'Kendi katilime bile kin ve nefret beslemedim'
Madımak'ta yaşamını yitiren şair Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan, şair Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok ve avukat Şenal Sarıhan, Artı TV'de Sibel Hürtaş'ın sorularını yanıtladı.
GÜNCEL- 2 Temmuz Madımak Katliamında yaşamını yitiren Şair Behçet Aysan’ın kızı tiyatrocu Eren Aysan, Şair Metin Altıok’un kızı CHP Milletvekili Zeynep Altıok ve Sivas davasının avukatı CHP Milletvekili Şenal Sarıhan, 24 yıllık adalet arayışını anlattı. 2 Temmuz Özel Yayınında Artı TV Ankara Temsilcisi Sibel Hürtaş’ın konukları olan Aysan, Altıok ve Sarıhan; çeyrek asra varan adalet arayışlarında yaşadıklarını anlattı:
ÖRGÜTLÜ CEHALETLE KARŞI KARŞIYAYDIK
EREN AYSAN: Ben dava başladığında 16 yaşındaydım. Ve müthiş bir yıkım yaşadım. Çünkü bize öğretilenle ne yazık ki günlük gerçeğin aynı olmadığını görüyorsunuz ve müthiş bir telaşa kapılıyorsunuz. Yargılananların hakimlere bozuk para attığı anı hiç unutmuyorum örneğin. O zaman hakim bile ne yapacağını şaşırmıştı. Yani ‘Bu Mahkemeyi tanımıyoruz, Cumhuriyet’in Mahkemesini tanımıyoruz’ gibi bir duygu haliyle ortaya çıktılar. Bir anda mahkemede namaz kılmaya başladıkları anı da unutmuyorum. Bunlar belleğimde çok net biçimde ve ne yazık ki ince ayrıntılarıyla hala duruyor. Önemli olan oradaki yargılama değil bu sanıklara bu gücü bu yaklaşımı kimin verdiği? Kimlerin verdiği ve nereden sağladıkları? Şöyle bir manzara ile karşılaştığımızı biliyorduk her şeyden önce.
Örgütlenmeye kalkmış cehalet der ya Gothe. Örgütlenmeye kalkmış cesaretin nasıl sonuçlara varacağını aşağı yukarı biliyorduk. Ve bu cehaletin sonuçlarının nereye varacağını, nasıl bir adam öldürmeye ve bundan sonrasında yargılama aşamalarında insanları nereye götüreceğini de tahmin edebiliyorduk. Ama insanoğlu onurunun bu kadar dışına çıkılabileceğini açıkçası hiç tahmin etmemiştim. Bu durum karşısında da müthiş bir kenetlenme yaşanıyor aileler arasında. Bir başka etmen de avukatlarımız oldu. O süreç içerisinde Baroların davaya çok yoğun bir biçimde katılımı, Şenal Sarıhan’ın katılımı, Sivas davasının kitaplaştırılması. Sonrasında her yıl yapılan anmalar ve insanların tabiki bize güç vermeleri bizi dik tuttu, diri tuttu her şeyden önce.
KENDİ KATİLİME BİLE KİN VE NEFRET DUYGUSU İÇİNDE OLMADIM
Hiçbir zaman kendi babamdan ve annemden almış olduğum terbiye ile kendi katilime bile kin ve nefret duygusu içinde olmadım. Çünkü biraz önce sözünü ettiğim örgütlü cehaletin nereye gideceğini biliyordum. Önemli olan o cehaleti sağaltmaktı. Bu ülkede bir daha bu tarz vahşetlerin yaşanmaması için böyle bir kin, nefretle yeni nesillerin yetişmemesi için her şeyden önce mücadele etmekti. Evet zaman zaman öfkelendim, öfkelenmek çok insani bir duygudur ama öfkemi nefrete teslim etmedim. çünkü aydınların çocuklarına yakışan da her şeyden önce buydu. Sadece bütün bunların arkasından çok daha adil bir yargılama, hak edenin cezayı bulması ve bir daha gerçekten en ufak bir insanın dahi kılına zarar gelmemesi için direnmek adına yola çıktık.
