Sedat Ergin: Rusya, Suriye’de YPG/PYD üzerinden özerkliğe kapıyı aralıyor

Sedat Ergin: Rusya, Suriye’de YPG/PYD üzerinden özerkliğe kapıyı aralıyor
Sedat Ergin, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile Suriye Demokratik Konseyi'nin Eş Başkanı İlham Amed arasındaki görüşmeyi yazdı: Rusya Kürt meselesinin çözümünde ağırlık koymaya başladı.

Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Suriye Demokratik Konseyi'nin İcra Kurulu Eş Başkanı İlham Amed arasında gerçekleşen görüşmesi hakkında bir yazı kaleme aldı. Suriye'de Kürt meselesinin çözümünde Rusya'nın ağırlığını koymaya başladığını belirten Ergin, Suriyeli Kürtlerin hem ABD hem de Rusya ile müzakerelerde olduğuna dikkat çekerek özerkliğin resmiyete dökülmeye çalışıldığına işaret etti. 

Geçen salı günü Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Suriye’den ilginç bir konuğu vardı: Fırat’ın doğusunda PKK’nın uzantısı PYD/YPG hareketinin kontrolündeki fiili "Özerk Yönetim" olarak adlandırılan yapının en tepedeki yöneticilerinden biri olan İlham Ahmed...

Kullandığı resmi unvanıyla, Suriye Demokratik Konseyi’nin İcra Kurulu Eş Başkanı... Bir başka anlatımla, YPG’nin başını çektiği askeri örgütlenme olan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) siyasi kanattaki yapılanmasının başındaki kişi.

Üstelik bu temas İlham Ahmed’in Rusya’nın tecrübeli Dışişleri Bakanı ile ilk buluşması da değildi.

ANKARA, GEÇEN YILKİ GÖRÜŞMEYE TEPKİ GÖSTERMİŞTİ

Lavrov, Ahmed’i geçen yıl ağustos ayının sonunda da kabul etmiş, bu görüşme o tarihte Ankara’da büyük rahatsızlığa yol açmıştı.

Dışişleri Bakanlığı, 31 Ağustos 2020 tarihinde bir açıklama yaparak, "sözde" Suriye Demokratik Konseyi’nin "Terör örgütü PKK/YPG güdümünde olduğunu" hatırlatmıştı. Dışişleri, heyetin Rus resmi makamları tarafından üst düzeyde kabulünün "kaygıyla karşılandığını" duyurmuştu.

Açıklamada, PKK’nın bir terör örgütü olması nedeniyle, bu temasın Rusya’nın terörle mücadele taahhüdüne "uygun bir hareket olmadığı" belirtilerek, Rusya’nın "terör örgütü PKK-YPG iltisaklı oluşumların gündemine hizmet edecek adımlardan kaçınması" beklentisi vurgulanmıştı. Yani, Rus tarafına dolaylı bir ifadeyle "teröre hizmet ediyorsunuz" mesajı verilmişti.

Ankara’nın diplomatik kanallardan da ilettiği bu beklentiye karşılık, Lavrov bir yıl sonra geçen salı günü Ankara’nın "PKK güdümünde" gördüğü İlham Ahmed’i kabul etmekte bir beis görmemiştir.

Dün bu yazıyı gazeteye gönderirken kontrol ettiğimde, Dışişleri Bakanlığı’nın web sitesinde bu görüşmeyle ilgili konmuş bir açıklama yoktu.

LAVROV’UN ULUSLARARASI CAMİAYA VERDİĞİ MESAJ

Peki ne görüşüldü? Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına bakılırsa bu temas Suriye’deki barış sürecine "ivme kazandırma" amaçlıydı ve ülkenin "özellikle kuzeydoğusundaki duruma" odaklanılmıştı.

Sputnik’in haberine göre, Rus Dışişleri’nin açıklamasında şöyle deniliyor: "Rusya tarafı, Suriye’nin bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün en kısa zamanda ve tam anlamıyla yeniden tesis edilmesi ve ülkedeki tüm etnik ve mezhepsel gruplara haklarının teslim edilmesi amacıyla Suriyeli taraflar arasında çeşitli formatlarda anlaşmaya varılmasına olan geniş kapsamlı desteğini sürdürmeye hazır olduğunu ifade etti."

Bu metinde altı çizilmesi gereken iki kritik vurgu var. Birincisi, Suriye’nin toprak bütünlüğü, ikincisi ülkedeki tüm etnik ve mezhepsel grupların haklarının teslim edilmesi gereğidir. Rusya, böylelikle Suriye’deki krize bulunacak çözümün bu ülkede yaşayan Kürtlerin etnik haklarını da gözetmesini sağlamayı taahhüt etmiş oluyor.

Ancak bu görüşmenin bir diğer önemli yönü, Lavrov’un PKK/PYD/YPG iltisaklı Suriyeli Kürtlerin oluşturduğu heyeti bizzat kabul edip üstelik bir masanın etrafında kendileriyle topluca çektirdiği fotoğrafla, uluslararası camiaya verdiği mesajdır.

Lavrov, böylelikle İlham Ahmed’i geçerli bir muhatap olarak kabul ettiklerini bir kez daha ilan ediyor. Ve aynı zamanda Suriye’de çözümün Kürt meselesi boyutuna Rusya olarak ağırlığını koyduğunu da gösteriyor.

