'Yürüyüşe Kandıra'dan katılmak gerçeği hatırlatmaktır'
Tutuklu yargılandığı davanın ilk duruşmasına 4 Temmuz'da çıkacak olan Figen Yüksekdağ: Hukuk katliamının yaşandığı bir ülkede tahliyeyle özgürlük beklemek zor.
HABER MERKEZİ - HDP Eş Genel Başkanı iken, 4 Kasım 2016 tarihinde gözaltına alınarak tutuklanan Figen Yüksekdağ sekiz aydır tutuklu bulunduğu Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden Gazete Duvar’a konuştu. Yüksekdağ, cezaevinde yaşadıklarını paylaştı ve gündeme ilkişkin soruları yanıtladı.
"YÜRÜYÜŞÜ, ADALET İSTEYEN HER KESİMİN DESTEKLEMESİ GEREKİR"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlattığı 'Adalet Yürüyüşü'nün desteklenmesi gerektiğini belirten Yüksekdağ, HDP’nin, yürüyüşe Yüksekdağ'ın tutuklu bulunduğu cezaevinin yer aldığı Kandıra’da karşılayacak olmasına ilişkin ise şunları söyledi:
"Bugün sırasıyla AKP- Saray iktidarına muhalif tüm kesimlere düzenlenen operasyonlar, hız kesmeden sürüyorsa bunda sırasını bekleyenlerin ve kendi sırasında olmayanların, demokrasi, adalet talebiyle ilgilenmeyenlerin de payı var. Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ‘Adalet Yürüyüşü’ gecikmiş de olsa olumlu bir hareket oldu. Sadece menzilinin ve kapsadığı kesimlerin sınırlı tutulmaması gerekir. Elbette eleştirilerimizle birlikte yürüyüşü ve taleplerini destekledik. Adalet isteyen her kesimin de desteklemesi gerekir.
Yürüyüş başladığı günden bu yana, hedefin Maltepe’yle sınırlı kalmaması beklentisi dile getirildi. Bence de doğru bir beklenti ve tanımlamadır bu.
Yürüyüşe Kandıra sapağında dahil olmak aslında her siyasi akıl sahibinin aklına gelip de söylemediği gerçeği hatırlatmış olacak. Her gerçek ve ihtiyacı transit geçmeye alışmış CHP algısında bu hatırlatma bir yere oturur mu bilemem ama transit geçtikleri her gerçek yarın yine önlerine çıkar. Tutuklanma operasyonunun Kılıçdaroğlu’na kadar uzanmayacağını kimse iddia edemez. En başta ben, sonra Diyarbakır Milletvekilimiz Nursel Aydoğan şahsında uygulanan vekillik düşürme, siyasi hakkı gasp etme saldırıları karşısında da en başta ana muhalefet partisi olmak üzere kimse güvende değil."
"MİLLETVEKİLİMİZİN GÖNDERDİĞİ MEKTUP SAKINCALI BULUNARAK BİZE VERİLMEDİ"
Söyleşide cezaevinde yaşanan hukuksuzluklara da dikkat çeken Yüksekdağ, "En son Van Milletvekilimiz Adem Geveri’nin bir mektubu 'sakıncalı' bulunarak bize verilmedi. Aynı mektup benimle birlikte, buradaki dört siyasetçiye gönderilmişti. İtiraz süreci sonuçlanmadığı için mektuptaki hangi 'sakıncalı' ifadenin sansürlendiğini ve bize verilmediğini bilmiyoruz. Sadece artık 'bu kadar da olur mu' türünden cümleler kurmuyoruz. Oluyor çünkü" dedi.
Kendilerini tutuklatan ve bir kısmı bugün 'FETÖ'den yargılanan hakim ve savcılara ilişkin ise Yüksekdağ şunları belirtti:
"Evet, burada da FETÖ soruşturması kapsamında tutuklananlar var. Kadınlar blokunda olduğunu biliyoruz ama birkaç avukat ziyareti dışında pek görmedim. Koridorda karşılaştırmama sisteminden dolayı başka türlü görme durumu da olmuyor. Erkeklerin kaldığı bölüm ve binalarda çoğunlukla yargıç ve savcıların tutuklu olduğunu biliyorum. İlginç ve ironik bir durum tabii. Vakti zamanında beni tutuklatan yargıç ve savcılardan biriyle aynı hapishanede kalıyor olabiliriz. Bize dönük operasyonları yöneten, tutuklayıp ceza veren hâkim ve savcıların neredeyse hepsi ya tutuklu ya ihraç edilmiş ya da bize karşı kullandıkları yasalardan kaçıyorlar."
