'İşçiler Sur'daki yağmaya ortak olamaz'

İnşaat İşçileri Sendikası (İnşaat-İş), Sur’da yaşanan yıkıma ilişkin yazılı açıklama yayınladı. Açıklamada işçilere seslenen sendika, 'biz bu yıkımın parçası olamayız' dedi.

'İşçiler Sur'daki yağmaya ortak olamaz'

HABER MERKEZİ - Sur’un ve savaş politikalarıyla yıkılan diğer kentlerin şimdi bir müteahhit ve taşeron ordusunun yağmasına açılmak istendiğini dile getiren sendika, açıklamasında şunları belirtti:

"Sur’daki talana-yağmaya-baskı ve zorbalığa dur de!

7 Haziran seçimlerinin hemen arkasından tırmanan özel savaş politikalarıyla Kürt halkının anasından emdiği süt bir kez daha burnundan getirildi. Bu kadim halk, kelimenin gerçek anlamıyla zincirlerinden boşanmış bir devlet terörüyle ezilmek istendi. İnsan aklının ve vicdanının alamayacağı iğrençliklerle karşılaştı. Bodrumlarda diri diri yakılan insanlar, sokaklarda kalan cenazeler, derin dondurucularda saklanan çocuk ölüleri, yerle bir edilmiş kentleriyle insanlık tarihinin kapkara sayfalarından birine yazıldı hikayesi…
Bu kanlı yıkımın hemen arkasından onlarca yıllık zorlu bir direnişle tırnaklarıyla söke söke aldığı tüm toplumsal kazanımları pervasızca gasbedildi. Milletvekilleri-belediye başkanları-eşbaşkanları tutuklandı; kayyımlar atandı; sesi-soluğu olan basın yayın kuruluşları susturuldu; tarihsel belleği silinmek istenircesine bir dönemi ve direnişi ifade eden tüm sembolleri barbarca yıkıldı-yok edildi; toplumsal örgütlülüğünün simgesi olan kurumları, örgütlenme ağları dağıtıldı…

'BARBARLIĞIN HER KARESİ TARİHE KAZINDI'

Bu barbarlığın her karesi insanın vicdanını ömrü boyunca sızlatacak fotoğraf kareleriyle tarihe kazındı.

Şimdi de her gün öldürülen-katledilen bu halkın sağ kalanlarına yerinden yurdundan kopmaları dayatılıyor.

Özel savaşın bu en yıkıcı biçimiyle Kürt halkının güçlü bir örgütlülüğe sahip olduğu Cizre, Nusaybin, Silopi, Silvan ve Sur gibi yerleşim bölgelerinde büyük acılar ve yıkımlar yaşandı. İnsanın-kentlerin ve doğanın tahrip edildiği bu savaşta; kent merkezleri sadece panzerler, akrepler, kobralar, zırhlı kepçeler ve polis özel harekât sürüleriyle değil; tanklar, toplar, helikopterlerle desteklenen komando birlikleri ve jandarma özel harekât birimleri eliyle yakılıp yıkıldı.

'1 MİLYON 299 BİN KİŞİ ETKİLENDİ'

Çatışmaların yoğun olduğu ilk 6 aylık dönemde hazırlanan raporlara göre, 7 kentte, 17 ilçede toplam 52 kez süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı ilan edildi. En uzunu 14 gün (Nusaybin) süren sokağa çıkma yasaklarından -sadece o dönemde- 1 milyon 299 bin kişi etkilendi.

Bu süre zarfında öldürülen sivillerin sayısı 128. Bunlar arasında 3,5 aylık bebeler de var; yaşına güvenerek "nasılsa bana bir şey yapmazlar" diye torunlarına ekmek almak için sokağa çıkan 77 yasındaki ihtiyarlar da… Hamile kadınlar da var; keskin nişancılar tarafından vurulan yaralı yeğeninin yardımına koşan halalar-teyzeler de…

Yakılan-yıkılan evlerin, kurşunlanıp tahrip edilen tarihi binalar hatta camilerin haddi hesabı yok…

Uygulanan vahşeti ne rakamlarla anlatmak mümkün ne sözcüklerle tanımlayabilmek… Düşünün ki analar, gözlerinin önünde vurulan kızlarının cesedini kokmasın diye günlerce buzdolabında saklamak ya da sabaha kadar koynunda yatırmak zorunda kalıyorlar. Bundan ötesi var mı?..

'BUNDAN ÖTESİ'

"Bundan ötesi" ne yazık ki var: Türkiye kamuoyunun bu vahşeti büyük bir kayıtsızlıkla seyretmesi!..

