Diyarbakır'da Barış Konferansı: Demokratik çözüm çağrısı
Rojhat ABİ
DİYARBAKIR - İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi'nin Halepçe Katliamı'nın 36'ncı yıldönümünde Diyarbakır'da düzenlediği 'Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı' başladı. İki gün sürecek olan konferansa, insan hakları savunucuları, sivil toplum örgütü temsilcileri ve gazeteciler katılıyor.
Açılış konuşmasını yapan İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, konferansın uzun zamandır planlandığını, ancak pandemi ve Maraş depremleri nedeniyle ertelendiğini söyledi. Küçükbalaban, "Kürt sorununun inkârından vazgeçilmesi ve bu sorunun kabul edilmesi toplumsal barışın sağlanması için zorunludur. Kalıcı bir çatışmasızlık için Kürt meselesinin çözümünde önemli bir aktör olan Abdullah Öcalan'ın ailesi ve avukatları ile görüşmesinin bir an önce önü açılmalıdır. Müzakere ile uzlaşı yolu açılmalı ve bu süreçlere siyasal ve toplumsal kesimlerin katılması sağlanmalıdır" diye konuştu.
PROGRAMDA DEĞİŞİKLİK
Küçükbalaban, "Konferansımız ile ilgili kamuoyu ile paylaştığımız programda bizim dışımızda gelişen bazı nedenlerle değişiklikler yapmak zorunda kaldık" diyerek, şu açıklamayı yaptı:
"Konferansımızın bugün öğleden sonra yapılacak ‘Cumhuriyetin 2.Yüzyılında Türkiye’de Yeni Bir Barış Süreci Mümkün Mü? ’oturumunda konuşmacı olarak bulunan Sayın Leyla Zana aramızda olamayacak. Birazdan sizlerle Sayın Zana’nın konferansımıza göndermiş olduğu yazılı mesajı paylaşacağız. Sayın Zana’nın ani gelişen bu durumu sonrasında, ilgili oturumda konuşmacı olarak Sayın Celalettin Can bizlerle beraber olacak. Kendisine bizi yalnız bırakmadığı için teşekkür ediyoruz.
Programımızın yarınki oturumlarından olan ‘Sivil Toplum Örgütlerinin Barışın İnşasında Rolü’ başlıklı bölümü yönetecek olan Sayın Nadire Mater, gelişen sağlık problemleri nedeniyle aramızda olamayacak. Buradan kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Nadire Mater’in rahatsızlığı nedeniyle katılamayacağı bu oturumu, İnsan Hakları Derneği MYK üyesi sevgili Handan Çoşkun yönetecek. Kendisine de bizi yalnız bırakmadığı için teşekkür ediyoruz.
'SİYASET ERKİ VE BARIŞ OTURUMU' İLERİKİ TARİHTE YAPILACAK
Konferansımızın yarın öğleden sonra yapılacak son oturumu olan ‘Siyaset Erki ve Barış’ bölümünde konuşmacı olarak bulunan siyasi partilerin tarafımıza ilettikleri mazeretler nedeniyle bu oturumu ileriki bir tarihte daha geniş katılımlı bir çalışma yapmak üzere ertelediğimizi belirtmek isteriz. Ertelenen bu oturumumuzun yerine Sayın Ahmet Özmen’nin kolaylaştırıcılığıyla değerli katılıcılarımızın gerek konferansımız ile ilgili gerekse bir bütün olarak barış meselesi ile ilgili görüşlerini bizlerle paylaşacakları bir mini forum gerçekleştirme kararı almış bulunmaktayız.
'GÜNDELİK SİYASİ HESAPLARLA ÇÖZÜMSÜZ BIRAKILMIŞTIR'
Küçükbalaban, konferansa ilişkin şu açıklamaları yaptı:
Değerli Katılımcılar, Türkiye’de Kürt meselesinde demokratik çözüm yollarından tekrardan uzaklaşılmaya başlandığı 2015 yılından bugüne kadar farklı sivil toplum örgütleri tarafından meselenin diyalog ve müzakere yöntemleri ile çözümü konusunda birçok çalışma ve çağrı yapılmasına rağmen, bu can yakıcı mesele ne yazık ki gündelik siyasi hesaplarla çözümsüz bırakılmıştır. Özelikle seçim süreçleri sırasında gerek iktidar gerekse muhalefet partileri, seçimden zafer ile çıkmaları halinde Kürt meselesinin çözümü konusunda adım atacaklarını dolaylı yollarla ifade etmeyi bir ritüel haline getirmişlerdir.
