AKP, Osmanlı topraklarını Kültür Bakanlığı aracılığıyla mı genişletiyor?
Fiili olarak var olmayan Osmanlı padişahlarının vakıflarını temsil eden Vakıflar Genel Müdürlüğü 'padişah mirası' olarak gördüğü yerleri alıyor.
İsa Uğur ERDOĞAN
ARTI GERÇEK - AKP iktidarının Osmanlı dönemi ve özellikle istibdat döneminin mimarı Abdülhamid’e olan hayranlığı zaman zaman ayyuka çıkıyor. Ayasofya Müzesi’nin camiye dönüştürülmesi kararı ile birlikte Osmanlı kıyafetleri ile ilk cuma namazının kılınacağı esnada gelenlerin görüntüsü her ne kadar absürt olması ile göz önüne serilsede, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün aldığı bazı kararlar ‘Yeni Osmanlı’nın toprak genişlettiği yönünde soru işaretleri taşıyor.
Beyoğlu’nda Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak kullanılan Beyoğlu Öğretmenevi 19 Mart’ta Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün himayesindeki Sultan Beyazıt Vakfına devredildi. 1883 yılında inşa edilen bina 1928 yılında Beyoğlu Kız Meslek Lisesi olarak bir süre kullanılmış, 1988 yılı itibariyle de öğretmenevi olarak kullanılıyordu.
Kadıköy’de günümüze kalan en eski köşklerden Kızıltoprak Fatma Şadiye Toptani Öğretmenevi binası ise Sultan Selim Han-ı Kadim Vakfı’na verildi. 1852 yılında inşa edilen ve ikinci dereceden tarihi yapı özelliğine sahip olan köşk, 1962 yılından bu yana öğretmenevi olarak kullanılıyordu.
Söz konusu vakıflar 1926 yılında ilan edinilen Medeni Kanun’un kabulü öncesinde kurulmuş olan ‘mülga ve mazbut’ olarak ifade edilen vakıfların Vakıflar Genel Müdürlüğü sorumluluğunda olmasına dayanıyor. Yani esasında işleyen, mirasçıları olan bir vakıf yapısından bahsedilemiyor.
II. ABDÜLHAMİD’İ TAHTAN İNDİREN PAŞANIN KÖŞKÜYDÜ
Fatma Şadiye Toptani Öğretmenevi Türkiye’nin ilk ve tek öğretmen yurdu olması olarak ön plana çıkarken, sahipleri ve öğretmenlere bağışlanması Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin önemli gelişmeleri açısından dikkat çekiyor. Binanın asıl sahibi Arnavutluk Mebusu Esad Toptani Paşa 31 Mart İsyanı'ndan sonra 27 Nisan'da II. Abdülhamit'e tahttan indirildiğini bildiren kurulda yer aldı. Eşi Fatma Şadiye Toptani ise köşkü 1949 yılında Anadolu’dan yakınları için hastaneye gelen fakat kalacakları yerleri olmadığı için köşk karşısındaki okulda kalan öğretmenlerin yurt olarak kullanması şartı ile devretti.
Konuya dair görüştüğümüz TEÖD Başkanı Erdoğan Karadeniz 1962 yılından itibaren protokolle birlikte öğretmenevinde bulunduklarını belirterek, eskiden köşk olan binanın 1952 yılında Muallimler Yurdu olarak kullanılması şartıyla hibe edildiğini söyledi. Köşk karşısındaki Zühtü Paşa okulunda bir zamanlar Anadolu’dan hastalarını tedavi ettirmek için gelen öğretmenlerin kaldığını aktaran TEÖD Başkanı Erdoğan, "Fatma Şadiye Toptani’nin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay’da tanışıklığı varmış ve onunla paylamış durumu. Demiş ki; ‘Ben yerimi muallimlere bırakmak istiyorum. Çünkü onlar İstanbul’a geldiklerinde kalacak yerleri yok. Burada kalsınlar diye bırakacağım’ demiş" şeklinde anlattı.