Ve bu kayıtsızlık Amed’in kalbi, hafızası ve kimliği olan; 7 bin yılı aşkın bir tarihe-kültürel mirasa ev sahipliği yapan, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde de yer alan, sadece yerel ve bölgesel değil; evrensel bir öneme de sahip olan Sur’da başlatılan yıkımlar karşısında da devam ediyor.

Yıkımlara karşı bölgede faaliyet yürüten yerel duyarlı kurum ve kişilerden edindiğimiz bilgilere ve de ilerici basına yansıyan görüntülere göre, 24 Ağustos günü iki mahallenin etrafı bariyerle çevrildi. Boşaltılan evleri yıkmak, geride kalan ve evlerinden çıkmayı kabul etmeyen aileleri de zorla Sur’dan çıkartmak için Alipaşa ve Lalebey mahalleleri ablukaya alınmış durumda. Bunun yanı sıra, yıkımları üstlenen müteahhitler, mahalle içlerinde gezerek, Sur halkından evlerini zorla üç kuruşa satmalarını istemekteler. O sokaklarda "Bu işten geri dönüş yok" diyerek halkı çaresizliğe sürükleyecek akbabalar gibi dolanmaktalar.

Yıkıma başlanan mahallelerde halkın elektrik ve suyunun kesilmesi, kanalizasyon tıkanıklığı ve alt yapı çalışmalarını keserek zorla insanların evlerini boşaltmasını sağlamak; yine olsa olsa devlet aklıyla uyuşmaktadır.

'AKP'NİN MÜTEAHHİT SERMAYESİ İÇİN YENİ RANT ALANLARI'

Kürt kentleri şimdi AKP’nin müteahhit sermayesi için yeni rant alanlarına dönüştürülüyor. Tüm bir ülkeyi taşeron ve müteahhit cumhuriyetine dönüştüren AKP ve dayandığı sermaye gücü, o ağı bir ahtapot gibi Kürt illerine taşımak istiyor. Bu kadim toprakları rantın-talanın ve yeni sermaye birikiminin bakir alanları olarak sömürüye açmak istiyor.

Ancak bizler şunu çok iyi biliyoruz ki, bölge halkı evlerine, tarihine, kültürüne sahip çıkmak ve yıkımları durdurmak için biriktirdiği direniş kültüründen vazgeçmeyecektir. Zorbalığın, barbarlığın karşısında bu kültürel birikimle duracaktır.

Fakat sorunun onun direnişine bel bağlamanın ve bunu da bunu ondan beklemenin ötesinde, bu barbarlığa karşı gelişecek ortak bir iradede olduğunu da biliyoruz ve buna dönük görevlerimizi yerine getir(e)memiş olmanın ezikliğini-acısını da yaşıyoruz. Sur’daki katliam ve kıyım günlerinde topladığı yardımlarla mütevazi de olsa halkın acılarına dokunmaya çalışan sendikamızın bu yıkım ve zorbalık karşısında da Sur halkıyla dayanışma içinde olduğunu bilinmesini isteriz.

İnşaat İşçileri Sendikası olarak buradan inşaat işçilerine bir çağrıda bulunmak istiyoruz: Evleri başlarına yıkılan, acıları ve umutları tarih kadar derin olan Sur halkının o savaş harabeleri arasından filizlenen direnişleri bizim de direnişimizdir. Bizim tarafımız yoksul Kürt halkının tarafıdır.

Bu müteahhit ve taşeron cumhuriyetine canımızı-emeğimizi-kanımızı sunan biz inşaat işçileri, bu barbarlığın parçası olamayız.

'BU YIKIMA ORTAK OLAMAYIZ'

Bizi burada çalıştırmak isteyen müteahhitlere yanıtımız, Sur halkının anlamlı direnişi olmalıdır.

Bir şehrin kalbi, kimliği ve hafızası olan bu kültür kentine çakılacak bir çivi ile bile sadece tarihimize ve kültürümüze değil; aynı zamanda insanlığın evrensel değerlerine de ihanet edeceğimiz akıldan çıkmamalıdır.

Evi başına yıkılan, onlarca yıllık bir direniş kültürünü usul usul biriktirerek yoksulluğuna katık eden Kürt halkının yüreğiyle atar yüreğimiz. İşçi sınıfının bu rant-talan ve yıkımda yeri olamaz. O, bu insanlık suçuna ortak olamaz.

-Sur’daki talana-yağmaya-baskı ve zorbalığa dur de!
-Yağmalananın aynı zamanda insanlığın kendisi olduğunu unutma!
-Yaşasın işçilerin birliği, halkın kardeşliği!

işçiler