Kılıçdaroğlu: Kararı tanımıyorum; Canan Kaftancıoğlu, İstanbul İl Başkanımızdır
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuştu.
"Hak, hukuk, adalet" sloganlarıyla kürsüye gelen Kemal Kılıçdaroğlu, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
"Ne yaparlarsa yapsınlar, inandığımız yolda kararlılıkla yürüyeceğiz" diyen Kılıçdaroğlu, "Yeni bir dönem başlamak üzere, her birimizin tek tek sorumluluğu var. Yaşlısı genci, erkeği kadını, her birimiz bu ülkenin geleceğinden sorumluyuz. Bu ülkeyi haramilere teslim etmeyeceğiz" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, SADAT uyarısına grup toplantısında da devam etti. Kılıçdaroğlu, "Milletimiz özgürlüklerine yönelik tehditle karşı karşıyadır. Ve bu sadece bir kesimin özgürlükleri veya hayat tarzı da değildir. Mütedeyyin kesim de artık uyanmalıdır. Karşımızda kendi uydurdukları din zırhına bürünmüş bir yapı vardır. Bu yapı Anadolu’nun tertemiz İslam anlayışına büyük bir tehdittir. Samimi Müslümanlar bunun karşısında dimdik durmalıdır, ‘ASRİKA’ karşısında da dimdik durmalıdırlar. Buradan benzer bütün yapılara, birilerinin katipliğini yapan mektupçu mafyalara, kendini derin devlet ilan etmiş müptezellere, milletimizin özgürlüklerini tehdit etme gafletinde bulunanlara da sesleniyorum. Haddinizi bilin, karşınızda Türkiye’nin dindarları, sofuları, sufileri, inançlıları ve inançsızları vardır ama hepsinden önemlisi sizin karşınızda dimdik duran ahlaklıları vardır, karşınızda Kuvâ-yi Milliyecileri vardır, karşınızda CHP vardır" dedi.
Kılıçdaroğlu, Yargıtay’ın CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu kararına karşı "İl Başkanımızın siyasi yasak kararını asla tanımıyoruz. Mahkemeyi de tanımıyoruz, verdiği kararı da tanımıyoruz. Canan Kaftancıoğlu İstanbul İl Başkanımızdır" ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle:
BU ÜLKEYİ HARAMİLERE VE TAŞERONLARINA TESLİM ETMEYECEĞİZ: Beni dikkatle dinlemenizi isterim. İkinci isteğim, söylemlerimin Türkiye sathında seslendirilmesidir. Seslendirecek olan sizlersiniz. Sloganın ötesine geçmek zorundayız. Yeni bir dönem başlamak üzere. Halkın iktidarı, güçlü olarak halka güven vermek zorundadır. Her birimizin tek tek sorumluluğu var; yaşlısı, genci, erkeği, kadını… Her birimiz bu ülkenin geleceğinden sorumluyuz. Bu ülkeyi haramilere ve haramilerin taşeronlarına teslim etmeyeceğiz. Hedefimiz budur. Baskılar, engellemeler, yargı kararları var biliyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar inandığımız yolda, kararlılıkla yürüyeceğiz.
ASLA ONLAR YALNIZ OLMAYACAK, ONLARLA BERABER OLACAĞIZ: Gezi mağdurları ailelerini ziyaret ettim. Vera ve Ege’yi kucakladım. Onlar, demokrasi talebinde bulunanların, haksız yere hapse atılanların aileleri. Demokrasiye sahip çıkan, demokrasiyi savunan; bu ülkede hakkı, hukuku ve adaleti gerçekleştirmek için mücadele edenlerin aileleri. Ve onlar haksız, hukuksuz bir şekilde hapse atıldılar. Sanıyorlar ki onlar yalnızlar. Asla onlar yalnız olmayacaklar, onlarla beraber olacağız. Onların idealleri ile beraber olacağız. Zaten mücadelemiz demokrasi, insan hakları, yargı bağımsızlığı, kadın erkek eşitliği, hakkı hukuku bu ülkede inşa etme mücadelesidir.
