Ankara Baro Başkan adayı Cankurt: Barolar iktidarın ‘yargı’ üzerindeki baskılarına ses çıkarmalı
Müzeyyen YÜCE
İSTANBUL - Türkiye’nin ikinci büyük barosu olan Ankara Barosu 68. Olağan Genel Kurulu Atatürk Kapalı Spor ve Sergi Salonu’nda 12-13 Ekim tarihlerinde gerçekleşecek. Mevcut Baro Başkanı olan Demokratik Sol Avukatlar Grubu’ndan Mustafa Köroğlu’nun yeniden aday olduğu seçimlerde sekiz aday yarışacak.
Avukat Hakları Grubu adına Ebru Dönmez, Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu adına Doğukan Tonguç Cankurt, 100. Yıl Demokratik Sol Avukatlar Grubu adına Bülent Yücetürk, Türk Milliyetçisi Avukatlar Grubu adına Hakan Erdem, avukat İbrahim Akın, Mehmet Zeki Kaplan ve Özgür Piroğlu yeni dönem başkanı olabilmek için 23 bin 684 bin üyesi bulunan Ankara Barosu avukatlarının oylarına talip olacak. Seçim öncesi başkan adayları ile konuştuk. Bugün Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu’nun adayı Doğukan Tonguç Cankurt seçim sürecini, vaatlerini ve yargı sistemine ilişkin sorunları anlattı.
‘BARO, MESLEK ÖRGÜTÜ SALDIRILARINA, HAK İHLALLERİNE KARŞI ETKİLİ BİR DİRENÇ GÖSTEREMEDİ’
- Yaklaşan baro seçimleri öncesinde adaylığınızı açıkladınız. İlk olarak Ankara Barosu yönetimine ilişkin hangi eleştiriler ile aday oldunuz. Başkan seçilmeniz durumunda neler yapacaksınız?
"Özgürlükçü Çağdaş Avukatların baro yönetimine yönelik eleştirilerini üç başlık altında özetlemek mümkün. Birincisi Baro yönetimi, meslek örgütüne saldırılara, insan hakları ihlallerine ve anti-demokratik uygulamalara karşı etkili bir direnç gösterememiştir. Siyasi iktidarın saldırıları çeşitlenirken “diyalog” adı altında siyasi iktidara karşı uzlaşmacı bir tavır içinde olmuştur. Yakın tarihimiz, “AKP iktidarının canını sıkmayacak şekilde davranırsak onu ehlileştirebiliriz” diye düşünenleri pek çok haksız çıkarmıştır. İkinci olarak mesleğe yeni başlayan genç avukatların büyük çoğunluğu işçi avukat oluyor. Bazı avukatlık ofisleri şirketleşme ve tekelleşme eğilimiyle büyürken işçi avukatların koşulları giderek kötüleşiyor. Avukatlar kimi zaman asgari ücretten dahi az alarak kâğıt üzerinde farklı bir çalışma biçimi altında işçi avukat olarak çalışabiliyor. Pek çok meslektaşımız ise uzun bir süre işsiz kalıyor. Baro yönetimi, stajyerler ve işçi avukatların içinde bulunduğu angarya ve sömürü koşullarını görmezden geliyor ve koşullarının iyileştirilmesi için hiçbir girişimde bulunmuyor."
‘BARODA KAMUCU BAKIŞ AÇISINI GERİ GETİRECEĞİZ’
- Bu noktada saydığınız sorunlara ilişkin siz nasıl bir çözüm üreteceksiniz?
"Bizim yöneteceğimiz baro, insan hakları ve demokrasi için etkin bir mücadele vermekten çekinmeyen, işçi ve genç avukatların haklarını savunan, baro olanaklarını bu alandaki eşitsizliği giderecek yol ve yöntemler için kullanacak bir baro olacak. Üçüncü ve son olarak da baro yönetimi piyasacı ve özelleştirmeci bir çizgiye savrulmuş durumda. Baroya bağlı bazı işletmeleri özelleştirildi. Kamu kurumu niteliğinde meslek örgütleri bir şirket gibi yönetilemez. Baroda kamucu bakış açısını geri getireceğiz."
‘BAROLAR İKTİDARIN YARGIYI MUHALİFLERE KARŞI BİR SOPA GİBİ KULLANMASINA KARŞI MÜCADELE ETMELİ’
- Özellikle son yıllarda Türkiye’deki yargı sistemine ilişkin çok ciddi problemler var. Yargı bağımsızlığı ve adaletin sağlanması noktasında hukuka güvenin de iyice zedelendiği bir süreç yaşıyoruz. Neredeyse adalet sisteminin ‘sosyal medyadaki tepkiler’ yürütüldüğü bir zemin var. Tam bu noktada barolar bu sisteme nasıl etki etmeli? Ya da tam tersi olarak barolar hukukun üstünlüğü noktasında etkisiz mi kalıyor sizce?
