Hasan Cemal: Dünkü 'askeri darbe'ydi, bugünkü 'sivil', idam sehpaları takılır aklıma
'İdam cezası 20 yıl önce kaldırıldı. Ama bugün idam sehpalarını tekrar gündeme getiren bir iktidarın karanlığında yaşıyoruz.'
T24 yazarı Hasan Cemal, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin 40'ıncı yıl dönümü üzerine bir yazı kaleme aldı. "Dünkü 'askeri darbe'ydi, bugünkü 'sivil'...12 Eylül deyince... Benim aklıma önce Diyarbakır ve Mamak askeri cezaevleri gelir. Bir de idam sehpaları takılır aklıma. " diyen Cemal, "Bugün yaşadığımız dönem, idamlar dışında,
12 Eylül'den daha az karanlık değil. Demokrasi, hukuk ve özgürlük sularından çok uzaklarda seyrediyoruz." dedi.
Cemal'in T24'te "40 yıl önce bugün sabaha karşı tank sesiyle uyanmıştım!" başlığıyla yayımlanan bugünkü yazısının ilgili kısmı şöyle:
Evet, tam kırk yıl geçmiş...
12 Eylül'e dair, askeri darbelere dair kitaptı, yazıydı
o kadar çok yazdım ki,
şimdi bir tane daha yazmak içimden gelmiyor.
Ayrıca, bu memlekette demokrasinin, hukukun,
insan haklarının, özgürlüklerin kolunu kanadı
koparan darbelerden hiç kurtulamadık ki...
Dünkü "askeri darbe"ydi, bugünkü "sivil"...
12 Eylül deyince...
Benim aklıma önce
Diyarbakır ve Mamak askeri cezaevleri gelir.
Bir de idam sehpaları takılır aklıma.
Diyarbakır ve Mamak’ın 1980’lerin ilk yarısındaki
insanlık dışı koşulları, oralarda yapılan işkenceleri
hissetmeye çalışırım.12 Eylül darbesinden sonra büyük bir işkence merkezine dönüşen Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nin avlusunda tutuklu ve hükümlüler tek tip kıyafetle "uygun adım" yürütülürken
Ve Felat Bey'i hatırlarım. Bir Diyarbakır gecesinde,
"Genç olsam dağa çıkardım" diye yaşadığı büyük acıları,
işkenceleri bana anlatan rahmetli Felat Cemiloğlu’nu...
1980’in kasım ayında, Mamak’ta dövülerek öldürülen
İlhan Erdost’un ailesinin o geceki perişan hali,
kucağında iki küçük çocuğuyla bir köşede sessizce ağlayan
genç eşi gözümün önünde canlanır.
Rahmetli Uğur Mumcu, İlhan Erdost için yazdığı
ama artık ertesi günü yayımlanamayacak
olan makalesini eşine vermişti.Yazı çıkamayacaktı, çünkü askeri yönetim
ölüm olayını haberleştirip birinci sayfaya koyabilen tek gazeteyi,
Cumhuriyet’i kapatmıştı.
12 Eylül’ün idamları deyince
aklıma elbette Erdal Eren gelir.
Askeri yönetim tarafından bir hukuk skandalı
sayılabilecek bir dosyayla, üstelik kemik yaşı büyütülerek
17 yaşında ipe çekilen genç insanı
acıyla anımsarım.Ve darbe lideri Orgeneral Kenan Evren’in
televizyondan dinlediğim o tüyler ürpertici sözleri
kulağımı hâlâ tırmalar:Şimdi ben bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim
ve ondan sonra da idam etmeyeceğim,
ömür boyu ona bakacağım.
Bu vatan için kanını akıtan,
bu Mehmetçiklere silah çeken
o haini ben senelerce besleyeceğim.İdam cezası 20 yıl önce kaldırıldı.
Ama bugün idam sehpalarını tekrar gündeme getiren
bir iktidarın karanlığında yaşıyoruz.
Evet, 12 Eylül'ü şimdi neden bir daha yazayım ki?..
12 Eylül deyince, bir askeri yönetimin
demokrasi ve hukuku, özgürlükleri hiçe sayan
siyasal bir rejimi Türkiye’nin sırtına bir deli gömleği gibi
nasıl zorla geçirdiğini de, "Kürt sorunu"nu
nasıl içinden çıkılmaz hale getirdiğini de hatırlıyorum.
Bu toprakların insanlarını daha iyi yaşatmak için
kalkınmaya seferber edilecek kaynakların
nasıl savaşa yatırıldığını,
bundan kaynaklanan ekonomik ve siyasal istikrarsızlığın
bu ülkenin ileriye gitmesini nasıl engellediğini de
çok iyi biliyorum.
Kısacası: 12 Eylül, bu topraklarda yaşanan
birçok "kötülüğün anası"dır.
Son bir not:
Bugün yaşadığımız dönem, idamlar dışında,
12 Eylül'den daha az karanlık değil.
Demokrasi, hukuk ve özgürlük sularından
çok uzaklarda seyrediyoruz.