En az 100 yıllık bir geçmişi olan ve sadece Türkiye’de 20 milyondan fazla insanın temel haklarını ilgilendiren böylesi önemli bir meselenin, seçimler endeksli tartışılması, meselenin çözümsüz kalmasına, meselenin çözümsüz kalması ise Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının gelişmesi önündeki en büyük engel olduğu gerçeğini vurgulayarak bu konferansımızı gerçekleştiriyoruz.
'KENDİ KİMLİKLERİMİZLE KENDİMİZ GİBİ YAŞAMAK İSTİYORUZ'
Kıymetli katılımcılar, yaşadığımız coğrafya tarihin birçok döneminde, ağır sonuçları olan savaşlara, çatışmalara sahne olmuş, bu topraklarda yaşayan insanların tecrübe etmediği acı, tanıklık etmediği vahşet kalmamıştır. Özellikle son 40 yıllık çatışmalı süreçte yaşanan ağır insan hakkı ihlalleri nedeniyle Kürtlerin başta Türkiye olmak üzere yaşadıkları ülkelerle olan yurttaşlık bağı kopma noktasına gelmiştir.
Yaşanan tüm bu acılara rağmen bugün bu salonda bulunan bizler ve bizim gibi bu topraklarda artık çatışma ve savaş istemeyen milyonlarca insan, yaşadığımız topraklarda artık kendi benliklerimiz ile kabul görmek, kendi kimliklerimizle kendimiz gibi yaşamak istiyoruz. Bu haklı talebimizin gerçekleşmesi için onurlu ve adil bir barışma sürecine ihtiyacımızın olduğu da inkârı mümkün olmayan bir hakikat olarak karşımızda durmakta.
Acil çözüm bekleyen bu sorunun kaynağını, barış için sorumluluğumuzun ne olduğunu, bugüne kadar barış talebimizin neden başarıya ulaşamadığını; özgür, sağlıklı ve güvenli bir gelecek inşa etmek için çözümün yol ve yöntemlerini konuşmak ve tartışmak üzere 2 gün boyunca sürecek olan bu konferansımızın hepimiz açısından verimli geçmesini temenni ediyor, tekrardan tüm katılımcılara saygılarımı sunuyorum."
LEYLA ZANA MESAJ GÖNDERDİ
Leyla Zana ise Newroz etkinlikleri ve seçim programları nedeniyle konferansa katılmayacağını iletti. Zana'nın konferansa gönderdiği mesaj şöyle:
"Bu önemli buluşmada sizlerle birlikte olmak isterdim ancak ilk davet edildiğim zaman da belirttiğim gibi Mart ayı özellikle Kürtler açısından planlamaların kolay öngörülebildiği bir ay değil. Kürtler bir taraftan Newroz’u karşılamanın coşkusunu yaşarken diğer yandan kabuk bağlamamış, derin yaramız Halepçe’nin kavurucu acısını yaşıyor. Bir yandan acılarımız diğer yandan umutlarımız tazeleniyor.
Tüm bu gündemlere Kürtlerin ve kadınların iradeleri açısından çok önemli bir seçim yoğunluğu da eklenince ne yazık ki sizlerle buluşamadık. Anlayışla karşılamanızı umuyorum. Başta İHD genel merkezi olmak üzere, yıllardır binbir zorluğu göğüsleyerek insan hakları mücadelesi veren, bunun için ısrarlı bir duruşa sahip olan tüm yaşam hakkı savunucularını, bu konferansın emektarlarını ve katılımcıları sevgi ve saygıyla selamlıyorum. 21 Mart’ta Diyarbakır Newroz alanında buluşmak dileğiyle. Dostluk ve dayanışma duygularımla."
