Susurluk’tan Falyalı’ya (2): 'Yavru vatan denen paravanın ardındaki gerçek böyle bir kokuşmuşluk'

Susurluk’tan Falyalı’ya (2): 'Yavru vatan denen paravanın ardındaki gerçek böyle bir kokuşmuşluk'
Halil Falyalı'nın ölümünün ardından devlet-mafya-siyaset iddialarından 'yeni bir Susurluk vakası çıkar mı?' sorusuna yanıt arıyoruz...

Esra Çiftçi


+GERÇEK- Halil Falyalı suikastı gizemini koruyor. Sedat Peker yapmış olduğu ifşaatlar da Falyalı’nın yasa dışı bahis, uyuşturucu ticareti gibi birçok karanlık ilişkilerin merkezinde olduğunu öne sürmüştü. Yine Sedat Peker, Falyalı’nın Türkiye ile olan bağlantılarını, bir dönem Başbakanlık yapmış olan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım ile olan ilişkilerini o ilişkilerin orta yerinde ise Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu’nun isimlerini zikretmişti.  

Dün yayınlanan dosyamızın birinci bölümünde, yeraltı dünyasının hoyratça Ada’nın kuzeyine yerleştiğini konuştuk. Bugün dosyamızın devamında Falyalı’nın ölümünün ardından devlet-mafya-siyaset iddialarından yeni bir "Susurluk vakası çıkar mı? Sorusuna yanıtlar arayacağız.

‘AĞAR VE SOYLU’NUN İSİMLERİ ZİKREDİLİYOR’

+Gerçek’e konuşan Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, Halil Falyalı’nın Türkiye ile olan ilişkileri, Sedat Peker’in anlatımlarına bakılırsa bir dönem Başbakanlık da yapmış olan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’a kadar uzandığına dikkat çekti.

Mavioğlu, yine Peker’in, bir videosunda Falyalı’nın elindeki şantaj kasetleri ile Erkam Yıldırım’ı kendi denetimi altına aldığını ve bu çerçevede uyuşturucu ticaretinin yeni rotasını hazırlamak üzere Venezuela’ya gönderdiğini iddia ettiğini hatırlattı. Bu iddialar yalanlansa da yenilir yutulur cinsten olmadığını ifade eden Mavioğlu, üstelik bahsi geçen karanlık ilişkilerin orta yerinde Mehmet Ağar’ın ve Süleyman Soylu’nun isimlerinin zikredildiğine dikkat çekiyor.

   

   Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu

Mavioğlu, "Bu iddiaların tamamını görmezden gelsek bile Türkiye limanlarına gelirken yakalanan tonlarca uyuşturucu gerçeği kaya gibi ortada duruyor. Yakalanan uyuşturucu ile adrese teslim edilen uyuşturucu miktarları arasında daima bir altın oran bulunduğu bilinir" diyor.

AVRUPA UYUŞTURUCU RAPORU

Mavioğlu, 2020 sonunda yayımlanan Avrupa 2020 Uyuşturucu Raporu’nu da hatırlatıyor. Türkiye’de her yıl yaklaşık 17 ton eroin yakalandığı ve bu miktarın tüm Avrupa toplamından daha fazla olduğu bilgisini aktaran Mavioğlu, raporda şöyle denildiğini söylüyor:

"Avrupa Birliği'nde yakalanan ve artan eroin kullanımının hacminin ikiye katlanması ve Türkiye'de ele geçirilen hacimler endişe verici." 

Mavioğlu, "Yürütmesi, yargısı ve yasama organı tek elden yönetilen, hesap verme mekanizmaları tümüyle tasfiye edilmiş bir ülkede bu raporun değindiği gerçek karşısında asla harekete geçilmemesi, kabul edilir bir durum değil" diye de ekliyor. 

AKANSOY: BÜYÜK BİR KAVGA VAR, PARAYI PAYLAŞMA MESELESİ VAR

+Gerçek’e konuşan KKTC Eski İç İşleri ve Çalışma Bakanı Siyasetçi Asım Akansoy ise Kuzey Kıbrıs'ın haline dikkat çekti. Falyalı’nın öldürülme nedenlerine ilişkin düşüncelerini sorduğumuz Akansoy, "Elbette burada büyük bir kavga var. Büyük bir para var, parayı paylaşma meselesi var. Kontrol dışı bir hale gelen sadece Kuzey Kıbrıs’ta değil, Türkiye üzerinde de belli bir sanal bahis hakimiyeti kuran bir şahıstan bahsediyoruz" diyor.

