Ankara Katliamı: Dinmeyen acı gelmeyen adalet
10 Ekim Ankara Katliamı’nın ardından geçen 2 yılda ailelerin adalet arayışı da yaşadıkları tarifsiz acı da sürüyor.
Erdal İMREK
ARTI GERÇEK - 10 Ekim 2015, Saat 10.04... Bu tarih insalığın hafızasına ‘barış isteyenlerin katledildiği’ an olarak kaydedileli tam 2 yıl oldu. Ankara Tren Garı önündeki ‘Barış ve Demokrasi’ mitinginde savaşa karşı yaşamı savunmak için buluşan binlerce kişinin arasında patlayan iki bomba 102 kişinin canını aldı, yüzlerce kişi yaralandı. Geriye yaşamını yitirenlerin ailelerinin tarif edilemez acısı, yaralananların alt üst olan hayatları, patlamaya tanıklık eden sayısız insanın yaşadığı derin travma ve adalet için mücadele kaldı. Aradan geçen 2 yılda ailelerin tüm zorluklara ve engellemelere rağmen adalet arayışı da, yitirdikleri yakınlarının ardından yaşadıkları acı da sürüyor.
Katliamın 2. yıl dönümünde dava avukatlarından Tugay Bek, katliamda yaşamını yitiren Dilan Sarıkaya’nın Annesi Nesligül Sarıkaya ve Nevzat Sayan’ın eşi Rabia Sayan’la konuştuk.
DİLAN SARIKAYA’NIN ANNESİ: HER GÜN DAHA ÇOK ACIYOR İÇİM
Katliamda yaşamını yitiren 102 kişiden biri olan Dilan Sarıkaya 23 yaşındaydı. Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü 2’nci sınıf öğrencisiydi. Annesi Nesligül Sarıkaya’nın acısı tarifsiz. Konuşurken sesi titriyor. Çektiği acıyı; "Geçen iki sene nasıl geçti, nasıl söyleyeyim. Her gün daha çok acıyor içim" sözleriyle anlatıyor.
‘YARGI SÜRECİNDEN BİR ŞEY BEKLEMİYORUM’
Nesligül Sarıkaya, yargı sürecinden fazla bir şey beklemediğini söylüyor. "Gerçek suçluların yargılandığını görmeye ömrüm yetmeyecek belki" diyor. Avukatların çabasından söz ederek, "Onlara çok güveniyorum. Mahkemenin gözüne sokuyorlar kamu görevlilerinin sorumluluğunu ama polisler gelip tanık olarak bile ifade vermiyor. Mahkemenin yapmak istediği, o sandalyeye oturttuğu birkaç sanığa ceza verip davayı kapatmak. Belki de bu iktidar değişirse bizim davamızda da bir şey değişir. Benim şimdilik yargının adil olacağına dair umudum yok. Belli insanlara ulaşılması engelleniyor. Bir an önce bu sanıklarla bitirmek istiyorlar" diyor.
‘ÇOCUKLARIMIZ DOĞRU BİR ŞEY YAPTI; BARIŞ İSTEDİ’
Dilan’ın ve o mitinge giden diğer insanların ellerinde bir taş bile olmadığını söyleyen Anne Sarıkaya sözlerini şöyle sürdürüyor; "Bizim çocuklarımız doğru bir şey yaptı. Suruç engellenmiş olsaydı, Ankara engellenmiş olsaydı, o günlerde bir şeyler yapılabilseydi bugün belki de İdlib’e de gidilmeyecekti, ülkenin hali de böyle olmayacaktı. Ama hiç bir önlem almadılar. Bunu herkes biliyor. Çocuklarımız katledildi, onları anmamıza bile izin vermiyorlar. Gidip çocuklarımızı anacağız, göz yaşı dökeceğiz. Bundan bile korkuyorlar. Çünkü haksız olduklarını biliyorlar."
'BARIŞI KİM İSTEMEZ, KİM SAVAŞ İSTER?'