AYLA AKAT ATA: ÇÖZÜM VE BARIŞ MÜCADELESİ HALKLARIMIZA BORCUMUZ
Tutuklu Kürt siyasetçi Ayla Akat Ata da Sincan Kadın Kapalı Cezaevinden konferansa bir mesaj gönderdi. Ata, mesajında şu ifadeleri kullandı:
"Öncelikle konferansın yerinde ve zamanında yapılıyor olmasından duyduğum heyecanla emeği geçen tüm insan hakları savunucularına teşekkür ediyorum. İHD’yi hayatımın ikinci üniversitesi olarak gören ve kattıklarıyla bugün ki gerçekliği yaşayan bir aktivist, bir üyeniz olarak duygu ve düşüncede sizlerle o salonda olduğumu bilmenizi isterim. Yazık ki çatışma, savaş, şiddet temelinde değil; barış için mücadele etmenin suç sayıldığı kara günlerden geçiyoruz.
İHD bu anlamda bir bedel örgütüdür. Aramızda olan olmayan tüm arkadaşların emeğiyle bugün varız. Bir gün mutlaka amacımıza ulaşacağız. İnanıyoruz ve hâlâ emek veriyoruz ve cezaevinde de olsak örgütlüyoruz. Demokratik çözüm ve barış mücadelemizi 90’ların karanlığında başlayarak bilinir ve görünür olanın yanında bilinmeyen ve görünmeyenin de farkında olarak ödediği bedellerle büyük değerler yaratan halklarımıza bir borç olarak görüyorum. Tabi ki dünyada şiddetin yaşandığı tek coğrafya bizim coğrafyamız değil.
Çatışma çözüm noktasında deneyimler çok önemli ve kıymetlidir. Kendini bilmek kadar bugüne kadar yaşanılan ve yaşatılanları da bilmek dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun önemlidir. Kendi çözümümüz için kendi barışımız için bileceğiz ve anlayacağız. Ama kendi özgünlüklerimizin farkında olarak, kendi halklarımızın hassasiyetini gözeterek yok saymadan süreci toplumsallaştırarak bir daha geri dönülmesi mümkün olmayacak şekilde yararlanacağız. Örgütleyeceğiz. Bu duygularla bütün katılımcıları saygıyla selamlıyorum.”
'İSRAİL'İN ORANTISIZ GÜÇ KULLANIMI ULUSLARARASI GÜÇLERİN EKONOMİK DESTEĞİYLE SAĞLANIYOR'
Moderatörlüğünü Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi Koordinatörü (SAMER) Yüksel Genç'in üstlendiği 'Dünyada Çatışma Çözümü ve Barış Süreçleri Deneyimleri' başlıklı ilk oturumda konuşan Avrupa’daki Filistinli Topluluklar ve Örgütler Birliği Başkanı George Rashmawi, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarına değindi. Rashmawi, "Çocuklar, kadınlar, yaşlılar hedef alındı. Füze ve yasaklı Fosfor kullanıldı. Yüzlerce kadın ve çocuğun yakalanması 7 Ekim ile ilişkilendirilebilir mi? Şuan 9 bin kişi tutuklu. Hastanedeki bebeklerin öldürülmesi ve temel ihtiyaçların giderilmemesi savunma olarak tanımlanabilir mi? Bu orantısız güç kullanımı uluslararası güçlerin ekonomik desteği ile sağlanmaktadır. Filistinli insanlar tek devletli çözüme karşı çıkmaktadırlar. Çocukların ölümlerine karşılar” dedi.
