Devlete 'işkenceyi durdur, cezasızlık politikasına son ver' çağrısı
İHD, TİHV, Tabipler Odası, Diyarbakır Barosu ve Hak İnisiyatifi, kötü muamelenin artarak devam ettiğini açıkladı.
Remzi BUDANCİR
ARTI GERÇEK - İHD Diyarbakır Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Tabip Odası, Diyarbakır Barosu ve Hak İnisiyatifi Derneği Diyarbakır Temsilciliği '26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü' nedeniyle, Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde ortak basın açıklaması yaptı.
Basın metnini okuyan TİHV üyesi Dr. Elif Turan, BM Genel Kurulunun 1997 yılında 26 Haziran’ı işkence görenlerle dayanışma günü ilan ettiğini hatırlattı. Türkiye'nin de BM İşkenceye Karşı Sözleşmesine imza atarak taraf olduğunu ifade eden Turan, ancak buna rağmen ülkemizde son yıllarda işkence ve kötü muamelede artış yaşandığını söyledi.
'İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMALE SÜRÜYOR'
İşkencenin itiraf alma ve bilgi edinme aracı olarak kullanıldığına ilişkin tespitlerin bulunduğunu ifade eden Turan, son aylarda yaşanan işkence olaylarına ilişkin bilgileri paylaştı:
- 18 Mayıs 2019 tarihinde Urfa'nın Halfeti ilçesine bağlı Dergili mahallesinde 51 kişinin gözaltına alınması ile başlayan süreç mutlak işkence yasağı ihlallerinin hangi boyutlara ulaştığının özel bir örneğini oluşturmaktadır. Kurumlarımızın inceleme ve gözlemlerinin yanı sıra, konu ile ilgili Urfa Barosu tarafından oluşturulan heyetin cezaevinde yaptığı birebir görüşme, adli raporlar, ayrıntılı anlatımlar, gözlem ve incelemelere dayalı olarak gözaltına alınan şahısların işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına maruz kaldıklarının doğrulandığına yer verdikleri rapor konuyu açıklıkla ortaya koymaktadır. Söz konusu raporda, görüşmeleri gerçekleştiren avukatların gözlemleri ile esas olarak uyumlu ters kelepçe, göz bağı, başa çuval geçirme, elektrik verme, kaba dayak, falaka, cinsel işkence, hakaret, kendisine ve yakınlarına (özellikle kız çocuklarına ve eşlere) yönelik tehdit uygulamaları gibi anlatımlar yer almaktadır.
- 26 Mayıs 2019 günü kamuoyuna ve basına yansıyan Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlar Soruşturma Bürosundaki işkence iddialarına ilişkin Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezi, Cezaevi Kurulu ve İnsan Hakları Merkezi tarafından yapılan görüşme incelemelere ilişkin raporunda yer alan bilgiler mutlak işkence yasağı ihlallerinin ulaştığı boyutun bir başka özel bir örneğini oluşturmaktadır. Heyet işkence iddiaları ile ilgili olarak isimleri bildirilen 6 kişiyle 27 Mayıs 2019 günü Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlar Soruşturma Bürosunda kapalı bir odada görüşmelerini gerçekleştirmiş, görüşmeler sonucunda "anlatımların bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kişilerin darp, cebir izi bırakılmayacak şekilde işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldıklarının doğrulandığını" raporlarında yer vermiştir.
- Ayten Öztürk'ün Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan ve daha sonra İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen davasının 13 Haziran 2019 tarihindeki duruşmasındaki anlatımları ise kendi başına işkence ve zorla kaybetme girişimleri konusunda etkin, tarafsız ve bağımsız soruşturma sürçlerinin derhal başlatılması gerekliliğinin çok özel bir örneğidir. Zira bu son derece ciddiye alınması gereken bu anlatımında, Ayten Öztürk 8 Mart 2018 tarihinde Lübnan'da gözaltına alınarak Türkiye'ye iade edildiğini, ancak resmi bir gözaltına işlemi yapılmaksızın (zorla kaybetme), bir yerde 6 ay boyunca maruz kaldığı işkence yöntemlerini ifade etmiştir.