57 HÜKÜMETİN HARCADIĞI PARA 713 MİLYAR DOLAR: Söylemlerimizi verilere dayandırmak zorundayız. Rakamlara dayandırmak zorundayız. Toplumu ikna etmek zorundayız. Doğruları söylemek zorundayız. Şunu hafızanızdan hiç çıkarmayın. Bugüne kadar, yani AK Parti iktidarlarına kadar Türkiye’ye, 57 hükümet hizmet etti, cumhuriyetin kuruluşundan 2002’ye kadar. 57 hükümetin harcadığı para 713 milyar dolar. Cumhuriyet’in kuruluşundan 2002’ye kadar. Osmanlı’nın borcunu son kuruşuna kadar ödediler. Keban Barajı’nı yaptılar, Atatürk Barajı’nı yaptılar; Sümerbank, Etibank’ı yaptılar, demir ağlarla döşediler, gübre fabrikaları, şeker fabrikaları… Her şeyi yaptılar. Borçları ödediler. Onurlu durdular, dik durdular; kimseye gidip yalvarmadılar, el avuç açmadılar. Ve onların bir felsefesi vardı, ‘Her fabrika bizim için bir kaledir’ diyorlardı. Ekonomik olarak güçlenmek zorundasınız. Onun için fabrikaların üretmesi, istihdam yaratması, ihracat yapılması, Türkiye’nin onuruyla saygın devletler içinde yer alması, çalışmaya çabaya bağlıydı. 713 milyar doları harcadılar ve Türkiye’yi 1990 yılında dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisinden birisi yaptılar, en büyük 20 ekonomisinden birisi haline getirdiler.
AK PARTİ’NİN HARCADIĞI PARA, 2 TRİLYON 631 MİLYAR DOLAR: AK Parti iktidar oldu. Harcadığı para, 2002 ve günümüze kadar, harcanan para, 2 trilyon 631 milyar dolar. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana 713 milyar dolar para harcayarak Türkiye’yi ve ekonomisini dünyanın 20 büyük ekonomisinden birisi haline getiren ve 1999 yılında da G20 ligine davet edilen Türkiye var. 2002’de iktidar oluyorsunuz, 2 trilyon 631 milyar dolar para harcıyorsunuz ve Türkiye G20 liginden düşüyor, 23. ülkeye geriliyor. Şu soruyu sorun, gittiğiniz her yerde. AK Parti’nin bize yaptığı bir şeker fabrikası, bir gübre fabrikası bir PETKİM gösterin. Neyi yaptılar? Hangi fabrikayı yaptılar? Cumhuriyetin o 57 yılda yapılan bütün fabrikalarını da sattılar, o parayı da yediler. O nedenle, nasıl bir güçle, nasıl bir sorumsuz anlayışla devletin yönetildiğini hepimizin bilmesi lazım. İnançları kullanarak, kimlikleri kullanarak; insanların farklı yere dikkatini çekip öbür taraftan milyar dolarları götürdüler. Rakamlarla konuşuyoruz, verilerle konuşuyoruz. Bu veriler, bizim verimiz değil; Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verileri.
TARİHİMİZDE EŞİ GÖRÜLMEMİŞ ŞEKİLDE BİR SOYGUN DÜZENİNİ BAŞLATTILAR: Bu paraları ne yaptılar? 2 trilyon 631 milyar doları ne yaptılar? Tarihimizde eşi görülmemiş şekilde bir soygun düzenini başlattılar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni borç batağı ile karşı karşıya getirdiler. Bir örnek vereceğim sadece. Ayrıntılara girmek istemiyorum. Şu anda Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın borcunun, yüzde 67’si döviz ve altın. Yani kendi vatandaşından, TL üzerinden borçlanmıyor. Parantez içinde, çünkü milliyetçi olduğunu söyleyen Bahçeli de diyor ‘evet dövizle borçlanırsın, TL’nin değeri kalmadı’ diyor; parantezi kapatalım. Altın ve döviz ile borçlanıyorsun. Her kur arttığında hem borcun hem faizin artıyor. Bu yılın başında, merkezi yönetimin borç stoku 2 trilyon 747 milyar Türk lirasıydı. 2022’nin ilk üç ayında; döviz arttı, Türk lirası eridi; altın yükseldi, Türk lirası eridi. 2 trilyon 747 milyar Türk liralık borç, 3 trilyon 19 milyar liraya çıktı. Durduk yerde. Parayı verenler kimler? Bu salondakilerden hiçbirisi kimse devlete borç vermedi, dolarla veya altınla. Kim verdi? Bir avuç insan ve aldığınız borç, 2 trilyon 747 liralık borç, 3 trilyon 19 milyar Türk lirasına çıkıyor. Durduk yerde Hazine, 272 milyar lira bir yük altına giriyor.
