Şerafettin Kaya'nın ardından: Hakimler avukatın o olduğunu öğrenince korkarmış
Burhanettin KAYA
Babamdı. Yalnızca babam değildi. İdolüm, rol modelimdi. Muş yıllarımızda akşam yazıhanesinden geldiğinde mutlaka bana bir şey verirdi. En çok "çokomel"i severdim. Onu görmeyi dilerdim. Binlerce kitabın olduğu bir evde büyüdüm. Dedemizden kalan belki 200 yıllık bir ev. Okunmuş, sayfaları buruşmuş, her yanı çizili kitaplardı. İlkokulda henüz edebiyatla, romanla, Marksist eserlerle –kendiliğinden- karşılaştıran babam. Hep okuyan, çok okuyan ve onunla okumayı sevdiğim.
Bir davaya hazırlandığında top top teksir kâğıdı, birkaç kutu kalem ve onlarca karton sigara ile gelirdi eve. Savunmalarını elle yazar sonra üzerine çalışır, ardından daktiloya geçerdi. Savunma yazarken onlarca kitabı gözden geçirir ve notlar düşerdi her birinden. 10 sayfalık iddianameye 100 sayfa savunma yazardı. Ben de onunla aynı masada, ya da bazen yerde onunla birlikte yazardım, uykum gelinceye kadar. Çok hoşuma giderdi bunları yapmak. Şiir yazmaya başlamam babamın sayesindedir. Şiir yazardı. Toplumcu şiirler. Yayınlamadı. Duruyor bir kaçı arşivimde.
Yırtıcı, mücadeleci bir avukat. Hâkimler avukatın o olduğunu öğrendiklerinde korkar, ürker ve ‘yine mi o hırçın avukat" diye hazırlanırlarmış onun yapacağı savunmaya. Çünkü dava dosyalarını okumadan karar veren, elindeki dava dosyasından bihaber hâkimlerin bu eksikliklerini yüzlerine vururdu. Mahkeme taraflı davranırsa hâkimlere sırtını dönerek savunmasını yapardı. Onun direngen, haksızlığa karşı duruşu bir erdem olarak taşıması sorumlu kişiliğinin göstergeleridir.
Öyle ki, bu nedenle 12 Martta, 12 Eylülde avukatı olduğu davaların sanığı oldu. Tutsak edildi. Hapis yattı. Ceza aldı. Kürt sorununu Meclis'e taşımak için 1977 seçimlerinde bağımsız milletvekili adayı oldu. Gittiği her yerde, tüm köylerde büyük bir sevgi ve coşkuyla karşılandı. Onun arkasından köylere giren ve köy halkına baskı yapan kolluk kuvvetleri, MİT’çiler tehditlerle oylarını engellenmeye çalıştı. Çok az bir oyla kaybetti. Derin devletin başarı haznesine yazdıkları aslında kendi acizlikleridir. Bu seçimde dağıttığı Seçim Bildirgesinden yargılandı ve haksız biçimde 14 ay ceza aldı.
1 Aralık 1933 yılında Varto’da doğdu. Muş’taki İlkokul ve ortaokul eğitimden sonra Erzurum Öğretmen okuluna girdi. 1951 yılında mezun olduktan sonra öğretmenlik yaşamına Erzurum’un Tifnik köyünde başladı. Ankara Şerefli Koçhisar’da öğretmenliğe devam etti.
1962 yılında da Ankara Hukuk Fakültesini bitirip 1963’te avukatlığa başladı. Avukatlık yaşamı ile birlikte bölgenin en tanınmış, en mücadeleci hukukçusu olmaya giden yolculuğu başladı. Kürt sorununu ülke gündemine sokmak, Kürt halkının özgür bir geleceğe ulaşması için çaba harcadı tüm yaşamı boyunca. Hastalıklarından dolayı fiziksel gücünün azaldığı zamanlarda bile sürekli ülke gündemini takip ediyor, özgün fikirler üretiyordu. Hem 12 Martta hem de 12 Eylül döneminde hem Kürt hem de Türk sol siyasi örgütlerinden yargılanan yüzlerce insanın avukatlığını üstlendi. Özellikle 12 Eylül’de kurduğu hukuk bürosu ile sıkıyönetim mahkemelerinde görülen siyasi davaların savunmalarını üstlendi. Buradaki çalışmalarının 12 Eylül dikta rejimini rahatsız etmesi, gözaltına alınması, 4 ayı aşkın süresi hücrede ağır işkencelerle geçen 8 aylık bir tutukluluk ile sonuçlandı.
