Antep'te 'Yoksulluk, savaş ve milliyetçilik kıskacında mülteciler' paneli

Antep'te 'Yoksulluk, savaş ve milliyetçilik kıskacında mülteciler' paneli
Antep’te Nar Sanat Derneği ve Birleşik Dokuma Tekstil ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) ortaklığı ile 'Yoksulluk Savaş ve Milliyetçilik Kıskacında Göç, Mülteciler ve Çözüm' konulu konferans düzenlendi.

Sinan ŞAHİN


ANTEP - Nar Sanat Derneği'nin ev sahipliğinde yapılan ve gazeteci, akademisyen ve çeşitli sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin katıldığı toplantıda Suriye savaşının başlangıcı, Suriyeliler üzerinden büyüyen ilkel milliyetçilik ve mültecilerin maruz kaldığı emek sömürüsü konuları ele alındı.

HEDİYE LEVENT: SURİYELİLERİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU DÖNMEYİ DÜŞÜNMÜYOR

Prof. Dr. Arif Nacaroğlu moderatörlüğünde yapılan ilk oturumda Gazeteci-Yazar Hediye Levent, Suriye’de yaşanan ekonomik ve güvenlik sorunlarından dolayı mültecilerin geri dönmeye sıcak bakmadığını anlattı. Suriye’nin yeniden toparlanabilmesi için genç ve eğitimli işgücünün elzem olduğunun altını çizen Levent, "Orada korkunç bir ekonomik kriz yaşanıyor. Şu an diasporadaki Suriyelilerin Suriye içindeki yakınlarına gönderdiği paralar ekonominin önemli bir kısmını oluşturuyor. Esad yönetimi kapıları açıp 'hadi gelin' diyecek olsa bile mültecilerin büyük çoğunluğunun Suriye’ye dönebileceğini düşünmüyorum. Çünkü Suriye'de iç savaşın temel faktörlerinden olan kuraklık hala şiddetli bir biçimde devam ediyor. Ekonomik durum korkunç boyutlarda. Şam'ın en üst mahallelerinde bile günlük 20 saati bulan elektrik kesintileri yaşanıyor. Hastanelerde yoğun bakım üniteleri bile çalışmıyor. Taşrada durum daha da vahim. Ayrıca Suriye ciddi bir yaptırım altında. Bu sebeple uluslararası bankacılık sistemine dahil olamıyor. Bu da oradaki iş ortamının oluşmasını engelliyor. Yakıt bulunamıyor. Sanayiden tutun tarıma, ev içi ihtiyaçlara kadar insanların elini kolunu bağlıyor. Ayrıca Suriye istihbaratının geri dönenlerle ilgili tutumu, insanlar için önemli bir korku kaynağı" dedi.

TAŞTEKİN: TÜRKİYE'NİN SURİYEDEKİ ÇIKMAZI KÜRT NEFRETİDİR

Konferansa görüntülü katılan Gazeteci-Yazar Fehim Taştekin de Suriye’ye yönelik yaptırımların son bulması ve mültecilerin dönebilmesi için uluslararası toplumun gerçek anlamda ekonomik ve siyasi çözüme katkı sunması gerektiğini kaydetti. "Herkes Suriye’de kurulan bu vekâlet savaşlarını tekrar tekrar formatlayarak buradaki kirli hesaplarını sürdürüyor. Ancak bu savaşın sürdürülmesi komşu ülkelere de zarar veriyor. Sığınmacı meselesi Türkiye’de de siyaseti etkiliyor. Diğer taraftan Lübnan'da, Ürdün'de neredeyse nüfuslarının 4'te biri oranında sığınmacı var ve onlar buralarda gittikçe ciddi bir sorun olmaya başlıyor. Bu krizden etkilenen Arap ülkeleri Suriye ile tek tek diplomatik ilişkiye geçmeye başladı. ABD buna pek karşı çıkamıyor ama fiilen yaptırımlarla bu süreçleri önleyebiliyor" diyen Taştekin, "Burada Türkiye’ye büyük rol düşüyor. Aslında bu kirli hesapların sürdürülebilirliği Türkiye hükümetinin tutumuna bağlı. Amerika eğer bugün Suriye’deyse bunun sebebi Türkiye’nin Kürtlere karşı olan nefreti ve düşmanlığıdır. Şimdi bu açmazdan bir türlü çıkamıyorlar. Türkiye 2015’te Suriye’de Rus uçağının düşürerek bir taraftan da elini Rusya'ya kaptırmış durumda. Bağımsız bir politika izleyemiyor. Burada Kürt düşmanlığının verdiği bir açmaz var ve bunu da Türkiye'de maalesef kimse konuşamıyor" ifadelerini kullandı.

