Cizre bodrumlarında 'ihlal yok' diyen AYM'nin 'ölümcül güç' gerekçesi

Anayasa Mahkemesi, Cizre'de sokağa çıkma yasağında sırasında ölenlere dair "ihlal yok" kararının gerekçesini açıkladı. Kararda, "ölümcül güç kullanılmasının elverişli bir yol olmadığı söylenemez" ifadeleri yer aldı.

Cizre bodrumlarında 'ihlal yok' diyen AYM'nin 'ölümcül güç' gerekçesi

Artı Gerçek - Şırnak'ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında öldürülenlerin yaşam hakkının ihlal edildiğine dair başvuruyu "kabul edilemez" bulan Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesi belli oldu.

Bir kısım başvurucu için “Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmesi”, “Bireysel başvuru haklarının ihlal edilmesi”, “Kötü muamele yasağı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edilmesini”ne dair yapılan başvurunun gerekçeli kararında, “yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü” ve “yaşam hakkının usul boyutu” bakımından ihlal olmadığına yer verildi.

AYM'nin gerekçeli kararında, usul ve esas açıdan "ihlal bulmadığı" iddia edildi.

Kararda, Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel ile Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, B.K. ve M,B'nin yasağın uygulandığı dönemde 9 Şubat 2016'da Cudi mahallesindeki Niran Sokak 7 No'lu binada vefat etmiş halde bulunduğu belirtildi. Kararda, başvuruculara dair başlatılan soruşturmalarda "kovuşturmaya yer olmadığına" dair kararlar hatırlatıldı. Kararın "değerlendirme" bölümünde, M.B., B.K., Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, Asya Yüksel ve Mehmet Tunç'a gerekli tıbbi tedavinin sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine dair başvuru, "kabul edilemez" bulundu.

'ÖLÜMCÜL GÜÇ KULLANMAK' ELVERİŞLİ BULUNDU

Altı ismin çatışmalarda öldüğü iddia edilen kararda, polis ve askerlerin "tehlikeyi bertaraf etmek" hareket ettiklerine işaret edilerek, "(...) silahlı ayaklanma ve devletin topraklarından bir kısmım işgal etme girişiminde bulunulduğu bir olayda kamu otoritesinin geri çekilemeyeceği kamu otoritesinin geri çekilme veya eylemden kaçma gibi bir zorunluluğu olduğu kabul edilemez. Bilakis böyle bir durum eldeki bütün İmkânlarla harekete geçerek mevcut silahlı ayaklanmayı hukuka uygun bîr şekilde bastırmak için eylemde bulunmayı gerektirir. Zira aksi tutum devletin, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini koruma yönündeki pozitif yükümlülüğünün İhlali anlamına gelebilecektir. Dolayısıyla somut başvuruya konu vahim terör olaylarının önlenmesi ve ayaklanmanın bastırılması için ölümcül güç kullanılmasının elverişli bir yol olmadığı söylenemez" denildi.

'SİVİL CAN KAYBI' YOK İDDİASI

Bakanlık görüşüne yer verilen kararda, "ölçülülük" ilkesine riayet edilmesi konusunda gerekli tedbirlerin alındığı iddia edildi. Ayrıca başvuruya konu kişilerin silahlı çatışmaya girdiklerine işaret edilerek, "sivil can kaybı" olmadığı ileri sürüldü. Can kaybı için "özen" gösterildiği ifade edilen kararda, "Somut olayın açıklanan koşulları altında güvenlik güçlerinin kendilerinin ve başkalarının hayatlarını koruma, silahlı ayaklanmayı bastırma meşru amaçlarına daha hafif bir sınırlama ile ulaşmalarının mümkün olmadığı ve ölümcül güç kullanmanın mutlak zorunlu olduğu kanaatine varılmıştır" diye kaydedildi.

AYM'NİN KANAATİ: AZAMİ DİKKAT GÖSTERİLDİ

Olaylara dair etkili soruşturma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği ileri sürülerek, "Anayasa Mahkemesi, somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır koşullar nazara alındığında cesetlerle ilgili delil toplama işlemlerinin azami dikkat ve özen gösterilerek yerine getirildiği kanaatine varmıştır" diye belirtildi.

'HANGİ BİRİMİN GÖREVLİLERİNCE KULLANILDIĞINI BELİRLEMEK İMKANSIZ'

Kararda, çatışmalara katılan polis ve askerlerin ifadelerini alınıp alınmadığına dair de şöyle denildi:

"(...) toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin uhdelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır" denildi. Kararda, söz konusu gerekçeler nedeniyle "yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir."

Mehmet Tunç, Asya Yüksel, Serdar Özbek ve Yasemin Çıkmaz'ın "kişi hürriyeti ve güvenliği haklarına bir müdahale oluşmadığı" iddia edilerek, başvuruların "dayanaktan yoksun" olduğuna karar verildi.

Yine, "kötü muamele yasağı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edilmesi" ile "sağlık yardımı sağlanmamasından dolayı yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmesi" de "kabul edilemez" bulundu. (MA)

cizre şırnak Anyasa Mahkemesi