İnsan Doğası Üzerine: Harari ve Sapiens
Gencer Çakır (Sosyolog)
Yuval Noah Harari’nin dünya çapında “çoksatar” eseri Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens (Kolektif Kitap, 2016) hakkında kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Eserin temel argümanı ile başlayalım.
Sapiens niçin dünyaya hâkimdir? Niçin bugün dünyayı kontrol edebilmektedir?
Bu sorulara verilen cevap kısaca şöyle: Sapiens büyük/kalabalık sayılarda esnek işbirliği yapabilen yegâne hayvandır. Harari’ye göre, Sapiens’te sadece hayal gücünde var olabilen tanrı, ulus, para, insan hakları gibi hayalî gerçekliklere inanma kapasitesi esnek işbirliğini mümkün kılıyor. Bütün geniş ölçekli insan işbirliği sistemleri (dinler, politik yapılar, ticaret ağları ve yasal kurumlar) ortaya çıkışlarını Sapiens’in bu bilişsel becerisine borçludur. Sapiens kurgular, hikâyeler yaratmakta ve bunlara inanmaktadır. Ve herkes aynı “hikâye”ye inandığı sürece aynı kurallara, normlara, değerlere riayet edilmektedir.
Harari gerçekliği iki düzeye ayırıyor. Bir yanda, diğer türlerle ortak temelimiz olan bir “nesnel gerçeklik” var; dağlar, nehirler, ovalar, ağaçlar, taşlar vs. Diğer tarafta ise “hayalî gerçeklik” var; tanrılar, uluslar, para, insan hakları gibi. Tarihsel süreç içinde hayalî gerçeklik katmanı giderek belirleyici olmaya başlıyor.
Harari’nin “tarih tezi” ana hatlarıyla böyle. Basit olduğu kadar sorunları da olan bir tez.
Sözgelimi insanı hayvandan ayıran kerteyi vurgularken Harari bir yandan insanlar-arası ilişki düzeyine vurgu yapıyor; “hayalî gerçeklik” kavramı temelinde konuyu ele alıyor (yani ayrım noktasını biyoloji-ötesinde buluyor). Diğer taraftan da hâlâ biyoloji düzeyinde kalarak konuyu açıklamaya çalışıyor.
Harari’nin Sapiens soyutlaması felsefî açıdan Descartes’a yaslanıyor; çünkü Harari’nin nazarında Sapiens âdeta “imparatorluk içinde imparatorluk” kuran bir (biyolojik) varlıktır. Doğa üzerinde hâkim bir güce sahiptir; doğanın yasaları uyarınca değil kendi yasaları uyarınca hareket etmektedir.
Descartes’a dayalı bu tezi nasıl eleştirebiliriz?
Spinoza’ya bakmaya çalışalım.
Spinoza bize Ethica’sında (III. Bölüm; Önsöz) muazzam bir eleştirel zemin sağlıyor; buna göre Sapiens öyle hiç de “imparatorluk içinde imparatorluk” kuran bir varlık değildir; Sapiens doğa/tanrının yasaları uyarınca ve bunun belirlenimi altında yaşar. Kendisi “töz” değil sadece bir “tarz”dır. Doğa üzerinde mutlak bir güce sahip değildir. Doğayı mutlak olarak belirlemez ama kendisi pekâlâ belirlenir!
1844 El Yazmaları’nda Marx, Spinoza’nın yaklaşımına benzer şekilde, insanın “doğal, bedenî, duyusal, nesnel bir varlık olarak, hayvanlar ve bitkiler gibi, acı çeken, koşullanmış ve kısıtlı bir yaratık” olduğunu söyler. (s. 168).
Şüphesiz bu eleştirel bakışla Sapiensi tarihin “perde gerisi”ne çekmek gibi bir niyetim yok. Eleştiri oklarını salt Sapiense atmanın naif bir yaklaşım olabileceğini vurgulamak istiyorum; hedef biyolojik varlık olamaz. Bunun yerine “Sapiensler”in toplamından müteşekkil, ama bu toplamı da aşan bir başka gerçekliğin (toplumun) “sahne önü”ne çıkarılması gerektiği kanısındayım. Doğa ancak toplum dolayımıyla ve toplumca temellük edilebilir.
