'Hulusi Akar darbecilerle pazarlık yapmış olabilir'

'Hulusi Akar darbecilerle pazarlık yapmış olabilir'
HDP, Darbe Raporu'na şerhinde, Genelkurmay Başkanı’nın darbecilerle pazarlık yaptığı ve darbe girişiminin bir ittifak neticesinde gerçekleşmiş olabileceği şüphelerini dile getirdi.

Sibel HÜRTAŞ / ANKARA

15 Temmuz Darbe Komisyonu’nun hazırladığı Darbe Raporuna yönelik şerh yazısını hazırlayan HDP, ittifak ve pazarlık şüphelerini dile getirdi.

HDP’nin şerh raporunu hazırlayan Mardin Milletvekili Mithat Sancar, 28 sayfalık şerh yazısını Meclis’e sundu.

Çözüm sürecinde cemaatin etkisi ile ilgili açıklamaların da yer aldığı şerh yazısı, özetle şöyle:

HDP DIŞLANDI: 15 Temmuz darbe girişiminin ardından  siyasi partilerin ortak tutumundan ilk sapma, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 25 Temmuz Pazartesi günü darbe girişimi karşısındaki kararlı tutumları sebebiyle teşekkür etmek ve önerilerini almak üzere 3 siyasi partinin genel başkanlarını davet ederek HDP'yi dışlamasıyla gerçekleşmiştir. 1 Ağustos 2016’da önceki süreçte açmış olduğu hakaret davalarını bir defaya mahsus geri çektiğini açıklayan Erdoğan, CHP ve MHP’ye karşı açtığı davalardan vazgeçmiş ama HDP’ye karşı açılan davaları geri çekmemiştir. Yenikapı mitingine de HDP davet edilmemiştir.

KOMİSYON AKP’Yİ AKLADI: Komisyon'un çalışma alanını teşkil eden konuların aydınlatılmasını engellemiştir. Bu itibarla komisyon çalışmaları, olguların tüm berraklığıyla ortaya çıkarılması gereken bir platform gibi değil, AKP'li üyelerin kendi görüşlerini gerçekmiş gibi ileri sürebileceği bir platform gibi devam etmiştir. Örneğin 1970'lerden bugüne Fetullah Gülen Cemaatinin farklı siyasi iktidarlardan destek aldığı vurgulanmışsa da, darbenin 14 yıldır iktidarda olan AKP döneminde gerçekleştiği ve bu süreçte örgütün hangi yollarla palazlandığı es geçilmiştir. Bu durum, AKP'nin aklanması, sorumluluğunun tümüyle örtbas edilmesi ve sorumluluğun yükünü başkalarının sırtına yükleme, başka 'suç ortakları' yaratma çabasıyla devam etmiş, bunun sonucunda komisyon çalışmaları sulandırılmıştır. Bu tavır komisyonun raporuna da yansımıştır.

GÜLTAN KIŞANAK’IN DİNLENMESİ: Komisyon çalışmalarındaki bu saik, cemaat bağlantıları gündemi meşgul eden AKP'li belediye başkanlarının daveti yönündeki taleplerin ısrarla kabul edilmemesine karşılık, CHP'li ve HDP'li siyasetçiler ile belediye başkanlarının davet edilerek dinlenmesiyle de ortaya çıkmıştır. Bunun vahim bir örneği, Gültan Kışanak'ın davet edilmesidir.  

DARBEYE YOL AÇAN FAKTÖRLER: Cemaatin yargıda güçlü bir etkiye sahip olmasıyla beraber, başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye toplumunun sinir uçları diyebileceğimiz hassas konulara, yargı erkinin keskinliğiyle müdahale edebilmesi mümkün hale gelmiştir. Bu imkan hukukun sınırlarının çok dışında kullanılmış, Türkiye gündemini meşgul eden davalarda çok sayıda insan senelerce tutuklu kalmıştır. Çözüm sürecinin askıya alınması, il ve ilçe merkezlerinde tamamen hukuka aykırı biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla başka bir boyuta taşınmıştır. Gerek çözüm süreci devam ederken inşa edilen kalekollarla, gerekse sokağa çıkma yasaklarıyla bir kez daha toplumsal ve siyasal bir sorunun çözümü için askeri yöntem tercih edilmiştir. Bu kapsamda askere ve polise çok geniş yetkiler verilmesi, kolluk güçlerinin dokunulmazlık zırhına büründürülmesi gibi etmenlerin de darbe mekaniğini tetiklediği açıktır.

