Bir Hussein Chalayan Portresi
İlker Cihan BİNER
Artı Gerçek - Hussein Chalayan'ın eserlerinde farklı açılardan hafıza mevzusu yer alır.
Çocukluğunda kendi kendine küçük dünyalar yarattığını söyleyen sanatçı söyleşilerinde keşfetme merakını vurgular. Bir röportajında ilk tasarımının küçük yaşlarda hazırladığı beyaz bir kütüphane olduğunu söyler. Yedi yaşında Londra'da yatılı okula gönderilen Chalayan için çocukluk ve göç çalışmaları hep önem taşır.
Björk'ün 1995 yılında kaydettiği ‘Post’ albümünün kapağında beliren zarf biçimindeki elbise (adı Airmail Dress olarak geçer) Chalayan'a aittir. Bu giysiyi çocukluğunda annesiyle olan mektuplaşmalarından ilham alarak hazırlar.
1993 yılında St. Martins'den (Central St. Martins College Of Art And Design) mezun olur. Okul sanatçının fikirlerini güçlendirme açısından ilham kaynağına dönüşür. Çocukluğundan bu yana yaşamı estetik pozisyonlardan ele almak Chalayan'ın eserlerinin en belirgin özelliklerinden biri.
Ayrıca sanatçı kariyeri boyunca etek boyu gibi kumaşlara has biçimleri trendler ışığında inceleyen bir sanatçı olmadı. Sanatta fonksiyonelliğin önemli olduğunu söyleyen Chalayan'ın perspektifine bu nedenle daha da yakından bakmak gerek.
FARKLI ESTETİK PRATİKLER, SANATÇININ GÖÇEBELİK KONUMU
Bölünmüşlük hissi, kültürlerarası geçişler sanatçının bir nevi yol haritası. Sanatçı bu deneyimleri önce ortaya çıkan çok boyutlu fikirlere sonrasında tasarım sürecine evrilme ve ardından müzikal etkinlikle birlikte seyirciyle paylaşma durumu olarak görüyor. Vurguladığı fonksiyonellik böyle ortaya çıkıyor.
Fakat ‘Hussein Chalayan politik biri mi?’ sorusu akla gelebilir. Sanatçının önemli çalışmalarının siyasetle ilişkisini analiz edebiliriz. Ama üretimlerin kronolojik olarak tarihlerinden çok, etkileri ve işaret ettiği dünyalara bakabilmek önemli.
51. Uluslararası Venedik Bienali’nde (2005) Beral Madra’nın küratörlüğünü üstlendiği Türkiye Pavyonundaki ‘Olmayan Varolan /Absent Presence’ adlı video çalışması bedenin kırılgan imgelerini işler. Tilda Swinton'ın oynadığı özel eserde oyuncunun kendi yüzüyle kurduğu ilişkiyi görürüz. Herhangi bir ressamın fırçasından çıkabilecek Swinton'ın kimlik biçimindeki görüntüsü elektronik olarak yüzeye yansır. Ekrandaki oyuncu ile yansıması arasındaki gerilim göze çarpar.
Bilişime has maddenin küresel dolaşımını ifade eden arkadaki sesin tonlamaları değişirken yeniden görüntüdeki karşıtlık kendini belli eder. Tüm bu kaotik anlatımın karşısında Tilda Swinton sadece kendine dair çatışmayı izlemekle yetinir.
Fakat sonrasında görüntüler peş peşe yüzeyde belirirken simülasyon sahneleri göze çarpar. Aniden aktris ‘Bunları nasıl bilmem gerekiyor?’ sorusunu yüksek sesle sormaya başlar. Swinton laboratuarı andıran bir mekânda kopyalanan ne varsa başkalarına sunar.
Benzer görüntüler ötekilere de yansıtılır ve farklı biçimler ortaya çıkar. Chalayan’ın başka bir video çalışması ‘Olmayan Varolan’ giysi, DNA kopyalamaları, mimari düzen yani farklı disiplinler arasındaki metaforların ilişkisiyle oluşur.
Öte yandan seyircinin konumunu da pas geçmeyerek eserin izleyiciye göre esnetilebileceğinin altını çizelim. ‘Olmayan Varolan’ küresel çağda bölünmüş benliklere dair değerli bir video çalışması olma niteliği taşır.
‘Üzgünüm Leyla/I Am Sad Leyla’ enstalasyonu Chalayan'ın ses getiren başka çalışmalarından biri. Yerleştirmenin adı Sadettin Kaynak'ın eserinden ilhamla hazırlanır. Üç makamı birden (segâh, hüzzâm, nihavent) barındıran bu çalışma aşkın yarattığı melankolik etkileri içerir. Bir dipnot geçmek gerekirse de eserin diğer isminin ‘Dertliyim Ruhuma Hicranımı Sardım da Yine’ olduğunu vurgulamak gerek.