TÜRKMEN: SURİYELİLER AKP İÇİN UCUZ İŞGÜCÜ ANLAMINA GELİYOR

Birleşik Dokuma Tekstil ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen ise Türkiye’de hem iktidar hem de muhalefetin Suriyeli politikasının sermaye sınıfının çıkarlarına hizmet ettiği belirtti. "Suriye’den göç etmek zorunda kalan insanların bir çoğu, sermaye ve sermayeyi temsil eden AKP için ucuz iş gücü anlamı yaşıyor" diyen Türkmen, “Bu sorun her gündeme geldiğinde ve Suriyelilerin gönderilme talebi her yükseldiğinde hep benzer açıklamalar yapıyorlar. AKP’li Yasin Aktay, ‘eğer Suriyeliler olmasaydı ekonomi çökerdi' demişti. Yine AKP'li Mehmet Özhaseki açık bir şekilde 'Gaziantep'in sanayisine gidin bakın orada Suriyeliler sayesinde ekonomi dönüyor' şeklinde sözleri var. Diğer taraftan da her sorunu Suriyeliler bağlayan bir muhalefet anlayışı var. Antep'te yaşayan insanlar Suriyeliler gelmeden önce de işsizliğin, yoksulluğun, emek sömürüsünün olduğunu biliyor. Bugün yaşanan işsizliğin, yoksulluğun, zamların, kriminal suçların sebebinin Suriyeliler olduğu yönünde bir algı var. Bunları ısrarla Suriyelilere bağlayan ve siyasetin de etkisiyle büyüyen ilkel bir milliyetçilik var" değerlendirmelerinde bulundu.

'SURİYELİ, KÜRT VE TÜRK İŞÇİLER FABRİKALARDA BİRLİKTE DİRENİYOR'

Türkmen, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunların yanında aynı zamanda yerli işçileri daha ucuza çalıştırmak için Suriyelileri bir dayanak olarak gören bir sermaye var. Bu sermaye, bu ucuz iş gücünü kontrol altında tutmak, sömürüye karşı birleşip mücadele etmesini, bir sınıf mücadelesine girmesini engellemek amacıyla o işçiler arasında kutuplaşma ve ayrımcılık yaratmaya çalışıyor. Bunu yaparken de milliyetçi argümanlar kullanıyor. Ancak gelinen noktada sınıf bilincinin gelişmesiyle Antep'te bir çok fabrikada haksızlığa, hak gasplarına karşı yapılan grevlerde Kürt, Türk ve Suriyeli işçiler birlikte direniş gösterdi. Birbirilerinin hakkını birlikte savundular. Aylarca direnerek zam almayı başardılar. Antep’te bunun birden fazla örneği var. Ucuza çalıştırdığı, sömürdüğü kutuplaştırdığı işçilerin birlikte hareket etmeye başlaması sermayenin en büyük korkusu olmaya başladı."

MUHAMMED NEBHEN ALBADR: ‘KÖTÜ BİR ŞEY YAPMADIM, HIRSIZLIK YAPMADIM'