Akansoy, Halil Falyalı cinayetinin özel bir olay olduğunu, Türkiye’nin askerinin ve bir sürü istihbarat ve güvenlik unsurunun bu küçücük adanın kuzeyinde bu tür cinayetlere imkân tanıyor olabilmesinin, aslında Kuzey Kıbrıs’ın nasıl konumlandırıldığının göstergesi olduğunu düşünüyor. Akansoy, bunların Kuzey Kıbrıs'ı bir tür arka bahçe olarak konumlandırmış olmanın ve bu arka bahçeyi bir alt yönetim mantığıyla yönetme zihniyetlerinin sonuçları olduğunu söylüyor.

Akansoy, Kuzey kapısını kendi başına kendine yeten bir düzeye getirmek yerine, sürekli yasa dışı işlerin merkezine dönüştürülmüş bir unsur haline getirildiğinin de altını çiziyor.

   

    KKTC Eski İç İşleri ve Çalışma Bakanı Siyasetçi Asım Akansoy

‘TOPAL CİNAYETİ FAİLİ MEÇHUL KALDI’

Bu karanlık ağın Türkiye boyutuna dönelim yeniden... Ertuğrul Mavioğlu’na Ömer Lütfü Topal’ın ölümünden sonra Susurluk’un üzerine gidildiğini hatırlatıyoruz.

Mavioğlu, Topal cinayetinin faili meçhul kaldığını, o dönemde medyanın olayların üzerine bugünkü ile kıyaslanmayacak kadar güçlü bir şekilde gidip, pek çok karanlık ilişkiyi görünür hale getirmiş olsa da gerçekte hiçbir somut sonuç elde edilemediğini, dünün kirli, karanlık işlerini yapan pek çok ismin, bugün neredeyse benzer rollerini sürdürüyor olmalarından anlaşılacağını söylüyor.

Mavioğlu, "Mehmet Eymür’ün kaleme aldığı ikinci MİT Raporu’ndan başlayarak, dönemin medyasında, Kutlu Savaş ve Meclis’in hazırladığı raporlarda adı geçen isimlere bakıp küçük bir akıl yürütme yapanlar, dünden bugüne dönen dolapları daha iyi anlayacaktır" diyor.

‘TEK ÖLDÜRÜLEN TOPAL DEĞİLDİ’

Tek öldürülenin Ömer Lütfü Topal olmadığını da söyleyen Mavioğlu, Sedat Peker’in kısmi de olsa itiraf ve ifşaatlar başladıktan sonra suikastlar yaşanacağı konusunda herkesi uyardığını, muhtemelen Halil Falyalı’nın da son olmayacağını söylüyor.

Mavioğlu, "Susurluk’ta da böyle olmuştu ve devamı geldi. Tek öldürülen Ömer Lütfi Topal değildi. Susurluk’ta Mercedes’in kamyona çarpmasına kaza desek bile o süreçte İranlı Lazem Esmeail, Asgar Simitko, Tarık Ümit öldürüldü. Dönemin özel timcileri Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Ziya Bandırmalıoğlu’nun farklı olaylar ve yıllar içinde öldürülmesi belki "su testisi su yolunda kırıldı" diye yorumlanabilir ama kim bilir? Belki öyle değildir de" diyor.

‘SUSURLUK OLAYI TOPAL CİNAYETİNİN ÜZERİNE GİDİLMESİYLE BAŞLADI’

+Gerçek’e konuşan, Kod Adı: Susurluk/Derin İlişkiler kitabını da yazarı Fikri Sağlar’a Susurluk’ta olduğu gibi Falyalı suikastında da çorap söküğü misali karanlık ağın devamı gelir mi diye sorduk.

Sağlar, Susurluk olayının ortaya çıkışının kazadan aylar önce Topal cinayetinin üzerine gidilmesiyle başladığını, cinayet sonrası katillerin bıraktığı araç içindeki Uzi silahı şarjöründeki Abdullah Çatlı’ya ait parmak izi, siyasetçi, bürokrat ve mafya iş birliğine giden yolu aydınlattığını belirtiyor. Sağlar, "Tabi o dönemde yargı bağımsızdı. Meclis duyarlı ve sorumluluk taşıyordu. Basın özgürdü. Halk kararlı ve cesurdu. Ülkenin kirlilikten arınması için yurttaşın güçlü bir desteği vardı" diyor. 

   

    Fikri Sağlar

‘PARAVANIN ARDINDAKİ GERÇEK KOKUŞMUŞLUK’

Falyalı'nın Türkiye siyasetinde etkisi var mıydı? Kıbrıs Yeni Düzen Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Cenk Mutluyakalı’ya bunu sorduğumuzda, Kıbrıs’tan bakarak yanıtlamanın zor olduğunu söylüyor.

Mutluyakalı, özellikle mafya-siyaset-devlet üçgeninde ortaya atılan ciddi ithamların nasıl bir hakikate dayandığını bilmedikçe, somut yorum yapmanın mümkün olmayacağını söylüyor. Mutluyakalı, "Şunu söylemek mümkün olabilir: Türkiye’nin KKTC siyaseti ya da ‘yavru vatan" denen paravanın ardındaki gerçek böyle bir kokuşmuşluktur" diyor.

