Aşılama sırasındaki güncellemeyle sistem yeniden kaosa girdi: Aşı yok, randevu yok; algı yönetimi var
Her yeni aşılanacak grup güncellenmesinde randevu sisteminde yaşanan kaosa tepki gösteren TTB, 'Aşı yok, randevu yok; algı yönetimi var' dedi.
Ayşegül BAŞAR
ARTI GERÇEK - Sağlık Bakanlığı aşılanacak yaş grubu için güncellemesini yaptı ancak aşı randevu sistemi kapatıldı. Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) aktardığı bilgilere göre, Türkiye’nin tüm bölgelerinde aşı aksamasının olduğu, yurttaşların 3 Mayıs öncesine randevu alamadığı ortaya çıktı.
Randevu ve aşıda yaşanan sıkıntıların sorumluluğunun sağlık çalışanlarında aranmasına tepki gösteren sağlık emekçileri meslek örgütleri, suçlamalara tepkili. Sürecin şeffaf yönetilmemesi bir yana kötü yönetilen toplam süreçten sağlıkçıların sorumlu tutulmasını sağlıkta şiddet olarak nitelendiren TTB, "Aşı takviminin ve aşıların tedarikinin nasıl planlandığına dair daha sürecin başında yönelttiğimiz ve tekrar tekrar ilettiğimiz sorularımıza hâlâ yanıt vermeyen Sağlık Bakanlığı, pandeminin başından bu yana olduğu gibi yine salgın yerine algıyı yönetmektedir." açıklamasında bulundu.
İktidarın aşı politikasına ilişkin İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu ve Devrimci Sağlık İş (Dev-Sağlık İş) Erdoğan Demir, Artı Gerçek’e değerlendirmelerde bulundu. Demir, aşılama sürecinin yavaş ilerlemesinde sağlık emekçilerinin suçlanmasını bakanlığın yürüttüğü algı politikasının bir parçası olarak yorumlarken; alınan tedbirlerin yayılımı yavaşlatmak için yeterli olmadığını vurgulayan Küçükosmanoğlu ise, sosyal ve ekonomik destekler sağlanarak en azında geçen yıl Mart-Nisan aylarındaki tedbirlerin uygulanması gerektiği uyarısında bulundu.
- Devrimci Sağlık İş (Dev-Sağlık İş) Erdoğan Demir
‘AÇIKLANAN TEDBİRLER SALGINI AZALTMIYOR, ARTTIRIYOR’
Alınan tedbirlerin salgının yayılma hızını yavaşlatmak yerine tam tersine hızlandırdığını belirten Demir, "Cumhurbaşkanının açıkladığı Covid-19’la mücadele programı başlığı aslında virüsle mücadele değil bütün toplumsal muhalefeti susturmaya çalıştığı bir yasaktır. Pandeminin başından beri sağlık emek meslek örgütlerinin taleplerine kulak vermeyen, kendi otoriter yönetme eğilimine uygun olarak bir baskı aracı olarak kullanılan yasaklar son açıklama ile daha da görünür hale geldi. Bu önlemler salgını durdurma ya da yayılımı azaltma ihtimali en azından bir haftalık verilere bakıldığında neredeyse sıfır gibi görünmektedir. Gün içindeki dolaşımı azaltmadan, aynı saatte işe gidip aynı saatte yola çıkarak eve gitmeye çalışan insanların toplu taşımada yaşadığı yoğunluk virüse davetiye niteliğinde. Saat 19'da sokağa çıkma yasağına uyulabilmesi İstanbul Ankara gibi metropollerde nerdeyse mümkün değil. Dolayısıyla açıklanan tedbirler yayılımı düşürmek yerine daha da artmasına sebep olacak nitelikte." ifadelerini kullandı.
‘SALGININ İLK AYLARINDA ALINAN TEDBİRLERİN ÇOK UZAĞINDAYIZ’
Küçükosmanoğlu da, son alınan tedbir kararlarını etkisiz olması nedeniyle eleştirerek, "Ramazanda restoranları ve okulları kapatmak, hafta sonları sokak kısıtlaması tedbirleri gerçekçi ve etkili olamaz. Salgının ilk aylarında alınan tedbirlerin çok uzağındayız. Sosyal ve ekonomik destekler sağlanarak en azında geçen yıl Mart-Nisan aylarındaki tedbirler uygulanmalı." çağrısında bulundu.
- İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu
‘KENDİ BECERİKSİZLİĞİNİ ÖRTME ÇABASI’
Türkiye’de salgının başlangıcından beri en yüksek günlük vaka ve vefat sayılarına ulaşıldığına dikkat çeken Küçükosmanoğlu, "Dünyada 4. Avrupa’da 1. sırada yer alıyoruz. Bu tablonun sorumlusu kesinlikle ülkeyi yönetenlerdir. Sağlıkçılara ve yurttaşlara sorumluluk yüklemek kendi beceriksizliğini örtme çabasından kaynaklanan bir tutumdur." sözleriyle tepkisini dile getirdi.
