Ölüye Saygı ve Adalet Konferansı: 'Savaş bitti ama bizlere adalet verilmedi.'

Ölüye Saygı ve Adalet Konferansı: 'Savaş bitti ama bizlere adalet verilmedi.'
Ölüye Saygı ve Adalet Konferansı'na Filistin, Lübnan, Irak ve Bosna-Hersek'ten gelen yakınları devlet tarafından kaybedilen katılımcılar katıldı. Katılımcılar ülkelerinde yaşadıkları mücadelelerini, zorlukları ve ölüye karşı işlenen şiddeti konuştu.

Yağmur KAYA

Konferansın ikinci günü İnisiyatif Eş Sözcüsü Mahmut Erol'un konuşması ile başladı. Ardından Hişyar Özsoy'un modere ettiği, "Dünyada ölülere yönelik şiddet ve mücadele | Uluslararası deneyimler" başlıklı 1. Oturumuna geçildi. Ölüye Saygı ve Adalet Konferansı'na Filistin, Lübnan, Irak ve Bosna-Hersek'ten gelen yakınları devlet tarafından kaybedilen katılımcılar, mücadelelerini anlattı. Oturum sırasında Bosna Hersek’ten Ewa Klonowski, Güney Kürdistan’dan Mohammad Kawthar, Lübnan’dan Souhad Karam ve Filistin’den Umar al- Ghubari söz aldı.

img-7384.jpg

Klonowski: en zoru yanmış insanları tespit etmekti

İlk olarak söz alan Ewa Klonowski, Bosna Hersek’teki mücadele deneyimlerini anlattı. Şunları söyledi:

"1992- 1995 savaşı arasında Bosna Hersek’te en az binlerce insan yaşamını kaybetti. Aralarında siviller ve askerler var. Sırplar başlatmıştı bu savaşı.

Defnedilen Boşnaklar’a ulaşmak istiyordu devlet. Bu ölülerin naaşlarına ulaşmak istediler. 1996’da Uluslararası Savaş Suçları Heyeti bunu bir değerlendirmek istedi. Böylece toplu mezarları keşfetmek amacıyla çalışmalar başladı.

Toplu mezarlardan kemik çıkarma işlemlerine ben de katıldım. Öldürülüp mağaralara atılan insanlar vardı. Kuyular vardı. Nehirlere, çöplüklere, ormanlık arazilere atılmış, hatta bir çiftçinin tarlasına gömülmüştü insanlar. Oraları da toplu mezar alanı olarak kullanmışlardı.

Bu çalışma ve aramalarda bizim açımızdan en zor olanı yanmış insanları tespit etmekti. Bir mezarda 143 erkek cesedi tespit ettik. Yaklaşık 25 bin 500 kadın tespit edebildik. 24 bin 300 kişinin DNA'sı tespit edilmeyi bekliyor. Halen 17 bin 600 kayıp var. Savaş biteli 27 yıl oldu mücadelemizi sürüyor."

Kawthar: babam 4 yılın sonunda eve döndüğünde rengi değiştmişti çünkü 4 yıl boyunca güneş görmemişti

img-7389.jpg

Güney Kürdistan’dan Mohammad Kawthar, Irak'taki zorla kaybetmelere dair konuştu. Kerkük doğumlu Kawthar şöyle konuştu: "12 yaşındaki Germiyan bölgesinde yaşıyordum. Abdulkadir adında bir arkadaşım vardı ve birgün okula gelmedi. Bir operasyon vardı o günlerde. Bu operasyonda arkadaşımı kaybettim. O zaman şöyle düşündüm: Peki şimdi kim bizimle oynayacak. Onu bir daha görmedim. Binlerce toplu mezar var Irak'ta. Ama biliyoruz ki binlerden daha fazla var. Bunun bir kurbanı olarak konuşurum. Ben aslında bir barış aktivisti olarak 1999 yılında çalışmalara başladım. O dönem Saddam Irak'ı yönetiyordu. O dönem babamı Saddam güçleri gözaltına aldı ve babam yıllar yıllar sonra eve döndü. Ona neler olduğunu sorduk yıllarca. 4 yıl boyunca hiç güneş görmediği için cildi değişmişti. İki yıl boyunca çok fazla hastalık çekti ve öldü."