   

   Cenk Mutluyakalı

‘SUSURLUK’TAN GÜNÜMÜZE DÊJÂVU’NUN BÖYLESİ AZ BULUNUR’

Sedat Peker’in ifşaları sayesinde az da olsa kimliği kamuya mal olan Halil Falyalı’nın kurduğu ilişkiler gerçekten de dikkat çekici. Buna vurgu yapan Mavioğlu, "Bunların arasında Mehmet Ağar, Erkam Yıldırım gibi isimlerin yanı sıra Ankara Bahçelievler’de vahşice boğazlanarak öldürülen 7 TİP üyesi gencin katillerinden Haluk Kırcı’nın olması tesadüfle açıklanabilir mi?" diyor.

Mavioğlu, Falyalı ile birlikte çekilmiş fotoğrafları olan Kırcı’nın nikah şahidi olan Mehmet Ağar ile de fotoğrafları olduğunu, üstelik her iki isminde 3 Kasım 1996’da patlayan Susurluk skandalının önemli isimler arasında olduğunun da altını çiziyor. 

Mavioğlu, "Hatta Kırcı, Türkiye’de kumarhaneler yasaklanmazdan önce Kumarhaneciler Kralı olarak bilinen Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesiyle ilgili yargılandı. Ömer Lütfü Topal’ın da tıpkı Falyalı gibi uyuşturucu kaçakçılığı işinin içinde yer aldığı ABD ve Belçika’da tam da bu sebeple hapis yattığı biliniyordu. Susurluk’tan günümüze, déjàvu’nun böylesi az bulunur" diyor. 

‘FALYALI MESELESİNİN ALTINDAN TÜRKİYE’YE KÖTÜ KOKULAR GELİYOR’

Fikri Sağlar’ın, dikkat çektiği bir konu da Falyalı suikastının, KKTC’deki yeraltı dünyası çatışmasında Elmas Güzelyurt cinayetinden sonra gelen en önemli olay olduğunu söylüyor. Sağlar, kumarhaneler ve mafyanın birbirleriyle ilgili çelişkilerinin hep olduğunu ama hiç bu boyutta olmadığını ifade ediyor.

‘BİR YAVRU SUSURLUK ÇIKAR MI BİLMİYORUM’

Falyalı'nın Ada ve Türkiye siyasetinde etkisi olup olmatdığını Kıbrıslı gazeteci Cenk Mutluyakalı’ya da sorduk. Mutluyakalı, Halil Falyalı hakkındaki onca iddianın teyit edilmiş biri olmadığını, sırlarıyla mezara gittiğini ifadee ederek, "KKTC polisindeki dosyalarıyla kendisine atfedilen suçlar örtüşmediği gibi adada, Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a hakkında methiyeler söylenen, sosyal ilişkileri güçlü, yaptığı yardımlar konuşulan da bir insandır. KKTC-T.C. bayraklarına örtülmüş tabutu ile toprağa verilmiştir" diyor.

Mutluyakalı, "Falyalı meselesinden bir ‘yavru Susurluk" çıkar mı, bilmiyorum. Göreceğiz" diyor ve Kıbrıs’taki milliyetçi siyasetin önemli finansörlerinden birini yitirdiğini, bu ağın Türkiye’de nerelere genişlediğini Kıbrıs’tan bakarak ölçmenin çok zor olduğunu söylüyor.

‘UCU BİRİLERİNE DOKUNACAK BİR DÖNEM BAŞLIYOR’

"Falyalı meselesini basite almayın! Altından Türkiye’ye ulaşan kötü kokular geliyor" diyen Fikri Sağlar ise, "Sedat Peker’e göre, Venezuela’dan Kıbrıs’a, Afganistan’dan Ortadoğu’ya, Türkiye’den Avrupa’ya uzanan uyuşturucu yolunu kontrol eden Falyalı’nın, Başbakan ve Meclis Başkanlığı yapmış AKP’li Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım, Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu’yla ilişkisi yoğundu. Elindeki kasetler aracılığıyla siyasilere, bürokratlara ve güvenlik güçlerine her şeyi yaptırabiliyordu. Nitekim, önceki UBP’li Başbakan Ercan Saner’in devrilmesi bir kasetle olmuştu" diyor.

