Antakya'da son durum: Enkaza girip un çıkardık, ekmek pişirip yiyoruz. Bu devlet nerede?

Antakya'da son durum: Enkaza girip un çıkardık, ekmek pişirip yiyoruz. Bu devlet nerede?
Antakya sokakları karanlığa teslim olunca, tablonun ürkütücülüğü katlanıyor... Ara sokaklardaki yıkıntıların önünde bekleyen insanlar, umudunu yitirmiş. Yalnızlık çok derin: "Enkaza girip un çıkardık, ekmek pişirip yiyoruz. Bu devlet nerede?"

Osman ÇAKLI


HATAY - Maraş merkezli çifte depremden en çok etkilenen noktalardan Antakya'da, çalışmalar dün itibarıyla yoğunlaşmaya başladı. İş makineleri, ana arter üzerindeki enkaz çalışmalarına katılıyor.

Ancak yıkımın boyutu o kadar büyük ve korkunç ki, güneşin batmasıyla Antakya’nın ara sokakları kara bir deryayı andıran görüntüsüyle bütün ürkütücülüğünü hissettiriyor...

Antakya’nın ara sokaklarındaki tek ışık, araba farları ya da enkazın önünde ölülerini bekleyen ailelerin ısınmak için yaktığı ateş…

UMUTLAR DA UNUFAK OLDU

Antakya’nın Ürgenpaşa Mahallesi gerçek olamayacak kadar dramatik... Gündüz çıplak gözle seçilen yıkıntılar, karanlık çökünce başka bir ifadenin tezahürüne dönüşüyor. Aileler yalnızlaşıyor, yıkılmış evlerin önünde, altında kalan yakınları için bekliyorlar. Herkesin içinde buruk bir umut var.

Enkaz altındakilerin canlı çıkabileceğine dair unufak olmuş umut ifadelerinin arkasından, “Öldüler, çok affedersiniz kokuları geliyor” cümlelerini duyuyoruz.

Celal Apartmanı önünde oturan çekirdek aileden geride dört kardeş kaldı. Kardeşlerden bir kısmı enkazdan kendi çabalarıyla çıkmış. İçerde anne ve babaları kalmış. Önceki gün ise iki bebeği sağ olarak kurtarmışlar.

Kardeşlerin anne ve babalarından gelen ses kesilmiş. Nadir de olsa, ara sokaklarda dolaşan enkaz kurtarma çalışanları ve diğer devlet yetkilileri ölü olduğu düşünülen apartmanlara girmeyi tercih etmiyor.

'NEDEN KİMSE GELMİYOR?'

Günlerdir yardım bekleyen kardeşler, "Tamam devlet çok büyük ama gerçekten bir saat bile bizim için çok önemli. Devlet geliyor ölü varsa ellemeden gidiyor. Düne kadar babamın sesini duyuyorduk. İçeride çürüyorlar. Neden kimse gelmiyor?” diye soruyor. Sonraki cümleleri ise dramın başka bir ifadesi: “Yakınlarımız parayla geldiler sağ olsunlar ama para geçmiyor burada. Enkaza girip un çıkardık, ekmek pişirip yiyoruz. Bu devlet nerede?”

‘ÖLÜLER SOKAKTA BEKLİYOR’

Yanlarından ayrılırken bir şey diyemiyoruz... Fakat onlar bize, havanın da soğuk olmasıyla birlikte “Üşürseniz sizi burada bekliyoruz, istediğiniz zaman gelip ısınabilirsiniz” diyerek misafirperverliklerini gösteriyor...

Giderayak son sözleri, “Hatay’a gelmediler çünkü burayı önemsemiyorlar” oluyor.

Ardından devam ettiğimiz sokaklarda, yerlerde battaniyeye sarılı cenazeler görünüyor. Başında ise ağlayanlar. Ama ne bir ambulans, ne de bir cenaze aracı var...

Mahallenin parkında toplananlar ateş yakmış. “Geçmiş olsun” diyerek kimi beklediklerini soruyoruz. Antep’ten gelen bir kişi arkasındaki enkazı göstererek “Kuzenim orada öldü. Ölümüzü almak için bekliyorum. Yapacak bir şey, diyecek bir sözüm yok” diyor.

ENKAZDAKİ YALNIZLIK

Antakya’nın ara sokakları öyle vahim durumda ki, her bir sokağı fotoğraflamak güç. Her enkazın önünde üçerli, beşerli oturanlar yakınlarından ses bekliyor. Kendi imkanlarıyla duyurup yardım çağrıları yapıyor.

Fakat nafile.

Çünkü yeteri kadar çalışan olmadığı gibi, keski aletleri, yaşam koridorları oluşturmak için maden direkleri yok, vinç yok, trafik tıkalı.

Başka bir apartmanın önünde ise Suriyeli bir genç tek başına ablasından duyduğu ses üzerine başka yere ayrılamıyor. Gelip geçenler ne zaman ses duyduğunu sorup yoluna devam ediyor. Enkazdan bir kişi sağ çıkıyorsa, 10 kişi ölü çıkıyor... Kimi binalardan hiç sağ çıkmıyor.

Sessizlik, bütünüyle sokakların hakimi.

Antakya sokaklarından ayrılıp görece daha yüksek bir yere çıkıp kente bakıyoruz. Karanlığı yırtan mavi ve kırmızı tonlardan yansıyan ışığa toz bulutları eşlik ediyor. Sabahın erken saatleriyle beraber hava aydınlanıyor. Ayaz mı ayaz bir havada, siren sesleri yeniden duyulmaya başlıyor...

Öne Çıkanlar