- Yakın tarihimizin ve aslında uygarlığımızın bir karadeliği olan zorla kaybetme örneklerinin özellikle yeniden yaşanması son derece endişe vericidir. Sadece 2019 yılında ulaşılabilen bilgilere göre Gökhan Türkmen 137 gündür, Özgür Kaya 132 gündür, Yasin Ugan 132 gündür, Erkan Irmak 128 gündür, Salim Zeybek 124 gündür, Mustafa Yılmaz 126 gündür zorla kaybedilmiş olmalarına karşın hiçbir etkili soruşturma süreci başlatılmamış durumdadır.
'CEZASIZLIK POLİTİKASI KURAL HALİNE GETİRİLİYOR'
İşkence uygulayanlara karşı herhangi bir işlem yapılmamasını eleştiren Turan, cezasızlık politikasının sıradanlaştırılarak, kural haline getirilmeye çalışıldığını belirtti.
Sorunun teme kaynağının işkence iddialarının eksiksiz, tarafsız, bağımsız ve etkili bir şekilde soruşturulmaması olduğunu ifade eden Turan, şunları söyledi:
"Failler genellikle hiç ceza almamaktadır. Siyasi iktidar aynı zamanda işkenceyi 'terörizm ile mücadele', 'olağanüstü hal', 'milli güvenlik' ve 'kamu düzeni' adı altında meşrulaştırma eğilimindedir.
İşkence uygulamaları derhal sonlandırılmalı ve işkenceye maruz kalanların 'telafi/zararın karşılanması' haklarının gerekleri yerine getirilmelidir.
'İŞKENCEYİ DURDURMAK DEVLETİN GÖREVİDİR'
Hızlı ve etkin biçimde soruşturarak işkence iddialara açıklık kazandırmak ve her şeyden önemlisi işkenceyi durdurmak tümüyle devletin görevidir. Bu nedenle bugün ve geçmişte gerçekleşen tüm işkence suçlarına yönelik etkin ve tarafsız bir soruşturma sürecine dayalı olarak yargı önüne çıkarılmalı, her düzeydeki sorumlular cezalandırılmalı ve cezasızlık politikası sonlanmalıdır.
İşkence iddiaları karşısında Devlet, tüm kurumlar ve hekimler hukuki soruşturmalarını ve tıbbi belgelemeyi İstanbul Protokolü ilkelerine göre yürütmekle yükümlüdürler. Aksi bir tutum suçtur. İstanbul Protokolü ilkelerine dayalı olarak, işkenceye ilişkin iddiaların hızlı, etkin, tarafsız bir şekilde soruşturulması, bağımsız heyetlerce araştırılması, adli yargılama süreçlerinin her aşamasının uluslararası etik ve hukuk kurallarına uygun olarak yapılması gerekmektedir.
'İŞKENCEYE KARŞI SESSİZ OLMAYACAĞIZ'
İşkence mutlak yasağının sağlanması tümüyle devletin bir görevi olmakla birlikte, bu konuda toplum olarak bizlerin de sorumluluğunu hatırlatmak isteriz.
Bu kapsamda insan hakları kurumları bugün ve bugüne kadar işkenceye maruz kalan tüm insanlardan toplum adına aynı zamanda en azından bir özür dileme ortamlarıdır.
Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, Urfa'dan, Ankara'dan, Türkiye'den yükselen işkence iddiaları karşısında bizler hiçbir şekilde sessiz kalmayacağız. Dünyada da özel bir yeri olan tüm birikimimize ve varlık sebebimize dayalı olarak işkenceye maruz kalanların tespit ve belgelenmesi, rehabilitasyon dahil onarım ve hukuki süreçlerinde etkin görevimizi kararlılıkla sürdüreceğimizi bir kez daha yineliyoruz."