‘MUALLİMLER YURDU OLMAK KAYDIYLA HİBE EDİLDİ’
Karadeniz, Türkiye’nin ilk ve tek öğretmen yurdunun oluşmasını, "Vali Fahrettin Kerim Gökay’la birlikte Beyoğlu Noterliği’ne gitmişler, hibe senedini orada yazdırmış. Hibe senedinde 'muallimler yurdu olmak kaydıyla hibe ediyorum' yazıyor. ‘Benim bu bahçeli köşküm memleketin irfanına hizmet etmiş eğitimcilere bir faydam dokunursa kendimi bahtiyar hissedeceğim’ demiş. ‘Kesinlikle arzum bundan ibarettir. Bu hiçbir şekilde değişmemelidir’ demiş. İmzaladıktan sonra huzur içerisinde çıkmış ve Gökay’da önce tapusunu, hibe senediyle birlikte İl Özel İdaresi’ne bırakmış. Çünkü hibe senedinde tapunun İl Özel İdaresi’ne bırakılmasını, hatta o zamanlar birleşik idare varmış İstanbul’da; Valilik ve belediye birlikteymiş ve orada yazmış, 'Birleşik İdare’ye bırakıyorum. İleride ayrılırsa bu iki idare benimki özel idareye yapılsın' demiş. Öğretmenevi olduğu içinde işletmede İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bırakılmış. Müdürlük 15 yıl yurt olarak kullanma hizmetine sunmuş burayı. Odalarına yataklar konulmuş ve buraya Anadolu’dan gelen öğretmenler kalmaya başlamışlar. Daha sonra 1967 yılında bizim Emekli Öğretmenler Derneği ile tanışıklık oluşmuş. Kamu yararına çalışan bir dernek olduğu için derneğimiz, buranın muallim yurdu olma özelliği TEÖD'e protokolle bırakılmış. Bugüne kadar da protokole dayanarak derneğimiz burada, bu bahçe ve köşkün muallimleri yurdu olarak kullanılması özelliğini sürdürmüş" şeklinde anlattı.
‘İŞGALCİSİNİZ DENİLMESİ BİZİ ÇOK RAHATSIZ ETTİ’
Haziran ayında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden gelen tebligatta ‘işgalci’ nitelemesi yapılmasının öğretmenleri üzdüğünü ifade eden Karadeniz, " Bu yazı ile bize, ‘Burası Sultan Selim Hanı Kadim Vakfı’na aittir. Buradan otuz gün içinde çıkın’ denildi. Bizde şaşırdık ve endişelendik tabi. Süreç şöyle gelişiyor. Valilik ve Büyükşehir Belediyesinin Özel İdareleri lağvediliyor 2014 yılında. Bizim yerimiz Hazine’ye aktarılmış. Hazine’ye aktarılan bu tapuda önce İl Özel İdaresi’ndeki tapunun üzerinde muallimler yurdu olmak kaydıyla tapu yapılmış. Aktarılırken o şerh kalkmış. 29 Ocak 2020 tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Sultan Selim Hanı Vakfı’na tapusu yapılmış. Bu tapuda da yine şerh yok, çıplak bir tapu. 5737 sayılı yasanın 30. Maddesi gereği burası Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı Sultan Selim Hanı Vakfı’na aittir deniliyor.
Nasıl 1967 yılından beri protokolle dururken bize işgalcisiniz denilebiliyor? Biz öğretmenlere, işgalcisiniz denilmesi moralimizi çok bozdu, endişelendik. Kocaman Türkiye’de sadece burası muallimlerin dinlenme yurdu olarak bulunuyor. Hem de sahibi tarafından hibe edilmiş. O zaman da Maliye Hazinesi vardı, o zaman da Vakıflar vardı. O zaman, ne yapardı Fatma Şadiye Hanım; Maliye ya da Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne verirdi. Özel İdarenin kapanacağını hiç düşünmemiş demek ki. Böyle bir şeyin gelişebileceğini, böyle bir iktidar anlayışının oluşabileceğini hesap etmemiş" şeklinde konuştu.
