Af Örgütü Türkiye'nin 2022 karnesini çıkardı: 'İnsan hakları krizine milyonları etkileyen ekonomik kriz eklendi'

Af Örgütü Türkiye'nin 2022 karnesini çıkardı: 'İnsan hakları krizine milyonları etkileyen ekonomik kriz eklendi'
Uluslararası Af Örgütü'nün yıllık küresel raporunda, Türkiye'de insan hakları konusunda karanlık bir tablo çizildi. Raporda, insan hakları krizine ek olarak ekonomik krizin derinleştiği belirtildi.

Esra ÇİFTÇİ


Artı Gerçek - Uluslararası Af Örgütü, 2022 Yıllık Raporu'nda Türkiye'de devam eden insan hakları krizine ek olarak milyonlarca kişi için yaşam maliyeti krizinin derinleştiği tespitinde bulundu. Raporda Türkiye’de geçen yılki insan hakları koşulları hakkında "İnsan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkumiyet kararları devam etti. Parlamento, mevcut yasalarda çevrimiçi ifade özgürlüğünü daha da kısıtlayan sert değişiklikler yaptı" denildi.

'DEMİRTAŞ VE KAVALA HAKKINDAKİ AİHM KARARLARI UYGULANMIYOR'

Af Örgütü, Edirne ve Silivri cezaevlerinde tutulan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve iş insanı Osman Kavala hakkındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanmadığını vurguladı; İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Başkanı Öztürk Türkdoğan, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve insan hakları avukatı Eren Keskin’in son bir yılının da davalar, gözaltılar ve tutuklamalarla geçtiğine dikkat çekti.

'YOKSULLUKLA MÜCADELE YETERLİ BİR YAKLAŞIM YOK'

Af Örgütü raporunda, Avrupa Sosyal Haklar Komitesi’nin mart ayındaki Türkiye'de “yoksulluk ve sosyal dışlanma ile mücadele için yeterli ve koordineli bir yaklaşımın bulunmadığı” tespitine yer verilerek, enflasyonun milyonlarca kişi için yaşam maliyeti krizini derinleştirdiği de belirtildi.

Türkiye dahil 156 ülkede insan haklarının durumunu anlatan yıllık raporunun gazetecilerle paylaşıldığı toplantıda açılış konuşmasını, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Medya Koordinatörü Fatma Yörür yaptı. Raporda dünyadaki insan haklarının durumunu Kampanyalar Koordinatörü Damla Uğantaş değerlendirirken, genel durumu Kampanyalar Koordinatörü Deniz Akdeniz anlattı. Türkiye’deki insan haklarının durumunu ise Kampanyalar Direktörü Tarık Beyhan özetledi.

TÜRKİYE HANGİ BAŞLIKLARLA ELE ALINDI?

Küresel, bölgesel ve ülke değerlendirmelerinin yer aldığı raporda Türkiye, süren insan hakları krizine ek milyonlarca kişi için yaşam maliyeti krizinin derinleştiği ülke olarak yer aldı. 156 ülkeyi kapsayan insan hakları raporunda Türkiye başlığı ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, cezasızlık, insan hakları savunucuları, ayrımcılık, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, mültecilerin ve göçmenlerin hakları, işkence ve diğer türde kötü muamele alt başlıklarıyla ele alındı.

Rapor, Türkiye’de geçtiğimiz yılın insan hakları koşullarını şu ifadelerle özetledi:

"2022’de insan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkûmiyet kararları devam etti. Parlamento, mevcut yasalarda çevrimiçi ifade özgürlüğünü daha da kısıtlayan sert değişiklikler yaptı. Polis, birçok ilde yasaklanan Onur Yürüyüşlerine katılan yüzlerce kişiyi hukuka aykırı güç kullanarak gözaltına aldı ve barışçıl toplanma hakkı ciddi şekilde kısıtlanmaya devam etti. Danıştay, 2021 tarihli İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararını bozmayı reddetti.