Her şey değişecek diye bekliyorduk ancak diktatörlük herkesin zihninde yer alıyordu

2003 yılı sonunda her şey düzelecek diye bakıyordum ancak diktatörlük pek çok kişinin zihninde yer alıyor. 78 aile Irak'taki politikayı kontrol ediyor. Sırbistan'da toplu mezarları ziyaret ettim. Bosna'dan döndükten 5 gün sonra kardeşim iş yerinden kaçırıldı. Bir ay boyunca kardeşimi kaçıran kişi abinin ve benim hayatım üzerine pararlık ediyordu. Bana, 'abimin hayatı üzerine tartışmaya devam edeceğiz' diyordu. Benim için çok zordu. Halim yoktu ve kaçıranlardan biri bana, 'Sizi bir müslüman olarak kabul etmiyoruz çünkü siz Kürtsünüz ama neyse...' dedi. Dinlerle arama bu mesafa girdi. Çünkü din adı altında insanları öldürmek bana hep garip geldi. Ben barışı seçtim.

Raporlar ırak'ta bir milyondan fazla kişinin kaybedildiğini gösteriyor

Ben ve arkadaşlarım El-addar Derneğini kurduk. Barış için Güney Kürdistan'da çalışmalar yapmak istedik. Uzmanlarca Irak'taki kaybedilen kişilerin raporlarda bir milyon kişinin kaybedildiği söyleniyor. Irak kaybedilen kişiler arasında birinci ülke. Çok sayıda faaliyetimiz oldu. Bağdat'ta, Kerkük'te...

Irak'ta bir buçuk milyon kişi kaybedimiş. Ama hükümetler bu 'kaybedilen' kelimesini anlamıyorlardı. Biz aslında hükümete 'kaynbedilmek ne demek' onu da anlatmaya çalıştık.

2013 yılında yeni bir zorlukla karşı karşıya kaldık. Irak'ta kaybedilen kişilerin ailelerin sesi kısılmaya başlandı. Sanki bir terörizim gibi. IŞİD ırak'ı işgal etti. Kaybedilen kadınlar, genç kızlar... Irak kuzeyindeki vakaları kaydetmeye çalışıyorduk. Çok kötü bir iki yıldı. Her şey durdu. Bir şey durmadı: Irak'ta kaybetmeler durmadı. Irakta her şey değişti ama sivillerin kaybolması hala duruyor, devam ediyor.

Bir zorluk içindeyiz. Tüm ülkelerde kaybedilen durumu var ancak Irak örneğinde 1900'lardan bu yana bu olay sürüyor. Kaybetme olgusu pek çok kişide ve Irak'ta liderlerin aklında sürüyor. Irak'ta yeni bir yasa yapmak üzerine bir tartışma yürütülüyor ama Irak parlamentosu ile görüştüğümüz de bu tür bir hukuku sağlamak için büyük bir heves gerekiyor. Irak'ta kaybetmeler, kaybedilenlerin sayısı bilinmiyor. Elimizde bir veri yok. Musul tarihi ve yıkılmış bir kent. Orada Musul'daki dağlarda bir çukurda 7 bin ceset vardı. İŞİD'lilerin yaptığı. Çok büyük rakam bu. En büyük Kaybetmeler ve en büyük toplu mezarlar Irak'ta. Yakınlarımız için 1990'lı yıllardan beri mezar arıyoruz.