‘BU KADAR MAL MÜLK HIRSI OLABİLİR Mİ?’
"Kocaman Türkiye’de sadece böyle bir yer var. Bizi hiç görmüyorlar, yok sayıyorlar. Şerhte kabul etmeden aktarım yapıyorlar. Bu hukuk ve yasalar açısından doğru değil. İnsan hakları açısından da doğru değil" şeklinde tepkisini gösteren TEÖD Başkanı Karadeniz, "Mal mülk edinmeyi anlıyorum da iktidar, yukarıdaki yetkililer nasıl oluyor da, 2,5 dönüm bir yeri istiyor? Bu kadar iktidar hırsı, bu kadar mal mülk hırsı olabilir mi? Hâlbuki mülk dinsel açıdan baktığımız zaman bu dünya sınanma yeridir. Diğer taraf asıldır deniliyor ama bütün buradaki mal ve mülklere el konuluyor" dedi.
‘OSMANLI HUKUKU İLE CUMHURİYET HUKUKUNU SENTEZ YAPIYORLAR’
Mevcut hukukun 'Cumhuriyet hukuku' olduğunu vurgulayan Karadeniz, "Esat Toptani Paşa ile ilişki kurmak anlaşılabilir. İkinci Abdülhamid’de günümüzde önemli bir simge haline getiriliyor. 33 yıl istibdatla yönetmiş ülkemizi. Ancak sadece buraya el konulmamış başka yerlere de el konuyorlar. Yani Vakıflar Genel Müdürlüğü diyor ki yaptığı değişiklikle geçmişten kalan eski eser, kültürel varlık, bir biçimde ilişkilendirilen yerleri tespit ediyorlar ve burası bizim diyorlar. Şimdi Sultan Selim Han Vakfı'na ait olduğunu söylemek nasıl bir anlayıştır? Biz Cumhuriyet insanlarıyız, hukuk gözüyle baktığımızda bugün Cumhuriyet hukuku geçerli. Bu anlayışa göre de Osmanlı anlayışı, yargısı, hukuku burada gündeme gelmemesi gerekiyor. Sanki Osmanlı hukukunu, Cumhuriyet hukukuyla birleştirip bir sentez yapıp işlerine geldiği gibi değerlendiriyorlar. Mesela biz dava açtığımızda 4. İdare Mahkemesi bizim sunduğumuz belgelerle ara yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Sonra onlardan da belgeler istediler. Sonra kesin yürütmeyi durdurma kararı verdi. Onların itirazlarını yeterli bulmadı. Orada da şunu söylüyor yerle ilgili söylerken, 'Sultan Selim Hanı Kadim Vakfı zeminidir' diyor. Köşk dememişte zemini yani topraklar. Şimdi bakıyorum yan tarafta apartmanlar var. Bu apartmanlar Cumhuriyet zamanında yapılmış. Cumhuriyet öncesi Osmanlı dönemine, 1500’lü yıllara giderek, ‘Bu topraklar padişahın mülküdür mü denilecek, endişe verici bir durum. Osmanlı tapusu deyip çeviri yapmışlar. Burada bir tren hattı varmış. Bu yerin bir kısmı istimlak edilmiş, bedeli Fatma Şadiye Hanım’a verilmiş. Biz hukuk mücadelesi veriyoruz bir taraftan. Bu yanlıştan dönülmesini istiyoruz.
‘HÜKÜMETİN CUMHURİYET DEĞERLERİ VE KAZANIMI ORTADA’
Öte yandan konuyu TBMM’ye taşıyan CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi Artı Gerçek’e, "Sadece Emekli Öğretmenler Derneğinin arazisini almaya çalışan Sultan Selim Han Kadim Vakfı değil, birçok farklı isimli Osmanlı vakıfları birçok yerde arazi ve binaların kendilerine ait olduğu iddiası ile çalışmalar yapıyor" açıklaması yaptı.