ADIM ADIM TÜRKİYE’Yİ 12 EYLÜL KARANLIĞINA SÜRÜKLEMEK İSTİYORLAR: Aynur Doğan. Hepimizin şarkısını duygulanarak dinlediğimiz bir sanatçı. Dünya çapında bir sanatçı. Dar Hejiroke. Böyle bir türküsü, şarkısı var. Aslında bu şarkı, bir incir ağacı şarkısı. ‘Güllerin içindesin, incir ağacısın, gam götürensin, gelin damadın yüreğisin, incir ağacısın, gam götürensin’ der bu şarkı. Bu şarkıyı hafızalarımıza kazıyan, güzel bir film vardı. ‘Gönül Yarası’ filmi vardı. Gönül Yarası filminde; Şener Şen ve Meltem Cumbul bu şarkıyı dinlerken, Meltem Cumbul ağlamaya başlıyor; filmde. Şener Şen, Meltem Cumbul’a dönüp ‘sen Kürtçe biliyor musun’ diyor. ‘Hayır bilmiyorum’ diyor. ‘O zaman niye ağlıyorsun’ diyor. ‘Bu şarkıyı dinlemeden ağlamamak mümkün olur mu’ diyor. Şarkının ezgisi zaten başlı başına insanın yüreğinde ciddi bir burukluk yaratıyor ve siz bu şarkıyı yasaklıyorsunuz. Türkiye bu noktaya gelmemeli, getirmemeliyiz bu noktaya. Şarkıların, türkülerin tamamı bizim şarkılarımız türkülerimiz. Diyarbakır’a gittim, dengbejleri dinledim. Onların öykülerini dinledim. Onlar bizim kültürümüzün bir parçası. Onları nasıl reddedebiliriz? İnsanları nasıl suçlayabiliriz? Kürtçe bir şarkı okudu diye, nasıl yasak getirebiliriz? Herkes türküsünü, şarkısını özgürce söyleyecek, birbirimize farklı bakmayacağız artık. Bir şarkıdan, bir türküden korkan olur mu? Korkmayacağız, yürekli olacağız, beraber olacağız, birlikte olacağız. Adım adım Türkiye’yi, 12 Eylül karanlığına sürüklemek istiyorlar. Bir darbe zihniyetinin egemenliğine sokmak istiyorlar. Ama buradan çıkaracağız Türkiye’yi. Beraber, birlikte olduğumuz zaman; farklılıklarımızı kavga nedeni değil, zenginlik olarak gördüğümüz zaman bu Türkiye’nin nasıl büyüdüğünü, nasıl görkemli bir yerlere geldiğini göreceğiz. Bunu yapacağız. Herkes görecek, dost da görecek, düşman da görecek.