"Ülkemizde muhaliflere yönelik “yargı tacizi” uzun yıllardır siyasi iktidarın yargıya yüklediği temel görevlerden biri. Soruşturmadan, kovuşturmaya, istinaf sürecinden özellikle Yargıtay’a kadar bir bütün halinde siyasi iktidarın belirlediği çerçeve içinde hareket ediliyor. Üstelik aynı yargı, suç örgütlerine karşı harekete geçmiyor veya açılan soruşturmalar/kovuşturmalar talimatla kapatılıyor. Baro yönetimi, siyasi iktidarın yargıyı muhaliflere karşı bir sopa gibi kullanmasına karşı aktif bir mücadele içerisinde olmalı. İktidarın tepkisini çekmemek adına sessiz kalınan veya formalite icabı yapılan eylemlerle geçiştirilen her olay, iktidarı yeni ihlalleri yapmak konusunda cesaretlendiriyor. Baronun hak temelli merkezleri bu konuda etkin bir mücadele verecek şekilde örgütlenmeli. Baro yönetimi, bu merkezlerin çalışmasına engel olmamalı, merkezleri kendi gruplarının çıkarlarını değil insan haklarını temel alarak şekillendirmeli."
‘İŞÇİ- PATRON AVUKAT ARASINDAKİ ÇATIŞMANIN GİDEREK DERİNLEŞTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM’
- Türkiye’de sayıları 190 binlere ulaşan bir avukat popülasyonu var. Avukat sayısındaki bu artış sorunları da beraberinde getiriyor. Hali hazırda avukatların en büyük sorunları nelerdir? Sizin avukatların sorunlarına ilişkin ne gibi çözümleriniz olacak?
"Mesleğe yeni başlayan avukatların büyük bir kısmı uzun bir süre işsiz kalabiliyor, iş bulduklarında da asgari ücretle ya da asgari ücretin cüzi bir miktar üzerinde, kimi zaman ise asgari ücretin altında, kâğıt üzerinde ofis ortağı olarak ancak esasen işçi avukat olarak çalışıyor. Patron avukatlar, büyük avukatlık ofisleri kuracak şekilde tekelleşme eğilimindeyken tüm yük işçi avukatların üzerinde. İşçi avukatlar ile patron avukatlar arasındaki çatışmanın giderek derinleştiğini düşünüyorum. Acımasız çalışma koşulları, pek çok genç avukatı mesleği bırakma noktasına götürüyor. Bugün mesleğin en büyük sorununun bu eşitsizlik olduğunu düşünüyorum. Baronun olanaklarını, bu eşitsizliğe karşı genç avukatların mesleklerini icra edebilecekleri yol ve yöntemler yaratmak için değerlendireceğiz. Mesleğe yeni başlayan avukatların ilk ofisleri olarak kullandıkları mekanları yaygınlaştıracağız ve baro yönetiminin sadece kar/zarar hesabı yaparak kapattığı adliyeler arası servisleri geri getireceğiz. Baro, acımasız çalışma koşullarına karşı işçi ve genç avukatların yanında olacak."
‘KENDİLERİNİ “DEMOKRATİK SOL” OLARAK TANIMLAYAN GRUPLAR GİDEREK SAĞ ÇİZGİYE KAYDI’
- Seçimlere giderken 8 tane baro başkan adayı var. Çok adaylı bu seçim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Ankara Barosu Genel Kurulu’nda çok sayıda aday yarışsa da bunların pek çoğunun aynı siyasi geleneğin farklı temsilcileri olduğunu düşünüyorum. Baroyu yıllardır yöneten, kendilerini “demokratik sol” olarak tanımlayan gruplar giderek sağa yaklaşan bir çizgiye kaydı. Mevcut baro yönetimi, piyasacı, özelleştirmeci ve iktidar ile uzlaşmacı bir çizgide. Kendisini alternatif olarak tanımlayan ve aynı ismi kullanan kişilerden bazılarının ise meslek pratiklerinde-ilişkilerinde sol/sosyalist değerlerden uzak davrandığını görüyoruz ve bu bakımdan kürsüde söylediklerinin bir anlamı yok. Aynı durum, siyaset yapmadığını sadece avukat haklarını savunduğunu iddia eden grup için de geçerli. Siyaset yapmıyorum diyenler aslında sığ ve sinik bir apolitik söylem arkasına gizlenmiş şekilde sağcılık yapıyor. Bu yüzden Özgürlükçü Çağdaş Avukatların varlığı barodaki sağ eğilimlere karşı güçlü bir yanıt olması açısından oldukça önemli."