Karam: kocamdan kalanlar dahi elimden alındı

img-7388.jpg
Beyrut'tan gelen Souhad Karam'dan, Lübnan'da 'Dağ Savaşı' adı verilen bir savaş yaşandığını ve bu savaşta kocasının kaçırıldığını söyledi ve ekledi:

Suat Karam Beyrut'tan geliyorum. Dağ savaşı denilen savaş sürecinde kocam kaçırıldı. Çok uzun süre aradık. Savaş çok fazla ülkeye zarar vermişti. Çok zor günlerdi biz kendi toplaklarimzdan kovulduk. Ben kayıp bir kişinin eşi oldum. 3 çocuğum ve elimde bir valizin vardı. Nerede olduğunu bilmiyordum. Kocasından kalanlar dahi elimden alınmıştı. Çocuklarıma nasıl bakacağımı bilmiyordum. Çok fazla araştırmalar yaptım. Ne toprağımız ne işimiz vardı. Ailemizin diğer fertleri de benim durumundaydı. Çalışmam gerekiyordu. Kocam varken ortak hedefimiz çocuklarımıza güzel bir eğitim vermekti. Hayatlarında hiçbir eksiklik olmasın istiyorduk. Bir çocuğumu güzel bir okula kaydettik. Özel okula gittim ve bu okulda işe girme imkanım oldu. Bu süreçte bana en çok destek veren benim kayınvalidemdi. Çünkü bana, benim, bizim çocuklarımızı büyütüyorsun, diyordu.

Çalışmaya başladıktan sonra hayat normal bir akışa büründü. Hala savaş vardı ama ailem açısından küçükte olsa bir normal bir süreç başladı. Zorla kaybetmelere karşı kurulan bir komite vardı. Ve benim durumumda olan çok insan vardı. O komitede çalışmaya başladım. Daha en başta ciddi sorunlar yaşadık. Komitede bir araya getirdiğimiz çok farklı insanlar vardı. Kendi farklılıklarımızı bir kenara koymak gerekiyordu.

Savaş bitti ama adalet sağlanmadı

Savaş bitti ama bizlere adalet verilmedi. O dönem bu birçok insanı ortadan kaldıran insanlar gelip ülkede siyasetçi oldular. Dolayısıyla bizim gibi adalet bulamayan insanlar eylem yapmaya başladık. Sahalara dinamik bir şekilde indik. Sevdiğimiz insanların isimlerini haykırıyorduk. 2005 yılında bir kanun çıktı ve bu kanun kaybedilen kişiler artık yok, öldüler; hatta bunların artık konuşulmaması gerekiyor denilen bir siyaset yürütülmeye başlandı. Biz de eğer ki barış sağlanacaksa toplu mezarların koruma altına alınması gerekiyor dedik. Gerçekten uluslararası bir çok örgüt bizim yaşadığımız duruma sessiz kalmadılar. Taleplerimize ses olmaya çalıştılar, yol gösterdiler.

Çok uzun bir savaştı ve çok uzun süredir bu savaşı veriyorum. Fiziksel olarak çok yorulduk ama direndik. Bizim 4 miyonluk bir ülkede 17 bin kayıp var. 4 milyonluk bir nüfus için 4 bin çok fazla. 105 kanun adını verdiğimiz bir kanun yaptık. Bu kanun tasarısı parlamentodan geçti. 2108 yılından beri bir komisyonumiz var. Bu komisyonun adı 'adalet komisyonu', amacı kaybedilen kişileri bulmak. 2 hakim, 2 avukat, 2 doktor var, insan hakları derneklerinden gelen iki kişi yer alıyor. Ülkemizde savaş sonrası barışı tesis edeceğiz diye gerçeği bulmak için herhangi bir yasal tesis yoktu. Bu komisyon ile biz kayıp yakınları daha fazla enstrümana sahip olduk. Politikacılarsa bu komisyondan rahatsızlar.