CEMAATİN İKTİDARLA İLİŞKİSİ: Cemaat'in devletin tüm kademelerinde kemikleşmiş bir yapı oluşturması, yargı aracılığıyla çok kritik süreç ve davaları yürütmesi ve gücünün zirvesine çıkması AKP döneminde olmuştur. Bu desteğin en yakın örneği, 2010 referandumudur. Cemaat yapısının HSYK içinde egemen kılınmasıyla yargı yetkisi, bir grubun eline adeta teslim edilmiştir.

ORTAKLIK NASIL BİTTİ? : Bu siyasi ittifak, 7 Şubat 2012 günü MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılmasıyla çatırdamaya başlamıştır. Dershanelerin kapatılmasıyla ilgili kanunun TBMM'de kabul edilmesiyle AKP ile Cemaat arasındaki ittifak yerini çatışmaya bırakmıştır. Bu çatışma 17-25 Aralık operasyonlarıyla tepe noktasına erişmiştir. Daha önceki Cemaat operasyonlarından farkı olmayan bu operasyonun milat kabul edilmesinin tek nedeni doğrudan Erdoğan'ı ve AKP'yi hedef almasıdır. Daha önce binlerce insanın tutuklanmasına neden olan ortam ve telefon dinlemeleri ile uydurma deliller, bu operasyonda da kullanılmıştır. AKP, 17-25 Aralık'ı sadece kendisi için bir milat olarak kabul etmekle yetinmemiş, halkın tamamının 17-25 Aralık sonrası Cemaati 'terör örgütü' olarak görmesini istemiştir.  17-25 Aralık operasyonları, Cemaatin bir örgütün terörist hale gelmesini açıklayacak objektif kriterleri taşımamaktadır. Önceki yargısal süreçlerin hukuksuzluklarının tekrarından ibaret olan bir süreçtir.

ÇÖZÜM SÜRECİ: Cemaat, çözüm sürecine yargısal müdahalelerle köstek olmuştur. Bir çok ilde operasyonlar yapılmış, parti üyeleri ve milletvekilleri tutuklanmıştır. Devlet ile PKK'nin çözüm süreci için müzakereler gerçekleştirdiği ve gizli yürüyen Oslo görüşmelerinin kamuoyuna sızdırılması barış müzakerelerine önemli bir darbedir.

HABUR OLAYI: Çözüm süreci için çok önemli adımlardan biri de silahlı eyleme katılmayan 34 PKK gerillasının Habur sınır kapısından geçerek teslim olmalarıdır. Barış umudunu beslemek, silahları bırakmanın mümkün olduğunu göstermek için Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla gelen kişiler için görevlendirilen 4 savcı sınır kapısında ifadelerini almıştır. Silah bırakan ve haklarında yürütülen herhangi bir dava olmayan PKK militanları, sınırı geçtikten sonra ifade kriziyle karşı karşıya kalmışlardır. Buna göre, "Öcalan’ın çağrısı üzerine barışa katkı yapmak için geliyoruz" şeklinde ifade vermek isteyen militanlara, bu şekilde ifade verirseniz tutuklanırsınız denmiş, gelenler etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandırılmaya çalışılmıştır. Gelenlerin kısa bir sürede serbest bırakılmasıyla sorun çözülebilecekken, tutuklanma ihtimali üzerine halkın sokağa çıkmasıyla Habur krizi büyümüştür. Habur için görevlendirilen bu 4 savcının tamamı görevden alınmıştır. Bu savcılardan biri MİT TIR'ları savcısıydı ama Habur’daki o ifade krizinde parmağı olup olmadığı şüphesiyle değil, MİT TIR'ları dolayısıyla açığa alınmıştır.