SURİYELİ KÜRTLER,  HEM RUSYA HEM DE ABD İLE MÜZAKEREDE

Moskova, İlham Ahmed’in son dönemde sıkça uğradığı duraklardan biridir. Ahmed, geçen eylül ayının ortasında yine Moskova’ya gitmiş ama bu kez Lavrov’un hemen altındaki kademede yer alan kilit isimlerle görüşmüştü. Ahmed’in bu gezisini, eylül ayının sonunda ayak bastığı ABD’nin başkenti Washington D.C. izlemiştir.

Görüleceği gibi Suriyeli Kürtler, Washington ile Moskova arasında dikkat çekici bir denge siyaseti izleyerek, her iki tarafla da müzakere kapılarını açık tutarak, kendileri için Suriye’nin geleceğinde ileri haklara sahip olmayı hedefledikleri bir statü elde etmeye çalışıyorlar.

Ancak İlham Ahmed’in Moskova ile yürüttüğü temasların Washington cephesinden farklı bir boyutu daha var. Çünkü Moskova ile yürütülen diyalog, Rusya Esad rejiminin en önemli müttefiki olduğu için, bir anlamda Şam ile Suriyeli Kürtler arasındaki dolaylı bir pazarlık süreci olarak da görülebilir.

Peki neyin pazarlığı yapılıyor?

Bu sorunun yanıtı için İlham Ahmed’in geçen yıl ağustos ayında Moskova’ya yaptığı ziyaret sırasında altına imza attığı özerlik statüsüne ilişkin bir çerçeve belge yol gösterici olabilir. Bu, aslında Suriye Demokratik Konseyi’nin (SDK) nasıl bir özerlik tasavvur ettiğine ilişkin bir niyet beyanıdır. Rusya’nın imzası olmayan metin, yalnızca SDK’yı bağlıyor.

Muhtemelen Moskova da bunun üzerinden Esad rejimi ile bir mutabakat zemini oluşturmaya çalışmaktadır. Bu arada Suriyeli Kürtlerle rejim arasında doğrudan temasların gerçekleştirilmesi de şaşırtıcı olmamalıdır.

PYD/YPG, YERİNDEN YÖNETİM SİSTEMİ İSTİYOR

BBC Türkçe Servisi’nin 11 Eylül 2020’de yayımladığı ve bu metinden alıntılar da yapılan ayrıntılı bir değerlendirme, belgenin içeriği konusunda önemli unsurlar içeriyor. Buna göre, söz konusu belge Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapmakla birlikte, "yerinden yönetim sisteminin getirilmesini" öngörüyor. Bu çerçevede bugün Fırat’ın doğusundaki coğrafyada fiilen kurulmuş olan "Özerk Yönetim"in aynen korunmasının amaçlandığı söylenebilir.

Belgede, "dış ilişkiler, savunma ve ekonomi için merkezi hükümet ile ilişki için geliştirilmiş bir formülün sunulacağı" belirtiliyor. Buradan özerkliğin alanının geniş tutulmasının hedeflendiği anlaşılıyor. "Suriye ordusunun silah taşıma ruhsatı verilen tek ulusal kurum olması" ilkesi vurgulanmakla birlikte, "Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Suriye Ordusu’nun bir parçası olarak var olması gerektiği" kaydediliyor. Bunun işleyiş formülü ve mekanizmasına daha sonra karar verileceği ifade ediliyor.

Bu yönüyle PKK çizgisindeki PYD/YPG hareketinin, pazarlığı mümkün olduğu kadar yüksek bir noktadan açış pozisyonunu gösteriyor söz konusu belge.

ÖZERKLİĞİN İÇİ NASIL DOLDURULACAK?

Rusya, Suriye’ye bulunacak çözümün özerkliği içermesine eskiden beri sıcak bakıyor. Bütün mesele, özerkliğin içinin nasıl doldurulacağı sorusunda çıkıyor. Buradaki kritik konu, öncelikle Esad rejiminin Suriyeli Kürtlerin taleplerini ne ölçüde karşılamaya yanaşacağıdır.

Esad rejiminin özerk yönetime idari ve hukuki alanlarda son derece sınırlı yetkiler tanımak isteyeceğini tahmin etmek güç değildir. En çetrefil başlıklardan biri, nihai çözümde SDG askeri unsurlarının ne olacağıdır. Esad rejiminin, en azından müzakerelerin başlangıcında bu askeri yapının devamını kabul etmesi muhtemel görünmüyor.

Kuşkusuz YPG/PYD hareketi, bu pazarlıkta ABD ile yakınlığını kendi lehine değerlendirmeye çalışacaktır. Bu noktada ABD ile Rusya arasında Suriye konusunda yakın bir diyalogun bir süredir işlemekte olduğu not edilmelidir. İkisi arasında bir mutabakatın belirmesi, bir ihtimal olarak göz ardı edilmemelidir.

Tabii, Türkiye de Suriye denkleminin başat aktörlerinden biridir. Bulunacak çözümün kendisine dönük siyasi sonuçları ve güvenlik alanındaki yansımaları nedeniyle bu gelişmeleri çok yakından izlemek ve müzakere sürecine dahil olmak durumundadır. Bu bağlamda Türkiye’nin alacağı tutumlar da bütün bu karmaşık, çok aktörlü müzakere sürecinde önem kazanacaktır.

Bu arada, özerklik tartışması gündeme girince, Suriye'nin kuzeyinde fiilen Türkiye ve Suriye Milli Ordusu’nun (ÖSO) kontrolü altında bulunan bölgelerin akıbeti üzerinde de zihin egzersizine başlamakta yarar var.

Meselenin girmekte olduğu seyir, Türkiye’nin Esad rejimi ile makul bir diyalogu bir an önce kurmasını gerekli kılıyor.

Öne Çıkanlar