BU ÜLKEYE DEMOKRASİYİ SİZE RAĞMEN GETİRECEĞİZ: Geçen hafta Erdoğan’ın bir siyasi intikamına tanık olduk. İstanbul İl Başkanımız Canan Hanım’ı mahkûm ettiler. Mahkûm etmekle kalmadılar, bir de siyasi yasak getirdiler. Yasaklarla, özellikle siyasi tutuklularla Türkiye asla yol almamıştır. Parti kapatmakla; farklı düşündü diye insanları hapse atmakla, bir ülkeye demokrasi gelmez. Demokrasi herkesin düşüncesini özgürce ifade edebildiği bir ortamı yaratmak demektir. Akıl akıldan üstündür. Benim söylemime katılmayabilirsiniz, ama beni dinleyebilirsiniz. Belki ben haklıyım, belki ben doğruları söylüyorum. Canan Hanım’ın hapse atılmasını isteyenler, seçilmiş mahkemeler, seçilmiş hakimler… O mahkemelerde görev yapan hakimler şunu unutmasın: Bu ülkeye demokrasiyi size rağmen getireceğiz. Bu ülkeye özgürlüğü, size rağmen getireceğiz. Bu ülkeye kardeşliği Saray’a rağmen getireceğiz. Eskişehir’de konseri yasakladılar, akla bakın Allah aşkına. K-Pop grubuna yasak getiriyorlar. Kürtçe konuştun ona yasak, şarkı söyledin ona yasak. Niye yasak kardeşim? Hafta sonu Türkiye Bosna Sancak Derneği’ne de uğradım. ‘Çok güzel türkülerimiz, şarkılarımız var, Boşnakça söylediğimiz, çocuklarımıza da öğretiyoruz’ dediler. ‘Eğer güzel bir gününüz olursa, şarkılar türküler söylüyorsanız, lütfen beni de davet edin, geleyim şarkılarınızı, türkülerinizi dinleyim’ dedim. Sonuçta biz beraberiz. Bayrağımız bir, vatanımız bir. Bu bayrak altında, bu vatanda hep beraber güzelce yaşayabiliriz. Söz verdiler, gideceğim. Onları da dinleyeceğim.
Türkiye’de fiilen yasadışı işlemler yapılıyor. Adı yasal ama yasadışı. Hak etmeyen kişiyi hapse atıyorsanız, çok kişiyi öldüren İŞID militanlarını da serbest bırakıyorsanız, bu ülkede bir şeyler oluyor demektir. Bir adaletsizlik var demektir, bir sorun var demektir. O sorunun üzerine kararlılıkla gitmek zorundayız.
ADALETSİZLİK AYNEN COVİD GİBİDİR: Milletimiz şunu unutmasın. Sizler de unutmayın. Bir adaletsizlik kabul edildiğinde, her yerde adaletsizliğin binlercesi türer. Kabul ederseniz adaletsizliği, bakarsınız ki adaletsizlik giderek büyüyor. Her alana yayılıyor. Bu adaletsizliği kabul ettiğiniz andan itibaren, yarın size yapılacak adaletsizliği de fiilen kabul etmiş oluyorsunuz. ‘Başkasına adaletsizliğe ses çıkarmıyorum, o zaman bana da adaletsizlik yapılırsa ben de bunu kabul ediyorum’ anlamına gelir. O nedenle adaletsizlik karşısında susmayacağız. Kime yapılırsa, bizim gibi düşünmeyenler dahi olsa, yapılırsa mücadelemizi sürdüreceğiz. Siyasi yasaklar, adaletsiz düzen, zorbalıklar, birimize yapıldığı an hepimize yapılmanın kapıları açılır, sessiz kalırsak. Adaletsizlik aynen Covid gibidir. Süratle yayılır ve bütün alanı enfekte eder. O nedenle dikkatli olmak, o nedenle adaletsizlik kime yapılıyorsa karşı durmak gerekiyor. O zaman adaletsizliğin yayılmasını engellersiniz, o zaman adaletin temellerini sağlam atmış olursunuz.
Genç muhafazakâr seçmenlere de seslenmek isterim. Eğer adaletsizlik karşısında tarafsız ve kararsız kalırsanız zalimin tarafını seçmiş olursunuz. Kendisini muhafazakar olarak tanımlayan genç seçmenlerin de adaletsizliğe karşı biz nasıl duruyorsak onların da aynı duruşu sergilemeleri gerekir.
SİYASİ YASAK KARARINI ASLA TANIMIYORUZ: İl Başkanımızın siyasi yasak kararını asla tanımıyoruz. Mahkemeyi de tanımıyoruz, verdiği kararı da tanımıyoruz. Canan Kaftancıoğlu İstanbul İl Başkanımızdır. Nokta.