7 HAZİRAN SÜRECİ: HDP'nin 7 Haziran sürecinden büyük başarıyla çıkmasının ardından Cumhurbaşkanının "Ya istikrar ya kaos" sözlerinin ardından HDP’ye ve HDP’ye destek veren halka yönelik saldırılar hız kazanmıştır. Nitekim çözüm sürecinin akamete uğramasından sonra, 1 Kasım seçimlerine gidilirken, 16 Ağustos günü hukuki temelden yoksun sokağa çıkma yasakları ilan edilmeye başlamıştır. Sokağa çıkma yasaklarının başladığı 2015 Ağustos ayından bu yana 863 kişi hayatını kaybetti, 1 milyon 671 bin kişi barınma ve sağlık hakkına erişemedi.  HDP'li siyasetçiler olmak üzere bu hak ihlallerini dile getiren her kişi ve kesim, örgüt propagandasıyla suçlanarak yargılama süreçleriyle yüz yüze bırakılmıştır.

DARBEYE İLİŞKİN SORU İŞARETLERİ:  Darbe girişiminin ilk hedefi olan Cumhurbaşkanı, 15 Temmuz'u 16 Temmuz'a bağlayan gece 04.22'de Atatürk Havaalanı'nda yaptığı açıklamada, "Öğleden sonra bir hareketlilik ne yazık ki silahlı kuvvetlerimizin içinde mevcuttu" demiştir. 18 Temmuz günü CNN International'da katıldığı yayında ise "O gece saat 20.00 civarında bir haber aldım. Bazı bölgelerde gelişmeler olduğunu öğrendim. Biz de harekete geçmeye karar verdik." İki gün sonra, yani 20 Temmuz günü Al Jazeera yayınında soruları yanıtlarken ise: "Eniştemde kaldım. Eniştem haber verdi, onun verdiği habere önce inanmadım. Sonra gelişmeler bunu doğruladı. Doğruladıktan sonra MİT Müsteşarıyla görüşmeyi sağladım. Burada istihbarat zaafı olduğu ortada" demiştir. 21 Temmuz günü Reuters'a yaptığı açıklamada ise Erdoğan, "Saat 16.00-16.30 civarı kendisini arayan eniştesinin, Beylerbeyi civarında bir hareketlilik olduğunu, köprüye girişlerin engellendiğini" söylediğini aktarmıştır. 30 Temmuz günü ise, ATV-A Haber ortak yayınında, "O gün 21.15 civarında falan bir şeyin başladığını duyuyoruz. 21.30'da eniştem beni aradı." demiştir.  Cumhurbaşkanı'nın eniştesi Ziya İlgen Komisyon'a davet edilmediği gibi, darbe girişimini Cumhurbaşkanı'na haber veren enişteyle ilgili Komisyon raporunda tek bir satır bile yoktur.

SORULAR:

- Darbe gecesine dair istihbaratın MİT'ten Genelkurmaya iletilmesi saat 18.00 civarında gerçekleşmiştir. Her ne kadar MİT'in verdiği bilgilerde Cumhurbaşkanı'nın koruma müdürüyle görüşüldüğü yazılıysa da, bu denli ciddi bir ihbarın bizzat Cumhurbaşkanı'na neden iletilmediğine dair bir açıklama yoktur. Aynı şekilde gerek MİT, gerekse Genelkurmay Başkanlığı tarafından Başbakan ve İçişleri Bakanı'nın haberdar edilmemesi de anlaşılır gibi değildir.

- Cumhurbaşkanı'nın darbe girişimini ne zaman ve nasıl öğrendiği hala muammadır. Bu kadar kritik bir güne ilişkin hemen her açıklamasının çelişkili olması da kafalarda soru işaretleri uyandırmaktadır.

- İstihbaratın Genelkurmay ve MİT tarafından saat 18.00 de değerlendirilmesi ve ciddiye alınması üzerine, ihbar hava yoluyla yapılacak bir saldırı içermesine rağmen Hava Kuvvetleri Komutanı'nın haberdar edilmemesi, Komutan'ın düğüne giderek programına devam etmesinin nedeni, Komisyon'a sunulan belgelerde yer almamaktadır. Aynı şekilde Akar'ın "Bilginin geldiği makam itibarıyla ciddiye aldık. Ben, Yaşar Paşa ve Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak ile acilen alınacak tedbirleri tartışmaya başladık." sözleriyle ihbarın ciddiyetinde fikir birliğine vardıkları anlaşılmaktadır. Buna rağmen MİT Müsteşarı da programını bozmayarak saat 20.30'da MİT Karargahı'nda Suriye Ulusal Koalisyonu eski Başkanı Muaz Hatip ile görüşmek için Genelkurmay'dan ayrılmıştır. Böyle üst düzey ve ciddi bir görüşmenin ardından, MİT Müsteşarı'nın programında değişiklik yapmaması da izaha muhtaçtır. Aynı şekilde ihbarın ciddi olduğunu değerlendiren Genelkurmay Başkanı'nın her şeyden önce kendi güvenliğini de hesaba katması gerekirken, makamında subaylar tarafından gözaltına alınması da açıklanması gereken önemli bir noktadır.