'İŞKENCEYE İLİŞKİN CİDDİ VE GÜVENİLİR İDDİALAR VAR'

Türkiye, dünyanın en yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülkesi olmayı sürdürdü. Ancak siyasetçiler arasında ve medyada yükselen mülteci karşıtı ırkçı söylemlerin yarattığı zeminin etkisiyle Afganların ve diğer mültecilerin başvuruları alınmadan geri gönderilmeleri ölümlere ve ciddi yaralanmalara neden oldu. İşkence ve diğer türde kötü muameleye ilişkin ciddi ve güvenilir iddialar söz konusuydu."

TÜRKİYE RAPORLARININ DEĞİŞMEYEN BAŞLIĞI: İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Raporun Türkiye bölümünün değişmeyen başlığı ise ifade özgürlüğü oldu. Raporda, 2022'ye ilişkin öne çıkan olaylar şunlardı:

"2022’de de Türkiye’de sivil toplum, hakları korumak için düzenlenmesi gereken yasaların hakları kısıtlıyor olmasına karşı mücadele etti. Mayıs ayında gazetecilerin ve vatandaşların gösteri ve eylemleri kaydetmesini engelleyen genelgenin yürütmesinin durdurulmasına yönelik Danıştay kararı kesinleşti.

Ekim ayında parlamento, “sansür yasası” olarak anılan bir paketle çeşitli yasalarda değişiklikler yaptı. Tedbirler, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun getirilmesi ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun yetkilerinin artırılmasını içeriyordu. Bu değişikliklerle birlikte kurum, sosyal medya şirketlerini içerikleri kaldırmaya ve kullanıcı verilerini paylaşmaya zorlama, aksi halde para cezasına çarptırma ve bant genişliğini ciddi şekilde azaltma yetkisi elde ediyordu. Yasa ayrıca cezai, idari ve mali sorumluluklar ekleyerek, sosyal medya şirketlerine yönelik mevcut katı kuralları daha da genişletildi. Aralık ayında, Bitlisli gazeteci Sinan Aygül, doğrulanmamış cinsel istismar iddialarını paylaştığı bir tweet nedeniyle yeni suç kapsamında tutuklanan ilk kişi oldu. 12 gün sonra, 22 Aralık'ta serbest bırakıldı.

DİYARBAKIR'DA TUTUKLANAN GAZETECİLER HATIRLATILDI

Haziran ayında, üç medya kuruluşundan 16 gazeteci ve Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı, Diyarbakır'da “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. Yıl sonunda hâlâ iddianame hazırlanmamıştı.”

GÜLŞEN DE RAPORA GİRDİ

Raporda pop şarkıcısı Gülşen’den, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nin 11 üyesine uzanan örnek ifade özgürlüğü davalarına yer verildi.

'CUMARTESİ ANNELERİ VE ONUR YÜRÜYÜŞLERİ ENGELLENDİ'

Raporda, Cumartesi Anneleri ve Onur yürüyüşlerine yapılan müdahaleler de şu bilgilerle yer aldı:

"Haziranda çevik kuvvet polisi Cumartesi Anneleri 900. toplanmasını engelleyerek çok sayıda kayıp yakınını gözaltına aldı. Ağustos ayında polis, Cumartesi Anneleri’nin Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü münasebetiyle Altınşehir Mezarlığı’nda düzenlediği barışçıl protestoyu engelledi ve 14 kişiyi gözaltına aldı. Ağustos 2018'de 700. toplanmaya katılan 46 kişi hakkındaki temelsiz yargılama devam etti. Eylül ayında polis, grubun beşinci duruşması öncesinde Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yapmasını engelledi ve üçü avukat olmak üzere 16 kişiyi gözaltına aldı.

Onur Yürüyüşlerine yönelik hukuksuz kısıtlamalar devam etti. LGBTİ+ hakları örgütleri ülke genelinde 10 Onur Yürüyüşü’nün yasaklandığını ve Onur Haftası'nda 530'dan fazla kişinin gözaltına alındığını belgelediler. 10 Haziran'da Ankara’da polis, öğrencilerin gerçekleştirmek istediği Onur Yürüyüşü'nü engelledi ve 38 öğrenciyi gözaltına aldı.