'İSRAİL'İN KATLİAMLARINI ENGELLEMEK İÇİN BİRLİKTE HAREKET ETMELİYİZ'
Filistin ile İsrail arasındaki savaşa karşı çözüm önerileri bulunduğunu ancak İsrail tarafından işgal ile sonuçlandırıldığını anlatan Rashmawi, "Çözümü uygulanması gereken uluslararası devletler çözüm sağlanmıyor zira hepsinde kolonyalist bir bakış açısı hakim. Bu da en ağır katliamlara yol açmaktadır. İsrail’e daha fazla baskıyı artırmak için protestolar organize etmeliyiz. Özellikle Amerika ve İsrail elçilikleri önünde protestolar yapmalıyız. AP’ye mektuplar göndermeliyiz. Onların saldırılarına karşı duruş sergilemeliyiz. İsrail’in katliamlarını engellemeleri için birlikte hareket etmeliyiz. Birlikte özgürlük, barış ve özgür Filistin’i sağlayabiliriz" diye konuştu.
DİNİ GRUPLARIN BARIŞ İNŞASINDAKİ ROLÜ VE GUETEMALA ÖRNEĞİ
Demokrasi, Barış ve Alternatif Politikalar Araştırmalar Derneği’nden (DEMOS) Dr. Ferda Fahrioğlu Akın, 'Yerel aktörlerden dini grupların barış inşasındaki rolleri' başlıklı bir konuşma yaptı.
Dini grupların barış inşasındaki rolüne ilişkin Guatemalla örneğini veren Akın, şöyle konuştu:
"Guatemala'da 1960'lardan başlayıp 1996'ya kadar ki barış antlaşmasına kadar çatışmalar devam ediyor. 150 binden fazla silahsız sivilin öldürüldüğü ve 1 milyondan fazla insanın yerinden edildiği bir süreçten bahsediyoruz. Bu süreçte 1977 yılında bölge piskoposu Geraldi yaşanan sivil ölümlerinden dolayı hem gerilla örgütünü hem de hükümeti kınıyor ve çözüm için hiçbir tarafta olmayacaklarını belirtiyor ve çözüm sürecini başlatıyor. Dini örgütler bunun için önemlidir."
SİNN FEİN MİLLETVEKİLİ MOLLOY: 'ÖZGÜRLÜK VE BARIŞ ARAYIŞIMIZ AYNI
Konferansa zoom ile katılan Sinn Fein Milletvekili Francie Molloy, 'Çatışma çözümünde İrlanda deneyimi' başlıklı bir konuşma yaptı. Molloy, "Kürt sorununu konuşmak çok önemli. Konuşmacıların söylediği gibi barış yapmak ve sürdürmek kolay değil. İrlanda ve Kürt insanlarının arasında farklılıklarımız mevcuttur, ortak tarihimiz de var. Bizim özgürlük ve barış arayışımız aynıdır. Biz barış ve adalet istemekteyiz. İrlanda ikiye Kütler ise dörde bölünmüştür. Kürtler daha zor durumda" dedi.
'KÜRTLER İÇİN BARIŞ SÜRECİ BAŞLAMALI'
Kürtler için bir barış sürecinin başlaması gerektiğini vurgulayan Molloy, sürecin kapsayıcı olması gerektiğin dikkat çekti. Molloy, "Bu da barış sürecini geliştirerek silahlı mücadeleden siyasi mücadeleye geçiştir. Bu izolasyondan kurtulmak bazen çok kolay olmamıştır. Tecridi, izolasyonu tutsaklar ortadan kaldırdı. Kürt halkı da kendi seslerini duyurmalı. Bu da bizim için önemlidir. Biz de benzer durumları yaşadık. Mandella’nın Güney Afrika dönemi gibi. Günümüzde önemli olan şey önümüze bakmamız, çatışma ve tecrit konusunu gündeme almalıyız. Buna herkes dahil olmalıdır. Kapsayıcı bir süreç barış için önemlidir” diye konuştu.
