Fikret Başkaya: Tamamen küstahlaştılar!
Özgür Üniversitesi’nin kurucusu Fikret Başkaya, bir kurumun üniversite adını hak edebilmesinin temel koşulunun özerklik olduğunu söyledi.
Seda TAŞKIN
ARTI GERÇEK - Üniversite rektörlerinin siyasal iktidar tarafından atanması ‘üniversite özerkliği’ tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), rektör olabilme yeterliliği için üniversitelerin kadrolu personeli olma koşulunun aranmadığını açıkladı. Bu açıklama kamuoyunun tepkisene yol açtı.
"Bir kurumun üniversite adını hak edebilmesinin temel koşulunun özerklik" olduğunu söyleyen Özgür Üniversitesi’nin kurucusu, yazar Fikret Başkaya, geçmişten günümüze ‘üniversite özerkliği’ kavramını ve Türkiye üniversitelerindeki değişimi Artı Gerçek’e anlattı.
Üniversite ve özerklik kavramının özdeş kavramlar olduğunu söyleyen Başkaya, bilimsel entelektüellik estetik ve yaratıcılığın ancak özgür bir ortamda mümkün olduğunun altını çizdi. Başkaya, "Emir komuta ile bu mümkün değildir. Özerklik isteğe bağlı değildir. Eğer üniversite iddian varsa özerklik vazgeçilmezdir" dedi.
‘ÖZGÜR DÜŞÜNCEYE DÜŞMANLAR’
Türkiye’de bağnaz resmi bir ideolojinin olduğunu ve bu ideolojinin özgür düşünceye ve kurumlarına düşman olduğunu söyleyen Başkaya, bunun geçmişte pek çok örneğinin yaşandığını söyledi. "Türkiye’de gerçek üniversite tanımına uyan kurum bulmak kolay değil" diyen Başkaya, sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye’de YÖK kurumlarının kapısında üniversite yazıyor ancak bunlar üniversite değil. YÖK kurumları, resmi ideolojinin yeniden üretildiği kurumlar haline geldi. Yaklaşık 100 yılda Türkiye’ye layık bir üniversite olmamıştır. Fakat üniversiteye yakışan öğretim üyesi niteliği taşıyan insanlar daima var oldu. Sayıları azdı ama vardı. Fakat rejim bunları da belli aralıklarla tasfiye etti. 1933 yılında tasfiye var. 1960’lı yılların olduğu süreçte tasfiye var. Yine 1971 yılında ve 1980 yılında tasfiyeler yaşandı. Ancak geride kalan 100 yıl içinde en büyük tasfiyeyi AKP hükümeti Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yaptı."
‘REJİMİN MAYIN TARLASINA GİRİNCE ATIYORLAR’
Rejimin belli aralıklarla üniversite sıfatını hak edenlere yönelik ‘hiçbir fırsatı kaçırmadığını’ söyleyen Başkaya, 1994 yılında üniversiteden atıldığını hatırlattı. Paradigmanın iflasından kaynaklı atıldığını söyleyen Başkaya, "Bir öğretim üyesi araştırma yapar, kitap, makale yazar. Ancak rejimin resmi ideolojisine, mayınlı tarlasına girdiği için sizi üniversitelerden atıyorlar. Bu yaşananlar bizim üniversite geleneğimizi özetliyor" dedi.
‘BOĞAZİÇİ KAHRAMANCA DİRENİYOR’
1961 Anayasası’nın birçok bakımdan açılım yaptığını söyleyen Başkaya, bu açılımların sorunları çözme konusunda daha anlamlı bir amaç taşıdığını söyledi. Başkaya, ancak sonrasında 1980 yılında bunun ‘bol’ geldiğini ve YÖK ile tamamen yok edilmek istendiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Kendi kendini yönetemedikten sonra ne olacak? Kaymakam, savcı, tapu müdürü atar gibi rektör atıyorlar. Önceden üniversitelerde seçim yapılır, sonra YÖK’e bildirilirdi. YÖK bu 3 isimden birini atardı ancak bu kadarı bile bol geldi. Şimdi rektörler cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Tabi o da kendi yandaşlarının atamasını yapıyor. 20 üniversiteye AKP yandaşı rektör atadılar. Boğaziçi Üniversitesi buna neden itiraz etti? Çünkü orada hâlâ kendine ait bir gelenek var. Öğretim görevlisi, öğrencisi bu saldırıyı geri püskürtmek için kahramanca direniyor. YÖK gibi kurumlara itiraz eden öğrenciler ise yaka paça gözaltına alınıyor, ‘terörist’ ilan ediliyor. Bu ortamda estetik entelektüel bilimsel bilginin üretilmesi imkânsız. Ancak üniversite dışında bir şeyler yapılabilir."
‘BABASININ PARASINI MI VERİYORLAR?’
TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un "Kamu üniversiteleri, devlet tarafından finanse edilen üniversitelerdir. Kendi kendilerini yönetmesi düşünülemez" sözlerine ilişkin "Parayı ben veriyorum diyorlar, babasının parasını mı veriyorlar?" sözleri ile tepki gösteren Başkaya, şöyle devam etti:
"Senin benim vergilerim ile veriyorlar. Dikkat ederseniz AKP’de böyle tuhaf bir yaklaşım var. Şunu verdik bunu verdik diyorlar. Kimin neyini veriyorsunuz? Babalarının parasını mı paylaşıyorlar? Kamusal kaynaktan bir pay ayırıyorsun. Bütçe diye bir şey var. Yoksul insanların verdiği vergilerden oluşan bir kaynak var. O kaynaktan bir kısmını eğitim kurumları ve üniversitelere transfer ediyorsun. Tamamen küstahlaştılar."
‘İNSANLIK DIŞI BİR REJİM’
Üniversitelerin nasıl yönetileceğine üniversitelerin karar vermesi gerektiğini ve pazarlık konusu olamayacağını söyleyen Başkaya, "Üniversite hocaları bir araya gelerek, öğrencilerin katılımı da düşünülebilir, üniversite hocaları arasından birini seçecekler. Müthiş kolay bir şey bu ama bağnaz, insanlık dışı bir rejimin böyle bir kaygısı yok. Ama bu nasıl olacak? Mücadele ile olacak. Özgürlüğün bir bedeli var. O bedeli ödemedikçe buyur burayı yönet demeyecekler" dedi.
Sorunların yeteri kadar tartışılmadığını ve insanların daha çok söyleyene baktığını belirten Başkaya, sözlerini şöyle tamamladı:
"İnsanlığın geleceği olacaksa bu da radikal eleştiri ile olacak. Radikal olmayan eleştiri şeylerin etrafında dolanmaya yarar. Radikal eleştiri, sorunları kökeninden ele almak demektir. Eleştiriden taviz vermeden eleştirebildiğin sürece önün açılabilir. Eleştiriden başka elimizde koz yok. Üniversitenin özerk olması ama aynı zamanda üniversite üyesinin de bilim namusu ve entelektüel dürüstlüğe sahip olması gerekiyor. Üniversitede yapılanların toplumdaki özgürleşme mücadelesi ile örtüşmesi gerekiyor."