Vartinis katliamı 29 yıldır adalet bekliyor: Herkes sadece kendisinin sağ kaldığını sanıyordu
Vartinis’te Öğüt ailesinden dokuz kişinin yakılarak can verdiği katliam davası zaman aşımı ile karşı karşıya. Tanıklar, katliamın yaşandığı beldede o gece yaşananları +Gerçek’e anlattı.

Remzi BUDANCİR
+GERÇEK-1990'lı yıllarda, yüzlerce köy yakılıp boşaltıldı, yüzlerce faili meçhul cinayetler, gözaltına kaybettirmeler ve yargısız infazlar yaşandı. 90’lı yıllarda işlenen cinayetler ile ilgili davalar açılsa da failler hakkında açılan davalar ya düşürüldü, ya beraat kararları verildi yada yargılama safhası uzatılarak dosya zaman aşımını uğratıldı. Zaman aşımına uğrama tehlikesi altında olan davalardan biri de 1993’te tüm beldenin gözleri önünde gerçekleşen Vartinis katliamı ile ilgili devam eden dava.
ÖĞÜT AİLESİ ÇOCUKLARI İLE BİRLİKTE YAKILARAK CAN VERDİ
Tarih 3 Ekim 1993. Muş'un Korkut ilçesi Altınova (Vartinis) Beldesi askerler tarafından kuşatıldı. Kimsenin evinden çıkmasına izin verilmedi. Evleri ateşe verilenlerden biri de Nasır Öğüt’tü. Yanan evden çıkmalarına izin verilmeyen Nasır Öğüt, eşi Eşref Oran ve 7 çocuğu yanarak can verdi. Ailenin diğer çocuğu Aysel Öğüt şans eseri amcanın evinde olduğu için katliamdan sağ kurtulabildi. Nasır ve Eşref Öğüt yanan evde en büyüğü 13, en küçüğü 2 yaşında olan çocukları ile birlikte yanarak can verdi.
10 YIL BEKLETİLEN KATLİAM DOSYASI 2003 YILINDA TEKRAR AÇILDI
Katliama ilişkin 1993 yılında Muş Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcılığına gönderilen iddianamede, olayın PKK tarafından yapıldığı iddia edildi. Ardından davada görevsizlik kararı verilmesi istendi. Diyarbakır DGM’de bu talebe uyarak görevsizlik kararı vererek, dosyayı kapattı. Tüm Vartinislilerin tanık olduğu bu katliam ile ilgili uzun bir süre hiçbir işlem yapılmadı. Ailenin geriye kalan tek ferdi Aysel Öğüt’ün, 2003 yılında Muş Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe vererek faillerin o tarihte askeri görevliler olduğunu bildirmesi üzerine Vartinis dosyayı tekrar tozlu raflardan indirildi. Dönemin Hasköy İlçe Jandarma Bölük Komutanı olarak görev yapan Jandarma Yüzbaşı Bülent Karaoğlu’nun sanık olarak yargılandığı dava açıldı. Ancak dava açılır açılmaz güvenlik gerekçesi ile Kırıkkale’de sevk edildi. Hakkında yakalama kararı bulunan sanık yakalanmadığı, davada bir gelişme olmaması durumunda Vartinis katliamı davası 2023 yılında zaman aşımına uğrayacak.
+GERÇEK VARTİNİS’TE
+Gerçek olarak zaman aşımı tehlikesi ile karşı karşıya olan davaya konu olan ve o katliamın yapıldığı Vartinis’teyiz. Vartinis HDP’nin kazandığı belediyelerden biri. Bu beldeye de Korkut Kaymakamı kayyım olarak atanmış ancak kaymakam pek ilçeye gelmiyor. Sadece görevlendirilen memurlar belediyede çalışıyor. Muş’a 30 km uzaklıkta bulunan, ova üzerinde kurulu olan Vartinis’e girişte bizi Kürtçe ‘Hûn Bi Xêr Hatin", ve Türkçe "Hoş Geldiniz" tabelası karşılıyor. Tabela belediyeye kayyım atamasından önce yapılmış.
Belde içinde ilerlerken ilk etapta Öğüt ailesinin evini nasıl bulacağız diye kaygı yaşıyoruz ancak ilk karşılaştığımız 12 yaşındaki bir çocuğa sorduğumuzda, "O yakılan ev mi? Katliamın yaşandığı ev. O şimdi müze. Karşıda bulunan pikabın hemen yanı" deyip, direk adrese yönlendiriyor. Vartinis’e gittiğimizde Aysel Öğüt yoktu, o gün duruşmanın görüleceği Kırıkkale’ye gitmişti. Kiminle konuşacağız kaygısını yaşarken, Öğüt’lerin müzeye dönüştürülen evinin yanında akrabaları karşılıyor bizi.