İstanbul'daki Onur Haftası etkinliklerini keyfi olarak yasaklandı. 26 Haziran'da polis, yasağa karşı koyarak İstiklal Caddesi'nde toplanan LGBTİ+ aktivistlerini göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullanarak dağıttı ve en az 370 katılımcıyı keyfi olarak gözaltına aldı.”

'ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ BASKI ALTINDA'

Raporda, "Türkiye’nin kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele konusundaki tavsiyeleri sivil toplum örgütlerinin (STÖ) taciz edilmesini kolaylaştırmayı maskelemek için kullandığı", bu sırada da hükümetler arası Mali Eylem Görev Gücü'nün “gri listesinde” kalmaya devam ettiği belirtildi. Yetkililerin ayrıca Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun kapsamında, STÖ’lere yönelik müdahaleci denetimlerini yoğunlaştırdığı tespiti yapılarak, örgütlenme özgürlüğüne ilişkin şu bilgilere yer verildi:

“HDP'nin kapatılması ve 451 yönetici ve üyesine beş yıl siyaset yasağı verilmesine yönelik dava, yıl sonunda hâlâ sürüyor. Kasım ayında AİHM, HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve diğer 13 eski milletvekilinin haklarının, devletlerin insan haklarını kısıtlama yetkisini sınırlayan 18. Madde kapsamında Türkiye tarafından ihlal edildiğine hükmetti.

Nisan ayında “kadın haklarını savunma kisvesi altında, yasa dışı ve ahlak dışı faaliyetlerde bulunduğu, Türk aile yapısını zedelediği” iddiasıyla Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na yönelik kapatma davası başladı.

Tarlabaşı Toplum Merkezi'ne, “toplumda LGBTİ+ olarak bilinen bireylerin cinselliğini normalleştirerek çocukların cinsel yönelimlerini etkilemeye çalışmak” iddiasıyla Mayıs ayında açılan dava yıl sonunda devam ediyordu."

'İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI ÖZGÜR DEĞİL'

Raporda insan hakları savunucularının özgür olmadığı önemle vurgulandı. Kavala ve Demirtaş davalarında mahkemelerin AİHM kararlarını uygulamadığı hatırlatılarak şu ifadeler kullanıldı:

"Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarında mahkemeler AİHM kararlarını uygulamazken, Cumhurbaşkanı ve hükümetin diğer üst düzey üyeleri bu kararların Türkiye'yi bağlamadığını iddia ettiler. Osman Kavala'nın 2019 kararı uyarınca cezaevinden tahliye edilmemesi, Şubat ayında Avrupa Konseyi'nin Türkiye aleyhine ihlal prosedürü başlatmasına neden oldu. Bu, şimdiye kadar bir üye devlete karşı başlatılan ikinci ihlal prosedürüydü.

Nisan ayında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, herhangi bir delil olmamasına rağmen Osman Kavala ve diğer yedi kişiyi yeniden yapılan Gezi Parkı yargılamasında suçlu buldu. Osman Kavala, "hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan hüküm giydi ve şartlı tahliye imkânı olmaksızın müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Osman Kavala'ya yardım ettikleri iddiasıyla sanıklardan Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Hakan Altınay ve Yiğit Ekmekçi 18'er yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Bu kişiler hakkındaki mahkûmiyet kararlarına yapılan itirazlar, yıl sonunda Bölge Adliye Mahkemesi’nde beklemedeydi.

İHD Eş Başkanı Öztürk Türkdoğan, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, insan hakları avukatı Eren Keskin’in davalar, gözaltılar ve tutuklamalarla geçen yılı raporda yer buldu. Özgür Gündem'in bir günlük nöbetçi genel yayın yönetmenliğiyle ilgili yargılamaların ardından Eren Keskin'in cezaları yıl sonunda toplam 26 yıl dokuz aya ulaştı.”

