TÖP Sözcüler Kurulu Üyesi Perihan Koca: Türkiye bir devlet krizi yaşıyor
'Ortak ilkeler ve somut bir hedefle solda bir yan yana gelişin inşası elzem'
Sol, Türkiye’nin derin krizi ve çıkış yollarını tartışıyor dizimizin bugünkü katılımcılarından biri de Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca....
Türkiye’nin yaşadığı sorunların bir kısmı kısa vadede ortaya çıkan sorunlar olmayıp aslında kuruluştan itibaren mayasında olan krizlerdir. Rejimin Türkçü-İslamcı bir anlayışla kurulması ve bu kimlikler dışındaki kimlikleri, diğer etnik-dinsel toplulukları inkar etmesi, zor yoluyla Türkleştirme ve İslamlaştırmaya tabi tutmak istemesi, bu etnik ve inanç topluluklarının da bu politikaya direnmesi ve kendi kimliklerinde ısrar etmeleri yüz yıllık despotik cumhuriyetin zaten kırılganlığını oluşturuyordu.
Bu dinamiklerin yıllara yayılan direnişleri dönem dönem rejimi krizlere soktu. Son olarak Gezi isyanı yeni bir halkçı demokratik toplumsallık yaratınca despotik devlet bu demokratik toplumsallıklar bütününe cevap verebilecek bir kapasiteye sahip olmadığı gibi, hem kendi içerisindeki fraksiyon savaşlarını hem de bu demokratik halkçı hareketleri zor yoluyla ezmeye girişti. Ortaya faşizm inşası çıktı.
Kendi içerisindeki fraksiyon savaşları devletin kendi iç krizini oluşturuyordu. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ortaya çıkan devlet krizi de, devlet kurumlarının ne şekilde paylaşılacağı ve devletin hangi ideoloji etrafında örgütleneceği konusunda bir kriz yarattı. Bugüne kadar çözülemeyen bu kriz bir devlet krizi olarak karşımızda duruyor.
Öte yandan aktüel olarak da bu krizlere küresel kapitalist dünyanın krizleri olan ekonomik ve ekolojik krizler eklendi. AKP’nin üzerine bindiği ekonomik dalga düşüşe geçti ve bir birikim rejimi krizi ortaya çıktı. Bu reel sektörde büyük yıkımlara yol açıyor. Ekolojik kriz ise dünya ölçeğinde yaşamakta olduğumuz pandemi krizinde ve şimdilerde ise yangın krizinde bir kez daha kendisini gösterdi.
Tüm bunları topladığımızda ortaya çok boyutlu bir krizler yumağı çıktı. Türkiye’nin tek bir krizi, tek bir sorunu yok, birden çok yıkıcı krizi var.
Öte yandan, yirmi yıldır iktidar koltuklarında oturan siyasi iktidarın yarattığı siyasal kriz yürütülen söylem ve politikalarla bu çoklu krizlerin yapısallaşması ve daha da derinleşmesine neden oluyor.
Ekonomik krizin pandemiyle birlikte ağırlaşan basıncı, en temel insani ihtiyaçların sermaye pazarındaki yeri, işsizlik, pahalılık, yoksulluk, güvencesizlik koşullarıyla birlikte keskin bir sınıfsal uçuruma işaret ediyor.
Öyle ki ülke bazlı düşünecek ve son yirmi yıllık iktidar pratiğinden doğru bu soruyu yanıtlayacak olursak, zenginlerin her geçen gün daha da zenginleştiği yoksulların ise daha da yoksullaştığı, iktidar aygıtlarının ise ortalığa saçılan ve bugün alenen mafya-çete-suç ittifakı üzerinden yürütüldüğü, olağanüstü halin kalıcılaştırılarak bir cezasızlık rejiminin inşa edildiği bir siyasi iktidar gerçekliğiyle de karşı karşıyayız.
Bunu artan istismar, taciz, tecavüz, şiddet ve kadın cinayetlerinde, LGBTİ+’lara yönelik nefret suçlarında, başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere halklar ve inançlara yöneltilen, göçmen ve mültecilere yöneltilen politikalarında bizatihi görmek mümkün.
"Sözünü ettiğiniz sorunların çözümü nasıl olur?" derseniz...