10 Ekim Katliamı’nı ‘barışın katledilmesi’ olarak niteleyen Sarıkaya, "İnsanlar düşünmüyor mu; Barışı istemeyen kim olabilir, kim savaş ister. Bir silah tüccarları ister, bir de bu düzeni korumak isteyenler" diyor. Sarıkaya sözlerini tüm ülke halkına bir çağrıyla sonlandırıyor; "Savaş isteyenlerin oyunlarına gelmeyelim. Gençlerimizi bunlardan koruyalım.
NEVZAT SAYAN’IN EŞİ: HİÇ ENDİŞELENMEMİŞTİM, ÇÜNKÜ BARIŞ MİTİNGİYDİ
10 Ekim’de yaşamını yitirenlerden biri de demiryolu çalışanı Nevzat Sayan’dı. Geride iki çocuğu ve eşi kaldı. Eşi Rabia Sayan’la konuşmaya başladığımızda ilk sözü; "Çok öfkeliyim, çok kızgınım" oluyor. "Ben eşimi kaybettim. Yaşam devam etmiyor benim için. Öylesine yaşıyor, ayakta durmaya çalışıyorum. Her ayın 10’unda o patlama yeni olmuş gibi, hele yıl dönümlerinde öfkem daha da kabarıyor" diyor.
‘EŞİM HERKES İÇİN BARIŞ İSTEDİ’
Yaşamını yitirenlerin birçoğunun arkadaşı olduğunu söyleyen Sayan, "Benim eşim sürekli mitinglere katılırdı. En kaygılanmadan, endişelenmeden gönderdiğim miting buydu. Çünkü barış mitingiydi. Ölen birçok kişi arkadaşımdı. Bu ülkede barış yok. Gelir mi onu da bilmiyorum ama çocuklarımıza her zaman onu aşıladık; Barışçıl insanlar olmalarını. Biz insanları seviyoruz. Kim olursa olsun, mezhebi, ırkı ne olursa olsun. Eşim ve arkadaşları da onun için oradaydı, barış için. Herkes için barış istediler. Ama işte böyle oldu" diyor sesi titreyerek.
‘UMUDUMU YİTİRMEK İSTEMİYORUM’
Katliama ilişkin gerçeklerin örtbas edildiğini, olayın kapatılmaya çalışıldığını söyleyen Sayan sözlerini şöyle sürdürüyor; "Çok ihmal var. Kamu grevlilerinin yargılanmasını istiyoruz. Ben umudumu yitirmek istemiyorum. Eninde sonunda cezalarını çekecekler. Bekliyorum, umudumu kaybetmeyeceğim. Ne olursa olsun. Çocuklarım da ben de takipçisi olacağız."
KAMU GÖREVLİLERİNİN SORUŞTURULMASINA KARŞI BİR DİRENÇ VAR
Yargı sürecinde gelinen aşamayı konuştuğumuz Ankara Katliamı davası avukatlarından Tugay Bek, olayda sorumluluğu ve ihmali olan kamu görevlilerinin yargılanmasına karşı bir direnç olduğuna dikkat çekerek, "Bir şekilde, kamu görevlilerinin sorumluluğuna dair yürütmek istediğimiz süreç tıkanıyor" dedi. Bu tür olaylarda, diğer tüm IŞİD eylemlerinde dosyaya gizlilik kararları konduğunu ve bu nedenle yargılama süreçlerinde mağdurların, avukatların dosyanın esasına ulaşamadığını, sürece müdahale etmesinin engellendiğini söyleyen Bek, "Mahkemeler açılıp, iddianameler ortaya konulduğunda dosyadaki sanıklar ortaya çıktı" dedi.
‘SUÇ DUYURULARI İŞLEME KONMADI’
Mağdur avukatlarının bütün deliller çerçevesinde olayda kamu görevlilerinin sorumluluğu olduğunu ortaya çıkardığını söyleyen Bek, "10 Ekim Katliamı dosyasında ulaştığımız deliller çerçevesinde kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunduk. Bu suç duyuruları için ‘işleme konmama’ kararı verilmişti. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk" dedi.