ARAPÇA’YI RESMİ DİL HALİNE GETİRMEK İSTEYEN BİR ANLAYIŞ, SARAY’DA BAŞDANIŞMANLIK YAPIYOR: İstanbul çok hareketli geçti. İstanbul’da milletvekili arkadaşlarımız ile beraber bir kurumun önüne gittik, cuma günü. Ne yapıyor bu kurum? Çatışmaların hüküm sürdüğü bölgelerde; hem oralarda iş yapıyor, o çatışmaların bir parçası gibi görünüyor; ama aynı zamanda müteahhitlik işleri de yapıyor. Kâr amaçlı, bu şirket. Kurucusu Erdoğan’ın eski danışmanı, emekli bir orgeneral, tuğgeneral mi, neyse general. ‘Çakma general’ dedi, olabilir. Bence uygundur. Kâr amaçlı şirketin yöneticisi, bu kişi Erdoğan’ın danışmanlığını yaptığı dönemde, devletin en hassas konularının tartışıldığı masada bu, aynı zamanda. Bir danışman, ordudan atılmış, Erdoğan kendisine başdanışman olarak alıyor, devletin en hassas konularının tartışıldığı yerde, bu da orada oturuyor. Şirketin kârı nerede? Ne iş yapıyor? Resmi internet sitesinden okuyayım. ‘Suikast, gayrinizami harp, bomba imalatı, istihbarat, gerilla, özel kuvvetler harekâtı, psikolojik harp harekâtı, sabotaj, baskın, pusu, tahrip, tedhiş, sokak hareketleri’ anlatıyor. ‘Tedhiş’ dediği Arapça, bizim kullandığımız dille terör. Bunun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanlığı’nın danışmanlığında ne işi var? Oraya gittik. Engin Bey zile bastı. ‘Biz buraya geldik, bu SADAT’ın görevi, amacı nedir, ne yapıyor, bilgilenmek istiyoruz.’ İki kişi geldi. ‘Haber verelim’ dediler. Bir daha gelmediler. Bu kadar da korkak bir yapı.
ASRİKA* DEVLETİ. ASYA-AFRİKA SENTEZİ OLACAK, KONFEDERAL BİR CUMHURİYET OLACAK: Bu yapı, bir de kendisine ideolojik zırh tanımlamış. SADAT, ideolojik bir zırh tanımlamış kendisine. Bir devlet kuracak, o devletin içinde Türkiye de olacak; herhalde bu bölümü Sayın Bahçeli yakından dinliyordur. Dinlemesi lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kaldıracak, başka bir devlet kuruyor, o devletin içinde de Türkiye olacak. Devletin adı ASRİKA. ASRİKA devleti. Asya-Afrika sentezi olacak, konfederal bir cumhuriyet olacak ve bugün yönetildiği gibi başkan tarafından yönetilecek, başkenti İstanbul olacak, resmi dili de Arapça olacak. Bahçeli ne diyor? Ben asıl onu merak ediyorum. ‘Ben milliyetçiyim’ diyor. Bunlara ne diyorsun o zaman? Bunlara destek veriyorsun. Başdanışmanlık yaptığı zaman sen de oralardaydın. Kendi dilini reddeden, Arapçayı resmi dil haline getirmek isteyen bir anlayış, Saray’da başdanışmanlık yapıyor. Ben o kapıya niye gidiyorum? Neden mücadele ediyorum? Kimin mücadelesini veriyorum? Bu ülkenin mücadelesini, bayrağımın, vatanımın mücadelesini veriyorum ben.
