Sağlıkta şiddet normalleşiyor mu?
Esra ÇİFTÇİ
+GERÇEK - Şiddet günlük hayatımızın bir parçası haline geldi. Zincirleme kaza gibi ölümlere, yaralanmalara, kırılmalara yol açıyor. Fiziksel şiddet, sözlü, duygusal, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet ve daha birçok şiddet vakaları artmaya başladı. En tehlikelisi de şiddet olaylarının normalleştirilmesi. Türkiye genel siyaset anlayışın da bürokratik hiyerarşide de iletişimsizliği ve şiddeti yaşıyor, toplumsal şiddete yol açan birçok örnekler ise siyasetten çıkıyor. Toplumsal şiddet ve öfkenin en akıl dışı örneklerine maruz kaldığımız bir dönemden geçiyoruz. Şiddetin ya doğrudan hedefi oluyoruz ya da tanık olmanın travmalarıyla savaşıyoruz.
Şiddetin başını çeken alanlardan biri de sağlık. Özellikle son yıllarda sağlık alanında artan bir şiddet var. Nedir bu şiddetin nedeni? Hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet neden arttı? Yasal düzenleme var mı? Sağlıkta şiddet önlenebilir mi? Şiddet bir halk sağlığı sorunu mu? Tüm bu soruların cevaplarını Prof. Dr. Fatih Öncü ile konuştuk.
"ŞİDDET SALDIRGANLIĞIN BİR ÇEŞİDİ OLUP BU DAVRANIŞ SÜRECİNİN EN UÇ NOKTASIDIR"
İlk olarak şiddetin tanımını yapar mısınız? Şiddet uygulayan kişi daha önceden eylemini tasarlayıp, planlayıp öyle mi uyguluyor? Hangi duygu durumlarında kişi şiddete başvuruyor?
Şiddet, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından, "fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması" durumu olarak tanımlanmaktadır. Şiddet saldırganlığın bir çeşidi olup, bu davranış sürecinin en uç noktasıdır. Etimolojik olarak dilimize Arapçadan gelen şiddet, sert davranma, kaba kuvvet kullanma yerine kullanılmaktadır. Dar anlamıyla sadece fiziksel olarak zarar verici davranış olarak tanımlanmakla birlikte geniş tanımıyla, insana fiziksel ve ruhsal olarak zarar verici her eylem şiddet olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu kavram ana özellikleri ne olursa olsun zamana ve topluma göre değişiklik göstermektedir. Günümüzde bu kavramın etkilediği alan giderek artmaktadır. Örneğin; diğer canlılara yönelik şiddet (hayvanlara, doğaya gibi), siber zorbalık gibi… Saldırgan davranış ise, sözel olarak veya fiziksel bir güç harcayarak bir amaca yönelik zorlayıcı eylem olup, kızgınlık, öfke, hiddet veya düşmanlık gibi duygulanımların motor karşılığı olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca hâkim olmak, yenmek, yönetmek amacı ile güçlü, şiddetli, etkili bir hareket; bir işi bozma, engelleme, boşa çıkarmaya karşı düşmanca, yaralayıcı, hırpalayıcı veya tahrip edici amaç taşıyan bir davranış olarak da belirtilmiştir. Saldırgan davranış ya da şiddet davranışı kişinin kişisel özelliklerine ya da mevcut duruma göre değişebilir. Yani planlı da olabilir, dürtüsel dediğimiz daha plansız ve ani olarak da olabilir.
"SAĞLIKTA ŞİDDET POLİTİKASININ OLMASI GEREKİYOR"
Son yıllarda sağlık alanında artan bir şiddet var, hatta en son Konya’da bir hekim öldürüldü? Ne diyeceksiniz?
Maalesef hem çok üzgünüm hem de çok öfkeliyim. Çünkü her geçen gün giderek hem sayısı hem de derecesini artıran bir şekilde ilerliyor. Artık hemen her gün ülkenin herhangi bir yerinde sağlık çalışanlarına yönelik şiddet davranışlarını duyuyoruz. Bu o kadar kötü bir şey ki hem kanıksanmasına yol açıyor hem de ancak ölümcül olanları ancak kamuoyunda duyuluyor. Yıllardır hekimler ve diğer sağlık çalışanları olarak bu gidişin korkunç boyutlarını anlatmaya çalıştık, Tabipler Birliği, Türkiye Psikiyatri Derneği, diğer dernekler, sendikalar vb. Önlenebilir olduğunu bunun için bir sağlıkta şiddeti önleme politikası olması gerektiğini ifade ettik. Ne yazık ki ciddiye alınmadı başlarda, sonrasında boyutu arttıkça bazı genelge ya da kanun değişiklikleri yapıldı ama kararlılık ve ulusal düzeyde bir politika olmadığından mevcut kanunlar hem yetersiz kaldı hem de yeterince bunlar bile uygulanmadı.
