Bir sergi serüveni: 'Yeni(den) Başlayanlar İçin Kullanım Kılavuzu'
İlker Cihan BİNER
Kasa Galeri’de 22 Kasım-5 Ocak arasında Uras Kızıl’ın küratörlüğünde gerçekleşen “Yeni(den) Başlayanlar İçin Kullanım Kılavuzu” sergisinde sanatçılar Kıymet Daştan ve Başak Kaptan yer alıyor.
Hem küratöre hem de sanatçılara serginin oluşum serüvenini, eser seçimlerini ve çalışmaların oluşum aşamalarını sorduk. Onlar da şeffaf bir biçimde anlattılar.
Yeni materyalizmden nesnelerin konumlarına değin derinleşen söyleşiye bağlanalım.
Bir serginin varlığının öncesinde de mutlaka çeşitli düşünce serüvenleri vardır: Önce tanışma ve sonra etkinliği kararlaştırma, eserlerin seçimi vb. Nasıl bir araya geldiniz?
Uras Kızıl: Bu soruyla başlamanı önemli buluyorum. Bunun için ayrıca teşekkür ederim. Çünkü bu serginin serüveni tamamen organik bir şekilde gelişti. Kıymet’i 2020 tarihinde Pera Müzesi’nde Elena Sorokina küratörlüğünde gerçekleşen “Kristal Berraklığı” sergisindeki “Unutma Taşları” serisini (2019-2020) biliyordum. Ancak fiziksel anlamda tanışmamız 2022’nin başlarına tekabül eder.
Benim Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde ders verdiğim, Kıymet’in ise aynı üniversitede doktora derslerine devam ettiği bir dönemdi. Üniversitenin giriş kapısına bakan cephesinde, küratörlüğünü üstleneceğim ve Kıymet’in de sanatçılarından biri olacağı “İmgelerin Yeni Grameri” (2022) sergisi çerçevesinde konuşmuştuk. Bu tarihten itibaren birlikte düşünme hikâyemiz de başlamış oldu.
Başak Kaptan’la tanışmamız ise akademik bir karşılaşma. Başak’la sevgili Sibel Yardımcı aracılığıyla tanıştık. 2020 tarihiydi. Aynı yıl Başak’ın benim doktora eş danışmanım olmayı kabul ettiği yıl olmasıyla ayrıca özel bir dönem.
Üçümüzü bir araya getiren şey ise Kıymet ve Başak’ın duo sergi yapma istekleri ve beni sürece dahil etmeleri oldu. Dolayısıyla “Yeni(den) Başlayanlar İçin Kullanım Kılavuzu” sergisi geleneksel şekilde küratörün sergi sürecini ve sanatçıları baştan sonra belirlediği bir sergi olmaktan öte, küratörün eklemlendiği bir yapıya sahiptir.
Kıymet Daştan: Başak’la Barın Han’da gerçekleşen 2022 tarihli “Yemin Etmedim ki” adlı karma sergide tanışmıştım.
Serginin çeşitli aralıklarla bir araya geldiğimiz konuşmalarla şekillenen süreci içinde işlerimizin birbiri ile kendiliğinden ilişkilendiğini fark ettim.
Başak ile gözden kaçan aynı detaylara benzer düşüncelerle farklı açılardan, birbirini kesmeden, hatta tamamlayan bir dille bakıyorduk. Bu anlattığım şeyin kendiliğinden oluşu bizi daha çok bir araya getirdi. Kasa Galeri’de değer meselesi ile ilgili bir sergi düşünüyordum. Derya Yücel içtenlikle süreci anlatıp duo sergi önerebileceğimizi söylediğinde de hemen Başak’la paylaştım.
Başak Kaptan: Benzer heyecan ve hassasiyetlerle bir araya geldikten sonra eş zamanlı devam etmek istediğimiz ya da yeniden ele almak istediğimiz eskiden beri uğraştığımız işlere ve konulara birlikte baktık. Araştırma süreçlerimizi paylaştık, bolca konuştuk, karşılıklı etkileşimlerle, benzer çekimlerle yan yana üretmiş ve sergiyi de böylece birlikte çıkarmış olduk.