TEK ODALI ÖĞÜT’LERİN CAN VERDİĞİ EV MÜZEYE ÇEVRİLMİŞ
Nasır ve Eşref’in çocukları ile birlikte can verdiği o tek odalı, yaklaşık 50 metrekarelik ev müzeye çevrilmiş durumda. Yandığı zaman gecekondu şeklindeydi, ancak müzeye dönüştürüldüğünde duvarları ve çevre duvarı yeniden yapılmış. Müzeye çeviren ise DBP'li Nusaybin Belediyesi. Vartinis’e özgü taşlarla duvarları yenilenen evin girişinde ise Öğüt ailesinin isimlerinin yer aldığı Kürtçe ve Türkçe tabela bulunuyor. Tabelada Öğüt ailesinin isimleri ve çocuklarının isimleri ile yaşları yazılıyor. Nasır ve eşi Eşref 43 yaşında. Çocukları Sevim 13, Sevda 12, Şakir 11, Şirin 8, Aycan 4, Cihat 3 ve Cihan 2 yaşındaydı öldüğünde. Üstelik anne Eşref o sırada 9 aylık hamileydi. Öldürülmemiş olsaydı Öğüt ailesinin bir çocuğu daha olacaktı.
MÜZEYE ÇEVRİLEN EV KATLİAMIN İZLERİNİ TAŞIYOR
Müzeye çevrilen evin içine girdiğimizde 29 yıl önce yaşanan katliamın izleri bizi karşılıyor. Duvardaki rafta yanan tepsiler, yanmış duvar halısı, gaz lambası ve dahası… Odanın ortasında bulunan camekanda ise yanan eşyalar bulunuyor. Yanan eşyaların arasında en dikkat çekici olan o döneme ait ilkokul kitapları.
YAKILAN EVDE "GÜZEL TÜRKÇEMİZ" YAZISI HALA DURUYOR
Öğüt çiftinin çocuklarından öğrenci olanlar da vardı. Bu kitaplar onlara aitti. Küle dönen kitap sayfalarında okunan bölümde ‘Güzel Türkçemiz’ yazısı hala görünüyor. Sergilenen eşyalar arasında sadece bunlar yok. Mutfak gereçleri, kaşık, çatal, tabak başta olmak üzere bir evde olması gereken ne varsa hepsi yanmış vaziyette olduğu gibi muhafaza altına alanmış durumda. Evin duvarında ise Öğüt ailesine ait fotoğraflar olduğu gibi asılmış. Yanan evlerini ziyaret edince Nasır Öğüt ve ailesi mutlu hallerindeyken çekilen fotoğraflarındaki bakışlar sizi izliyor. Evin her karesi yıllar önce yaşanan katliamın izlerini günümüze taşıyor.
"YANAN EVE KİMSEYİ YANAŞTIRMADILAR"
Katliam nasıl oldu, o anda Öğüt ailesi kurtarılamaz mıydı? Bu sorumuza davanın da tanığı olan Süleyman Elçi cevap veriyor: "Tabii ki kurtarılabilirdi. Ben o sıra eve 5 metre mesafede olan kahvedeydim. Her tarafı asker sarmıştı. Askerler, özel harekâtçılar, korucular her tarafı tutmuştu. Nasır’ın evinin önünde bir panzer vardı. Onun önünde üzerinde yelek, elinde keleş Hasköy İlçe Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Bülent Karaoğlu vardı. Hepimiz tanıyorduk onu. Bulunduğum kahveye ateş açtılar, ölümden kurtuldum. Bırakmadı kimse yanaşsın. Evi ateşe vererek izlediler. Ne kimsenin gelmesine, ne de onların dışarıya çıkmasına izin verdiler. Diri diri yanmalarını izlediler. Ben bunları mahkemede yüzüne söyledim."
"KÜÇÜK ŞAKİR’İ DİPÇİKLERLE TEKRAR ATEŞİN İÇİNE ATTILAR"
Elçi’nin anlattığı bununla sınırlı değildi. Yangın sırasında Nasır Öğüt’ün eşi Eşref’in çocuklarını kurtarmak için gösterdiği çabayı anlatınca gözyaşlarına hakim olamıyor: "Anen yüreği demek ki, dayanamadı. Çocuklarını kurtarmak istiyordu ama asker izin vermiyordu. Eşref hamileydi. O içerdeyken yanan evden çocuklarını dışarıya çıkarmak istiyordu. Pencereden atıyordu. Hiç unutmam. Eşref 11 yaşındaki oğlu Şakir’i pencereden dışarıya attı. Askerler o çocuğu dipçiklerle tekrar içeriye attı. Bırakmadı kurtulsun. O çocuk ta kurtulamadı."