‘FALYALI’NIN ÖLDÜRÜLME NEDENİ KUZEY KIBRISTAKİ POSİZYONU DEĞİL’

Siyasetçi, Asım Akansoy, Falyalı’nın ölümüne ilişkin "büyük bir pasta paylaşımı söz konusu" diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor.  "Örneğin, buradaki siyasetçiler ile Halil Falyalı arasında tamamen organik ilişki var. Halil Falyalı’nın babası Ulusal Birlik Partisinden onursal üye olmuş kişi. Halil Falyalı’da o ailenin bir unsuru. Bunu hiçbir zaman çekinmeden ifade ediyordu.

Kuzey Kıbrıs’ta her zaman bu siyasi alanın desteklendiği ve karşılıklı olarak beslendiği bir ilişki biçiminden söz ediyoruz. Aslına bakarsanız gayrı yasallık siyasetin kendi alanı içerisinde bir meşruluk da kazandı. Falyalı’nın öldürülme nedeni bu değil bence. Falyalı’nın öldürülme nedenini Kuzey Kıbrıs’taki pozisyonu ile ilgili olduğunu düşünmüyorum.

Faryalı’nın yönettiği iddia edilen uyuşturucu veya sanal bahis işleri üzerinden yaratmış olduğu pastanın büyüklüğü ile ilgilidir ve büyük paylaşım kavgasıdır diye düşünebiliriz. Çok soru işareti var."

‘SUSURLUK’UN ÖĞRETTİĞİ ANA KURALLARI YENİDEN HATIRLAMAK GEREK’

Mavioğlu ise, kısacası Falyalı suikastının dile getirilen ve getirilmeyen nedenlerden ötürü çok bilinmeyenli bir denklem gibi düşünülebileceğini, bu nedenle böylesi durumlarda yapılması gerekeni yapıp, Susurluk sürecinin hepimize öğrettiği ana kuralları yeniden hatırlamak, olana ve olacak olanlara daha net bir gözle bakabilmemizi sağlayacağını söylüyor. 

Mavioğlu’na bu kuralların ne olduğunu soruyoruz. Devletsiz mafyanın olmayacağını, hele devlet mafyanın ta kendisiyse hiç olmayacağını, kara paranın döndüğü her yerde pastanın büyük dilimini kravatlı farelerin yiyeceğini söylüyor.

Mavioğlu, tetikçinin yakalanmasının, cinayetin çözüldüğü anlamına gelmeyeceğini, tetikçinin korunacağı, kollanacağı güvencesi karşılığında silahını ateşlediğini ve sonraki görevinin susmak olduğunu, susmazsa kolaylıkla susturulacağını bileceğini anlatıyor.

Paranın izini sürenin tetikçiye emri verenlere ulaşabileceğini de söylüyor Mavioğlu ancak genellikle izi sürmesi gerekenlerin, gerçekte izleri silenlerle aynı kişiler olduğunu vurguluyor. Mavioğlu, büyük suikastların bir yanıyla kırılmanın başladığını haber verdiğini ve ne kadar üzeri örtülmeye çalışılırsa çalışılsın en umulmadık anda büyük siyasi depremlere yol açacağını, işler yolundayken paraları istifleyenlerin, silahlar çekilince birbirlerini suçlamaya başladığını, yeni ifşaatların bazen su gibi damladığını, bazen sel gibi aktığını, güvenceler alındıktan sonra ise herkesin birlikte sustuğunun altını çiziyor.

Mavioğlu, tıpkı daha öncekiler gibi organize işlerin yeniden dizayn olup, herkesin payına düşeni aldıktan sonra, yeni bir savaş başlayıncaya kadar durduğunu, yeraltında sonsuza kadar barış olmadığını söylüyor. Mavioğlu, "Ortalığın durulmasından sonra, orada, burada, gözümüze 'hayırsever iş adamı' diye sokulan, ani olarak zenginleşen her kim ya da kimler varsa, onlar suikastlarda parmağı olanlardır" diyor.

'ONLAR ZENGİNLEŞİR, HALKLAR YOKSULLAŞIR'

Gazeteci Mavioğlu, kim ya da kimler bu suikastların üzerini örtmek için din, Allah, kitap, beka, vatan, millet diye kükreyerek elindeki bayrağın sopasını gözümüze sokmaya, kafasındaki takkeyi boğazımıza tıkmaya çalışıyorsa, hazır ortalık karışmışken daha fazla pay koparmanın peşinde olduklarını dile getiriyor. Kim bu kirli işlerde perde arkasında kimler varsa onların asıl parsayı toplayanlar olduklarını ve sahip oldukları akıl almaz güç nedeniyle kolay kolay ortaya çıkmayacakların ifade eden Mavioğlu son olarak, "Gençler zehirlenir, kadınlar aşağılanır, adamlar servetlerini yitirir, rakipler öldürülür, tetikçiler, mal taşıyıcılar, küçük insanlar kurban edilir, onlar zenginleşir, halklar yoksullaşır" diyerek sözlerini bitiriyor. 

 

Öne Çıkanlar