'KÜRTLERİN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİ DESTEKLİYORUZ'
Kürt halkının haklarının tanınması gerektiğini dile getiren Molloy, şöyle devam etti:
"Türk tarafı sizinle olmalıdır. Kapılarını herkese açmalıdır. Barış için ortaklarınız olmalıdır yoksa diğer türlü masaya getirmek çok zordur. Bütün bu insanları tekrar masaya getirip masada yer aldırmalıyız. Uluslararası toplum olarak bu barış sürecinde sizinle birlikteyiz. Kürdistanlılar için özgürlüğü bu şekilde sağlayabiliriz. Tüm tutuklular siyasi görüşlerinden dolayı tutsaklar, bunlar suçlu değiller. Bizler de cezaevlerinde mücadele ettik ve bu barış sürecini ön plana itti. Tutukluların özgürlükleri mücadelenin bir parçasıdır. İrlanda toplumu olarak Kürt halkını güçlü desteklemeliyiz. Özgürlük ve bağımsızlık mücadeleniz desteklemekteyiz."
Soru cevap bölümünün ardından ilk oturum sona erdi.
ORTADOĞU'DA YENİ GÜVENLİK MİMARİSİ
Moderatörlüğünü İHD’den Selahattin Esmer'in yaptığı 'Ortadoğu’da Barış ve Kürt Meselesinin Demokratik Çözümü' başlıklı ikinci oturumda ilk konuşmayı 'Yeni Güvenlik Mimarisi ve Barış' başlığıyla Hewler Üniversitesi’den Doç. Dr. Arzu Yılmaz yaptı. Ortadoğu'da sürekli dengelerin değiştiğini ve siyasi aktörlerin gün geçtikçe arttığını beliren Yılmaz, "Artık Ortadoğu'da dinler üzerinde çatışma oluşmuyor. Ortadoğu'daki çatışmalar en az iki aktörün dahiliyeti ile ortaya çıkıyor. Hal böyle olunca yeni dinamikte en az altı, yedi aktör dahil oluyor. Ve vekalet savaşında devlet dışı aktörler stratejik otonomiyi daha fazla pratik ediyorlar. Ortadoğu hikayesinde yeni bir güvenlik mimarisi çiziliyor" diye konuştu.
YILMAZ: BARIŞ MEKANİZMASI TÜM KÜRT AKTÖRLERİNİ KAPSAMALI
Barışın ancak adaletle sağlanabileceğine vurgu yapan Yılmaz, şöyle devam etti:
"Avrupa'da son Filistin eylemlerinde 'adalet yoksa barış da yoktur' deniliyor. Kürtler açısından benzerlikler olmasına rağmen çok şey değişti. Muhtemel bir barış olacaksa önceki dönemden farklı olmalıdır. Barış, adalet ile birlikte anılan bir durumdur. İnsanlar ‘Adalet yoksa barışta yoktur’ diyerek dışarıda. Bugün barış en fazla savaşın olmadığı duruma tekabül ediyor. Bu Kürtler açısından hiç kuşkusuz benzerlikleri olmasına rağmen 2009-2013’ten farklı olarak 2019-2023 dönemini geride bıraktık. Muhtemel barış yapılacaksa bunun en önemli riski 2009-2013’ten çok farklı olarak Kürtlerin arasındaki ilişkilerin uzlaşmadan çok uzak, çatışma potansiyelinin çok yüksek olduğu bir döneme denk gelmesi. Bu farkı özellikle öne çıkarmak isterim. Barış mekanizması kurulacaksa Kürt aktörlerinin hepsini kapsayıcı olmaması Kürt barışına son veren bir barış olacaktır."
CENGİZ ÇANDAR: 7 HAZİRAN SEÇİMLERİNDEN SONRA SAVAŞ POLİTİKALARI TIRMANDIRILDI
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar ise 'Ortadoğu'da Yeni Durum, Türkiye'nin Konumu, Kürt Sorununda Çözüm Perspektifleri' başlıklı bir konuşmasını yaptı.Çandar, şunları söyledi:
"Bu rejimin değişmesi doğrudan doğruya Kürt sorunu ile bağlantılı. 7 Haziran 2015’te HDP’nin 80 milletvekili kazanmasıyla AKP çoğunluğu elde edemedi ve savaş politikalarına 24 Temmuz 2015 itibariyle başladı. 24 Temmuz 2015 itibariyle savaş tırmandırıldı, erken seçime gidildi. 1 Kasım’da 7 Haziran 2015’in vermediği sonuç iktidar sahiplerine verildi. Ondan sonra da bildiğimiz gelişmeler oldu. AKP-MHP arasında ittifak kuruldu. MHP’nin bu ittifaktaki ön şartı ‘çözüm sürecinin sona ermesi’ oldu."