Harari biyolojik bir “özne”yi suçlamakta ve hedef saptırmakta iken dikkatler bir şekilde sosyal yapıdan kaçırılmış oluyor. Sapiens doğanın ve toplumun belirlenimi altındadır. Sapiens, “kurgular” oluşturmaya başladığı ve kalabalık sayılarda esnek işbirliği kurabildiği ölçüde bir tür olarak “yok olması” gerekir. Harari’ye göre, tarihsel süreçte hayalî gerçeklik katmanı giderek baskın hale gelmişse ve geliyorsa, burada artık “tür”e yer kalmaz. Artık belirleyici olan “tür-ötesi” varlıktır. Ve bu da “türcü” bir bakışla ele alınamaz. Konunun toplumsal açıdan ele alınması gerekir. Eleştiri okları “türümüz”e değil, sosyal varlığın yapıp etmelerine yönelmeli.
Harari kitabının 4. Bölümü’nde “tarihsel kayıtlar” diyor “Homo sapiens’in bir ekolojik seri katil olduğunu gösteriyor.” (s. 78). İnsanın doğa ile kurduğu ilişki, burada olduğu gibi, tek taraflı ele alınabilir mi? İnsanın insanla kurduğu ilişkiden bağımsız olarak ekoloji meselesi ele alınabilir mi? Edebiyat eleştirmeni ve felsefeci Kojin Karatani bu bağlamda önemli bir müdahalede bulunuyor; “çevresel yıkım,” diyor Dünya Tarihinin Yapısı adlı eserinde “yalnızca insan-doğa ilişkileri çerçevesinde anlaşılamaz, zira çevresel yıkım ve doğanın sömürülmesi en nihayetinde insanın insanı sömürdüğü bir toplumun ürünleridir.” Devam eden satırlarda Karatani sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Çevresel problemlerimizi çözme doğrultusundaki yegâne umudumuz, evvela sermaye ve devleti ortadan kaldırmamızda yatıyor.” (s. 286).
***
Bitirmeden bir noktaya daha işaret etmek istiyorum. Harari’de insan-oluş, bir diğer deyişle insanlaşma sürecine dair bir anlatım bulamıyoruz.
İnsanlaşma süreci salt biyo-evrimsel bir süreç olarak ele alınabilir mi? Yitik Paradigma adlı kült eserin yazarı Edgar Morin, insanlaşma sürecinin çok boyutlu ve karmaşık olduğunu söylüyor. İnsanlaşma Morin’e göre, “sadece biyolojik ya da tinsel bir evrim değil, genetik, ekolojik, beyinsel, toplumsal ve kültürel eklemlenmelerin sonucu karmaşık ve çok boyutlu bir bünye oluşumu, bir morfogenezdir.” (s. 51).
Morin’in çok daha çarpıcı bir tezi daha var; tekniği, dili, toplumu ve kültürü üreten Homo sapiens değil, diyor Morin; tersine doğa, toplum, zekâ, dil ve kültür hep birlikte Homo sapiensi üretti.
Morin, toplumlaşma sürecinin salt insana özgü bir fenomen olmadığını, hayvanlar âleminde de toplumlaşma ve kültürün mevcut olduğunu belirtiyor; eserinde, “maymun toplumu” dâhilinde var olan sınıf ve mevki hiyerarşisinden bahsediyor örneğin.
İnsan doğası tartışmalarında Edgar Morin kesinlikle bakılması gereken önemli bir başvuru kaynağı.
Kaynaklar
-Yuval Noah Harari, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi, çev. Ertuğrul Genç, Kolektif Kitap, İstanbul, 2016.
-Karl Marx, 1844 El Yazmaları, çev. Murat Belge, Birikim Yayınları, İstanbul, 2013.
-Spinoza, Ethica, çev. Çiğdem Dürüşken, Alfa, İstanbul, 2017.
-Kojin Karatani, Dünya Tarihinin Yapısı: Üretim Tarzlarından Mübadele Tarzlarına, çev. Ali Karatay, Metis, İstanbul, 2019.
-Edgar Morin, Yitik Paradigma: İnsan Doğası, çev. Devrim Çetinkasap, İş Bankası, İstanbul, 2019.