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İÇİN YAPILAN BAŞVURULAR REDDEDİLDİ'

Raporda, mayıs ayında kadınları ve sağlık çalışanlarını şiddetten korumayı amaçlayan bir yasanın yürürlüğe girdiği ve kadına yönelik ısrarlı takibi ayrı bir suç olarak tanımladığı belirtilse de, “Hükümetin açıkladığı resmi istatistiklere göre erkekler yılın ilk 10 ayında kadın cinayetlerinde en az 225 kadını öldürdü, ancak bazı raporlar çok daha yüksek sayılar kaydetti. Örneğin Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 393 kadının öldürüldüğünü bildirdi" ifadeleri kullanıldı. Rapor şöyle devam etti:

"Temmuz ayında, Danıştay, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden (İstanbul Sözleşmesi) çekilmeye yönelik 2021 Cumhurbaşkanlığı kararının iptali için onlarca kadın örgütü, baro ve diğer kuruluşların yaptığı başvuruyu reddetti. Mahkeme bu kararla, yürütmenin sözleşmeden tek taraflı olarak çekilmesini bilfiil tasdiklemiş oldu. Konsey'in başvuruları reddetme kararına karşı yapılan itiraz henüz bir karara bağlanmazken, kadın hakları örgütlerinin çok sayıda ayrı başvurusu yıl sonu itibariyle hâlâ değerlendirmeye alınmamıştı.

'LGBTİ+'LARA KARŞI NEFRET SÖYLEMİNİ MEDYA KÖRÜKLEDİ'

Hükümet yetkilileri dahil bazı siyasetçiler devamlı olarak LGBTİ+’lara karşı nefret söylemine ve karalama kampanyalarına başvurdu ve bunlar medya tarafından körüklendi.”

MÜLTECİLERİN VE GÖÇMENLERİN HAKLARI

Raporda, Türkiye yetkililerinin, sınırda koruma bekleyen binlerce Afgana yönelik, başvuruları alınmadan İran’a geri gönderilmeleri için atış mühimmatı dahil olmak üzere hukuka aykırı güç kullandığını şu cümlelerde açıklandı:

"Bazı durumlarda sınırdan geçmeye çalışan Afganlara karşı ateşli silah kullanıldı ve bu olaylar ölüm veya yaralanmalarla sonuçlandı. “Gönüllü geri dönüş” kisvesi altında, bazı kişiler hukuka aykırı bir şekilde uçaklarla Afganistan'a sınır dışı edildi.

İnsan hakları örgütleri, şubat ve temmuz ayları arasında Türkiye makamlarının yüzlerce Suriyeli mülteciyi keyfi olarak gözaltına aldığını, alıkoyduğunu ve hukuka aykırı şekilde geri gönderdiğini belgeledi.”

İŞKENCE VE DİĞER TÜRDE KÖTÜ MUAMELE

Raporda öne çıkan hak ihlallerinden biri de işkence ve diğer türde kötü muamele oldu. Yaşanan işkence ve kötü muameleye ilişkin raporda şu bilgiler yer aldı:

“Görgü tanıkları, Nisan ayında İstanbul'daki Marmara (eski adıyla Silivri) Cezaevi’nde kalabalık bir gardiyan grubunun mahkumları dövdüğünü ve intihara sürüklediğini bildirdi. Ferhan Yılmaz adlı bir mahkûm, gardiyanlar tarafından işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakıldığı iddia edildikten sonra Nisan ayında hastanede öldü. Diğer 10 mahkûmun da gardiyanların kendilerini dövdüğünü bildirmeleri üzerine ülke çapındaki farklı cezaevlerine nakledildiği öne sürüldü. Silivri İlçe Cumhuriyet Başsavcılığı iddialarla ilgili soruşturma başlatıldığını duyurdu ancak yıl sonunda henüz sonuç belli değildi.”

Öne Çıkanlar