'Taksim Meydanı ile ilgili demokratik ve katılımcı bir süreç yürüteceğiz'

İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün imar konusunda yaptıkları hazırlıklara ilişkin Artı Gerçek’e konuştu.

'Taksim Meydanı ile ilgili demokratik ve katılımcı bir süreç yürüteceğiz'

Rıfat DOĞAN

ARTI GERÇEK-İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün, Taksim Meydanı ile ilgili şubat ayında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bir açıklama yapacağını belirtti.

İstanbul’un en önemli sorunlarından biri de imar. AKP döneminde adeta delik deşik edilen imar uygulamaları nedeniyle İstanbul yaşanmaz hale geldi. Bir yanda çözülemeyen tapu sorunu diğer yanda ise büyük inşaat firmalarına tanınan imar ayrıcalıkları çarpık kentleşmeyi hızlandırdı. İktidarın deyimiyle "İstanbul’a ihanetin" çeşitli boyutları var.

İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün’e göre İstanbul’un bu hale gelmesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve diğer kurumların payı var. Onların da İstanbul’da yetki sahibi olması planlama sürecini ve imar düzenini bozuyor. Akgün, İstanbul’da yeni bir planlama sürecine ihtiyaç olduğunu belirterek şu duyuruyu paylaştı: "Şubat ayında toplumun tüm ilgili kesimlerini bir araya getirerek bir İstanbul 2050 Vizyon Planı, İstanbul’un temel politikalarının ve stratejilerinin belirleneceği bir mekansal strateji planı yapmak gibi bir hedefimiz var."

İstanbul deyince akla gelen ilk noktalardan biri de Taksim Meydanı. Gezi Parkı dışında meydanın bütünüyle betona dönüştüğü Taksim Meydanı ile ilgili İBB’nin uzun süredir çalışma yaptığı biliniyor. Akgün, Ekrem İmamoğlu’nun Taksim Meydanı ile ilgili bir açıklamasının olacağını ifade ederek "Şubat’ın ortasında, ne yapmaya çalıştığımızı anlatan, sürece ilişkin bir lansman olacak. Orada da açıklayacağımız gibi çok demokratik, katılımcı bir süreç yürüteceğiz" dedi.

İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün, İstanbul’daki imar sorunu, Taksim Meydanı ile ilgili yapacakları çalışma ve Tarihi Yarımada’nın korunmasına ilişkin Artı Gerçek’in sorularını yanıtladı.

‘ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI İLE TOKİ PLANLAMA İMAR DÜZENİNİ BOZUYOR’

Akgün’ün yanıtları şöyle:

İstanbul’un en büyük sorunlarından biri de imar. Bunun bir yanında yükselen gökdelenler diğer yanında çarpık kentleşme söz konusu. İBB’nin bu konunda tespitleri nelerdir?

İmar sorunu önemli ve bunun farklı boyutları var. Birincisi İstanbul’daki imar yapım yetkisinin çok farklı kurumlarda oluşu var. Bugün Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve diğer kurumların plan yapma yetkisi bulunuyor. Bu tabî olarak, planlama sürecini ve imar düzenini bozuyor. Tartışmalı olan bir çok konunun da bu yol üzerinden gittiğini biliyoruz. İkincisi İstanbul’da bir bütüncül plan çalışması olarak 2009 yılında Çevre Düzeni Planı yapılmıştı ve amaç şuydu: Oradan başlayarak 1/25 bin’den aşağıya doğru 1/5 bin ve 1/1000’liklere doğru hiyerarşik bir planlama düzeni oluşturmaktı ama bu yapılamadı. Bu alınan kararlar delinmeye de başlandı. Bu sorunu bugün Kanal İstanbul ile birlikte yaşıyoruz. Dolaysıyla bütüncül bir plan yaklaşımı da getirilemedi. İmar konusunda bazı yerler yıllardır çözümsüz ve muğlak bırakılmış halde ve halen ıslah imar planlarıyla devam eden yerler var. Bir takım yerlerde tapu sorunları varken, bir takım yerlerde ise gökdelenlerin oluşumuna neden olan büyük imar rantları var.