'HÜKÜMET ROJAVA VE SURİYE İÇİN PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİNE GİTMELİ'
Çözüm sürecinin bitirilmesinin ardından başta Kürt muhalefeti olmak üzere bütün muhalefetin baskı altında alındığını vurgulayan Çandar, "2018 seçimi ile birlikte Türkiye anayasal olarak bu ucube sistemi andıran Cumhurbaşkanı Kabine Sistemine geçti. O gün bugündür bu sistemin içindeyiz. Türkiye'de demokrasi konusunda ilerleme sağlanmalı. Rojava ve Suriye hakkında paradigma değişikliğine gitmeli bu hükümet. Abdullah Öcalan'ın Newroz için kaleme aldığı metni okuyun, muazzam bir metindir. Newroz arifesinde o metne dönersek rahatlarız diye düşünüyorum. Ancak süreçte kan, gözyaşı ihtimali çözüm ihtilalinden daha güçlü görünüyor" diye konuştu.
Çandar'ın konuşmasının ardından ikinci oturum sona erdi.
BAYRAMOĞLU: DEVLET KÜRT SORUNUNA GÖRE ŞEKİL ALIYOR
'Cumhuriyetin 2’nci Yüzyılında Türkiye’de Yeni Bir Barış Süreci Mümkün mü?' başlıklı üçüncü ve son oturumda konuşan gazeteci Ali Bayramoğlu, çözüm sürecinin mümkün olduğunu vurguladı.
"Kürtler kendi hak ve hukukunu bulacak alanları daha çabuk yaratmaya başladı" diyen Bayramoğlu "Avrupa sürecinde Türkiye Kürtlerinin siyaset sürecine ivme kazandırdı. Tarihsel olarak Kürt hareketine baktığımızda esasen üç evre var. Üçüncü evre Arap Baharı ile başladı. Bu işin bir ayağı da Rojava'nın oluşumudur. Kürt umuduyla Türkü korkutuyor. Burada iktidar kendini zayıf hissediyor ve gittikçe otoriterleşiyor. Ve devlet krizi dediğimiz şey ortaya çıkıyor. Milliyetçi ve muhafazakâr devletin dışişleri Kürt sorununa göre şekil alıyor. İçişleri dahil tüm mekanizmaları öyle. Ama elde var sıfır" değerlendirmesinde bulundu.
'DEVLETİN KÜRT SORUNUNA İLİŞKİN OLUMLU DÜŞÜNMÜYOR'
Devletin Kürt sorununa ilişkin olumlu düşünmediğini söyleyen Bayramoğlu, "Kürt meselesine dair çok da hayırlı olamayan iki strateji hissediyorum. Kürt hareketinin etrafına hendek kazıyorlar. Kurdukları ilişki ve bağlantılarla bunu yapıyorlar. Suriye'de bir pakt yaparak da alanları tutuyor. DEM Parti ile ilgili de Tayyip Erdoğan, Hüda-Par üzerinden Kürtlere düşman olmadığını anlatıyor. Ama onu da tecrit politikaları izliyor. Barzani ike kurduğu ilişkiler siyasal akıl olarak karşımızda duruyor" diye konuştu.
'YENİDEN KÖPRÜLERİ KURMAK LAZIM'
Kürt siyasetinin seçim stratejisine değinen Bayramoğlu, şunları söyledi: "Kürt muhalefeti muhalefete yatırım yaptı. Destek oldu, aday çıkarmadı ama sonrası malum. Tabii önemli olan şimdi ne yapacağımız. Maalesef Kürt siyasetinin ittifakların getirdiği tahribatları ortadan kaldırmaya çalışırken kaotik bir şekilde sallandığını görüyorum. Başımızda bir diktatör var. Bu adam son yıllarda bu silah işini bitirmek istiyorum derse tüm konjonktür değişecektir. Yeniden köprüleri kurmak lazım."