Gerçeğe varmaz dilleri, yalanda ise pabuç gibi

Türk egemen medyasının Irak’ta da olsa ‘Kürdistan’ sözcüğüne allerjisi var. Bir de hakimden önce karar verip açıklama hastalığı ama bu sefer fena gol yediler!

Gerçeğe varmaz dilleri, yalanda ise pabuç gibi

Ragıp DURAN

Son iki gün içinde Türk egemen medyasının sadece birinci sayfalarına bile baktığımızda, iktidar yanlısı medyanın özellikle iki konuda gerçekle/yalan arasında fevkalade tereddütler yaşadığını görüyoruz.

Birinci konu, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin (IKBY) düzenlediği Bağımsızlık Referandumu. IKYB, Irak dahil bütün dünyaca resmen tanınan bir antite adı.
Haber değil iktidar yanlısı bilgi veren egemen medyanın belki de en çok nefret ettiği üç sözcük var bu ibarede: Kürdistan, Bölgesel ve Bağımsızlık.

· 1923’de Cumhuriyet kurulduğunda 1. Meclis’te Kürdistan milletvekilleri vardı. Kürdistan sözcüğü Türkiye’de 1925 Şeyh Said hadisesine kadar hem resmi terminolojide hem de günlük sözlükte rahatça kullanılabilen bir sözcüktü. Sonra yasaklandı hatta suç unsuru olarak telakki edildi.

· Bölge ve bölgesel sözcükleri Türk mevzuatında sadece Olağanüstü Hal Bölge Valiliği bağlamında kullanılır. Çünkü ‘’bölge’’ sözcüğünün kökeninde olan ‘’böl’’ sözcüğü, resmi ideolojide otomatik olarak bölücülüğü/ayrılıkçılığı çağrıştırıyor. Oysa ki vatanı, milleti ve devletiyle bölünmez bir bütün olarak Türkiye’yi bu tür olumsuz sözcük ve kavramlardan korumak gerekir!

· Bağımsızlık da resmi görüşte allerji yaratan bir sözcük. Her şey benden sorulmalı, her şeye ben karar veririm diyen otoriter bir rejim, doğal olarak kendi denetimi dışındaki her şeye, bağımsızlığa, özerkliğe, özgürlüğe karşı çıkıyor.

Ez cümle, ‘Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ ibaresi, Ankara’daki dogmatik kafalarda, ‘‘Türkiye Kürdistan’ı Bölgesel Yönetimi’’ kavramını çağrıştırıyor. Allah Korusun, tövbe tövbe, Fesupanallah…

Tüm bu nedenlerle, yani Kürdistan ibaresini kullanmamak için yeniden Kuzey Irak tanımlaması devreye sokuldu.

Şimdi şöyle bir durum düşünün: Irak’ta bir resmi yetkili, gazete ya da herhangi bir yurttaş, Türkiye’den söz ederken, bu sözcüğü bir nedenle antipatik bulduğu için kullanmıyor ve yerine ‘’Kürdistan’ın Kuzeyindeki Ülke’’ diyor. Çok takdir edersiniz böyle bir etiketi değil mi?

İkinci konu, Çağlayan’da dün (Pazartesi) yapılan Cumhuriyet davası duruşması. Geç saatlerde, duruşma henüz sona ermemişken, hakimler daha duruşma salonunda iken, yani karar vermek üzere odalarına çekilmemişken, Star, Akşam, Güneş, Vatan ve Sabah gazetelerinin kurumsal yani resmi twitter hesaplarından ‘’Sanıkların tutukluğunun devamına karar verildi’’ bilgisi yayınlandı. Cumhuriyet avukatları durumu hemen saptayıp mahkeme başkanını uyardı. Hakimler de bu twit’leri görmek istediklerini söylediler ve okudular.
Bu durum aslında Ergenekon yargılamalarından bu yana bildiğimiz, alıştığımız bir uygulama. İktidar medyası, hakimler henüz karar vermeden, mahkemeden çıkacak kararı, kendi resmi hesaplarından yayınladılar. İlginçtir, şimdiye kadar bu haberler hep doğru çıkmıştı. İktidar medyasının acar muhabirleri sürekli olarak mahkemeleri atlatmışlardı!

Biraz derinlemesine irdelediğimizde, gazetecilik kurallarına, etik ilkelere, gerçeğe aykırı bu durum birkaç ihtimalle açıklanabilir:

- Muhabirler ya da gazete yönetimi, hiçbir yerden tüyo almadan, yani herhangi bir sızıntı olmadan, gerçeği değil gönüllerinden geçeni hakikat diye haber olarak yayınlayarak, hem hakimleri hem de kamuoyunu etkilemeye, yanıltmaya çalışıyor.

- Hakim, savcı ya da kalem, muhabir ya da yönetime bu bilgiyi sızdırıyor.

- Normalde hakimin vereceği kararı bilmemesi gereken bir kişi, mesela Ankara’da mukim bir zat, muhabir ya da gazeteyi arayarak yayınlanması talebiyle hüküm hakkında bilgi veriyor.

Cumhuriyet duruşmasında bu sistem çöktü. Çünkü iktidar yanlısı 5 gazetenin, karar açıklanmadan yayınladığı bilgi yanlış çıktı. Mahkeme, Kadri Gürsel’in tahliyesine karar verdi.
Böylece 5 gazetenin erken haberini tekzip etti.

Hatta kimileri, aslında tüm sanıkların tutukluluğunun devam edeceğinin çok önceden kararlaştırılmış olduğunu öne sürüp, 5 gazetenin komplosunun ortaya çıkması nedeniyle, hakimlerin güç durumda kaldığını, bu nedenle de Kadri Gürsel’i tahliye ederek 5 gazeteyi tekzip ettiklerini yazdı. Mahkeme belki de böylelikle iktidar medyasının kulu kölesi olmadığını kanıtlamaya çalıştı. Ama bu sürecin de bir ihtimal Ankara’nın onayı ile gerçekleştiğini savunan da var.

Merak ettim, bu sabah (Salı) saat 07.00-08.00 diliminde beş gazetenin İnternet sitelerine baktım. Ne yapmışlar? Tekzip yiyen bir gazete normalde özür diler. Hata bilinçsiz bir şekilde yapılmışsa, bunun nedenleri açıklanır.

Bütün dünya medyasında yer alan Kadri Gürsel’in tahliye haberi, beş gazetede de yok! Anlaşılan ilk twitlerindeki haberlerinde ısrar ediyorlar. "Milli ve yerli" olunca global medyanın ne önemi var? Tartışmasız bir şekilde birinci sayfalık haber değeri olan bu gelişmeyi veremeyecek duruma düşmüş bir gün önce hakimden atik ve cevval davranıp kararı açıklayanlar…

Star ile Sabah’ta duruşma haberi var. Uzun uzun Rıza Zelyut’un açıklamalarına yer verilmiş. Ama sonuç yok.

Ne sanıyor bu egemen medya kendini? Kadri’nin tahliye haberini vermeyince Kadri tahliye olmamış mı oluyor yani?

Gerçekle ilişkileri kopanların bir süre sonra iktidarla ilişkisi de kopar, bunu biliyor muydunuz?

gerçek Ragıp Duran Kürdistan Yalan dil Medya Günlüğü