‘İSTANBUL 2050 VİZYON PLANI’NI HİYERARŞİK BİR ŞEKİLDE PLANLAMAK İSTİYORUZ’

Dediğim gibi bütüncül bir yaklaşım yok, bunun yanında bazı alanlarda imar ayrıcalıklarıyla ciddi yapılaşma söz konusu. Biz bunların hepsini bir masaya yatırıp "bütün İstanbul’daki planlama durumu nedir" ve "hangi ilçenin ne gibi eksiklikleri ve ihtiyaçları var" gibi bir analizle ortaya koymaya çalışıyoruz. Bunun haricinde imar çalışmalarına dair bir genelge çalışmamız var. Bu bahsettiğim sorunları bir düzene sokmak istiyoruz. Tabi ki bunlar mevzuata bağlı konular ve elbette bizden öte kanunla ve yönetmelikle düzenleniyor. Hatta bugün imar mevzuatıyla ilgili değişikliği tartışılan konular var. Dolaysıyla böyle bir analiz yapıp, hızlıca en üst ölçekten başlatarak an alta doğru İstanbul’da bütüncül bir planlama sürecini, İstanbul 2050 vizyonunu hiyerarşik bir şekilde planlamak istiyoruz. Onun haricinde yetkimiz dışında diğer kurumların yaptığı planların artık bir muhatabı olarak, konu kamusal fayda sağlıyorsa orada bir sorun yok ama planlama ilkelerine, şehircilik esaslarına uymayan hususlar varsa orada hukuki olarak itirazlarımızı yapıyor ve dava süreçlerimizi yürütüyoruz.

‘TOPLUMUN BÜTÜN KESİMLERİNİ KATMADIĞIMIZ SÜRECE PLANLAR DELİNİR, KADÜK KALIR’

Çevre Düzeni Planı’ndan (ÇDP) söz ettiniz. Aslında bu bahsettiğimiz mega projelerle delinmiş oldu. Son Kanal İstanbul Projesiyle birlikte bu plan yine değişimiş oldu. Oysa siz bir ÇDP üzerinde çalışıyordunuz. Son değişen haliyle ne kadar alan imara açıldı? Sizin hazırlıklarınız ne durumda?

Avrupa yakasındaki rezerv alanıyla ilgili Çevre Düzeni Planı’ndaki değişiklikle, çok ciddi oranda bir alan yapılaşmaya açıldı. O alanın yüzde 51’i tarım alanı. Bunun dışında mera alanları var. Yani sadece yüzde 5’lik kısmı yerleşim alanı. Onun dışında su havzası ve orman alanları var. Bu alanların birçoğunu imara açan plan değişikliği söz konusu. Tabi bu durum; Bakanlık onaylı yürütüldüğü için burası yetki sorunu yaşadığımız bir yer. Biz bütüncül bir plan yapsak dahi şu aşamada o rezerv yapı alanı ile ilgili plan yapma yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda. Şimdi şubat ayı itibariyla da duyurusu yapılacak, toplumun tüm ilgili kesimlerini bir araya getirerek bir İstanbul Vizyon Planı, İstanbul’un temel politikalarının ve stratejilerinin belirleneceği bir mekansal strateji planı yapmak gibi bir hedefimiz var. Mevzuatta hemen hemen ona karşılık geliyor, ona benzer bir çalışma yapacağız. Çünkü bu işi böyle toplumsallaştırmadığımız sürece ve tüm kesimleri bu işin içine katmadığımız sürece plan değişiyor, deliniyor ve kadük hale geliyor. İlk etapta böyle bir çalışma yapacağız, bu vizyon planı İstanbulluların altına imza attığı, hep birlikte savunabileceğimiz strateji metni haline gelirse mevzuattaki diğer plan çalışmalarını da hızlıca tamamlarız. Analiz çalışmaları yürütülüyor, bitirilmiş olanlar var. Güncel verilere dayalı işler yapmamız lazım. Geçmişteki çalışmaların en büyük problemi bu. Veri sıkıntısı var. Şu anda onunla ilgili istatistiki veri sağlayacak bir birim kuruyoruz. Daha sağlıklı, bilimsel planlama çalışmasını o birimleri kurduktan sonra yürüteceğiz.

‘İYİ BİR İMAR DENETİM SİSTEMİ KURMAYI HEDEFLİYORUZ’

İmar planlarının ve buna bağlı olarak ruhsat kararlarının iptal edilmesi sonrasında mahkeme kararları kadük hale getiriliyor ve bu kararlar uygulanmıyor. Ortaya sonra çirkin yapılar çıkıyor. Burada İBB eski yönetiminin de ilçe belediyelerin sorumluluğu da var. Bu noktada İBB imar denetim yetkisini kullanacak mı?