"ÖNCEKİ YILLARA GÖRE SAĞLIK ALANINDA ARTAN BİR ŞİDDET VAR"
Sağlıkta yaşanan şiddeti sadece öfkeli hasta veya hasta yakınları üzerinden mi değerlendirmek gerek?
Tanımı gereği sağlık çalışanına yönelik şiddet ya hasta ya da hasta yakınından olduğu için bu şekilde görülebilir ama elbette sadece bundan ibaret değil. Çok boyutlu bir şiddet sarmalıyla karşı karşıyayız maalesef. Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor, ülkemizde ve dünyada şiddet her düzeyde artıyor. Bunu hem istatistiklerden hem de gözlemleyerek anlayabiliriz. Son yıllarda, kadına yönelik şiddet, çocuğa yönelik şiddet, hayvanlara yönelik şiddet, doğaya yönelik tahribattan bile anlayabiliriz. Ülkemiz maalesef cezaevinde bulunan kişi sayısı bakımından Avrupa’da Rusya Federasyonu’ndan sonra 2. sırada… Dünya ülkeleri içerisinde ise 6. sırada… Ceza ve Tevfikevleri Genel Müdürlüğü’nün en son 31 Mart 2022 tarihinde güncellediği verilerine göre toplam mahkûm sayısı 314 bin 502. Dolayısıyla bileşik kaplar teorisindeki gibi her alanda önemli bir artış var ve sağlıkta şiddet de bu alanlardan sadece birisi ama önceki yıllara göre belirgin bir artış var. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Beyaz Kod çağrılarının sayısı 2017’de 7.751, 2020’de 72.158 ve 2021’de 101.984 olarak belirtilmiş. Bu rakamlar sadece bildirilenlerden oluşuyor, birde şiddete maruz kalınıp bildirilmeyen birçok durum olduğunu biliyoruz çevremizden.
"HEKİMLERİN VE SAĞLIK ÇALIŞANLARININ BİR SAYGINLIĞI VARDI"
Sağlık alanı her sosyo-ekonomik sınıftan insana hizmet veren başvuranların en zor durumlarında hem bedensel hem de ruhsal sağlıklarının iyileştirilmesine çalışılan bir alan, daha önceki yıllarda savaşta bile dokunulmayan, sağlığa kavuşturduğu için kutsal sayılan meslekler ne oldu da şimdi şiddetin mağduru oldu? Burada toplumsal ve politik bir değişim söz konusu. Sağlıktaki tüm olumsuzlukların, yanlış politikaların, sebebi biz olmasak da somut hedefi haline getirildik. Oysa biz biliyoruz ki eskiden de nüfusa oranla az sayıda hekim ve hemşire vardı, hastane sayısı sınırlıydı, koruyucu hekimlik ön planda idi… Hastanelerde sıra vardı ama hastalara en az 20 dakika ayırabiliyorduk. Sorunlar yine vardı ama şiddet çok nadirdi, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının bir saygınlığı vardı.
"SAĞLIK KURUMLARINDAKİ YÖNETİCİLER ÇALIŞANLARININ YANINDA YER ALMADILAR"
Sağlık çalışanlarının can güvenliği sorunu var? Buna ilişkin yasal bir düzenleme yok mu?
Aslında son yıllarda şiddetin artmasıyla başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarının uzun yıllardır süren çağrısıyla kanunlarda değişiklikler yapıldı. Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda yapıldı bunlar. 2014, 2018, 2020 ve en son da 2022 yılında oldu. Kasten yaralama suçu varsa tutuklama nedeni olacağı, kasten yaralama, tehdit, hakaret, görevi yaptırmamak için direnme suçlarında cezaların yarı oranında artırılacağı eklendi. Hapis cezası varsa ertelenmeyeceği belirtildi ama bunlar yani sadece cezalandırma ile önlenemeyeceği de ortada. Çünkü cezalar genelde ülkemizde çok caydırıcı değil, yukarıda da değindiğim gibi cezaevlerinde artan mahkûm sayısı nedeniyle sık sık şartlı tahliyeler, kısmi aflar getiriliyor. Ağır suç işleyenler ya da suçu alışkanlık haline getirmiş olanların bile nasıl kısa sürede cezaevlerinden çıkarıldığını, hatta sonrasında kadınlara yönelik suç işlediklerini hatırlarsınız. Ayrıca yukarıda değindiğimiz kanun değişiklikleri tam anlamıyla da uygulanmadı maalesef. Çünkü tam bir kararlılık da yok. Örneğin şiddete maruz kalmış sağlık çalışanının ifadeleri çalıştığı hastanede ya da kurumda alınması gerekirken uygulamada çoğunlukla kolluk nöbetçi hekimleri bile polis merkezine götürmeye çalıştı. Sağlık kurumlarındaki yöneticiler çalışanlarının yanında yer almadılar, görevleri olduğu halde çoğu yerde önleyici tedbirleri yeterince almadılar.