Kıymet Daştan: Dolayısıyla bu sergi sadece eser üretimini içermiyor. Çalışmalar arasındaki bağlar çalışırken ortaya çıkıyor ve Uras’ın bu süreçteki tanıklığı serginin daha da katmanlaşmasına olanak tanıyor.
Düşünsel boyutta kurduğumuz ilişkileri Uras’ın görebiliyor ve onları açabiliyor oluşu önemliydi. Bütünsel bakabiliyor olması, toparlayıcı bir unsur olarak varlığı sanatçı, küratör, yazar tanımını esnettiğimiz bir sergide anlam kazandı.
Biz bir metin ile başlamadık. Neredeyse bir düğme ile başladık. Sanki nesne etrafında şekillendi sergi ve gittiği yerleri kurcaladık. Son dakikaya kadar düşünme ve üretme süreci devam etti. Notlar aldık, kayıtlar tuttuk. Birlikte düşünmenin bu sergiyi var etmesi konuştuklarımızın not alınıp kaybolmayacak olması onu bir kılavuz olarak düşünmemize vesile oldu. Ancak bu kılavuz, alıştığımız anlamda direkt yol gösteren bir kılavuz kesinlikle değil.
Eserlerin mekândaki dağılım dengesini kurarken nelere dikkat ettiniz?
Başak Kaptan: Mekânın fiziksel bir kasa olması hali hazırda nesnelerle ilişkimizi de köşeli bir parantez içine almış oldu. Korunacak, saklanacak değerler ya da hatıralar olarak örgütlendi işlerimiz ister istemez. Fazlalığı ve düzenli yığınları olan işlerin Kasa Galeri gibi görece küçük bir mekâna yerleştirmek kolay olmadı.
Mekânı da tıpkı açıp kapanan avuç içleri gibi iki kanatlı, simetrik ve izleyicinin üzerine kapanmasına izin verecek kadar duvarların dikey çizgilerini de düşünmek yerleşme problemini çözmemize yardım etti sanırım.
Kıymet Daştan: Ben kendi adıma şu detaylara işaret edebilirim. Her eseri önce her odada düşündük. Birbiri ile ilişkilendirdiğimizde böyle bir yerleşim şekli ortaya çıktı. Tavuklar ses unsuru olduğu için ve girilen ayrı bir oda çağrıştırdığı için son odada kendi atmosferini yarattı. Sergi ile bütünleşik, tam bölmeyen daha çok çağıran. Düğmelerle konuştuğu için yan yana olmalarına karar verdik. Biri duvardan kopuk manzara formatında, diğeri duvardan ayrılmak isteyen kabarmış duvar kağıdı gibi. Girişteki yapıtı sergilemeyi Uras istedi. Serginin başlangıç noktası oldu. “Örneğin Örneği” ise Başak’ın düğmeleri ile ilişkili olduğu için son bölüme girmeden hemen önceki sağ duvara yerleşti. “Yokluğu Bir” çalışmasını direk para ile ilişkili olduğu için kasa kapısından girer girmez sağa koyduk.
Uras Kızıl: Sergi metninden de anlaşılacağı üzere, serginin kavramsal çerçevesi belli kavramların etrafında örülüyor. Varlık/yokluk, değer/değersizleştirme, unutma/hatırlama, boşluk, bozulma, emek vb. İlk olarak bu yakınlıkları dikkate aldık ve mekândaki yayılımı buna göre gerçekleştirdik. Örneğin galeri mekânının orta kısmında yer alan Başak Kaptan’ın “Çift Halde” ve “Sırayla” çalışmaları ile Kıymet Daştan’ın “Örneğin Örneği” yapıtı el ve emek üzerinden birbirleriyle doğrudan ilişkileniyor.
Sergi genel itibariyle nesne-odaklı bir söyleme sahip olmasına rağmen, yerleşim olarak işlerin birinini ezmediği, rafine geçişlerin hissedilebileceği bir dağılım gösteriyor.
Bu sergi “zamanı” nasıl kavrıyor?
