TV dizileri neleri diziyor acep?
Bütün dünyada televizyonların en çok reyting alan programları diziler. Bu yapımlar gerçek hayatı mı yansıtıyor yoksa izleyicinin rüyasındaki yaşamı mı? Konu derin ve karmaşık ama…
Bundan birkaç yıl önce Yüksekova’da bir panelde, Boğaziçi Üniversitesinden Nazan Üstündağ, o dönem Türk televizyonlarındaki üstü kapalı Kürt ağa/şeyh dizilerine değinirken, mealen ‘’Kürtçe de kullanılıyor bu dizilerin bazı sahnelerinde. Ama nasıl ve nerede Kürtçe konuşuyor dizi kahramanları? Kürtçe ki, konuşulması, yazılması için zaten yıllarca mücadele ediliyor, aslında bir mücadele dili, anadil hakkını elde etmenin bir nesnesi, bir aracı… Oysa ki bu dizilerde sadece kadınlar yakınları öldüğünde Kürtçe ağıt yakıyor. Kürtçe bu dizilerde taziye evlerinde konuşulan bir dil. Egemenler, mecbur kalınca Kürtçe’yi de devreye sokuyor, ama işte üzüntü dili, taziye dili, ölüevi dili olarak’’ demişti. Doğru perspektifle bakınca TV dizilerinde nasıl bir ideolojik amaç yerleştirildiği açığa çıkıyor.
Yine o dönemde, Galatasaray Üniversitesinde Hülya Uğur Tanrıöver de, bir yandan Mediz bünyesinde Türk egemen medyasındaki kadın temsili konusunda çalışmalar yürütürken esas uzmanlık alanı TV dizilerini daha iyi anlamamızı sağlayan yazılar yazıyor, konuşmalar yapıyordu.
TV dizilerinin ne kadar popüler olduğu tartışılmaz. Bir çok insan bugün günlük programını, abonesi olduğu dizileri izlemek üzere oluşturuyor. Kaçıranlar da hemen İnternet’e girip ekran karşısına kuruluyor.
Yoksul ya da zengin, genç ya da yaşlı farketmiyor. Kadınlar belki bu işin daha hastası ama, ‘’Bizim evde sadece belgesel izlenir’’ diyen bazı erkekler bile, işyerindeki muhabbetlerden anlaşılacağı üzere, bu dizilerin sıkı takipçileri arasında. Bu arada ciddi ve siyasi konulara girmekte ürkek davranan medya da, dizilerin arka planını, dedikodularını, ıvırını zıvırını anlata anlata bitiremiyor.
Yoksullar, dar gelirliler, öğrenciler… eğlenmek için ya da kültürel etkinlik için yeteri kadar ve istedikleri sıklıkta sinema, tiyatro, opera, bale ya da konsere gidecek durumda değiller. Para yok, zaman yok. En ucuz, en zahmetsiz eğlence küçük ekranda. Fındık fıstık, çay kahve, uzat ayaklarını gir o parlak, şafşatalı kahramanların dünyasına. Aşk, romantizm, para, kavga, hile, kıskançlık, cinayet… ne istersen var. Sonra da, evde işte sokakta, monolog ve diyalog parçaları: ‘’Sezon finalini seyrettin mi?’’, ‘’Vallahi ağladım ben’’, ‘’Ekim’e kadar ne yapacağız biz?’’.
Hiç kimse hiçbir şeyi ideolojik-siyasi amaç belirlemeden yapmıyor. Bazen bilinçli bazen bilinçsiz. İncesi var, kalını var… Bas bas bağıranı var, usul usul kulağımıza fısıldayanı var. Gözümüzün içine sokanlar beceriksiz, gözümüzün ucuna değip geçenler iz bırakabiliyor. Ne var ki ve maalesef, en romantik diziden Kurtlar Vadisine kadar hepsi sanal, hiçbiri gerçek değil. Halbuki bu memleketin insanları, işler öylesine karıştı ki zaten, hangisi gerçek hangisi kurmaca, ayıredemez oldu. Haberlerde biri çıkıp ‘’Racon kesmeden’’ sözederse tabi, ‘’Aa Kurtlar Vadisi ne zaman başladı?’’ diyor sıradan izleyici.