Bir kahvehane 'masalı': Sürüne sürüne yaşıyoruz
Herkesin aynı düşünmediği ama herkesin aynı zorluğu yaşadığı bu kahvehanede, öfke ve çaresizlik en büyük his: Yaşama sevincimi çaldılar.
Yağmur KAYA
ARTI GERÇEK - "Bir anıyı görmeye gittiğinizde, neye dokunsanız canınız acır" der yazar-şair Murathan Mungan ve "Bir ya da iki öğün ne bulursak yiyip masraf yapmamaya çalışıyoruz" diye devam eder iç döktüğü bir yazısında.
Başkalarının acısını duymak, başkalarının acısıyla hemhal olmak empati duygusunun gelişmesine bağlı bir insanda. "Ben iyiyim bana dokunmayan yılan bin yaşasın" gibi bir zihne, anlayışa sahipseniz –belki de sahipsinizdir işinize gelmiyordur- bir başkasının acı dolu bir anı sizin kalbinizin sızlamasına, canınızın acımasına neden olmaz.
Ama belki de Türkiye gibi her şeyin gün geçtikçe kötüye gittiği, her güzelliğin tadını bir grup zümrenin çıkarması dışında geriye kalan milyonların kaygı, dert, tasası; hemen hemen tüm yüzlerin birbirine benzemesi bırakın bir başkasının derdine yanmayı kendine bile çare olamayacak durumu getirebilir insanları. Milyonların işsizlik, gelecek kaygısı, geçinememek gibi ortak değerleri bir anıyı görmemize, bir acıya dokunamamamıza engel olabilir.
Herkesin kendi içine döndüğü, kendi haline yandığı, boş vermişliğin hakim olduğu, "Böyle gelmiş böyle gider"in sık sık dile getirildiği "Buna da şükür" diyenlerin çokça olduğu Şirinevler’de bir kahvehanede yuvarlak bir masada bir araya geldiğimiz insanların ortak sorunu işsizlik. Her şeyin bu kadar farkında olup da "Elimizden bir şey gelmez" bir korkudan, bir çaresizlikten mi bilinmez ama çoğu kahvaltı öğününü atladığını, masraf yapmamak için evde hazırladığı yarım ekmekle günü geçirdiğini söylüyor. Birçoğu günlük işlerde çalıştığını söylüyor. İşçisizler kervanında iş dönüp dolaşıp siyasetten açıldığında olası seçimlerde iktidarın kaybettiği zaman yerine gelecek iktidarın şimdiki iktidardan pek de bir farklı olmayacağı yönünde.
'ÇAYA ZAM YAPMASAM DÜKKANI KAPATABİLİRİM'
Camekanı Türk Bayrağıyla bezeli bir kahvehane. Bir bardak çay 2 lira. Kahvehane sahibi çoğu müşterinin 20 yıldır kahvehaneye geldiğini, bir aile gibi olduklarını, küskünlüklerin bir bardak çayla halledildiğini söylüyor. Ancak çaya zam yapmazsa "yakında dükkanı kapatabilirim" diyor.
Yuvarlak masaların üzerine serilen bordo renkli kadife kumaştan masa örtüsü, dışarının ve içerinin seslerinin birbirine karıştığı, canlarının yandığı her halinden belli olan insanlarla ekonomin nabzını tutmaya çalıştık.
'TAŞ İNSANI HASTA EDİYOR'
Biri, "Masal gibi bir hayatımız var" diyor gülerek ve "Memlekette iş güç olsaydı ne işimiz vardı bu betonların arasında. Taş, toprak iyi, beton soğuğu insanı hasta ediyor" diye ekliyor.
Başka bir yurttaş, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Milli Güvenlik Kurulu (MKG) toplantısı sonrası yaptığı "Ekonomi politikalarında karşılaşılabilecek tehditler" açıklamasını hatırlatarak, ekonomik krize toplumun ses çıkardığı zaman yani sokağa çıkıldığı taktirde, durumun büyük bir şiddetle bastırılabileceğini söylüyor. MGK sonrası yayımlanan bildiride şu ifadeler yer almıştı: "Türkiye'nin hedeflerine uygun şekilde ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ve tehditler değerlendirilmiştir. Cumhuriyetimizin 100. yılına her alanda olduğu gibi, iktisadi olarak da güçlü şekilde ulaşma kararlılığı teyit edilmiştir."
'DEĞİŞMESİN DEMİYORUM AMA KİM GELECEK?'