Kıymet Daştan: Aslında sergideki çalışmalar daha önce yapmaya ve düşünmeye başlanmış daha doğrusu kafamızda dönüp durmaya devam etmiş ama sonuçlandırmadığımız işleri içeriyor. Kafamızda dönüp duran düşünceler netleştikçe işler de ortaya çıktı. İşler bitmiş olsa da sıfırlar ve tavuklar gibi sergideki işlerin serüveni devam edecek gibi gözüküyor. Meselelerimiz devam ettiği için bu olağan. Belki de çalışmalarda zaman yer yer genişlerken sergi bütün olarak ana işaret ediyor denebilir. Soruyu bir de “Geniş Zaman” işimdeki saatleri kurmam gerekmesi üzerinden açmalıyım. Saatler tek tek kurulduğu için senkron değiller ayrı ayrı çalışan 12 saat ama onları her gün kurmak gerekiyor. Duran tavuklara yoruldular diyordum. Sergi açıldığından beri hergün gidip saatleri kurma konusunda benim de tavuklar gibi yorulmam zamanı kendi ölçeğimizde de düşünmeye itiyor. zamanı göstermeyen bu tavukları yemlemeye gitmek gibi çarkların dönmesi için saatleri kurma konusunda da birbirimizle paslaşmaya başladık. O nedenle sergide zaman, örgütlemesi açısından da önemli bir unsur diyebilirim.
Başak Kaptan: Düğmeler ve kağıdın ilişkisini araştırırken materyalin olanak ve sınırlarını göstermeye çalıştım. Zaman içinde yan yana, üst üste olma hallerinin, farklı yakınlık ve uzaklıkların birikmesine odaklandım. Bu çalışmanın ismi Rilke’nin Orfeus’a ağıtlarından bir dizenin ödünç alınması ile oluşturuldu. Şair karanlıkta ve sessizlikte olana çağrı yapar ve onu tüm duyularla hissetmeye davet eder. Bu çalışma da farklı bir duyumsama biçimini, bekleme, biriktirme ve tereddüt etme aralıklarını dizmeye çalışır. Tekil birliktelikleri değerlendirmeyi,hatırlama ile kavrama süresini birlikte düşünmeyi önerir.
“Sırayla” animasyonunda ise döngüsel bir zaman teknik olarak videonun içinde içerilmektedir. Ayrıca gösterilen çizimlerde Adel’in büyüme süresi de işlenmektedir. “Sırayla” animasyonunu karşılayan ve ona eşlik eden “Çift Halde” çizimleri dikey bir sekans çizgisinde izlenmeyi önerir. Çizimlerde gösterilen çeşitli jestler ve hareketler ise başlangıç ve bitiş anlarının karelerine ayrılmış, iki anahtar kare olarak yeniden çerçevelenmiştir. Dolayısıyla bu çalışma zamana, gündelik nesnelerle kurduğumuz ilişkiler üzerinden ve hareketin linear uzamından yakından bakar. Eylem süresine, birlikteliğe, nesnelerle ilişkimize hatırlanacak ve korunacak anahtar (souvenir) kareler olarak dizer.
Uras Kızıl: Çalışmalar düşünsel boyutta birbiriyle ilişkilense de bana göre her bir yapıt birbirinden ayrı zaman örüntülerine sahip. Demek istediğim her bir yapıt zamanı kendiyle birlikte taşıyor. Elbette ayrı ayrı hepsini açıklamam mümkün değil. Ancak Daştan’ın “Geniş Zaman” yapıtına örnekle bu durumu izah edeyim. “Geniş Zaman”, hikâyesini eskiden aşina olduğumuz bir saatten alıyor. Bu saat kurmalı çalışma prensibine sahip, yuvarlak formda ve içerisinde bir tavuğun sürekli yemlendiği ikonik bir saat. Kıymet bu tavuk formunu alarak beyaz bir kağıt üzerine nakşediyor. Tavuk tıpkı eski saatteki gibi yemlenmeye devam ediyor. Ancak burada ne yelkovan ne de akrep var. Zamanı ölçebileceğimiz herhangi bir gösterge yok. İnsan zamanının dışında bir zamansallık söz konusu. Ayrıca “Geniş Zaman” tıpkı klasik olan gibi kurmalı. Bir süre sonra tavuğun hareketleriyle enerjisini kaybederek çalışmayı sonlandırıyor ve yeniden kurulmaya ihtiyaç duyuyor.