5216 sayılı kanunun 11. maddesi İBB’ye ilçe belediyelerinin imar işlemlerini denetleme konusunda yetki veriyor. Burada ilk adımda denetim yetkisi öncelikle ilçe belediyesindedir ama bu işlemler yürütülmediği takdirde, bu yasa İBB’ye diyor ki ‘sen bunları takip et, denetle, bu iş yapılmıyorsa o işi yap, gerekiyorsa suç duyurusu vs, gibi işlemleri yürüt’ diyor. Bu denetim yetkisini işletmemiz lazım. Bunu işletmediğiniz takdirde plan yapılır, ruhsat çıkar, ruhsat iptal olur ve yenisi çıkar. O arada bina biter iskan verilir ve dolaysıyla bir şekilde bittikten sonra da o binalar öylece kalıyor. Ama o denetim yetkisini görev ve sorumlulukları yerine getirdiğiniz takdirde bina yıkıma da gidebilir, onu yapanlar hakkında çeşitli hukuki süreçler de işletilebilir. Sonuçta bu suçtur. Türk Ceza Kanunuyla belirlenmiştir. İmar kirliliği yaratanlarla ilgili ceza maddeleri var. Göreve geldiğimiz günden itibaren hemen bütün ilçelerde yapılan bütün çalışmalarla ilgili belgeleri toparlamaya başladık. Bu konularda kadrolarımızı büyüterek arazi çalışmalarına başladık. İyi bir imar denetim sistemi kurmayı planlıyor ve o yapılanmayı da yavaş yavaş kuruyoruz.

‘TAKSİM MEYDANI İLE İLGİLİ DEMOKRATİK KATILIMCI BİR SÜREÇ YÜRÜTECEĞİZ’

İstanbul’un Taksim başta olmak üzere önemli meydanlarıyla ilgili hazırlıklarınız var. Taksim Meydanı malum son yıllarda betona gömüldü. Eski günlerini mumla arıyor. Bu konudaki çalışmalarınız ne durumda?

Detay vermeyeyim ama Şubat’ın ortasında, ne yapmaya çalıştığımızı anlatan, sürece ilişkin bir lansman olacak. Orada da açıklayacağımız gibi çok demokratik, katılımcı bir süreç yürüteceğiz. Sadece kağıt üzerinde bir proje değil, etkinliklerden tasarım sürecine, o süreçten sonra karar sürecine kadar bugünkü çağdaş koşullarda kamusal alanın üretilmesine ilişkin bir süreci birlikte örgütleyeceğiz. Dediğim gibi bununla ilgili bir programımız var, detayları Sayın Başkan Ekrem İmamoğlu bütün yönleri ile kamuoyuyla paylaşacak.

Diğer meydanlar içinde olacak mı?

Hepsi o açıklamanın içinde olacak. Ana meydanlar olan Taksim, Üsküdar, Kadıköy, Bakırköy, Beyazıt gibi alanlarda yaptığımız tüm hazırlıklara ve nasıl bir süreç yöneteceğimize dair bir lansmanımız olacak.

‘TARİHİ YARIMADA’DA BİR İZLEME SİSTEMİ KURULMASI LAZIM’

Tarihi Yarımada’nın dokusu da bu imar hareketliliğinden çok etkilendi. 16/9 kulelerinin Süleymaniye’ye etkisi gibi. Bu sizi rahatsız ediyor mu? Ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Tabi Tarihi Yarımada’da zamanında yapılmış ve yürürlükte olan imar plan çalışmaları var. Yönetim planları yapılmış durumda. Ama birincisi yapılan bu planlar ile uygulama aşamasında faklılıklar var. Dolaysıyla bu yapılan imar planları çalışıyor mu diye bir izleme sistemi kurulması lazım. Tarihi Yarımada’ya dair üç boyutlu bir izleme ve değerlendirme sistemi kurmak gibi bir hedefimiz var, onun altyapısını kuruyoruz. Burası çok özellikli bir yer. Turizm burada ne kadar olacak? Koruma anlayışıyla bunlar nasıl bütünleşecek? Bunlar çok ciddi şekilde tartışılması gereken konular. Bir turizm platformu masamız var. Hatta geçen gün çalıştayını da düzenledi. Orada Tarih Yarımada’nın ekonomik değerini artırmak adına çeşitli öneriler ve ciddi katkılar var. Tabi ki bu kentin nasıl korunacağına dair değerli akademisyenlerin bir arada tartışacağı yer çalıştay ve sonrasında bu masalarda yürütülecek çalışmalar olacak. O çalışmalar devam ediyor.