Enstalasyonda şarkıyı Sertab Erener icra eder. Arkadaki sazlar eşliğinde eserin yerel motiflerinin bellek algısıyla temas edebildiğini anlayabiliyoruz.
Türk Sanat Müziği Anadolu'nun ritimsel bağlamda hikâyelerini ortaya çıkarır. Sahip olduğu her bir makamın içerdiği ara seslerin belirli kıvrımları vardır.
Sertab Erener'in Chalayan tasarımı giysisiyle seslendirdiği eser Anglo-Sakson merkezli dünyanın duyulmayan seslerini ortaya çıkarır. Sanatçının defilelerine geldiğimizde ise her zaman kavramsal olma özelliğiyle karşılaşırız. Gün yüzüne çıkan giysiler bir meta olmaktan çok beden tasarımıyla ilişkilenir.
Chalayan'ın ‘Burka’ (1996) üzerlerindeki örtü gitgide azalıp sonunda yok olan kadın modellerin yan yana gelmesiyle oluşur. Çalışmalar politik olmakla beraber örtünme baskısının tarihsel seyrine gönderme yapar.
2000 yılı kış kreasyonu yine moda tarihinin en önemli anlarından birine dönüşür. ‘After Words’ ismiyle defile beden ve nesne ilişkisini birbirine karşıt olarak sunmak yerine ikisini yakınlaştırır. Kurgunun tamamen yolculuk olduğu gösteride tema göçebeliktir. Defilede koltuklar valize dönüşürken kılıfları da kostüm haline getirilir
Özellikle sehpa biçim değiştirerek modelin eteği biçimini alır. Bu durum göçebe yolculuğa dair geriye kalan tek izdir. Çünkü sürekli yer değiştiren grupların (ya da göçebe toplulukların) en büyük hususiyeti çadırın daire kısımlarıyken Chalayan bu sosyolojik olguya işaret eder. Öte yandan hız çağında teknolojik inşanın beden ile doğrudan ilişkisini vurgulayan bu performans zihin ile beden temasının birlikteliğini vurgular.
2002 kış kreasyonu olan ve ‘Ambimorphous’ adını taşıyan koleksiyon bu sefer yerel motiflerle bezeli Kıbrıs coğrafyasının izlerini taşır. Sanatçı giysi tasarımı konusunda kendini belirli temalarla sınırlamaz. Her tasarım mikrodan makroya uzanma potansiyeli taşır. Chalayan günceli kapsayan her meseleyi kendi fikirleriyle harmanlayarak ortaya koyar.
Hussein Chalayan çağdaş sanat, felsefe, fizik gibi farklı disiplinler arasında gezinmeye devam ederken bedenle bağlantılı daha farklı sanat pratikleriyle seyircinin karşısındadır. 2015 Ekim ayında sanatçının Londra’da ‘Gravity Fatigue’ (Yerçekimi Yorgunluğu) adlı gösterisi seyirciyle buluşur. Chalayan'ın bu çalışması yönettiği ilk prodüksiyon olması açısından önem taşır.
Dans projesini oluştururken kostümleri tasarladığı gibi koreografinin duygusu da sanatçı tarafından tasarlanır. Vücut dilini aktaran eylemlilikler çizerek bir anlamda duygu panoları hazırlar. Projenin koreografı Damien Jalet ve dansçılar böyle bir tema etrafında gösteriyi sunar.
Zihin-beden ayrışmazlığı ve doğa-kültür vurgusu çalışmadaki eylemlerin ana niteliğine bürünür. ‘Yer Çekimi Yorgunluğu’ otoriter örgülerle oluşmuş klasik öğelerden çok yaşamı olumlayan dev bir tasarıma dönüşür. Hussein Chalayan'ın farklı katmanlarda oluşturduğu çalışmaların politik izleri kendi farklıyla kurduğu ilişkide saklı.
Başta sorduğum sorunun yani sanatçının ilerlediği estetik-politik hat meselesi kolaylıkla ‘kişisel olan politiktir’ şiarına doğru sürülebilir. Kendilik meselesini, yaşamın ve başkalarıyla ilişkilerin yeniden kurulmasına yönelik çaba dâhilinde kavrayabiliriz. Kişisel olanın siyasi olma mevzusu politik ideolojilere savrulmak olarak anlaşılmamalı.
Chalayan hayatı tasarımlarıyla keşfettiğini söyler. Her çalışma kendinden parçalar taşırken temel derdinin de beden olduğunu vurgular. Yani dünyanın yeniden düzenlenmesi hayattaki etkin gücünü ifade eder.
Sonuç olarak; bir sanatçının portresini yazmak onun yaratıcı vizyonundaki kırılma noktalarını, dalgalanmalarını, aştığı eşikleri kayda alma anlamına gelir. Oysa Hussein Chalayan durmuyor. Güncel olan ile temas kurarken geleceğe atacağı zarlar hala merak konusu.
Akla hemen Rilke'nin satırları geliyor: ‘Kim kendisini paramparça etmeden yenileyebilir?’