‘BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKARILMAYAN BU HÜCRE SERİ KATLİAMLAR YAPTI’
Katliamı gerçekleştirenlerin Antep’te yuvalanmasına göz yumulduğunun anlaşıldığını söyleyen Bek, "Suruç, Diyarbakır, Antep’te kına gecesi katliamı ve yine ölümle sonuçlanmaması tamamen tesadüf olan Adana ve Mersin’de HDP binalarına yönelik patlamalar aynı hücrenin eylemleriydi. Ama bu hücre bir şekilde ortaya çıkarılmadı ve seri katliamlar yaptı" dedi.
‘TÜM BULGULAR KAMU GÖREVLİLERİNİN SORUMLULUĞUNA İŞARET EDİYOR’
Aynı IŞİD hücresinin Antep’ten çıkıp Ankara’ya gelirken de 5 ili geçtiğini, herhangi bir aramaya takılmadıklarını hatırlatan Bek, gerek patlama öncesinde gerekse patlama sonrasında kamu görevlilerinin sorumluluk ve ihmalerine şu sözlerle dikkat çekti; "Bunlar miting alanına gelirken de hiçbir tedbirle karşılaşmıyor. Tüm Ankara mitinglerinde insanların sıkı biçimde arandığı bilinir ama o gün mitinge katılanlar da polislerce aranmadı. Patlamadan sonra da gerekli müdahale yapılmadı. Tersine yaralılar, ölüler yerde yatarken gaz sıkıldığı biliniyor. Ambulansların yaralılara müdahale etmediği, uzun süre gelmediği, gelenlerin yaralıları almadan geri döndüğü ve yaralıların kendi imkanlarıyla, miting alanındaki diğer insanlar tarafından hastanelere ulaştırıldığı biliniyor. Öte yandan sıkılan gazın da yaralıların ölümüne neden olmuş olabileceği ortada. Bunların tümü kamu görevlilerinin sorumluluğuna işaret ediyor."
‘SADECE MEVCUT SANIKLARIN CEZALANDIRILMASI TATMİN EDDİCİ OLMAZ’
‘Bu yargılamadan ne bekliyorsunuz’ sorumuza ise Bek’in yanıtı şöyle; "Muhtemelen bu mahkeme, önüne getirilen sanıklara en üst sınırdan ceza verecek. Ama bu bizi de aileleri de tatmin etmeyecek. Çünkü biz asıl olarak kamu sorumluluğunun açığa çıkarılmasını istiyoruz."
YA HİÇ BİR ŞEY YAPILMADI YA SORUŞTURMA İZNİ VERİLMEDİ
İki celse önceki mahkemede elde edilen deliller ışığında kamu görevlilerinin sorumlu olduğu yönünden şikâyette bulunduklarını ve mahkemenin bu suç duyurusu cumhuriyet savcılığına ilettiğini hatırlatan Bek, "Ancak cumhuriyet savcılığı kamu görevlileri hakkında; Emniyet, valilik, istihbarat yönünden hiçbir şey yapmadı. Olay günü yaralılara müdahale açısından sorumluluğu olan sağlık görevlileri yönünden ise soruşturma izni verilmedi. Bir şekilde, kamu görevlilerinin sorumluluğuna dair yürütmek istediğimiz süreç tıkanıyor. Bu soruşturmanın genişlemesi istenmiyor" dedi.
'MAHKEMEYE ÇAĞIRDIĞIMIZ POLİSLER DE, BİLİRKİŞİ RAPORU DA GELMEDİ'
"Patlamadan önce, sanıklardan biriyle ilişki halinde olduğu söylenen polis memurları var" diyen Avukat Tugay Bek, "Biz onları mahkemeye gelmesini talep ettik ama gelmediler. Mahkeme önümüzdeki celsede hazır edilmelerine karar verdi. Onların tanıklığı önemli diye düşünüyoruz. Ayrıca sanıklara ait dijital veriler, cep telefonları da tam olarak incelenmiş değil. Bu zamana kadar bilirkişi raporları henüz gelmemiş durumda. Belki onlar da gelince daha farklı sonuçlar çıkacak" dedi.