MÜDAHALE ETMEK İSTEYENİ DARP ETTİLER
Katliamın diğer tanığı o tarihte 17 yaşında olan Remzi Öğüt, Nasır Öğüt’ün amcasının oğlu. Evlerinin yan yana olduğunu anlatan Öğüt, o geceyi anlatırken sözcükler boğazına düğümleniyor, anlatamıyor, konuşamıyor. Evin önünden geçen yolu gösteren Öğüt, her tarafın askerler tarafından kuşatıldığını, kimsenin dışarıya çıkmasına izin verilmediğini ifade ederek yaşananları şöyle anlattı: "Dışarıya çıktığımda ev yanmıştı. Ben dışarıya çıktıklarını sanmıştım. Diğer tarafta amcam oturuyordu. Önce gidip oraya baktım, kimse yoktu. Zaten buralar hepsi asker doluydu. Korucu, özel harekât ve asker doluydu. O sırada pencerenin önünde iki ceset gördüm. O an anladım ki hepsi içerde. Müdahale etmek istedim asker beni dövmeye başladı. Burnumu, kaburgalarımı kırdılar. Annem gelip beni zorla içeri aldı. Kimseyi yaklaştırmıyorlardı."
HERKES SADECE KENDİSİNİN SAĞ KALDIĞINI SANIYORDU
Öğüt’lerin evi yanarken Vartinis’in diğer sakinleri ne yaşıyordu. Remzi Öğüt’e kulak verelim: "O sırada her yer yanıyordu. Kimsenin ne olduğundan haberi yoktu. Evler ateşe verilmiş, beldeyi kuşatan askerler ateş açıyordu. Her taraftan ateş yükseliyordu. Kimsenin kimseden haberi yoktu. Herkes sadece kendisinin sağ kaldığını sanıyordu. Her evin önünde asker, evlerin samanlarını, kışlık odunlarını, eşyalarını, evlerini ateşe vermişlerdi. Her yerde ateş yükseliyor, her yerden silah sesleri geliyordu. Dolayısı ile kimsenin kimseden haberi yoktu. Sabah saatlerine kadar sürdü bu."
KÜÇÜK ÇOCUKLAR ZAFER İŞARETİ YAPMIŞTI
Bu katliamın nedeni neydi, askerler neden tüm beldeyi ateşe vermişti? Tanıkların anlatımına göre daha önce de baskı vardı ancak bu şekilde tüm beldenin yakılacağı kimsenin aklına gelmemişti. Ancak bir detaya dikkat çekti tanıklar. 2 Ekim’de Vartinis’in yukarısında, biraz uzak bir mesafede bir çatışma çıkıyor ve bir astsubay yaşamını yitiriyor. Ardından askerler beldenin içine girdiğinde başlarında davanın sanığı olan Bülent Yüzbaşı vardı. Her tarafa ateş ediyordu. O sırada Nasır Öğüt ve küçük çocuğu fırının önündeydi. Panzer geçerken o bölgede bulunan küçük çocuklar zafer işareti yapıyor. Panzer üzerinde bulunan Bülent yüzbaşı, ateş açarak, "Bu gece bu köyü yakacağım. Göreceksiniz" diyor. Aynı günün gece yarısı birden fazla birliğin katıldığı çok sayıda asker, korucu beldeyi kuşatıyor ve o korkunç gece yaşanıyor. Remzi Öğüt’te, Süleyman Elçi’de davada sanık olarak yargılanan Yüzbaşı Bülent Karaoğlu’nu işaret ediyor. Beldede herkesin onu tanıdığını, bizzat panzerin üzerinde olduğunu, katliamı yönettiğini anlatıyor herkes.
Öğüt ailesinin can verdiği ev müzeye çevrilmiş pic.twitter.com/uqwjCi5H7S
— +GERÇEK (@artigercek) June 10, 2022
"GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDE KÖYÜ YAKIP, DALGA GEÇER GİBİ ‘BAK KÖYLÜLER YAKTI’ DEDİLER"
Tüm tanık anlatımlarına rağmen katliam 1993’ten, 2003’e kadar resmi kayıtlara ‘PKK yaptı’ şeklinde kayıtlara geçti. Katliamla ilgili bazı köylüler yargılandı ve ardından beraat etti. Bu sürecin nasıl işlediğini ise Süleyman Elçi anlattı: "Sabahın ilk ışıklarında halkı topladılar. Belediyenin oraya götürdüler bizi. İsim sordular, Elçi’ler bir tarafa, Duygu’lar bir tarafa dediler. Bizi bir araya getirdiler. Orada da hakarette bulundular. Belediyenin araçlarını orada ateşe verdiler. Bizim gözlerimizin önünde ateşe verdiler. Aynı şekilde alaylı bir şekilde ‘biz geldiğimizde sizi yaktılar’ da, ‘biz ne yapalım’ dediler. Dalga geçiyorlardı. Orada 4-5 gariban köylüyü yakaladılar. Tarlada yakalayarak getirmişlerdi. O köylüleri döverek işkence ederek ‘İşte sizi yakan bunlardır’ diyorlardı. O zaman o insanların ifadelerini tutanağa geçirmişlerdi. İşte ‘Altınova’yı militanlar yaktı’ diye. Hala ifadelerde o var."