"SAĞLIKTA ŞİDDET ELBET ÖNLENEBİLİR"
Sağlıkta şiddet önlenemez mi?
Umudumu kaybetmek istemem, elbette önlenebilir. Başka ülkeler bunu yapabiliyorsa biz de yapabiliriz. Bunun için sağlık politikasının yeniden ele alınması gerekiyor. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile bizden daha fazla sağlık çalışanına ve yatak sayısına sahip olmalarına rağmen polikliniklerde bu kadar çok hastayı muayene ettirmiyorlar, bu kadar yoğun şekilde acile başvuruyu kabul ettirmiyorlar ya da en basit yakınmada eğitim ve araştırma hastanesine ya da üniversite hastanesine başvurulmasını istemiyorlar. Çünkü yıllardan beri söylediğimiz gibi bu sürdürülebilir değil. Bu hem çalışanları tüketen hem nitelikli hizmeti engelleyen hem sorun çıkma olasılığını artıran hem de kaynak israfına yol açan bir durum.
Hedef ne?
Nitelikli sağlık hizmetini, iyi koşullarda hem çalışanı hem de hastayı mağdur etmeden verebilmek. Bunun için en önemli basamak önleyici ya da koruyucu hizmet verilen birinci basamağın güçlendirilmesi. Sağlık hizmetinin verildiği ortamın güvenli bir ortam olmasının sağlanması gerekiyor. Sağlıkta şiddete sebep olan nedenleri sağlık ortamı, kişisel nedenler, fiziksel nedenler, sağlık politikaları gibi her bakımdan ele alarak her biri için ayrı ayrı düzenlemeler yapmak. Çalışan güvenliği için risk alanlarını belirleyip, önlemleri almak ve bunları düzenli olarak denetlemek. Sağlık kurumlarının güvenliğini sağlayacak fiziksel tedbirler yanı sıra kalifiye güvenlik görevlilerinin görev yapmasını sağlamak.
"HEKİMLER VE SAĞLIK ÇALIŞANLARI DEĞERSİZLEŞTİRİLDİ"
Şiddet topluma nasıl sirayet ediyor?
Sosyal öğrenme teorisi burada geçerli. Sorunlarını şiddetle çözmeye çalışmak öğrenilir. Önce hekimler ve sağlık çalışanları değersizleştirildi. Kişilere tüm sağlık kurumlarından her an her sağlık hizmetini alabilecekleri düşüncesi oluşturuldu. İnsanların en ağır hastalarının bile hastanede hatta yoğun bakımda bile ölse çalışanlardan kaynaklı ölmüş olabileceği algısı yaratıldı, çalışanların baş edemeyeceği bir kalabalıkta ve sürede sağlık hizmeti verilmeye çalışıldı. Kutsal meslekten, sağlık hizmetini kötü veren mesleklere indirildi… Sağlık hizmetinin sadece bir parçası iken kötü sağlık politikasının sebebi olarak nitelendirilince hedef olundu. Düşük ve niteliksiz eğitim düzeyi, caydırıcı cezalandırma ve önleyici tedbirlerin alınmaması, silahlara kolay ulaşım ve kalabalık gibi şiddet riskini artıran faktörler bir araya gelince giderek yaygınlaştı maalesef. Kararlı bir karşı duruş da yöneticilerde olmayınca korkunç boyutlara vardı.
"PANDEMİ, EKONOMİK SORUNLAR, İŞSİZLİK ŞİDDETİ ARTTIRDI"
Bir psikiyatri uzmanı olarak şiddetin toplumsallaşmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Sanırım bu konu daha çok sosyologların ya da antropologların daha iyi cevaplayabilecekleri bir alan. Ama psikiyatri temel kitaplarında yer alan şiddet davranışı riskini artıran faktörleri belirterek fikir verebilirim. Bu faktörlerin bir kaçı bir araya geldiğinde risk daha da artar.
Şiddet davranışı görülme olasılığını artıran faktörler
Erkek olma
Genç yaşta olma
Düşük eğitim düzeyi
Yoksulluk
Kalabalık yaşama
Davranışlardaki sosyal ve moral kurallar
Cezalandırmanın özellikleri
Tutuklanma olasılığı
Ateşli silahlara ulaşabilirlik
Alkol ve madde kullanımı
Kişilik özellikleri
Ayrımcılık
Ekonomik eşitsizlik
Psikiyatrik bozukluklar (En sık antisosyal kişilik bozukluğu ve alkol-madde kullanım bozuklukları vb.)
