'İddianame, Cumhuriyet gazetecilerinin bırakılması gerektiğinin itirafı'

5 aydır tutuklu bulunan Cumhuriyet gazetecileri iddianamesi temelsiz iddialarla dolu. GÜNCEL– Yaklaşık 5 aydır tutuklu bulunan Cumhuriyet gazetesi yazarları...

'İddianame, Cumhuriyet gazetecilerinin bırakılması gerektiğinin itirafı'

5 aydır tutuklu bulunan Cumhuriyet gazetecileri iddianamesi temelsiz iddialarla dolu.

GÜNCEL– Yaklaşık 5 aydır tutuklu bulunan Cumhuriyet gazetesi yazarları ve yöneticileri ile ilgili 306 sayfalık iddianamenin gerçeklerden yoksun ve temelsiz olduğu belirtiliyor.

Gazetecilerin FETÖ, Ahmet Şık'ın ise DHKP/C ile irtibatlandırılmaya çalışıldığı iddianamede, ByLock kullananlarla ‘temas' halinde olmak da suç olarak sayıldı.

OdaTV yazarı Barış Pehlivan da bu konuya değinerek, iddianamenin, ‘FETÖ' üyesi olmamakla birlikte, ‘FETÖ' adına hareket etmekle suçlanan gazetecilerin neden serbest bırakılması gerektiğinin ‘itirafı' gibi olduğuna değindi.

Pehlivan'ın yazısının ilgili bölümü şöyle:

"İddianameye ilk önce hızlıca göz gezdirdim ve "acele hazırlanmış" dedim. Sonrasında baştan aşağı okudum ve yetersiz bir tespit yaptığımı düşündüm. Zira, okuduklarım "aceleye getirilmiş"ten ziyade, hazindi.

5 aydır tutuklu olan Cumhuriyet yazar ve yöneticilerine dair hazırlanan iddianameden bahsediyorum.

‘Özeti nedir’ derseniz, şunu söylerim: İçinde 664 kez ‘haber’ kelimesinin geçtiği, 306 sayfalık bir iddianame bu.

Yazılacak çok absürtlük var, hangi birinden bahsedeyim…

En iyisi, iddianamenin ruhunu anlatacak noktalara değineyim.

İddia makamı, Cumhuriyet’in 2013’ten itibaren yayın çizgisinin değiştiğini; FETÖ, PKK ve DHKP/C terör örgütlerinin ‘savunucusu’ / ‘kollayıcısı’ olduğunu ileri sürüyor.

Savcıya göre; Cumhuriyet yöneticileri ve yazarları bu terör örgütlerine üye değiller ama ‘yardım etmişler!’

Tüm bunlara kanıt olarak da, iddianamenin çoğunluğunu oluşturan haber ve yazılar ile Cumhuriyet hakkında başka yayın organlarında yayımlanan içerikler gösteriliyor.

HANİ SUÇUN VE CEZANIN ŞAHSİLİĞİ

Devam edelim…

İddianamede Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin ByLock kullanmadığı, ama ByLock kullanan insanlarla iletişimi olduğu iddia ediliyor.

Savcılar bu tespitlerini ‘Her ne kadar şüpheli veya sanıkların eylemlerinin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı şeklinde kamuoyu oluşturulmaya çalışılmış ise de’ diye sunarak, yapılan eleştirilere de yanıt vermeye çalışıyor.

Şimdi…

Yazmak bile acı geliyor, ama şart:

İddianamede suçlanan isimler ya gazeteci ya da avukat.

Yani meslekleri gereği günde onlarca isimle telefonla konuşuyorlardı.

Ne konuştuklarını, ne zaman konuştuklarını, kimin neden aradığını yazmadan, "ByLock işte" der gibi kriminalize etmek de ne!

Hem, çağdaş hukukun en önemli ilkelerinden biri de "suçun ve cezanın şahsiliği" değil miydi?

Böylesi bir bakışla, ByLock raporunu hazırlayan Emniyet personelinin ya da iddianameyi yazan savcıların ya da bunu ‘işte suç delili’ diye haberleştiren gazetecilerin hepsi FETÖ ile irtibatlandırılamaz mı?

Sözün özü, ‘buna mı kaldınız’ diye sormak, işten bile değil.

BİZ ‘CEMAAT’ DERİZ AMA SEN DİYEMEZSİN!

Savcılar, iddianamenin 184. sayfasında, Aydın Engin’in Cumhuriyet’teki köşe yazısını aktarmadan önce Engin’i şöyle ‘suçluyor’:

‘MGK ve bağımsız mahkemelerce terör örgütü olarak kabul edilen FETÖ'den ‘cemaat’ diye bahsetmiş!’

İyi, güzel!

De…

Bu suçlamanın yapıldığı Cumhuriyet iddianamesinde onlarca kez, evet onlarca kez bizzat savcıların kendileri FETÖ yerine ‘Cemaat’ tanımını kullanıyor.

Peki…

İddianamede FETÖ ile PKK arasındaki bağlantıyı anlatırken…

‘PKK’ya’ yerine 5 kez ‘PKK’ye’ diye yazmalarına ne demeli?

Hiç mi okumadılar iddianameyi…

Ahmet Şık’tan Turhan Günay’a, Musa Kart’tan Kadri Gürsel’e, Murat Sabuncu’dan Güray Öz’e…

Cumhuriyet çalışanlarının hiçbiri bir gün dahi hapiste olmamalı artık.

İddianame bunu itiraf ediyor."

FETÖ iddianame haber