BENİ EN İYİ BAŞBAĞLAR’DA OĞLUNU YİTİRMİŞ ANA ANLAR
Sadece Sivas katliamı değil siyasi cinayetlerde öldürülenlerin ailelerinin hemen hepsi aynı duygu içinde oluyorlar. Nereden geldiği ne olduğu fark etmeksizin hangi kültürden hangi inançtan geldiği fark etmeksizin. O yüzden birbirimizi çok iyi anlayabilecek durumdayız. O yüzden inatla bir tarafın savunma refleksi değil Sivas Katliamı davası, olmamalı. Nasıl Başbağlar değilse. Hep belirli bir ideolojiyi temsil edenler tarafından Sivas Katliamının karşısına Başbağlar çıkarıldı ama şunu çok iyi biliyoruz: Başbağlar’da çocuğu ödürülen ananın gözyaşını en iyi ben anlarım. Beni de en çok o anlar. O yüzden biz Türkiye’yiz.
TOPLUMU AYDINLATMAYI SEÇTİLER; PAYLARINA ÖLÜM BİÇİLDİ
ZEYNEP ALTIOK: Ben İstanbul’da yaşıyordum, Eren kadar olmasa da gençtim. Böyle bir şeyi tabiki beklemiyordum. Bir meteorun dünyaya düşmesi gibi bir şeydi bizim için. Üstelik de çok ağır bir kişisel deneyim oluyor herkes için. Ben Ankara’da süren duruşma süreci içinde çok fazla dahil olamadım, sanırım duygusal olarak o duruşmaları yüreğimin kaldıramayacağını hissettim. Keza benzer bir nedenle Sivas’a da gitmedim. Milletvekili seçildiğim için Sivas’a da gidiyorum bu başka bir sorumluluk barındırdığı için ama inanın o da çok güç.
Ben bir iletişimciyim biraz onun da verdiği bakış açısıyla ben duruşma süreçlerinde yaşanan ya da yaşanamayanların kamuoyunda paylaşılması için kendimi yönlendirdim. Bu benim açımdan iki türlüydü. Birincisi bu insanlar Temmuz sıcağında Sivas’a tatil yapmaya gitmediler. O aydınlanma sevdasıyla şairler, yazarlar, dansçılar, tiyatrocular bir kültür ve sanat etkinliğine gittiler. Paylaşsınlar, bir düşünceye etki olsun, geleceğe akıl yolundan sanat yolundan paylaşılsın diye gittiler. Çünkü bu insanlar toplumu aydınlatmayıseçen, bunu benimsemiş insanlardı. Bunların payına ölüm biçildi. Ama işbirlikçi aydınlar diye -babamın 1993 yılında gazete köşesinde yazdığı gibi aydın havası, aydın kirlenmesi başlıklı yazılarında sıklıkla dile getirdiği- aslında topluma en büyük zararı o aydın olmayı entelektüel olmayı içselleştirememiş ve bunun üzerinden bir çıkar sağlamaya çalışan gazeteciler ya da bir çıkar sağlamasa bile o sorumlulukla bunu genç nesillere aktaracak, hafızayı oluşturabilecek köşelere sahip gazetecilerin duyarsızlığı, umarsızlığı, mücadeledeki rollerini üstlenmeyişleri gibi başka bir yalnızlık boyutu da hissettiğim için ben hep duyurmaya, emek vermeye çalıştım.
BİLİNÇLİ KÖTÜLÜKLE KARŞI KARŞIYAYIZ
Örgütlü cehaletten bahsetti Eren, ben de onun karşısına bilinçli kötülük diye bir kavram koyayım. Biz o bilinçli kötülüğü bu işin her aşamasında hissettik. Az önce örneğini verdik sanıkların avukatlarının nasıl muamele gördüğü ile mağdurların avukatlarının gördüğü muamele bir tercihti. Onların her biri kademe kademe ödüllendirilirken bizim avukatlarımız tartakladılar, yerlerde süründüler, gözaltına alındılar, sürgün oldular. Ya da aileler bizler dile getirdikçe aynı şekilde soruşturma geçiren oldu, devlette çalışanlardan işinden oldu. Ya da daima bunu söylemenin yükü ağır bir yüktür. Bunu sorgulamak gibi ağır bir yükümlülükle karşı karşıya kaldı.
