Felaketin öğretici acı yanları

COVID19 salgını küresel etkisini yaygınlaştırarak sürdürüyor.

Felaketin öğretici acı yanları

Mustafa PAÇAL

Her ne kadar kimi olumlu geri dönüşler olsa bile salgının etkileri tüm dünyayı adeta bir hapishaneye çevirdi.

Herşeyin içini boşaltan ve anlamsız kılan bu salgın; şimdi hepimizi her şeyi yeniden düşünmeye ve yeniden örgütlemeye zorluyor.

"Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak" deyimi tam bugünler için söylenmiş bir deyim olarak karşımıza çıkıyor.
Bir yanıyla da tüm insanlık onun yarattığı medeniyet ve modern yaşam koşulları ve araç ve yöntemleri de tarihi bir sınavdan geçiyor.

Soru basit ya milyon yıllara varan bu insanlık mirasını bırakıp gideceğiz veya sahip çıkıp hayatımızı sürdüreceğiz.
Bunun bugünkü anlamı, tüm iş planlarımızı ve sürdürülebilirlik öngörülerimizi bugün yeniden düşünmek ve yeniden örgütlemek ve yönetişimlerini yeniden tasarlamaktır.

Çarpıcı olduğu için şimdi bu soruyu sormak gerekiyor.

Daha çok yakın bir zamana kadar Wikileaks belgelerinin kamuoyuna sızmasının da tetiklediği; digital platformları ve haberleşme sistemlerini tehdit eden virüslere karşı ne türden önlemler alınmalı diye kafa patlatırken,
Diğer yanda ise devletlerin bilgi işlem sistemlerini siber saldırılara karşı korunması ilişkin önlemler tüm hızıyla tartışılırken aklımıza hiçbir şekilde insan yaşamının küresel düzeyde tehdit edecek bu türden bir virüs salgını gelmemişti.

Üstelik Ebola, Sars ve Mers gibi salgın enfeksiyon hastalıkları deneyimimize rağmen gelmemişti.

Şimdi bugünün sorusu şu internet virüsleri mi? öncelikli yoksa insan sağlığın ve toplum yaşamını tehdit eden virüsler mi?

İşte bahsetmeye çalıştığım her şeyi ama her şeyi yeniden düşünmek ve planlamak dediğim şey bu…

Salgın karşısında pek çok ülke farklı ancak bir o kadar değişken pek çok önlem aldılar.

Kimi ülkeler için "geç kaldılar" tahminleri yapıldı kimileri için "on-time" dediler,dediler de sonuç olarak salgın, tüm duvarları hızla aşarak küresel bir facia yaratır boyutlara geldi.

Sanıyorum SARS salgını sırasında bu düşünce aklıma geldi.

Küresel salgınlara karşı küresel bir sağlık eylem planı ne olabilirdi?

İlk aklıma gelen öneri tüm sağlık sistemleri tek merkezden uyumlu bir yönetişime geçmeli oldu.

Bu merkez ise DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) olmalıydı.

Yani tüm ulusal ve bölgesel sağlık sistemleri ve onların olanak ve deneyimlerini uyumlu ve etkin bir şekilde salgına müdahale etmeliydi.

Peki, bu duruma ulusal hükümetler ne tür tepki verirdi? Diye aklıma bir başka soru takıldı. Yani bu engeli nasıl aşabiliriz? diye düşünmeye başladım.

Bunun bir yolu olmalıydı. Ve Aklıma BM geldi. Bir BM kuruluşu olan DSÖ, BM kararı ile bu koordinasyonu yapabilirdi.

Ulusal ve bölgesel sağlık sistemleri bir merkezden verilen kararlar ile yönetile bilinirdi.

Bunu yapabilirdik ve çok kısa zaman içinde sonuç alabiliriz diye düşündüm.

O zaman kimi ülkeler "geç kalmış" olmaz ve önlemler hızla alınarak yürürlüğe sokulabilir.

Şimdi yeni olan küresel bir sağlık eylem planı üzerine karar vermektir.

Yeniden düşünmek ve örgütlenme derken bundan bahsediyorum.

Virüs salgının bize gösterdiği bir başka önemli durum ise "ev karantinası" yani bir nevi ev hapsi…

Yalnız bu ev karantinası herkes için geçerli bir korunma biçimi değil..

Örneğin öğrenciler için sorun internet üzerinden "uzaktan eğitim" ile çözülmek istenirken, plazalarda ofis çalışanları içinse "evden çalışma" ile soruna çözüm bulanabiliyor.

Ancak iş gereği evden çıkıp işyerine gitmek zorunda olanlar için ne yapılacak?

Soru bu…

Sağlık çalışanları,fabrika işçileri,kamuda hizmet verenler,hizmet sektörü işçileri bunlar nasıl kendilerini ve ailesini salgına karşı koruyabilecek?

İşte üzerinde hiç düşünmediğimiz bir sorunda bu sorundur.

Bu sorunun sağlık hakkı,ekonomik,toplumsal ve hukuki boyutları var.

Örneğin iş mevzuat içinde de buna ilişkin çok kapsamlı yasal düzenlemeler yapmak aklımıza dahi gelmemiş.

Bu nedenle işyerine her gün gelmek zorunda olan çalışanlar ya "ev karantinası" kararı vererek işlerinden olacaklar,ya da iş gelip giderek riski göze alacaklar..

Bu durumu bilen kimi işverenlerin umursamaz tutumları işte bu yasal ve idari boşluktan kaynaklanıyor.

Bu nedenle acilen salgın hastalıklara karşı "ev karantinası" alınamayan ve çalışmak durumunda olanlar için iş hukuku çerçevesinde bir yasa/yönetmelik üzerinde sosyal tarafların acilen bir araya gelerek gerekli ve yeterli düzenlemeleri yapması gerekiyor.

Bu düzenlemenin en önemli yanını da evden işyerine ve oradan üretim ve hizmet noktalarına kadar zincirde gerekli olan yeterli hijyen önlemlerini kişisel seviyede alınmasına dair düzenlemeler olmalıdır.

Bir diğer konuda bu salgın karşısında bu riski özveriyle göze alarak çalışanlar için ücretlere ilaveten teşvik primleri verilmelidir.

Daha geniş anlamda ise salgın nedeniyle çalışamayan,işyeri kapanan işsiz kalanlar için hem kısa çalışma ödeneği kapsamı genişletilmeli ve ödeme miktarları arttırılmalıdır.

Ayrıca işyerlerinde salgına karşı önlemleri alınması arttırılması için denetimler sıklaştırılmalı bunun için ilgili bakanlıklar,sendikalar ortaklaşa "acil yönetim merkezleri" kurmalıdır.

Diğer yanda "evden çalışma" yapanlar için ev çalışma performansları ile işyeri performansları arasında farklılık varsa örneğin kimi araştırmalar çalışanların ev performansları daha düşük çıktığını gösteriyor.

Bu farkı kapatmak için kimi teşvik edici primler veya ödüllendirilmeler yapılabilir.

Evet, yeniden düşünmek ve yeniden planlamak tarih boyunca bu ve benzer felaketler ortaya çıktıktan sonra hep gündeme gelmiş ve bugünlerde o günlere benziyor.

Açık olan bir şey var, atladığınız aklınıza gelmeyen her önlem veya düşünemediklerimizin bedeli hep ağır oluyor.

Buda öyle olacak…

Bir bedel var ve hepimiz bunu ödeyeceğiz.

Kısa zamanda daha iyi günler görmek dileğiyle…

virüs felaket Acı covid19