Çözüm de en az sorunlar kadar karmaşık. Rejim krizinin halkçı demokratik bir anayasa ile çözülmesi ve devletin de halkın çıkarları çerçevesinde yeniden yapılanması gerekiyor. Ekolojik krizin yerel bir çözümü olamaz ama yerelde ekolojik bir üretim-bölüşüm sistemi hayata geçirmek zorunludur. Örneğin her türlü fosil yakıt kullanımı kaldırılmalı, doğal alanların tahribatı sonlandırılmalıdır.
Sol bu amaçla bir araya gelebilir mi? sorusunun cevabına gelirsek...
Aslında sol çeşitli gündemlerde bir araya gelmenin imkânlarını her dönem aradı ve arıyor. Bunun neden çoğu zaman başarısız olduğu sorusunun tek bir cevabı yok. Farklı geleneklerin temsiliyeti ve bagajlardaki yükler bir araya gelmenin koşullarını zorlayabiliyor.
Ama işleri daha da zorlaştıran şey dönem tarifinde ortaklaşamama. Gezi ile birlikte yeni bir dönem açıldı. Eski dönemin çelişkisini bir üst zeminde içeren yeni bir dönem açıldı. Bu dönem konusunda topyekün bir ortaklaşamama olduğu için yan yana gelişin koşulları konusunda sorunlar yaşayabiliyoruz.
Ama bu taktiksel anlamda yan yana gelişlerin önünde engel değil. Nitekim kimi taktik konularda yan yana geliyoruz. Gelmeye de devam edeceğiz. Şimdilerde sol, sosyalist bir odak ihtiyacı nihayet geniş bir sosyalist kesim tarafından dillendirilmeye başladı ve bu yönlü kimi arayışlar da mevcut. Ancak bu arayışlar solun mevcut kriziyle damgalı vaziyette.
Ancak öylesine kritik ve tarihsel bir dönem içerisindeyiz ki, sosyalist solun krizi halkçı bir güç alanı inşa etmenin önünde engel oluşturuyor. Sol bir odak kurulamadıkça da halkçı bir iktidar seçeneği her defasında başka baharlara havale edilen güzel bir temenni olarak kalabiliyor.
O yüzden bu kritik kavşakta bağımsız sol bir odak ya da ortak ilkeler ve somut bir hedefle solda bir yan yana gelişin inşası elzem.
Kitlelerde bu cehennem düzeninin alternatifi olmadığına dair inancı yıkmak ve alternatifler inşa etmek zorundayız. Bu konuda inancı diri tutmamız gerekiyor. Bunun dışında dünya genelinde faşist, faşizan, ırkçı, sağ popülist hareketlerin zemin kazandıklarını görüyoruz. Anlatmaya gerek yok, ülkemiz bundan azade değil. Halkın esas çıkarlarını temsil eden politikaları temsil etmeli, hayata geçirmek zorundayız.
Ki, öte taraftan kapitalizmin sınırlarına geldiği sola sosyalizme yüzünü dönme pratiklerinin de toplumsal kabarışlarla birlikte güçlendiği de bir dönemdeyiz.
Bu anlamıyla sosyalistler için koşullar çok uygun. Şayet, sosyalistler esas görevlerinin sorumluluğuna soyunur da, halkın arayışını siyasal özne ile kavuşturacak öncülüğü becerebilirse, mevcut engelleri fırsata çevirebilir, yeni bir toplum inşasını halkçı bir seçeneği pekâlâ mümkün kılabiliriz.
Güncel halk çıkarlarını esas alan bir birlik hayata geçirmeliyiz. Bu çok bileşenli bir birlik olmalı. İşçi sınıfının örgütlülüğü ve güncel çıkarlarının yanı sıra, çok geniş bir nüfusa sahip yoksulların gündelik taleplerine çözüm üreten bir birlik olmalı.
Kapitalist tahakkümün yarattığı yıkımlara karşı doğal varlıkların haklarını esas almalı bu ittifak. Dünya genelinde yükselen ve ülkemizde de büyük bir hacme ve örgütlülüğe ulaşan kadın hareketinin kapitalizme ve patriyarkaya karşı mücadelelerini içselleştiren bir birlik.
Kapitalist dünyanın ve onun beslediği tahakküm biçimlerinin bu gezegene verebileceği hiçbir şey yoktur. Yıkım, felaket, ölüm, yok oluş dışında bir şey üretmeyen bu düzene alternatifler ören bir ittifak temel alınmalıdır.
Asgari müşterekler vardır, asgari talepler vardır. Bu talepler hemen her kesimi tatmin edebilecek taleplerdir. İfade ediliş şekli farklı olsa da sorunun kökenine inildiğinde aynı sorunlarla karşılaşacağız.