MADIMAK ÖNERGELERİNİ AKP 27 KEZ REDDETTİ
Kimi gazeteler, gazete demeye bile dilimin varmadığı ‘Onlar yanmadılar, boğuldular’ gibi açıklama yapan insanlara yer verdiler, bu argümanı çoğalttılar. Fotomontaj fotoğraflar üzerinden, kayıplarımızın morg görüntüleri üzerinden yalanlar icat ettiler – ki onlar yalanlara hiç yabancı değiller. Kabataş Yalanı da neymiş ki… Sivas’ta katledilen insanların aslında bir otele kapanıp birbirlerini vurduklarını iddia edecek denli omurgasız insanlarla muhatap olduk. Aradan zaman geçti katliamların siyasi malzeme yapılması bir boyut. Toplumsal bellek platformu olarak Meclis’i ziyaret ettik, katliamların aydınlatılması için komisyon kurulsun istedik. Ziyaretlerimizi kabul etmeyen partiler oldu. 2009’da MHP bizimle görüşmek istemedi, 2011’de hem MHP hem AKP bizimle görüşmek istemedi. Salt AKP oylarıyla 27 kez çeşitli partiler tarafından verilen önergeler, kanun teklifleri, talepleri reddedildi. Burada bir süreklilik vardır, bu süreklilik hem örgütlü cehalet hem de bilinçli kötülükle palazlanır. İkisinin bir araya geldiği rejimin sonu da OHAL rejimi, kalıcı bir OHAL rejimi.
BİZİM BABALARIMIZIN AÇIK GÖRÜŞÜ YOK
Dün el ele siyasi İslam ideolojisini kadrolara taşıdıkları kan kardeşleriyle bugün kavga noktasına gelenlerin hiç kimseye adalet dağıtmadıkları bir yerden şimdi Sivas davası sanıkları için adalet çağrısı yapıyor olmaları bugün AKP’nin genel başkanı olan zatın Sivas davası zamanaşımına girdikten sonra ‘Hayırlı Olsun’ cümlesinde saklıdır. Aynı ideoloji bakanın (Gümrük Bakanı Bülent Tüfenkçi) ‘Biz bu yolları insan yakan barbarlar için yaptık’ dercesine itirafında saklıdır. Böyle bir sürecin içerisinde aynı gazeteler de görevlerini yapmaya devam ediyorlar. İki üç gün önce o gazetelerden en çığırtkan, sefil noktada olanı diyelim ‘Bu çocuklar 24 yıldır babasız. Bayramlara babasız giriyorlar’ diye bayramda haber yaptılar. Oysa ki bizim yakılan babalarımızın bayramda açık görüşü yok. Hiçbir zaman vicdanları onu düşünmez. O bilinçli kötülük siyasi koltuğa oturur, milletvekili olur insan hakları Komisyonunda Sivas katliamını anlat diye sizi çağırır, sonra da der ki elini beline koyup, ‘Söyle bakalım hiç düşündün mü Aziz Nesin tahrik etmeseydi de senin baban ölmeseydi’. Ya da söyle bakalım hiç düşündün mü neden sen hep AKP’Ye karşı davranıyorsun diye sizi sorguya çeker. İnan Hakları Komisyonu kimseyi sorguya çekemez ve bir milletvekilinin görevi daima adaleti savunmaktır. Ben bu bilinçli kötülüğün karşısında sözümü söylemeye ve devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Biz eminim bu kötülüğü yeneceğiz, birlikte adalete yürüyeceğiz.
DAVADA DÜĞMELER BAŞTAN YANLIŞ İLİKLENDİ
ŞENAL SARIHAN: Türkiye’de hiçbir dava 1 ay içinde açılamaz ama Sivas davası 1 ay içinde açıldı. Emniyet tutanağına göre 15 bin eylemci vardı. Emniyet bu sayıyı belirlediğine göre bu kadar insanın en azından kimliklerini tespit etmesi gerekirdi. Kamera görüntüleri de vardı. Fakat alalacele üç dava açıldı. Biri Kayseri, ikisi Sivas’ta. Adiyen adam öldürme ve Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na aykırılıktan açıldı. Bir kere adiyen adam öldürülmediği belli. Bu eylem hedefini gösteriyor, şeriat isteriz diyor, ‘Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak’ diyor. Amaç belli. Birinci gün saldırı yokken ikinci gün yoğunlaşmış bir saldırı. Birinci günden önce Emniyet’in kendi tutanaklarına göre Müslüman Kamuoyuna başlıklı bildiriler, gelenlere ders vermek noktasında bir eylem örgütleneceği bilgisini veriyor zaten. Bütün dükkanların kapısının altından atılmış. Binlerce aracın Sivas’ta otellere ve yatılı Kuran Kurslarına yerleşmiş olduğu söyleniyor.