İlgezdi konuya ilişkin, "Hükümetin baştan beri Cumhuriyet değerlerine ve kazanımlarına olan yaklaşımları ortada. Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşları, Dünya savaşından bitap bir şekilde çıkmış, esaret altındaki bir milleti, ulusal kurtuluş savaşı ile bağımsızlığına kavuşturdu. Ülkeyi yeniden inşa ettiler, kalkındırdılar. Cumhuriyet değerleri ve kurumları o kadar güçlü kurulmuşlardı ki, bu kurumlarla derdi olan siyasal iktidarların hiçbirinin gücü Cumhuriyetin kurumlarını yok etmeye yetmedi.
‘BİRÇOK OSMANLI VAKFI ÇALIŞMA YAPIYOR’
Sadece Emekli Öğretmenler Derneğinin arazisini almaya çalışan Sultan Selim Han Kadim Vakfı değil, birçok farklı isimli Osmanlı vakıfları birçok yerde arazi ve binaların kendilerine ait olduğu iddiası ile çalışmalar yapıyor. Bu alanlar değerli yerler. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından faaliyetleri yürütülen bu vakıflar eli ile değerli yerler ele geçirilmeye çalışılıyor" dedi.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün söz konusu yeri başka kişilere vermek için çalışma yürüttüğü duyumunu aldıkları bilgisini paylaşan İlgezdi, "Buradaki alan çok değerli bu yüzden Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu vakıf üzerinden burayı yapılan protokole uygun olarak kamu yararına çalışan, öğretmenler için kullanılan alan olarak kullanılmasını engellemeye çalışıyor. Burayı başka kişilere vermek için bir çalışma içinde oldukları duyumlarımız var" ifadelerini kullandı.
‘KAMU KURUMLARI ‘PARTİ DEVLET’ KURUMU OLARAK KULLANILIYOR’
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Kültür Bakanlığı’na devredilmesi ile birlikte siyasallaştı mı sorusuna ise İlgezdi, "Vakıflar Genel Müdürlüğü de diğer kamu kurumlarımız gibi tek adam rejiminin elinde birer "parti devlet" kurumu olarak kullanılmaya çalışılıyor. Partili Cumhurbaşkanlığı sonrası bu durum daha görünür olsa da uzun süredir tüm devlet kurumları bu şekilde yönetilmeye çalışılıyor.
Ülkemiz gibi köklü devlet geleneği olan ülkelerde iktidarlar devleti ve kurumlarını dönüştürmeye çalışmaz, devletin kurumları "devletin devamı esasına uygun" şekilde işler. Ancak tek adam iktidarı kendi düşünce ve görüşlerine göre devlet kurumlarını şekillendirme hastalığından bir türlü vazgeçmiyor. Devlet kurumlarının yapılarını bozduğunuz sürece bu kurumlar görevlerini yapamaz, sizin parti organınız haline gelir, bundan da en çok zararı halkımız görür.
Vakıflar Genel Müdürlüğü vakıf eserlerini korumak, onları gün yüzüne çıkarmak, tarihi eser vasfındaki yerleri ülke değerlerine kazandırmak yerine değerli arazileri vakıflar üzerinde toplayarak birilerine tahsis etmeye çalışırsa görevini yapmamış olur. Bu da ülkemiz için büyük zarara neden olur.
‘AMAÇ CUMHURİYET’İN DEĞERLERİNİN DEVLETİN ELİNDEN ÇIKARILMASI’
Beyoğlu Öğretmenevi’nin devredilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un yanıtlaması için soru önergesi veren CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker’de amacın Sultan Beyazıd Vakfı üzerinden öğretmenevinin başka vakıflara kullandırmak olduğunu ifade etti.
Şeker, "Rant projesi emanet alınan vakıflar üzerinden gerçekleştiriliyor. Düyun-u Umumiye’nin borçlarını Cumhuriyet ödedi ancak Osmanlı’nın mirasına sahip çıkan onlar. Amaç Cumhuriyet’in kazanımlarını bir bir devletin elinden çıkarmak. 83 milyonun olan değerler, 83 milyonun olmalı" yorumunu yaptı.