Eren Keskin: Hakim ve savcılar devlet görevlisini tecavüz suçundan tutuklamaya korkuyor
Yağmur KAYA
ARTI GERÇEK - 1997 yılından bu yana devlet güçlerinin cinsel saldırısına maruz kalan kadınlara ücretsiz avukatlık yaptıklarını söyleyen avukat Eren Keskin, 700'den fazla kadının kolluk güçleri tarafından istismar edildiklerine dair başvuru aldıklarını ifade ederek, "Hakimler ve savcılar bir devlet görevlisini tecavüz suçundan tutuklamaya korkuyorlar" dedi.
Batman’ın Beşiri ilçesinde uzman çavuş Musa Orhan (20) tarafından cinsel istismar uğrayan ve 16 Temmuz’da intihar girişimden bulunan 18 yaşındaki İpek Er tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirmişti. Kaldırıldığı hastanede 34 gün yaşam mücadelesi veren İpek Er bıraktığı mektubunda Musa Orhan tarafından cinsel saldırıya uğradığını belirtmesine rağmen Orhan aynı gün serbest bırakılmıştı.
İpek Er'in yaşamını yitirmesinden sonra, fail Musa Orhan’ın tutuklanması için sosyal medyada kampanya başlatılmıştı. Kamuoyunun sosyal medya üzerinden gösterdiği tepkiler ve protestolar sonrası uzman çavuş Musa Orhan tutuklanırken, kamuoyundan gelen tepkiler üzerine üst düzey yetkililerden açıklamalar gelmişti. Denetleme ve adaleti sağlama görevini yine ‘5’inci kuvvet’ yerine getirdiğini ifade eden avukat Eren Keskin, hakim ve savcıların görevini yapmadığını söyledi.
Keskin, "Daha doğrusu bir devlet görevlisini tecavüz suçundan tutuklamaya korkuyorlar. Bu 1990 lı yıllarda da böyleydi bugünde böyle. Bu anlayış devam ettiriyor kendini" diyerek, Türkiye’nin iç hukuk da kadına şiddet alanında önemli düzenlemeler yaptığını, uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’ni şiddeti önlemek adına imzaladığını ama Türkiye’nin ne kendi iç hukukunu uyguladığını ne de İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamadığını ifade etti.
‘HAKİM VE SAVCILAR KENDİ İÇ HUKUKUNA AYKIRI DAVRANIYOR’
Keskin, "Türkiye, uluslararası sözleşmelerin zaten hiçbirini uygulamıyor. Tamamen kendi iç hukukuna da aykırı kararlar veriyor hâkim ve savcılar. Yargı bir kere her şeyden önce bağımsız değil, bu çok net. Bunun dışında yargıya hâkim olan anlayışta son derece erkek egemen, feodal ve militarist bir anlayış. Yani hâkimler ve savcılar ‘Erkek devleti’ in birer unsuru olarak bakıyorlar olaya" diyen Keskin, 1997 yılından bu yana devlet güçleri tarafından cinsel işkenceye, saldırıya uğrayan kadınlara ve trans kadınlara ücretsiz avukatlık yaptıklarını dile getiriyor ve ekliyor:
‘CİNSEL İŞKENCE BİR POLİTİKA’
"Ve 700’den fazla kadının bu süreçten beri bize başvurusu oldu. Bu sayının çok büyük bir bölümü Kürt illerinde yaşayan kadınlar. Kürt kadınlar dışında sosyalist kadınlar, adli nedenler ile gözaltında cinsel şiddet yaşayan kadınlar var. Bir de tabii ki trans kadınlar var. Cinsel saldırı bir politika. Bakın Batman’da 1990’lı yıllarda İpek Er olayında olduğu gibi çok yoğun intiharlar yaşanmıştı. O dönemde biz bunların üzerine gittiğimiz de hep genel olarak oradaki askerlerin küçük yaştaki kızlara cinsel saldırıda bulunmaları ve daha sonra kızların intihar etme olayı ile karşılaşmıştık. Bunu yapan kişi kendisine bir şey olmayacağını düşünüyor. Buna bir ‘hak sahibi’ olduğunu düşünüyor. Ve bugün eğer sosyal medyanın gücü olmasaydı aynen 90’lar yaşanıp kapatılan, üstü örtülen olaylar gibi olacaktı. Tabii ki bundan sonra ne olacak, bu kişi ceza alacak mı? Bunu bilmiyoruz ama en azından bugün elimizde sosyal medya gibi bir imkân var ki duyurabiliyoruz bu tür olayları. Ama bu çok geçmişe dayalı bir politika."