Bir eylem hazırlığı var ama polis bunu bilmesine rağmen gelenleri kontrol etmiyor. İkinci gün olay saat 13,30’dan sonra toplanmalar başlıyor. Etkinlik hem Kültür Bakanlığı hem Valilik desteğiyle yapılıyor. Bu mevcut iktidarla da hesaplaşma eylemi. Camillerden çıkanlar öğlen 500 iken, akşam üstü 15 bine ulaşıyor. Valiliğin yaptığı konuşma bir işe yaramıyor, Temel Karamollaoğlu ‘Ruhlarına Fatiha’ diyen teşvik eden bir konuşma yapıyor. Otel önünde gaz taşıyanları, otele çıkıp perdeleri yakanları hemen dibinde duran polis engellemiyor. Küçük bir ateş bile topluluğu dağıtacakken hiçbir şey yapılmıyor. İtfaiyenin yolunu kesiyorlar. Bütün bunların fotoğrafları belli olmasına rağmen bütün bunlar engellenmiyor, 35 insanımız yanarak ve duman zehirlenmesiyle ölüyor. Ve bir ay içinde iddianame çıkıyor. Baştan düğmeler yanlış iliklenmiş.
ÇOK İLGİNÇ SÜREÇLER YAŞADIK
Sonuçta komik bir karar veriliyor. Anayasa’yı ilga ama örgütsüz. Bireyler kendi kendine toplanmış. 2001’de karar çıktı. Bu tarihin altını çiziyorum. 2002’de AKP iktidara geldi yani 24 yıllık bu davanın 15 yılı AKP iktidarında geçti. Ve aranmakta olan sanıklar 26 kişi tahliye edildiler. Bunlar hemen yok oldular. Bunların önemli bir bölümü hala bulunmadı. Çoğu yurt dışındalar. Yurt dışına çıkmak o kadar kolay değil.
Arananlardan biri Polonya’da yakalandı. Bir müvekkilim Polonya’da duyup, beni aradı. Hemen Mahkeme’ye gittim. Sürekli takip ettik fakat Adalet Bakanlığı ihmalci davranarak, belgeleri göndermeyerek, Polonya makamları bu adamı serbest bıraktı. Bu adam Almanya’da dönercilik yapan, korkunç paralar kazanan insanlar. Gidenlerin hepsinin işi gücü var. Bu düzenin çok sağlam olması bunların arkasında bir güç olduğunu ortaya koyuyor. 15 kişinin ismini veriyoruz, arayın diye ama aramıyorlar.
Bir sanığın Fransa’da olduğu bilgisini kesin olarak aldık. İki yerde aradılar. Biri Sivas’taki eviydi. Sivas’taki evinden ölü olarak çıktı. Güvenemedik DNA testi istedik, DNA testini eşinden alıp yaptılar. Mezarı açtırdık, yani kötü vahim şeyler bunlar. Ama hiçbir güvenimiz yoktu.
Utanç Müzesi ya da İnsanlık Müzesi olsun istedik. Taleplerimizi kabul etmediler. Bu müzede şöyle bir şey oldu. Ölenlerin yanında iki kişi var. Oteli yaktıktan onra Valiliğe saldırı oldu, Oteli korumayan polis Valiliği koruyor ve iki kişi ateşli silahla ölüyor. Eylemci gruptan iki kişi. Bunların fotoğraflarını da Sivas katliamında ölenlerin fotoğraflarının yanına koydular. Onların da ölmesini istemeyiz ama katilin fotoğrafıyla ölenlerin fotoğrafını bir müzede aynı yere koymak herhalde dünyanın hiçbir yerinde olamaz.