Buranın çok farklı sorunları var dediğim gibi, ulaşımından lojistiğine kadar. Tarihi Yarımada sadece Topkapı veya Ayasofya değil, arkada bir ekonomik ticaret dönüyor. O lojistikle beraber toplu taşımayı da planlamanız lazım. Dolaysıyla bütünlüklü bir bakış açısı getirmeniz lazım. Bunun için buradaki yetkili kurumların bir araya geliyor olması lazım. Sadece biz değil, sadece koruma kurulu değil, sadece ilçe belediyesi değil, bir şekilde bu ana ilkeler etrafında birleşerek bu stratejiyi koymak lazım. Çünkü planlar yapılmış, ama yenileme alanları ilan ediliyor ama yenileme alanlarıyla birlikte plan kararlarına aykırı yapılaşmaların önü açabiliyor. Dolaysıyla eğer ortada bir plan, bir strateji ve bir ilke varsa bu strateji doğrultusunda bütün kurumların da bu sürece katkı veriyor olması lazım. Başka türlü, Tarihi Yarımada’nın korunması çok da mümkün değil. Bu dediklerim olmadığı için herkes kendi alanında bir şeyler yapıyor ve korumacılığı kaybediyoruz.

‘BÜTÜN İLETİŞİM KANALLARINI AÇMAYA ÇALIŞIYORUZ’

Devletle, bakanlıklarla bu konuda görüşmeleriniz var mı? İletişim kurma konusunda zorluk yaşıyor musunuz?

Biz her türlü konuda iletişim kurmayı istiyoruz. Kamu kurumuyuz, kurmak zorundayız. Şöyle bir lüksümüz yok: Bu işi tek başımıza yapalım, kimseyle görüşmeden yapalım. Sonuç olarak herkesin yasal çerçevede sorumlulukları var. Dolaysıyla biz görüşmek zorundayız. Bu kanalları açmaya çalışıyoruz. Ne kadar olur, ne kadar olmaz ona da bakacağız. Biz Kanal İstanbul konusunda tüm kamu kurumlarını davet ettik, konuşalım eğer ikna edebilecek bir ortam varsa o oluşsun. Bundan gayri hiçbir şeyimiz yok. Her işte o iletişim kanallarını açık tutacağız ve olabildiğince o ilişkiyi kurmaya çalışacağız. Ne kadar olur bilmiyorum.

‘BEN İSTANBUL’UN GELECEĞİNİ KONUŞMAK İSTİYORUM’

Kanal İstanbul konusunda bir imar hareketliliği var. Ekrem beyin bir açıklaması oldu. Son olarak Berat Albayrak’ın güzergahtan bir arsa aldığı ortaya çıktı. İBB anladığımız kadarıyla bu imar hareketliliğini araştırıyor. Sonuçları kamuoyuyla paylaşılacak mı?

Benim çok ilgilendiğim bir alan değil, kim ne kadar arazi alıyor, ne kadarı el değiştiriyor. Ama başkanımızın çok net bir açıklaması var. Eldeki somut verilerle 30 milyon metrekarelik mülkiyet değişimi ve arazi hareketliliği olduğu yönünde yalanlanmayan bir açıklaması var. Ben kendi boyutumda daha çok yapılaşmayı, planları ve İstanbul’un geleceğini nasıl etkileyeceğine bakıyorum. Açıkçası oradaki A mülkiyet sahibi de, su havzasında inşaat yapacaksa da benim için aynı şey, B de yapacaksa benim için aynı şey. O alanın oradaki ormanların, geri dönülmez doğal varlıkların korunması ve İstanbul’un geleceği açısından bir yokoluşa değil, geleceğini konuşmak istiyorum. Dünyanın iklim krizini, su krizini ve gıda krizini konuştuğu bir yerde sit alanlarını nasıl koruyacağını konuştuğu bir yerde bunların yok edilmemesi bizim için önemli.

taksim meydanı Gezi Parkı ibb Çevre ve Şehircilik Bakanlığı