‘SERMAYENİN ÇIKARLARI TERCİH EDİLMİŞTİR’
Bakan Koca’nın salgının yayılımından 84 milyon insanı sorumlu tuttuğu açıklamasına değinen Demir ise, "AKP iktidarı özelinde Cumhurbaşkanı, Bakan yönetemedikleri bu sürecin sorumluluğunu ya sağlık çalışanlarına ya da vatandaşlara yükleyerek bir algıyı yönetmeye çalışıyor. Sağlık çalışanlarına sanki çok geniş dinlenme odaları varmış gibi çok iç içeler ondan bulaştırıyorlar birbirine diyordu. Şimdi de sorumlusu 84 milyon diyorlar. Salgın yönetimi hükümetler açısından tam bir turnusol görevi gördü. Hükümetlerin, devletlerin tercihini çok açık ortaya koydu. İnsan yaşamı mı yerine çarkların dönmesini, halk sağlığı yerine patronların karları, toplumsal gereklilikler yerine sermayenin çıkarları tercih edilmiştir." eleştirilerinde bulundu.
‘ZORLUKLAR YAŞAMSAL DÜZEYE ULAŞMIŞTIR’
Özel hastanelerde Covid-19 testlerinden ve Covid-19 tedavisi gören hastalardan ücret alındığına dair kendilerine de şikayet geldiğini belirten Küçükosmanoğlu, "Bu salgını hastanelerde yatak ve yoğun bakım sayılarını artırarak çözmek gerçekçi değil, salgının yayılmasını önlemek ve etkin aşılama ile kontrol sağlanabilir. Evet hastalar yatak bulmakta zorlanıyor. Yeni servisler ve yoğun bakımlar açılıyor, ancak hem personel eksikliği/tükenmişliği hem de Covid dışı hastaların hizmet almasında zorluklar yaşamsal düzeye ulaşmıştır." dedi.
‘KAYNAK VE ZAMAN İSRAFIDIR’
İktidarın aşı politikalarını eleştiren ve ikna ekipleri çalışmasını ‘zaman kaybı’ değerlendiren Küçükosmanoğlu, "Aşı konusunda toplumu aydınlatmak, tereddütleri gidermek elbette gerekiyor. Ancak bu işin gezici ikna ekipleri ile yapılması kaynak ve zaman israfıdır. Salgın verilerinin toplum ile şeffaf olarak paylaşılması, birinci basamak sağlık sistemindeki eksikliklerin giderilmesi, sağlık emek ve meslek örgütleri ile işbirliği başta olmak üzere topluma güven vermek aşılamada başarıyı artıracak yöntemlerdir. En büyük sorun aşı tedarikinde yetersizliktir. Elimizde yeterli aşı var vatandaş randevu alamıyor veya randevu alıp gelmiyor açıklamaları başarısızlığa kılıf aramaktır. Aile sağlığı merkezlerinde ve hastanelerde aşı yapılıyor. Aile sağlığı merkezlerinde mekân ve personel eksiklikleri söz konusu ancak aşılamayı engelleyecek boyutta değil. Sırası gelen yurttaşların aşı olmaktan çekinmelerini gerektiren bir durum yok." ifadelerinde bulundu.
‘SANKİ SALGININ ARTMASI AŞI OLMAYANLARIN SUÇU’
Salgının artmasının aşı olmayanların suçu gibi yansıtılmaya başlandığını hatırlatan Demir, "Aşılamanın risk grupları arasında dağıtılmaması da bu tercihin bir yansıması. Her gün dışarıda olan, çalışmak zorunda olan işçilerin hiçbirine aşı yapılmadı. 100'e yakın öğretmen hayatını kaybettikten sonra öğretmenlere sıra geldi. Bu konuda da aşı ikna timi kurulmuş. Sanki salgının artması aşı olmayanların suçu gibi yansıtılmaya başlandı." dedi.
‘SAĞLIKÇILAR SUÇLANIYOR’
Demir, aşılanmanın ardından sağlık çalışanlarının tekrar pozitif çıktıklarına dikkat çekerek, "Sağlık çalışanları arasında ölüm oranları aşılamanın yapılması ile beraber biraz azalmış görünse de ciddi anlamda bulaşın olduğunu görebiliyoruz. 1 yıl boyunca kendini koruyabilmiş sağlık çalışanlarının 2. doz aşılamadan sonra Covid-19 a yakalanmış olmaları izaha muhtaçtır. Muhakkak şunu derler bize aşı oldunuz rahat davranıyorsunuz ondan hasta oldunuz diye yine bizi suçlayarak işin içinden çıkmaya çalışacaklar. Ancak aşılanmış olsa dahi yoğun tempoda, gün boyu dip dibe çalışmak zorunda bırakılan sağlık çalışanlarının bu koşullarda çalışılmaya mecbur bırakılması sonucu yeniden Covid olması, elbette iktidar tarafından belirlenen salgın politikaları ile doğrudan ilişkili. Bunun yanında yine aşılama sürecinin yavaş ilerlemesinde sanki yeterli aşı ve işleyen bir randevu düzeni varmış gibi sağlık emekçileri suçlanıyor. Bu da tamamen bakanlığı algı yönetimi politikasının bir parçası." dedi.