- İhbarı Genelkurmay Başkanı'ndan önce MİT'ten alan Genelkurmay 2. Başkanı'nın da akıbeti benzer olmuştur. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler de yakın ekibinden bir subay tarafından silah zoruyla rehin alınmış, karargahtaki generaller de darbeye destek verenler tarafından tutulmuştur. Değerlendirilip önlem alınan bir ihbara rağmen bu güvenlik zafiyetinin yaşanması da izaha muhtaçtır.

PAZARLIK MI YAPILDI? : Bu çelişki ve boşluklar, bizi gerek Genelkurmay Başkanı'nın, gerekse MİT Müsteşarı'nın darbe gecesindeki konumunu yeniden düşünmeye sevk etmektedir. Keza operasyonla kurtarıldığı açıklanan Akar'ın başarısız olduklarını anlayan darbecilerin Akıncılar Üssü'nde bulunan bir helikopteri vermesiyle Çankaya Köşkü'ne gittiği anlaşılmıştır. Akar'ın Dişli'nin ateş edilmesin diye helikoptere bindiğini söylemesi, Dişli'nin helikopterde telefon görüşmeleri yapmış olması pazarlık ve müzakereler sonucu darbe girişiminin farklı bir yöne evrildiği yönünde bir emare olarak değerlendirilebilir.

HAKAN FİDAN’A NASIL ULAŞAMADILAR: Genelkurmay Başkanlığı ve Akıncı Üssü'nün güvenlik kameralarının görüntüleri ne kamuoyuyla ne de komisyonla paylaşılmıştır.  Hem Erdoğan, hem de Yıldırım, darbe girişiminin başladığı 21.30'dan sonra MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a ulaşamadıklarını ifade etmişlerdir. Bunun nedeni de hala belirsizdir.

UÇUŞ YASAĞI VAR MI? : Gerek Mehmet Şanver ve Abidin Ünal'ın ifadelerinde yer alan konuşmalarda gerekse Akın Öztürk'ün ifadelerinde, Genelkurmay Başkanı'nın her yere gönderdiği söylenen uçuş yasağı emrinden bahsetmemişlerdir. Şanver, dönemin İçişleri Bakanı Ala'nın uçağını hedef alan iki uçağın kalkışına engel olduğunu ifade etmiştir. Şanver'in bir telefonla engel olabildiği uçak kalkışına Genelkurmay Başkanı'nın emrinin yeterli olmaması da açıklamaya muhtaçtır.

İTTİFAK MI YAPILDI? : Darbe girişimine katılan ve cemaatçi olmayan askerlerin siyasi aidiyetleri de ele alınmamıştır. Darbe girişiminin bir ittifak neticesinde gerçekleşmiş olduğu fikri Komisyon çalışmalarında da ciddiyetle değerlendirilmemiştir.

KARŞI DARBE : Sonuç olarak, darbe komisyonunun çalışmalarının sonucunda açıklanan rapor, kafalardaki soru işaretlerini silmekten çok uzaktır. Komisyon çalışmaları darbe sürecinin aydınlatılması veya darbe girişimlerinin engellenmesi amacından sapmış, hakikatlerin AKP'nin darbe girişimine ilişkin tezini güçlendirecek şekilde eğilip bükülmesiyle sonuçlanmıştır. Darbe girişimi karanlıkta kaldığı gibi, darbenin bastırılması için ilan edilen OHAL'le, dengi ancak bir darbeyle mümkün olabilecek hukuksuzluklar alelade bir hal almıştır.

Öne Çıkanlar