İki ses, sandelyeden öfkeyle ayağa kalkarak şunları söylüyor: "Senin yaşın kaç? Tamam bu da hırsız. Çalmıyor değil. Eskiden çalıyorlardı bir şey yapmıyorlardı. Şimdi çalıyor ama en azından yaptığı bir şeyler var. Bakırköy Devlet Hastanesi’ne git, tertemiz. Acile gidiyorsun her işlemin yapılıyor. Eskiden hasta hastanede kalıyordu. Benim çocuğum rehin kaldı. Sene 1995. Türkiye üzerinde, bu adam (Erdoğan) üzerinde oyun oynanıyor şu anda. Doların yükselmesi niye? Oyun. Dış güçlerin oyunu. Ben memnunum. Tamam dolar da zamlanmış. Aha bugün mazot olmuş 20 kuruş. Ne yapsın? Tamam değişecek ama kim gelecek. Değişmesin demiyorum ama kim gelecek. Göstersene bana bir tana adam gibi adam. Yemin ediyorum CHP’nin başında başka bir adam olsun oyumu veririm. Ama bu adama (Kılıçdaroğlu) güvenmiyorum, adamın zihniyetini sevmiyorum. CHP’nin başında Deniz Baykal olsun veririm. Şantajla mantajla gönderdiler. Zamanında sigortayı batıran adam (Kılıçdaroğlu) "Türkiye’yi batırmaz mı?"
'BU ÜLKE ADAM OLMAZ'
Öfkeyle yerinden kalkıp aynı öfkeyle yerine oturan bu iki sesin ifade ettiklerine kahkahalar atarak karşılık veriliyor. Yine aynı ses, "Kızım bu ülke adam olmaz. Bak ben 63 yaşındayım. Eskiden de böyleydi, şimdi de böyle, yine böyle olacak. Ekmeğe şimdi mi muhtaç kaldık. Ha daha kötü. Ama düzelmez bu ülke. Millet uzaya çıkıyor biz üç kuruşa muhtaç" diyor.
‘SÜRÜNE SÜRÜNE YAŞIYORUZ’
"Sürüne sürüne yaşıyoruz" diyen Erzurumlu Dadaş hamal Erkan. "Sen demokrasinin ne demek olduğunu biliyor musun?" diye Dadaş Erkan’a soru soran komünist işsiz Ahmet. Bayrak ve bazen de çocuk yeleği satarak yaşamını idame ettiren; uzun uzun Hz. Muhammed Peygamberden, Hz. Ali’den ulvi, tok bir sesle kıssalar anlatan ama mesele siyasete geldiğinde "Afadersin sen de benim kızım yaşındasın" deyip küfrü basan Mehmet.
'BU EGOİSTLİKTİR'
"Toplumu cahil bıraktılar, eğitimi yerle bir ettiler" diyen emekli Astsubay Hıdır. Astsubayın her dediğine karşı çıkan "Eskiden tüp, hastane kuyruğu vardı" diyen ama ekmeği Halk Ekmek'ten aldığını söyleyen, o esnada kız torunu müjdesi olan tır şoförü İsa. Hıdır, şoför İsa'nın söyledilerine, "Saçmalık ya! Ya bırak Allahını seversen. Parti tutmaktan değil, kim gelirse gelsin yeter ki şu milleti refaha kavuştursun. Senin mali durumun çok iyi ekonomiden razıyım diyorsun. Bu egoistliktir. Bir sürü aç insan var. Bir bardak çay içemeyen var. 20 senenin içinde sana ne verdi?" diyor. İsa, "Bana hayat verdi. (Erdoğan)" diye yanıt veriyor.
'BU ZİHNİYETİ BIRAKIN'
Astsubay, "Allah mı o adam sana hayat verecek"; şoför İsa, "Ya dayı görmemezlik yapmayın ya! Ya dayı sen ilaçlarını alabiliyor muydun? Hastane köşelerinde sabahın 5’inde kalkıp sürünüyordunuz be! Bu zihniyeti bırakın" diyor.
'EŞ, DOST GÖRÜRSE YADIRGAR'
Tam da bu esnada Halk Ekmek büfesi önünde uzun bir kuyruk oluşuyor. Çekim yaptığım için tepki gösteren, ekmeği halk ekmekten almasının nedeni olarak doktorun katkı maddesinin az olmasını söylemesiyle tercih ettiğini söyleyen; daha sonra yanıma gelerek sesini yükselttiği için özür dileyen, halk ekmekten ekmek satın aldığını bir akrabası, tanıdık eş dost görürse kendisini yadırganabileceğini anlatan eski devrimci Rizeli Mehmet.
'KENDİMİZ ETTİK KENDİMİZ BULDUK'
Ekmek kuyruğunda tebessüm ederek bana bakan ve kolumdan tutarak "Sen bu şarkıyı bilir misin?" deyip "Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime. Titrerim mücrim gibi baktıkca istikablime. Perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime. Titrerim mücrim gibi baktıkca istikbalime" şarkısını okuduktan sonra, "Bir de ‘kendim ettim kendim buldum’ diye bir şarkı var. Kendimiz ettik kendimiz bulduk" diyerek var olan bu kuyruğun nedeni olarak kuyrukta bekleyenleri sorumlu tutan bir yurttaş...
Herkesin herkes gibi düşünmediği ama herkesin aynı zorluğu yaşadığı bu kahvehanede, hayatta olmak ve bir parça ekmek bulmak şükretmelerine yeterli bir neden. Bu işsizler ortamında en bariz açığa çıkan durum ise çaresizlik. Hamal Erkan'ın "Yaşama sevincimi çaldılar" demesi gibi insanların sevinçlerinin çalındığı bir durumla karşı karşıyayız.