Suriye savaşı başladıktan sonra 2014 yılında Antep’e geldiğini ve geldiği günden bu yana çeşitli işlerde çalışarak hayatını sürdürdüğünü anlatan fabrika işçisi Muhammed Nebhen Albadr da uğradığı haksızlıkları ve maruz kaldığı kötü muameleleri paylaştı. Çalıştığı bazı iş yerlerinde düşük ücretlerle çalıştırıldığını söyleyen Albadr şunları söyledi: "Burada sanki Suriyeliler hep yardım alarak geçiniyorlar gibi yanlış bir düşünce var. Zaten Kızılay’ın yaptığı yardım bildiğim kadarıyla 130 lira kadar bir şey. Onu da herkese vermiyorlar. O para da Avrupa'dan geliyor zaten. Ben geldiğim günden bu yana tek bir lira bile yardım almadım, kötü bir şey yapmadım, hırsızlık yapmadım. Çalışarak hayatımı sürdürdüm. Şu an fabrikada çalışıyorum. Orada da haksızlığa uğradık. Birlikte çalıştığım Kürt ve Türk arkadaşlarımla birlikte haklarımızı almak için greve katıldım ve haklarımızı birlikte aldık. Suriyelilere karşı olan nefreti anlamıyorum. Bizler buraya keyfi olarak gelmedik. Kimse ülkesini evini bırakmak, istemez" ifadelerini kullandı.

ÖZTEKİN: SURİYELİ KADINLARIN HİÇBİR GÜVENCESİ YOK

Konferansta konuşan Araştırma Görevlisi Büşra Öztekin de Suriyeli sığınmacı kadınların yaşadıkları sorunlara değindi. Bazı Suriyeli kadınların Türkiye’de muhtaç durumda kaldığı için kendilerinden yaş olarak büyük veya bakıma muhtaç erkeklerle evlendirildiğini anlatan Öztekin, mülteci kadınlarla ilgili yaptığı saha çalışmalarından örnekleri verdi. Suriyeli kadınların maddi ihtiyaçlarından dolayı kuma olarak evlenmeyi kabul ettiğin ancak buna rağmen ekonomik şiddete maruz kalmaya devam ettiklerini anlatan Öztekin, yerli kadınların da ‘Suriyeli Kuma' konusunda şikayetçi olduklarını söyleyerek, "Bu kadınların başka çaresi olmadığı için yatalak bir adamla evlenmeyi dahi kabul ediyorlar. Hepsinin tel bir amacı var; ortalıkta kalmamak.. ‘bir evim, bir çatım olsun’ gayesiyle razı geliyolar. Hiç birinin hukuki bir güvencesi yok. esasen hiç bir güvenlikleri yok. Evlendirdikleri erkeler canları istediğinde rahatlıkla onları sokağa atabiliyor. İşin özüne bakıldığında hem yerli kadınlar hem de Suriyeli kadınlar bu işin mağduru" diye konuştu.

ÖKTEN: GERİ KABUL ANTLAŞMASI MUTLAKA İPTAL EDİLMELİ

Emek Partisi (EMEP) Göç Bürosu’ndan Aysel Ebru Ökten ise hem Türkiye’de hem de dünyada aşırı sağın yükseldiğine dikkat çekerek, özellikle seçim döneminde mültecilerin gönderilmesi üzerine yapılan propagandanın halk içinde karşılık bulduğunu söyledi. Sözlerinin devamında Türkiye'nin yapılan uluslararası antlaşmalarla bir göçmen deposuna dönüştürüldüğünü anlatan Ökten, şunları söyledi: "Bunun asıl sebebi geri kabul antlaşmasıdır. Avrupa ile yapılan geri kabul antlaşması iptal edilmediği sürece Türkiye’deki mültecilerin hiçbir suretle 3'üncü bir ülkeye iltica etmesine olanak sağlayamazsınız. Bu yüzden geri kabul antlaşasının iptal edilmesini çok hayati buluyoruz. En başından beri şunu söylüyoruz; bu savaşı başlatan emperyalist güçler burada sorumluluk almaya imtina ediyorlar. Oysaki bu savaşı başlatanlar mültecileri paylaşmak zorundalar. Mültecilerin bir yük olarak tartışılmasına katılmamakla birlikte bu kadar büyük bir nüfusu bir ülkeye endekslerseniz bu ülkede tabi ki de sorunlar ortaya çıkacaktır. Bu sadece ekonomik değil, kültürel olarak da entegrasyon olarak da bir çok sorunu beraberinde getirecektir. Bu yüzden geri kabul antlaşmasının iptal edilmesi gerekiyor.”

Öne Çıkanlar