Adam Phillips'ten pragmatizme bir taşlama: 'İyileşmek Üzerine'

Adam Phillips'ten pragmatizme bir taşlama: 'İyileşmek Üzerine'
Adam Phillips, “İyileşmek Üzerine”de bugünün faydacı ve hazcı dünyasını mercek altına alırken, bireyin nasıl bir proje insan haline getirildiğinin altını çiziyor.

Merve KÜÇÜKSARP


Dünyaca ünlü psikanalist Adam Phillips’in kaleme aldığı “İyileşme Üzerine” isimli eser, Berçem Su Ozak’ın çevirisi ile Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Phillips bu eserinde, “Tedavi”, Tatmin Etmeyen Hazlar”, “Hakikat”, “Deneyim Sahibi Olmamak Üzerine”, “Gevşek Bağlar” isimli yazılarıyla kapitalizmin modern bireye vaat ettiği “daha iyi olmak” fikrini irdelerken, psikoloji biliminin geç dönem kapitalizm ile imtihanını mercek altına alıyor.

Adam Phillips, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yazıları ve kitaplarıyla itibar gören bir isim. Farklı konularda kimi zaman siyasi denebilecek üslupta denemeler yazıyor, psikanalizin geleneksel bakışına eleştirel yaklaşıyor, terapi süreçlerinde terapist ve danışan ilişkisini yeniden inşa edecek söylemlerde bulunuyor. Bu eserindeki yazılarla ise, terapi sürecini, modern insanın hep iyi olması gerektiğini salık veren ve onu bir proje bireye dönüştüren neoliberal sistemin faydacılığından azade kılarak yeniden kurguluyor.

Bugün neoliberal dünyanın yasaları “daha iyi olma” vaadi ile kişilerin iş yerlerinde kendilerini tüketircesine çalışmalarını sağlıyor, onların iyiliği ve esenliği için satın alacakları yeni ihtiyaçlar yaratıyor ve onları her şeyin kendi ellerinde olduğuna inandırarak kendilerini bir “proje birey”e dönüştürmelerine yol açıyor. Bu saikle bugün insanlar çalışırken, ilişki kurarken, spor yaparken, hatta yemek yerken dahi hiç olmadıkları kadar faydacılar. Yaptıkları her şeyin kendilerini daha yukarı ve iyiye dönüştürmesini bekliyorlar. Terapiye de bu projeyi kusursuz gerçekleştirme ideali ile geliyorlar ki, Philips’e göre bu beklenti çoğunlukla terapi sürecini mahvedebiliyor. Zira insanın kırık bir bacağını iyileştirmesi için yapılması gerekenler belirli “olduğu halde, terapi süreçlerinde böyle bir sonuç beklemek doğru değildir. Evet, umut yaşamın arzulanabilir olması için elzemdir ama umut sahibi olmayı faydacılık ile karıştırmamak gerekir.

Phiilips yazılarında kişilerin terapi süreçlerindeki beklentilerini ele alırken, tedavi olmakla hedeflenenin ne olduğunu da sorguluyor. Tedavi olmanın kişinin tercih ettiği hayatı sürmesi olarak tanımlandığını, hastanın psikanalizden beklediğinin aslında bu olduğunu belirtiyor. Bu açıdan günümüzde hiç olmadığı kadar faydacı olan hasta, hedeflediği hayata sahip olmak için elinden geleni yapmaktadır. Oysa psikanaliz bir kişisel gelişim enstrümanı değildir.

“Analistler; psikanalizin amaçlarını açıklarken, kültürün iyi yaşam imgesi repertuarına katkıda bulunmaktan başka bir şey yapıyor mu? Kendi görüşlerine göre, kültürde sunulan en iyi benliklere başka bir ideal benlik eklemenin insanların elinden gelebilecek en iyi durum olduğunu mu söylüyorlar? Elbette bunu yapmak yanlış bir şey olmayabilir ancak psikanaliz süpermarket raflarını yeni ürünlerle doldurur gibi kendimiz için yeni idealler kuşanmaktan başka yapabilecek bir şey olup olmadığını merak etmenin bir yolu da olabilir.”