Şiddetin meşrulaştırılması, şiddete maruz kalanların ya da karşı gelenlerin ötekileştirilmesi ve hedef gösterilmesi zemininde oluşur. Adaletin sağlanması iyi bir yasal zeminden ve iyi bir uygulamadan geçer. Güvenli ve demokratik bir ortam olmadan ve sorunların tüm boyutlarını bilimsel ve gerçekçi analiz etmeden şiddetle baş etmek güç. Kötü davranışlara yönelik sosyal ve ahlaki kurallar, tutuklanma riski, cezalandırılma riski ve cezalandırmanın uygar toplumlardaki rehabilite edici özellikler önemli. Yaşadığımız pandemi ve ekonomik sorunlar, işsizlik vb. durumlar da şiddeti artırdı. Çünkü tükenmeyi, öfkeyi artırdı.
"ÜLKENİN EĞİTİMLİ BİR GRUBU GİDEREK ARTAN SAYIDA GÖREVİ BIRAKIYOR"
Şiddet bir halk sağlığı sorunu mu?
DSÖ şiddeti bir halk sağlığı sorunu olarak ele alır. Çünkü hem fiziksel hem de ruhsal travmalar oluşturur. Bakın son yıllarda durumundan mutlu olan ve mesleğini keyifle yapan bir sağlık çalışanı yok. Kamuda bu sorun daha çok olmasına rağmen tüm sağlık çalışanları meslektaşlarının şiddete maruz kalması ya da riski nedeniyle bu atmosferden olumsuz etkileniyor. Çocuklarına bu mesleği seçmemeleri gerektiğini söylüyorlar. İstifa ediyorlar ya da emekli oluyorlar. Yurtdışına gidiyorlar. Büyük emeklerle edinilen ülkenin eğitimli bir grubu giderek artan sayıda görevi bırakıyor. Mutsuzlar ve sorunların çözülmeyeceğini düşünüyorlar. Kamuda çalışan sayısı azalıyor, aslında bu durumdan en çok kamudan bu hizmeti alan dar ve orta gelirli grup olumsuz etkilenir. Çünkü randevu alamaz, alsa bile az kişi kaldığı için daha az zaman ayrılır, nitelik daha da düşer. Sağlık sorunları büyür, toplumsal maliyetler de yükselir. Zincirin halkaları gibi… Halk sağlığı hem şiddete maruz kalan ya da kalma riski olanlar açısından hem de sağlık hizmeti alanalar açısından büyük oranda olumsuz etkilenir. Toplum sağlığını olumsuz etkileyen bu kısır döngüyü hep birlikte kırmalıyız.
"HALK SAĞLIĞI SORUNU OLARAK ŞİDDET BİR SUÇTUR"
Ne yapmak gerek?
Şiddeti önlemek için kesinlikle sağlıkta politika değişikliği yapmak gerekmektedir. Sağlık çalışanlarının itibarını yükselten bir tutum izlenmeli, sağlık çalışanını değersizleştirecek uygulamalardan kaçınılmalıdır. Sağlık çalışanlarına yönelik bir şiddet olayı meydana geldiğinde kamudaki tüm yöneticiler aynı sert tepkiyi göstermeli; sağlıkta şiddetin önlenmesinde, kamu otoritesi, sağlık ortamının tüm bileşenleriyle, sağlık meslek kuruluşlarıyla iş birliği yapmalıdır. Riskin yoğun olduğu yerleri belirleyip hızla önleyici önlemler alınmalı ve bu önlemler ve uygulamalar çalışan güvenliği açısından sık sık gözden geçirilmeli ve denetlenmelidir.
Halk sağlığı sorunu olarak şiddet bir suçtur. Ülkemizde hukuk mekanizmasının sağlık çalışanına yönelik şiddet olgusuna daha hızlı ve caydırıcı olmak adına kolluk, savcılık ve mahkeme gibi tüm bileşenleriyle uygulamaları hayata geçirmesi gerekmektedir.
Prof. Dr. Fatih Öncü Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden 1994 yılında mezun oldu. SBÜ Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 1997-2002 yılları arasında psikiyatri uzmanlık eğitimi aldı. 2013 yılında doçent, 2021 yılında profesör unvanı aldı. Türkiye Psikiyatri Derneği’nde (TPD) İstanbul Şube Başkanı ve Merkez Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. Halen Onur Kurulu üyesi olarak görev yapmaktadır. Başlıca çalışma alanı adli psikiyatri olup, ayrıca şizofreni, bipolar bozukluk, alkol-madde kullanım bozuklukları ve ruh sağlığı politikaları ile ilgilenmektedir. Bu alanlarda birçok kitap bölümü ile ulusal ve uluslararası makaleleri bulunmaktadır.