"GERÇEKLERİ ANLATTIM, İŞKENCE İLE KARŞILAŞTIM"
Elçi’nin anlattığına göre kimse korkudan doğruyu söyleyemiyordu. Doğruyu söylediğiniz zaman ya işkenceden geçiriliyordunuz, yada öldürülüyordunuz. Elçi, kendisinin yaşadığı bir olayı örnek gösterdi: "Tabii uzun zaman sonra köye bir heyet geldi. İHD, DEP’li milletvekilleriydi. Yanlış hatırlamıyorsam Leyla Zana, Remzi Kartal ve Sırrı Sakık da o heyetteydi. Ben tüm bildiklerimi anlattım. Askerlerin nasıl geldiğini, köyü nasıl yaktıklarını, nasıl işkence yaptıklarını detaylarına kadar anlattım. Onlar gittikten sonra bu defa askerler beni aldı. Beni dondurucu soğukta Murat Nehri kenarına götürdüler. Nasıl işkence yaptıklarını anlatamam. Ölümden döndüm resmen. Durum böyleyken insanlar nasıl konuşabilir. Bu daha bizzat yaşadığım olay."
"YÜZBAŞI BÜLENT, ‘BEN BU AKŞAM BU KÖYÜ YAKACAĞIM’ DEDİ"
Davanın sanığı Bülent Karaoğlu, yargılama aşamasında köyde olmadığını, olaya uzak mesafede olduğunu iddia etmişti. "Siz Bülent Karaoğlu’nu kendi gözlerinizle gördünüz mü" sorusuna Elçi, "Bülent (Karaloğlu) Yüzbaşı vardı. Köyün ortasında ikindi vaktiydi. Milleti taradı. Kahveyi taradı. Benim kahvemde orada. Nasır Öğüt’ün evi ile arası 5 metre. Kahvede olduğum halde kahveyi taradı. Karşıda kahve ve dükkanlarda vardı. Bizi tehdit etti. Arabanın arkasında, elinde silah vardı. ‘Ben bu akşam bu köyü yakacağım’ dedi. Gece boyunca da Nasır Öğüt’ün evinin önündeydi. Kendi gözlerimle gördüm. Mahkemede de söyledim. Ona ‘Panzerin üzerinde, üzerinde yelek, elinde keleş vardı’ dedim" diye anlattı.
HALK EVLERİNDEN KAÇTI, ANA BABA GÜNÜYDÜ
Elçi’nin anlattığına göre o gece katliamın işareti önceden bizzat Bülent Karaoğlu tarafından verilmişti. 2 Ekim’de beldenin içinden geçerken "Bu gece köyü yakacağım" dediğinde bir çok kişi korkudan evlerini terk etmişti. Herkesin panik halinde kaçtığını anlatan Elçi, "Bekliyorduk ama bu kadarını değil. Ana baba günüydü. Bazıları traktörlerle kaçtı. Hatta Vartinis çıkışında tarladan bir aile traktörle kaçarken traktör devriliyor. Bir genç kızımız traktörün altında kalarak can veriyor. O gece öncesi kaçan kaçana. Hatta diğer mahallerde de evler ateşe veriliyor. Orada halk onları dışarıya çıkarıyor. Yoksa ölen sayısı daha da yüksek olacaktı. Ama Öğüt’lerin evinden kimsenin çıkmasına izin vermiyorlar" dedi.
DOKUZ KİŞİ 3 METREKARELİK MEZARA GÖMÜLÜ
Öğüt ailesinden 9 kişi beldenin yukarısında bulunan mezarlığa defin edilmiş. Askerler çekildikten sonra gelip cenazeleri çıkardıklarını anlatan Elçi, parmağını göstererek, "Hepsi yanmıştı. Sadece kemikleri kalmıştı. Ufacık kalmışlardı. Zaten hepsi bir yere gömüldü" dedi. Mezarlığa gittiğimizde Elçi’nin dediği gibi bir manzara ile karşılaşıyoruz. Öğüt ailesinden 9 kişinin defin edildiği alan yaklaşık 3 metrekare bir alan. Gömüldükleri yerin etrafı yapılmış. Kömüre dönen cenazelerin defin edildiği alan toplu mezarı andırıyor.
Yıllardır devam eden ve herkesin gözleri önünde yaşanan bu katliamla ilgili dava hala adalet bekliyor. Vartinis’te yas ve acı hala dinmiş değil. Öğüt ailesi adalet bekliyor.
YARIN: DAVANIN HUKUKİ BOYUTU