Bir de şu var ki, arzuladığı hayatı yaşamak amacıyla psikanalize gelen hastanın hedefinde olan hayat da kendi gerçek arzusundan ziyade toplum tarafından onaylanan “muteber” bir hayat olabilir. Bu noktada Phillips, başta Freud olmak üzere birtakım psikanalistlerin kuramlarından yola çıkarak, sosyal bir varlık olan hastanın çoğunlukla gerçekten ne istediğini bilmediğini, hatta bazen bilmek istemediğini ileri sürüyor. Buna rağmen hasta tedavi olmakta ısrarcıdır. Oysa tedavi denen şey, terapi süreçlerinde tanımlanabilir bir süreç değildir. Psikanalizin öncelikli amacı hastanın sorununa neyin sebep olduğunu bulmak, daha sonra ise bu sebebin tesirini aza indirmektir. Bu süreç spontane gelişebilir, analist herhangi bir hiyerarşi kurmadan sohbet ortamında hastanın duygusal belleğinde kazılar yapabilir. Elbette her terapist için bu süreç farklı seyir alır. Keza Anna Freud ve Winnicoit, analizin amacını hastanın gelişimini kolaylaştırmak, Klein hastanın depresif konuma ulaşması, Lacan ise hastanın arzusuna ihanet etmemesini sağlamak olarak tanımlamışlardır.

PSİKANALİZİN TANIMI

Phillips, bugün psikanalizin kitleler tarafından yanlış anlaşılmasını, ideal bir benlik ve alkışlanabilecek bir hayat yaratmak için araçsallaştırılmasını ve kişisel gelişim hırsına amade edilmesini eleştirirken, bir yandan da psikanalizin ne olduğunu da sorguluyor. Psikanaliz, insanların birbirini nasıl etkilediğine, bireyin diğer insanların etkisi altında ve onlara tabi olarak nasıl yaşadıklarına dair bir araştırmadır. Bu araştırma sırasında kimi zaman suyun dibindeki bir taşı bulup çıkartırken, bütün suyu bulandırma, hastayı sarsma veya daha kötü yapma ihtimali de vardır. Şu bir gerçektir ki, daha önce fark edilmeyen bir şeyi fark etmenin insanı nasıl etkileyeceği, kişiye neler yaptırabileceği muammadır. Bu, psikanalizin riskidir. Bu bağlamda Phillips terapinin satın alındığında ne ile karşılaşılacağı belli olmayan bir anti meta olduğunu da hatırlatıyor.

Ancak ne çıkarsa çıksın hastanın terapide karşılaşacağı şeyin, onu büyüteceği ve gelecekteki sağlığı açısından önemli olacağı aşikardır. Phillips’in bir analistin görevine dair işaret ettiği nokta da budur: hastanın büyüme sürecini desteklemek ve son kertede kendi yaşamına ait sorunlarına kendi çözümünü bulmasını sağlamaktır. Bunun için de ilk etap farkındalık yaratmak, kişiyi bilinçli kılmaktır.

Kitabın kimi bölümlerde ise psikanalizin modern bireyin yokluk deneyimleri üzerinden ilerlediğini, kişinin yokluğunu çektiği nesneler ve duyguları belirlemeye yaradığını belirtiyor. Bu öyle bir süreçtir ki insanın doğumuyla başlar, anne ve etrafındaki nesnelerle kurduğu ilişkilerle süregider, kişi neyin yokluğunu çekerse onun etrafında uyanan arzu bilinçaltına yerleşir. Phillips kişinin hikayesini neye sahip olduğu değil, neyin yoksunluğunu çektiği tarafından yazıldığını işaret ediyor. Psikanaliz ise bu yoksunluğun ve ona bağlı arzunun etrafından kendi ağlarını örmekle meşgul olacaktır.

Adam Phillips, “İyileşmek Üzerine”de bugünün faydacı ve hazcı dünyasını mercek altına alırken, bireyin nasıl bir proje insan haline getirildiğinin altını çiziyor. Bu bağlamda bilhassa psikoterapinin bu neoliberal projenin bir ayağı olarak algılanmasını eleştiriyor ve bireylerin faydacılıktan bir an için kurtularak varoluşlarına çıplak gözle bakmaları için yol haritaları sunuyor.

Öne Çıkanlar