MÜTEDEYYİN KESİM DE ARTIK UYANMALIDIR: Milletimiz, özgürlüklerine yönelik tehditle karşı karşıyadır. Ve bu özgürlükler sadece bir kesimin özgürlükleri ya da hayat tarzı da değildir. Sadece bir kesimin değil. Mütedeyyin kesim de artık uyanmalıdır. Karşımızda kendi uydurdukları din zırhına bürünmüş bir yapı vardır. Bu yapı Anadolu’nun tertemiz İslam anlayışına büyük bir tehdittir. Samimi Müslümanlar, bunun karşısında dimdik durmalıdır, ‘ASRİKA’ karşısında da dimdik durmalıdırlar. Buradan benzer bütün yapılara, birilerinin katipliğini yapan mektupçu mafyalara, kendini derin devlet ilan etmiş müptezellere, milletimizin özgürlüklerini tehdit etme gafletinde bulunanlara da sesleniyorum. Haddinizi bilin, karşınızda Türkiye’nin dindarları, sofuları, sufileri, inançlıları ve inançsızları vardır. Ama hepsinden önemlisi sizin karşınızda dimdik duran ahlaklıları vardır, karşınızda Kuvâ-yi Milliyecileri vardır, karşınızda CHP vardır. Bizler; mafyaya karşı, mafyanın artıklarına karşı, Saray’ın çömezlerine karşı, mafyadan medet uman siyasetçilere karşı Türkiye’nin geleceği ve bekası için mücadele etmek zorundayız. Kararlılıkla, azimle. Bizim gücümüzü onlar tartamazlar, ölçemezler. Biz güçlüyüz. Gücümüzü haktan, hukuktan ve adaletten alıyoruz.
PSİKOLOJİK HARBİN ORTASINDAYIZ: Unutmayın. Aynı zamanda bir psikolojik harbin ortasındayız. Psikolojik harbin içindeyiz. Bu kurumlar, Saray ile iş birliği yaparak pek çok pozisyon yaratabilirler, yalan yanlış söylemler geliştirebilirler. O nedenle SADAT’a gittim. Herkesin dikkatini çekmek için gittim.
Psikolojik harp nasıl yapılıyor? Önce olayı manipüle ederler, sonra provoke ederler, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, muhalif ile yandaşı karıştırmamızı isterler. Vatandaşın kafasını muğlak hale getirmek isterler. Psikolojik harbin temel özelliklerinden birisi budur. Dün akşam paylaştığım bir tweet vardı, biliyorum beyler rahatsız oldu. Atatürk Havalimanı ile ilgili. En çok rahatsız olanlar paralarını yurt dışına kaçıranlar ve kaçırmak için sıraya girenlerdir. Ve bunlar derhal, bu psikolojik harp metotlarından birini devreye soktular. Neymiş? Ben havalimanının tümüyle park yapılmasını ve pistlerin hemen kırılmasını önermişim.
ATATÜRK HAVALİMANI’NDA YAPILAN NET BİR İHANETTİR: Öncelikle bütün vatandaşlarımın bilmesini isterim. Akşam attığım tweetin bir bölümünü aynen paylaşmak isterim. Atatürk Havalimanı’nda yapılan net bir ihanettir. Bu işte yer almış herkese sesleniyorum: Bu iş ‘talimat aldım, mecburdum’ diyeceğiniz bir iş değildir. Bunun adı vatana ihanettir. Siz de sorumlu olacaksınız. Bu işte bir damla mürekkebi olan herkes vatan hainidir. Hele hele o pistleri kıran makinelerin müteahhitti duysun, sana ise özel ilgi göstereceğiz, ant olsun; dedim.
O MÜTEAHHİDE SESLENİYORUM, O MAKİNELERİ ÇEKECEKSİN ORADAN: Evet, o müteahhide sesleniyorum, o makineleri çekeceksin oradan. Geliyoruz, adalet için geliyoruz, hak hukuk için geliyoruz, felaketleri önlemek için geliyoruz. Sen de göreceksin. Makineleri çek, pistlere dokunma. Açık ve net söylüyorum. Çok açık net. Tıpkı Kanal İstanbul gibi. ‘Oraya biri ihaleye katılırsa göreceği var’ dedim. Asla buna izin vermeyeceğiz.
*ASRİKA NEDİR?
Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği (ASSAM) ve SADAT yandaşları, Asya ve Afrika düzleminde yoğunlaşan İslam Ülkeleri için kıtaların isimlerinden yaptığı kısaltma ile "ASRİKA" İslam Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Platformu oluşturulmasını öneriyor.