"IŞİD VAHŞETİNE DİRENENLERİN YANINDA OLMAK NEDEN YANLIŞ OLSUN"
Yüksekdağ söyleşide, Suruç'ta HDP Eş Genel başkanı olarak dile getirdiği sözlerinin hedef alınmasına dönük soruya da yanıt verdi:
"Hedef alınan sözlerimle, kırparak, çarpıtarak, bir nefret hedefine dönüştürerek anlamını yitirmeyecek bir gerçeği ifade ettim. Üstelik o zaman PYD’yi YPG ve YPJ’yi terör yapılanması olarak görmüyorlardı. Kobane’de IŞİD kuşatması kırıldıktan sonra Türkiye içinde 200 kilometre boyunca peşmerge ve silah sevkiyatı yapanlar da onlardı. IŞiD tehdidi altındaki Süleyman Şah Türbesi’ni YPG desteğiyle taşıdıklarını, Ankara’da PYD’yle ortak koordinasyon masası kurulduğunu da unutmayalım. Benim söz konusu konuşmam, Suriye Kürtleri açık düşman ilan edildikten ve iktidarın IŞİD’le kurduğu köprüler berhava olduktan sonra, bant kayıtlarıyla dolaşıma sokuldu ve saldırı gerekçesine dönüştürüldü. Bir Türk siyasetçinin destek ve sahiplenme tavrını cezalandırarak, linç histerisi yaratarak, Suriye Kürtlerine karşı düşmanlık ve ırkçı nefret örgütlemeye yöneldiler. O konuşmanın ilgilenmedikleri ve gürültüyle üstünü örttükleri esas kısmı hâlâ geçerliliğini koruyor. Dün de bugün de IŞİD vahşetine karşı direnenlerin yanında olmak, onlarla barışçıl, demokraktik bir bölge ve Türkiye için sırt sırta vermek neden yanlış olsun? Bakın bugün dört tarafımızdan Türkiye’nin güvenle sırtını dayayabileceği sırtını dönmekten korkmadan ittifak kurabileceği tek devlet ya da meşru güç kaldı mı? Bunların hepsi Türkiye’yle derdi olmayan, iktidarın gerçekleştirdiği operasyonlarda onca kayıp vermesine rağmen, misillemeci ve saldırgan tavır sergilemeyen Suriye Kürt siyasetine düşmanlığın sonuçları. Hâlâ 'neden Suriye’de ve bölgede IŞİD ve tekfirci çeteler yerine Kürtlerle ittifak kurulmadı?' sorusuna akılcı, ahlaki bir cevap veremedikleri için bu cevabı verenleri taşlayarak sorunu çözeceklerini sanıyorlar."
"HUKUK KATLİAMININ YAŞANDIĞI BİR ÜLKEDE TAHLİYEYLE ÖZGÜRLÜK BEKLEMEK ZOR!"
Yüksekdağ, hala tutuklu olmalarına ilişkin soruya yanıt verirken, yaşanan olağan olmayan duruma dikkat çekerek "Tutuklanmamız zaten olağan koşulların ürünü değildi. Bu kadar uzun kalmamız da olağan değil. Ben kendi adıma uzun tutukluluğu bekliyordum. Genellikle politik iyimserimdir ama bu süreçte beni her şeye hazır olma duygusu yönetti. En kötüsüne hazır olursan kötülük şoke edici gücünü yitirir, sen güç kazanırsın. Buna da bir tür kötünün içinde iyimserlik diyelim. Hukuk katliamının yaşandığı bir ülkede tahliyeyle özgürlük beklemek zor! Üstelik mahkemelerin verdiği tahliye kararları da oyuncağa dönüştürüldü. Üç milletvekilimiz tahliye edildikten sonra hiçbir hukuki izah yapmaya bile zahmet etmeden yeniden tutuklandı. Hapishane alanının bu kadar genişlediği şartlarda, özgürlük alanını da bizim genişletmemizden başka seçenek yok" dedi.
"BARIŞ SÜRECİ YAKIN BİR OLASILIK DEĞİL"
Yüksekdağ, yeni bir 'barış süreci' başlatılacağına dair iddialara ilişkin de konuştu:
"Barış sürecinin yeniden başlaması yakın bir olasılık değil ne yazık ki. Daha topluma neden bitirildiğini dahi izah edemediler. Sürecin bitirilmesini değil de çatışmasız, ölümsüz geçen iki yıllık çözüm sürecini sorun olarak gören zihniyet değişmedikçe, yeni bir süreç başlamaz. İçeride ve dışarıda çatışmacılık ve çözümsüzlüğü tırmandırmak ne getirdi bize önce buna bakalım. Tarihsel varlık mücadelesi ve beka sorunu adı altında, Türkiye halkları en kritik beka tehlikesine sürükleniyor. Çözümde oluşan tüm düzey sıfırlanmış, az buçuk yapılanlar da inkâr edilmiş durumda. Yine de çaresizliğe, seçeneksizliğe saplanmamak gerekir. Belki sıfırdan başlamak daha hayırlısı olabilir. İktidarın süreç diye bir derdi olmasa da her gün ölümle, acıyla kuşatılan halkın barışa ve çözüme ihtiyacı var ve her ihtiyaç kendine bir yol bulur."
AKP'nin kendine güvenmediği için bir erken seçimi olası görmeyen Yüksekdağ, siçem olasılığına ilişkin olarak da şu tespitte bulundu:
"AKP-Saray gücünden emin olsa bir gün beklemezlerdi ama referandum sonuçlarından sonra istedikleri gibi ezici çoğunlukla iktidar mümkün değil. AKP-MHP koalisyonu da buna yetmez. Baskıyı artırarak, sandık oyunlarında yeni sahneler sergileyerek seçime gitmeleri durumunda ise pamuk ipliğiyle tutundukları meşruiyetle tüm bağları kopar. Ama her şeye olduğu gibi erken seçime de hazır olmamız gerekir. Biz hazırız mesela. Bütün kayıplarımıza, ağır bedellere, siyasi yasaklarla kuşatılmış olmamıza rağmen halklarımıza ve seçmenlerimize güveniyoruz."
Yüksekdağ söyleşide, cezaevi yaşamına ilişkin soruları da yanıtladı.
FİGEN YÜKSEKDAĞ’A ÖZGÜRLÜK EYLEMİ için resimdeki bağlantıya tıklayınız