'DNA örneklerine ihtiyaç var'

Ülkemizdeki toplu isimsiz mezarları açıp gerçeği açığa çıkarmak istiyoruz. Anneler, babalar öldüler. Dolayısıyla bu insanların gelecekte de bulunup tanınması için DNA örneklerine ihtiyaç var. Devlet bizim isteğimiz imkanları sağlamıyor. Devlete bunu yapmasını sağlamak bizim işimiz. Yöneticiler böyledir. Değerli anneler (cumartesi anneleri) sizlere benziyorum. Ben şuna inanıyorum: kaybolan insanları bulmak, zorla elimden alınan topraklara geldim ama gerçeği öğrenmek istiyorum. Bu topraklarda iken uyuyamıyorum. Biz insanlar yaşadıklarımızı her zaman anı, hatıraları aklımızda tutarız. Hala arıyorum. Size en samimi desteklerini sunuyorum. Siz de bizim gibisiniz biz de sizin gibiyiz. Sadece gerçekleri öğrenmek istiyoruz."

Ghubari: İsrail öldürdüğü Filistinliyi günlerce vermiyor, hem canlıyı hem ölüyü kontrol etmek istiyor

İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarında bazı turistik alanların altında mezarlıklar olduğunu söyleyen Filistin’den Umar al- Ghubari, "Bazı yeşilliklerin arkasında büyük hak ihlalleri içeren suçlar işlenmiş. Filistin'den geldim. Sadece Filistin'de bile. Bu suçları işleyen kim? Filistin'deki ailelere ne oldu? 1948 yılında topluca öldürülen insanlara ne oldu bilmiyoruz. İşgal altında olan Filistin topraklarında her gün bir Filistinli öldürülüyor. İsrail dolaplarında bunları tutuyorlar. Politik bir ceza aslında. Günlerce aylarca aşağılıcı bir süreç başlıyor. Cesedi aldıktan sonra İsrail cesedin gece gömülmesini istiyor. İsrail hem canlı hem ölmüş olanın üstüne kontrol etmek istiyor. Her bir sürecini adamları aracılığıyla kontrol etmeye çalışıyor. Bir sonraki adımda İsrail tarafı Filistin tarafına hangi yolda yürümesi ya da hangi yolda yürümemesi gerektiğini söylüyor." şeklinde konuştu.

Bir Gazeteci örneği verdi. "İsrail başta bu cinayeti kabul etmedi yani sürecin sonuna kadar kabul etmedi. Şirin'in cenazesini taşıyanlarla kavga ediyor ve Filistin bayrağını almaya çalışıyor. Tamamen sömürgesiz olmak için İsrail askerini de aklınızdan çıkarmak gerekiyor.
1950 li yıllardan beri büyük bir etnik temizlik yapıldı, yapılıyor. 750 bin Filistinli topraklarından edildiler. Geri dönüşleri hala engelleniyor. İsrail bu kişilerin köylerine dönmelerine izin vermiyor. Evlerinden ayrılmadan önce bu insanların oluşturduğu mezarlıklar var. Yaşam alanları tahrip edildi 1948-1959 yılları arasında. Bu evlerin % 95'i kaldırıldı İsrail tarafından. Her şey İsrail tarafından gizleniyor, mezarlıklar dahil. Yaklaşık 150 bin Filistinli kaldı ve ben onlardan biriyim. Bu vesileyle işgal edilen topraklarıma gidebiliyorum.

Gerçeği ifşa etmek için siyasi aktivizm yapıyoruz

Bizler bir siyasi aktivizm gerçekleştiriyoruz; gerçeği ifşa edebilmek için. İnsanlar sadece acı içinde kalmasınlar diye geleceğe dair umut vermek için bu çalışmaları yapıyoruz. İsraillerin de gelecek sürecin bir parçası olmasını istiyoruz. 79 yıl boyunca İsrail tarafından Filistin halkına yapılan zulme son vermek için farkındalık artırmayı hedefliyoruz."

Öne Çıkanlar