Tayyip Erdoğan haklı!
'Faşist partiler, 'lider' partileridir... Güce taparlar. Toplumu da iknadan çok zora ve baskıya dayanarak, güce dayalı yöntemlerle korkutarak sindirip teslim almaya çalışırlar.'

H. Selim AÇAN
Tayyip Erdoğan, AKP'nin Şırnak İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada, HDP ve CHP'yi kastederek, "faşist partileri mezara gömün" çağrısında bulunmuş. "Faşist partileri mezara gömün" çağrısı yerinde bir çağrı. Katılmamak elde değil. Lakin hedefte sanki bir sapma var gibi...
"Devlet kuran" parti olarak CHP'nin tek parti diktatörlüğü dönemi ve sonraki yıllara ilişkin sicili düşünülecek olursa bu tanıma uyan kesitler karşımıza çıkar belki ama HDP'nin "faşist bir parti" olarak tanımlanmasında bir zorlama, dahası bir 'sakatlık' olduğu açık.
Bu çelişkinin içinden nasıl çıkabiliriz?
Bunun en akılcı yolu, faşist partilerin karakteristik özelliklerini hatırlamak olsa gerek. Tabii, burjuvazinin iki ana egemenlik biçiminden biri olarak faşizmin nasıl bütün ülkeler ve zamanlar için geçerli, değişmeden kalan tek bir biçimi yoksa, tek bir faşist parti modeli de yoktur. Bu gerçeği gözden kaçırmadan yapılmalıdır bu irdeleme.
Bir partinin 'faşist' bir karakter taşıyıp taşımadığını anlamak için, onun en başta ideolojisine (dünya görüşüne) bakmak gerekir. Faşist partiler, sınıflara bölünmüş olmanın yanı sıra etnik, dinsel, cinsel, kültürel vb. yönlerden de çok sayıda farklılığı içeren toplumu zorla tek bir kalıba sığdırmayı hedefleyen 'tekçi' bir karakter ve amaca sahip olmakla diğer partilerden ayrılırlar.
Faşist partiler, 'lider' partileridir. "Ulu şef" olarak görülen bu lidere takılan sıfat, führer, duçe, caudillo, başbuğ, reis vb. şeklinde değişebilir fakat onun her sözü ve kararı mutlaktır, tartışılmaz.
Faşist partiler, devleti yüceltir. Devlet otoritesi, onun koyduğu yasa ve kurallar her şeyin üzerindedir ve tartışılmaksızın uymayı gerektirir. Faşist partilerin devlete olan bu saygı ve bağlılıklarının gerisinde aslında, çağımızda burjuva devletin de sahibi olan sınıfa, tekelci burjuvaziye olan sadakat ve bağlılık yatar. Parti güçlenip bir biçimde iktidarı ele geçirince, önceleri 'ast-üst' ya da 'tabiyet' ilişkisi gibi görünen bu ilişki de değişir, parti ile devlet birbirleriyle iç içe geçerek kaynaşırlar.
Faşist parti sözcüğün bilinen anlamında bir 'parti' olmaktan çıkarken, devlet de giderek bir 'parti devleti' özelliği kazanır. Parti ile devlet arasındaki bu füzyon, sistem olarak 'tartışılmaz yekpare bir iktidar' peşinde koşan faşizmin doğasından kaynaklanır.
Faşist partiler, güce taparlar. Toplumu da iknadan çok zora ve baskıya dayanarak, güce dayalı yöntemlerle korkutarak sindirip teslim almaya çalışırlar. Bu tabii ki onların, toplumun kulağına hoş gelecek söylemler kullanmadığı, yalana ve demagojiye başvurmadıkları anlamına gelmez. Fakat küçük bir azınlık dışında faşist partilerin 'ikna olmuş' görünerek çevrelerine topladıkları yığınların geniş bir kesimini 'korku belasına' sürüklenen kalabalıklar oluşturur.
Faşist partiler, kadın düşmanı maço partilerdir... Hangi konuda olursa olsun 'farklı' olana tahammülsüzlerdir... "Azınlık" düşmanıdırlar... Duruma ve dengelerdeki değişmelere göre her kılığa kolayca girebilirler... Liste uzar gider.
Tayyip Erdoğan'ın girişte aktardığımız sözüne, siyaset biliminin, tarihsel tecrübelerden süzerek ortaya koyduğu ölçütler ışığında tekrar dönecek olursak, bugünün Türkiyesi'nde "mezara gömülmesi gereken faşist parti" hangi partidir acaba?
Bu sorunun yanıtı verilirken, faşist partilerin öyle 'seçim sandıklarında' falan mezara gömülemeyeceği tarihsel gerçeğini ve dersini de tabii unutmamak gerekir...