Duruşmalarda mahkemelerin işkence ve kötü muameleleri göz ardı etmesi hatta duruşma sırasında herkesin gözünün önünde yaşanan şiddete hâkimlerin başlarının öne eğmesi karşısında ifade ettiği "Bir avukat olarak hukukçuluğumdan utanıyorum, bir insan olarak da artık hukuka saygım kalmamıştır" sözü tarihe kalmıştır. Burada yaşananları, Diyarbakır cezaevindeki ağır işkenceleri anlattığı kapsamlı bir raporu "Diyarbakır’da İşkence " adıyla yurt dışında, yayınlanmış, Almanca ’ya çevrilmiş, ancak 2016 yılında Türkiye’de yayınlanabilmiştir.
1975 yılının 15 Şubat'ında Muş’ta derin devletin organize ettiği, kışkırttığı gerici ayaklanmada ağır biçimde yaralanmıştır. Kendisine saldıranlara ve kafasına vuranlara "kafama vurmayın bu kafa size lazım olacak" dediği olaylarda...
Kürt sorununu tartışan, derin kuramsal çözümlemeler yapan ve daha sonra siyasi bir harekete dönüşen Rızgari dergisinin destekçisiydi. Cezaevinden çıktıktan sonrada çıktığı yurt dışında 12 Eylül darbesinin bütün kötülüklerini, ürettiği şiddeti, işkenceyi ve kötü muameleyi tüm dünyaya duyurmak yoğun çaba harcamıştır.
32 yıllık mülteci hayatı bu mücadelelerle örülü geçti. Bir ulusal kongrenin toplanması, tüm Kürt siyasi hareketlerinin birliğini sağlamak için çalıştı. Bir siyasi çözümün hayata geçmesi ve buna uluslararası desteğin sağlanması, uluslararası meşruiyetin oluşması için çok çaba harcadı. Siyasi grup çıkarlarını aşan, kariyerist amaçlara hizmet etmeyen, yalan siyasetine izin vermeyen dürüst ve içten bir siyaseti hayata geçirmeye çabalayan ve bunun için büyük bir özveri ile çalışan bir kişilikti. Avrupa’nın bilirkişisiydi. Avrupa mahkemelerine hazırladığı bilirkişi raporları hem tarihsel hem de güncel gerçeklikleri görünür kılan bilimsel derinliği olan çalışmalardı. Saygın, sevilen ve güvenilen bir kişilik. Tüm bu mücadelesi 2 ciltlik "Hayatımdan Kesitler" adlı kitabında ayrıntılı olarak yer alıyor.
Hayatının her döneminde emekçinin, ezilenin, sömürülenin, ötekileştirilenin, Kürt Halkının, tüm ezilen halkların yanındaydı. Cezaevinde yolu kesişen, öğretmen iken öğrencisi olan, müvekkili olan, yardım ettiği yüzlerce insanın söylediği gibi "hepimizin babası"ydı, Kürt halkının babasıydı. Ezilenlerin babasıydı. Benim yalnızca babam değil, yüreğimin en cesur parçası. Onu bir başka 12 Mart'ta kaybettik. Onun anıları baharın göz kırptığı bugünü bir faşist darbenin lekesinden kurtaracak belki de… Anıları belleğimize ışık, düşünceleri yolumuza rehber, mücadelesi mücadelemize örnek olsun. Can Yücel’den esinlenerek aşk olsun sana sevgili babam, aşk olsun.
Oğlun,
Burhanettin Kaya.