Psikolog Akkoyun: Öğrenci Andı yerine özgürlükçü bir metin getirilebilir
'Farklı etnik kökene sahip olan çocuklar bir bocalama yaşıyor'
Danıştay 8’inci Dairesi’nin 19 Ekim’de, 1933 yılından itibaren ilköğretim okullarında her sabah okunan "Öğrenci Andı"nı kaldıran yönetmelik hükmünü 5 yıl sonra iptal etmesine yönelik tepkiler sürüyor. Psikolog Ebru Akkoyun, "Öğrenci Andı"nın 5 buçuk ila 13 yaş aralığındaki çocuklar üzerinde etkilerini değerlendirdi. Okul ortamının, çocukların mutlu olabileceği, oyun oynayabileceği, düşünebileceği, sorgulayabilecekleri bir ortam olması gerektiğini belirten psikolog Ebru Akkoyun, "Öğrenci Andı yerine daha bütüncül, herkesi kapsayan daha özgürlükçü bir metin getirilebilir" dedi.
Mezopotamya Ajansı'ndan Sadiye Eser'e konuşan Akkoyun, 4 ila 7 yaşın çocuğun bilişsel gelişiminde sezgisel döneme denk geldiğini belirterek, "Çocukta somut ve soyut kavram yok. Çocuk, dikkatini çeken bir şeyi aldıktan sonra diğerlerini göz ardı edebiliyor. Daha sonrasına gelen 7-11 yaş aralığındaki yaş grubu da somut döneme denk geliyor. Bu somut dönemde ‘Öğrenci Andı’nda olan ilke, ülkü gibi soyut kavramları anlayabilecekleri yaş grubunda değiller. ‘Öğrenci Andı’ 13 yaşına kadar okunduğu için 11-13 yaş aralığı için de bu dönemde somut ve soyut düşünebiliyor. Anttaki; ilke, ülkü kavramları anlayabiliyorlar; ama farklı bir gelişim aşamasından bakarsak bu dönemde ön ergenlik ve erginlik dönemine denk geliyor. Bu süreç de tam olarak kimlik karmaşasının olduğu dönemdir" dedi.
‘TEPKİYE SEBEP OLABİLİR’
Gelişimi açısından ele alındığında çocuğun kendisini, "Ben kimim, nasıl bir insanım, hangi ırka mensubum, evde ne oluyor, dışarıda ne oluyor, yaşam tarzım nasıl, kıyafet tarzım nasıl?" diye sorguladığını ifade eden Akkoyun, şöyle devam etti: " Öğrenci Andı’nın okutulması, bazı çocuklar için etkileyici bir rolü oluyor. Andın içinde ‘Varlığım Türk varlığına armağan olsun’ diye bir şey var. Çocuğun beden bütünlüğünü ve varlığının başka bir şeye feda etmesi, kurban etmesi söz konusu. Beraberinde her sabah tekrar ediliyor. Bu da çocukların sürekli tekrar edilen bir şey karşısında tepki oluşturmasına sebep olabilir. Örneğin; bir anne baba düşünelim. Çocuğuna her gün aynı şeyi tekrar ettiğinde çocuk bir süre sonra onun tam tersini veya farklı bir şekilde olumlu ya da olumsuz başka bir şeyin tersini yapabilir."
‘TÜRK OLMAYANLAR BOCALIYOR’
Türkiye'nin Rum, Ermeni, Kürt gibi çok sayıda etnik kökenin yaşadığı bir ülke olduğunun altını çizen Akkoyun, "Söylem bakımından tek tipleşmeye çalışılıyor. Hepimiz çalışkanız, hepimiz Türk’üz, hepimiz doğruyuz gibi tek tip olmaya çalışılan bir söylem var orada. Böyle olduğunda, farklı etnik kökene sahip olan çocuklar bir bocalama yaşıyor. Evin içinde farklı bir dil, kültür veya aile yapısıyla büyürken, aileden sonra en önemli etken olan okula gittiğinde her sabah askeri nizam içerisinde evde duymadığı dile ve geleceğe dair bazı söylemlerde bulunuyor. Burada sözün çok önemli olduğunu söyleyebilirim. Dilin insan yaşamında zihninde ne kadar işlevli olduğunu söylemek mümkün. O ergenlikte var olan çatışma hayat boyu süre gelecek" dedi.
‘ÇOCUK ÖZGÜR BIRAKILMALI’
Çocukların yönetilmesi gereken bir kesim olmadığını da sözlerine ekleyen Akkoyun, "Sanki sürekli susmaları gereken, birileri tarafından yönetilmeleri gereken bir kesim olması doğru değil. Çocukların özgür bırakılması gerekir. Çocukların olabildiğince kendilerini ifade edebilecekleri bir ortamları olması gerekiyor" ifadelerini kullandı.
‘DAHA KAPSAYICI BİR METİN OLMALI’
Akkoyun, "Okul ortamı dediğimiz; çocukların mutlu olabileceği, oyun oynayabileceği, düşünebileceği, sorgulayabilecekleri bir ortam olması gerekir. Hani hepiniz busunuz demek yerine hayır her insan çalışkan değil, her insan Türk değil, her insan doğru değil. Daha bütüncül, herkesi kapsayan daha özgürlükçü ve daha insancıl bir metin getirilebilir. Herkesi kucaklayan bir ant olduğunda ne kadar çeşitliğin ve zenginliğin olduğunu da görmüş oluruz. Biri varken, diğeri de var diyebileceğiz" dedi.