'SAVCI SÜRÜLDÜ, HAKKIMDA DAVA AÇILDI, FAİLLER BERAAT ETTİ'
Keskin, kolluk kuvvetleri tarafından cinsel istismar ve cinsel şiddetin yaşanmasının bir savaş politikası olduğunu ve bu savaş politikasının geçmişte de yaşandığını vurgulayarak, 1993 yılında Mardin’de kolluk kuvvetlerinin cinsel saldırısına uğrayan Ş.E olayını örnek gösterdi ve ekledi:
‘MUSA ÇİTİL VE KOMUTASINDAKİ 405 ASKERE DAVA AÇILDI’
"93 yılında Mardin’de -bu kadınla yurtdışında karşılaştım- hem kendisine hem annesine askerler tarafından cinsel saldırıda bulunulmuştu ve yurt dışına gitmişti aile. Aile yurtdışında bana ulaştı. Ve çok kötü durumdaydı. Başvurusunu aldık ve daha sonra suç duyurusunda bulunduk. Ş.E isimli genç kadına cinsel saldırıda bulundukları için Musa Çitil ve komutasındaki 405 asker hakkında dava açıldı. O zamanlar bu konu kamuoyuna yansıdı ve Yıldırım Türker ‘Tecavüzcü sürüsü’ diye bir yazı yazmıştı ve o yazısı nedeniyle Yıldırım Türker yargılandı. Hatta o dönem bu davayı bir kadın savcı açmıştı Mardin'de. Hemen o kadın savcı başka bir yere sürüldü. Benim hakkımda davalar açıldı. Ve sonuçta Musa Çitil ve tüm askerler beraat ettiler. Sonra Musa Çitil yıllar sonra Sur olaylarında o bölgenin komutanı olarak karşımıza çıktı."
‘KADINA YÖNELİK CİNSEL SALDIRI BİR SAVAŞ YÖNTEMİDİR’
Hukukun ve yargının sağlayamadığı adaleti sosyal medyanın sağladığını ve bu güç ile bu ve benzeri olayların açığa çıktığını vurgulayan Keskin, savaş ve çatışmanın yaşandığı tüm ortamlarda kadına yönelik şiddet, cinsel saldırıların bir yöntem olarak uygulandığını belitti ve ekledi:
"1’inci Dünya Savaşı ve 2’inci Dünya Savaş’larında da kadına yönelik cinsel saldırı uygulanmış. Bu savaşlarda milyonlarca kadın cinsel işkenceye maruz kaldı ama bu savaşlarda sonra kurulan Nürnberg Mahkemelerinde kadına yönelik şiddet savaş suçu sayılmadı. Ancak Ruanda ve Bosna Hersek’teki çatışmalardan sonra kadınların mücadelesi ile artık kadına yönelik şiddet insanlığa karşı işlenmiş bir suç, bir savaş suçu olarak kabul ediliyor. Çatışma olan tüm coğrafyalarda kadına yönelik şiddet her zaman karşı tarafın erkek askerleri tarafından uygulanmıştır. Bu nedenle bölgede yaşadığımız çatışma ortamından bağımsız düşünemeyiz. Ama şu değil tabii ki! Sadece savaş bölgesinde uygulanıyor değil! Coğrafyanın her tarafında erkek egemen bir anlayış olduğu için kadına yönelik cinsel saldırı her zaman var ama savaşın olduğu bölgede çok daha yoğun ve bir politika olarak uygulanıyor."
‘YAŞANAN BİR OLAYI YOK SAYAMAZSINIZ’
Kolluk kuvvetleri tarafından kadına yönelik cinsel saldırı olaylarını ‘Hepsi Gerçek’ isimli bir kitapta yayınladıklarını ifade eden Keskin, 30 yıldır insan hakları hareketi içinde yer aldığını, yıllarca kolluk güçlerinin işlediği suçlar üzerine mücadele ettiğini ifade etti ve ekledi:
"Yıllarca bu nedenle yargılandım, hapis cezaları aldım. Hep devletin askeri kuvvetlerine hakaret olarak değerlendirildi. Ama bu bir gerçek ve yaşanıyor. Siz yaşanan bir olayı yok sayamazsınız. Ben 30 yıldır insan hakları hareketi içindeyim ve 30 yıldır o kadar çok olayla karşılaştım ki ‘Hepsi gerçek’ diye bir kitapta yayımladık. Bu kitapta mağdurların hikayeleri var. İnsan Hakları mücadelesinde özneniz insandır, insan haklarıdır, insandır. Bizim öznemiz devlet değildir, insandır. Biz devletin hak ihlallerine karşı mücadele ediyoruz. Bu nedenle biz tabii ki devleti eleştireceğiz gerekirse protesto edeceğiz. Bu, bizim varlık nedenimiz zaten."