa da "benim oyumla çobanın oyu bir mi" sorusunu soran Aysun Kayacı, örneğin yerelde bir değil, ben şehirde doğmuş büyümüşüm ne anlarım tarladan, hasattan; aynı şekilde çoban da ben bisiklet yolu, ücretsiz toplu taşıma istediğimde anlamayabilir. Ancak yerel seçimde Fransa'da belli bir fark var dediğimiz yer burasıyken bile görüyoruz ki kamuoyu, özellikle sağ seçmen bu tartışmaların dışında kalmış. Bu da ister istemez seçimin gerekliliğini, faydasını, katılımın düşüşünü tekrar düşünmeye teşvik ediyor. 

 

Bu keyifli söyleşi için sana çok teşekkür ediyorum Tuğçe. Okuyucular için verimli olduğunu düşünüyorum.

Bende hem sana ve hem de katkıları ve rötuşları için Işıl Erdinç'e teşekkürler ediyorum. 

 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar