Peki basın koronavirüse hazır mı?
İsa Uğur ERDOĞAN
ARTI GERÇEK- Koronavirüs (Covid-19) Dünya Sağlık Örgütü tarafından salgın olarak değerlendirmesi ile birlikte, Türkiye’de de bir süredir dünya gündemini meşgul eden virüsün ilk tanısının resmi olarak görüldüğü açıklandı. Yeni tip bir virüs olması ve ölümcül etkisinin olması ‘endişe’ verici bir durum. Türkiye kamuoyunun hastalıklarla ilgili pekte iyi bir geçmişi bulunmuyor. Yanlış bilgiler, bilinmezlik gibi durumlar nefret suçuna varan durumları yaşatabiliyor. Nitekim geçtiğimiz Kasım ayında Aksaray’da bir okulda gerçekleşen otizmli çocuklara yönelik nefret saldırısı bunu doğrular nitelikte.
Daha eski zamanlarda AİDS, hatta kanser hastalığına dair ön yargılar, korku ve nefret suçlarına varan tutumlar hafızamıza yabancı değil. Ki bu haber yazılırken, Konya’da Afgan uyruklu kişi "Koronavirüsü buraya siz getiriyorsunuz" denilerek bıçakla yaralandı.
Peki koronavirüse karşı Çin’den başlayarak, dünya genelinde gelişmeleri aktaran basın koronavirüse hazır mı? Sosyal medya ile birlikte geniş kesimlere yayılan bilgilerin doğruluğu ne kadar kontrol edilebiliyor? Koronavirüs salgını hakkında bilgilendiren, yalan ve doğruyu ayrıştıran, panik yaratmayan haberler yapılabiliyor mu? Daha da ötesi basın farkında olmadan nefret suçunun yaygınlaşmamasına dair sorumluluğunu yerine getirebiliyor mu yoksa kendisi bizzat durumun öznesi mi?
Bu soruları 'Sağlık iletişimi’ alanında çalışma yürüten Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Başkanı Doç. Dr. Aslıhan Ardıç Çobaner'e sorduk.
‘TÜRKİYE DÜNYADA KORONAVİRÜSÜ İLE İLGİLİ EN ÇOK HABER YAPILAN YEDİNCİ ÜLKE’
Koronavirüsü şu ana kadar yurt dışındaki gelişmelerden takip ediyorduk. Ancak şu anda ülkemizde de belirli vakalar görülmeye başladı. Türkiye’de kamuoyunun çeşitli hastalıklara dair bilgisiz olmasından da kaynaklı, hastalığa yakalanan kişi ve çevresine karşı nefret söylemi ya da davranışı görülebiliyor, HIV+, kanser gibi. Bu bağlamda koronavirüs haberlerine ilişkin şu ana kadar medyada yer alan haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kesinlikle şu an haber ve bilgiden çok miktarda ve daha hızlı yayılan bir şüpheli/yanlış haber ile karşı karşıyayız. Fütürist yazar Joahn Naisbitt’in "Enformasyon içinde boğuluyoruz ama bilgiye açız" sözü sanırım son koronovirüs salgını ve sonrasında yapılan haberler bir kez daha doğrulanmış oldu.
Bugün haberlerde ve köşe yazarları arasında en popüler konu diyebiliriz. Neredeyse yüzlerce haber demek bu. Journo’da geçen hafta yer alan bir habere göre Türkiye dünyada koronavirüsü ile ilgili en çok haber yapılan yedinci ülke. Medyada yeralan ilk haberlerin dışında korona ile ilgili yayılan haberlerin büyük bir kısmı informal yollarla yayılıyor. Bunların bir kısmı komplo teorisi olurken önemli bir bölümü de eksik ve yanlış sağlık bilgilerinden oluşuyor. Sosyal medyada ve özellikle whatsapp gruplarında insanlar hastalığın nedenlerine yönelik ya da hastalığı tedavi etmeye/önleme yöntemleri ile ilgili birbirlerine çeşitli tavsiyelerde bulunuyorlar. Bu bilgilerin bir çoğunun doğrulama platformları tarafından yanlış/yalan haber olduğu açıklanmasına rağmen yayılması tıpkı virüs gibi sınır tanımıyor aslında. Bu videolardan birisinde olduğu gibi aslında 2016 yılında ve Çin dışında bir ülkede çekilmiş olan Çinli bir kadının yarasa çorbası içerken çekilmiş görüntüsü, tüm dünyada milyonlarca kez izlenerek Çinlilere karşı bir nefret söylemini arttıran bir rol oynadı.
'KORONAVİRÜS HABERLERİ EBOLA SALGININA KIYASLA 23 KAT FAZLA'
Türkiye’de görülmeye başlayan koranavirüs haberleri aynı zamanda izleyici ve okuyucu tarafından endişe verici olarak görülebilir. Örneğin, "Okulda koronavirüs paniği" gibi başlıklar gibi, ya da tedavi edilen, gözlem altında bulunan insanlara dair basının haber dili nasıl olmalıdır?
Medya kamuoyu gündemini belirlerken, hangi konular üzerinde nasıl düşünmemiz gerektiğini bize söyler. Ayrıca korku gibi duyguları harekete geçirme ve boyutunu etkilemede de oldukça etkilidir. Haberler bizim hastalıklara yönelik korkularımızdan besleniyor. Dünya Sağlık Örgütünce de vurgulandığı gibi sadece bir salgınla değil aynı zamanda yanlış bilginin de hızla yayıldığı bir "infodemik" yani dezenformasyon salgını ile de karşı karşıya olduğumuz doğru. Sadece bizim ülkemizde değil tüm dünyada medyada yapılan koronavirüs haberlerine yönelik birçok eleştiri var. Corvid-19 henüz yeni bir hastalık olmasından dolayı içinde bilinmezlik ve tahmin edilemezlik barındırıyor ve bu hem medyanın hem de insanların merakını arttırıyor. Cardiff Üniversitesi Gazetecilik Okulundan Profesör Karin Wahl-Jorgensen’in de dikkati çektiği gibi korona salgını geçmişteki birçok salgından farklı olarak medyada çok daha fazla yer aldı. Örneğin 2018 Ebola salgınının aynı dönemine kıyasla 23 kat daha fazla haber konusu yapılmış. Bu bile medyanın konuya olan ilgisini gösteriyor. Wahl-Jorgensen’in çalışması ayrıca koronovirüsü anlatan haberlerde korku uyandıran bir dil ve "katil virüs, "ölümcül hastalık" gibi tanımlamaların sıklıkla kullanıldığını gösteriyor.
'İNSANLAR DOĞRU BİLGİYE ULAŞAMADIKLARI DURUMLARDA ALTERNATİF VE YANILTICI BİLGİ KAYNAKLARINA YÖNELMEKTEDİR'
Kamuoyunun bilgi edinme kaynağı olarak medya virüse dair koruyucu önlemleri yansıtan haberler paylaşabiliyor mu?
Bu salgın aynı zamanda sağlık ile ilgili konuların kamusal boyutunu göz önüne sermiştir. Salgınlar insanların merak, korku ve endişelerinin arttığı dönemlerdir. Bu dönemlerde insanların riskleri ve bunlarla nasıl başedeceğini bilmesi gerekir. Birçok bulaşıcı hastalıkta olduğu gibi koronovirüste de örneğin el yıkama, temastan kaçınma bireysel davranışlar hastalığın yayılımını etkilemektedir.
Bu bilgilendirmelerin pek çoğu Dünya Sağlık Örgütü veya ülkelerin Sağlık Bakanlıkları tarafından yapılmakta ancak insanların bu kaynaklar yerine sıklıkla informal yollarla ve tıbbi olmayan kaynaklar tarafından bilgilendirildiği de söylenebilir. Bu noktada haberlerin önemi ortaya çıkmaktadır. Haberler doğrudan bu güvenilir bilgi kaynaklarına atıfta bulunabilir, bu bilgileri dolayımlayabilir ve insanları bu kaynaklara yönlendirebilir.
Özellikle dijital medyanın en önemli özelliklerinden birisi olan hipermetinsellik ile güvenilir kaynaklara yönlendirmenin haberler aracılığı ile çok daha kolay olacağını düşünüyorum. Wahl-Jorgensen’in ABD gazeteleri üzerinde 5000’den fazla habere dayanan çalışmasına göre haberler genel olarak üç temada yoğunlaşmaktadır. Bunlar sağlık riskleri ve tıbbi bilgilere odaklanan "bilimsel"; hastalığın piyasalar, ekonomi ve kültürel etkinlikler üzerine etkisine odaklanan "sosyal" ve hastalıkların ABD’ye girmesine yönelik önlemleri konu alan "salgın" temasıdır. Araştırmada analiz edilen her beş haberden sadece bir tanesinde insanların hastalıktan korunmak için atabileceği pratik bilgileri içermekte. Özellikle haberlerin yarıya yakını hastalıkların ekonomi, politika ve kültürel etkilerine odaklanan "sosyal" konularda olduğunu görüyoruz. Buna rağmen bu makalelerde korunmaya yönelik hiçbir bilgiye yer verilmemiş. Tabi ki bu ve benzer çalışmalarını Türk medyası için de yapılması gerekir ama benzer sonuçları Türk medyasında da görebiliriz.
Yani haberlerin belirsizlik ve korku yerine, bireysel ve kurumsal riskler ve önlemler hakkında bilgi içermesi; koruyucu önlemlere yer vermesi önemlidir. Aksi halde insanlar doğru bilgiye ulaşamadıkları durumlarda alternatif ve yanıltıcı bilgi kaynaklarına yönelmektedir. Hastalığın sosyal yönlerine değinen haberlerde bile tıbbi ve bilimsel kaynaklara atıfta bulunmak ve korunma yollarına değinmek gerekir. Ayrıca bu tür haberler kaygıyı azaltacak ve sağlık kurumlarına alan güveni de arttıracaktır.
Basın bu süreçteki haberleri işlerken nelere dikkat etmesi gerekir?
Burada konuşulan şeyler tabi ki bir sağlık haberinin taşıması gereken özellikler tüm haber türleri için geçerlidir. Gazeteciliğin birinci ilkesi, yayımlanan haberin doğruluğunun sağlanmış olması gerektiğidir. Bunlar içerisinde belki de en önemlisi kaynağın güvenirliğidir. Haber kaynakları söz konusu konu hakkında güvenilir verileri, enformasyonları sağlayabilecek kaynaklar olmalıdır. Sağlıkla ilgili riskleri içeren konuların riskleri büyütecek, kamuoyunu gereksiz yere endişelendirecek bir anlatımdan kaçınılmalıdır.
HABER YAPILIRKEN GAZETECİLERİN DİKKAT ETMESİ GEREKENLER
Salgın gibi durumlarda gazetecilerin güvenilir bilgi ve veri kaynaklarına erişebilmelerinin de ne kadar zor ve önemli olduğu da görüyoruz. Hastalığın boyutu, tedavisi ve sonuçlarına yönelik belirsizlikler karşısında gazeteciler de büyük bir sorumluluk ile karşı karşıyalar. Bu konuda gazetecilerin doğru haber kaynaklarına ulaşma ve doğru soruları sorma konusunda desteğe ihtiyaçları olabilir. Birçok uluslararası gazetecilik örgütünce tavsiyeler içeren kılavuzlar yayınlandı bu süreçte. Bunlara göre haberlerde dikkat edilmesi gereken hususları şu şekilde sıralayabiliriz:
- Stereotipleştirici ve damgalayıcı sıfatların (örneğin "ölümcül", "korkunç", "katil" gibi) ve görsellerin (örneğin maskeli Çinli insanlar gibi) kullanımından kaçınılmalı,
- Doğru terminoloji kullanılmalı,
- Korkutmak yerine koruyucu davranış ve önlemlere yer verilmeli,
- Güvenilir uzmanlar, bilgi ve veri kaynakları listemizin olması gerekir. Örneğin sadece Türkiye’de Sağlık Bakanlığını değil, Dünya Sağlık Örgütünü , ABD merkezli CDC Hastalık Kontrol ve Önleme merkezi , John Hopkins Üniversitesinin interaktif COVİD-19 haritası, Küresel Sağlık Güvenliği Endeksi.
- Enfeksiyondan etkilenenleri sadece birer rakam ve vaka olarak değil, yaşayan bir hayatı ve ailesi olan insanlar olarak görmek gerekiyor.
- Uzmanları seçerken de dikkatli olmak gerekiyor. Henüz yeni yeni bilimsel çalışmaların yapıldığı bu salgın hakkında tam anlamıyla uzmanlaşmış araştırmacı veya bilim insanı bulmak zor olabilir. Ayrıca bizim ülkemizde de olduğu gibi birbiri ile çatışan farklı fikirlerde olan uzmanlardan kaçınılmalıdır.
- Sadece basın açıklamalarının verileri değil soru sormak çok önemli. Hastanelerin durumu, yeterince yatak, sağlık personeli, ilaç ve ekipman olup olmadığını sormak gerekmektedir.
- Hastalığı yaşayan, iyileşen insanlar veya hayatını kaybeden insanların yakınları ile de görüşmek gerekebilir. İnsanlar bu travma sonrasında konuşmak istemeyebilirler. Bu konuda Dart Gazetecilik ve Travma Merkezinin hazırladığı COVİD-19 haberleştirilmesinde dikkat edilmesi gereken konular önemli olacaktır. Ayrıca Sağlık Gazeteciliği Merkezi tavsiyeleri dikkate alınabilir. Buralarda mağdurlarla görüşürken rızalarının alınmasına, sorumlu ve hassas davranılmasına, şeffaf olunmasına dinlemeye ve empati kurmaya vurgu yapılmaktadır.
- Clickbait yani tık haberciliğini amaçlayan başlıklardan uzak durulmalı.
- Genellemeler ve ayrımcı ifadelerden kaçınılmalı.
Tabii gazetecilerin sahada olması gerektiğinden, kendilerini korumaya yönelik önlemleri de almaları gerekir.