Öte yandan kurulmaları eş zamanlı olmadığı için hangisinin ne zaman duracağı da meçhul. Dolayısıyla 12 saatten her birinin kendi zamansallığı var. Ve bu zaman örüntüleri bizim zaman-yapma biçimlerimizden farklı.
İnsan olmayanların konumu ile eserler hangi açılardan birbiriyle ilişki hâlinde ya da dolaşık?
Uras Kızıl: Şu bir gerçek ki; çalıştığım alan insan sonrası, yeni materyalizm gibi düşünce setleri etrafında yoğunlaştığı için ele aldığım makaleler de, sergiler de bu kavramların ya çevresinden dolanıyor ya da bu kavramlarla birlikte sarmalanıyor. Dolayısıyla dahil olduğum her projede de bir iç tepi olarak bu düşünceler etrafında düşünme eğiliminde oluyorum. Ancak bu elbette benim zorlamamla olacak bir şey değil. Özellikle birlikte çalışmayı tercih ettiğim sanatçılar zaten kuramsal yaklaşımları ve sanat pratikleri itibariyle söz konusu düşüncelerden beslenen sanatçılar. Kıymet erken tarihlerden itibaren nesne odaklı çalışan, materyalitenin kendisi üzerine düşünen bir sanatçı. Başak video çalışmasına rağmen, dijitalin materyalitesini görünür kılma peşinde. Hatta, dijital olanı elle yapılmış, elle yapılmış olanı ise dijital gibi gösterme arzusu taşıyor.
Sergideki yapıtlar bizim nesnelerle birlikte düşünme biçimimizi gözden geçirmemize, daha önce düşünmediğimiz yönlerine bakmamıza vesile oldu. Burada hem Kıymet’ten hem de Başak’tan birer örnek vermek istiyorum. Galerinin giriş kısmında, demir parmaklı kapının hemen yanına yerleştirdiğimiz Daştan’ın “Neyse” yapıtı adeta mekânın bir parçası izlenimi verecek şekilde konumlandırıldı. “Neyse”’yi düşünme biçimimiz, galerinin sigortası izlenimi uyandıracak, mekânın demirbaşlarıyla (kaçış planı, güvenlik kamerası, exit tabelası) ilişkilenecekti. Neyse, eski tekne paneli. Zamanla üzerindeki sembolleri silinmiş, böylece tuşların ne işe yaradığı anlaşılmaz hâlâ gelmiş. Kimse söylemediği takdirde onun bir tekne paneli olduğuna dair bir imare taşımıyor. Dolayısıyla “Neyse”’yi kaçış planı, güvenlik kamerası ve exit tabelasının alanına çekmek; tüm bu nesnelerin kendi aralarında kuracakları ilişkileri gözlemlememize de olanak tanıdı.
Başak’ın “Çift Halde” yapıtı ise kızı Adel’in ellerini görünür kılıyor. 2017 yılına dayanan bir çalışma. Fakat Başak serginin kavramsal çerçevesi sonrası bu çalışmasını yeniden düşünmeye başladı ve Adel’in nesnelerle kurduğu ilişkiye odaklandı. Adel’in çatal, kalem, iğne, iplik, makas gibi nesnelerle kurduğu ilişki sanatçı tarafından gözlemlendi. Ve sonuç Adel’in yetişkin bir bireye göre nesneleri kavrayış biçimindeki farklılaşma olarak saptandı. Dolayısıyla başlangıç noktası ilk aşamada nesne olmasa da, yapıtlara insan olmayan merceğinden yeniden yaklaşmak farklı düşünme biçimlerini de doğurdu.
Sergide geçmişin geçip gitmediğini ve nesnelerin çok boyutluluğunu ele alıyorsunuz. Eserlerinizi oluştururken nasıl bir çalışma düzeniniz vardı?
Başak Kaptan: Gündelik jestler üzerinden kendiliğimize, , kendi bedenimize, Adel’in küçük bedenine onun oyunlarına, deneyerek, durarak yakından ve yeniden bakmak olanağı ilginç bir serüven oldu. Sergide nesneleri n çok kendileri olduğu, bizi çağırdığı yeri bulmaya çalıştık. Yani en görünür olduğu yeri ve hallerini araştırdık.
Bir çerçeve için duvarda olmadığı, bir düğme için iliksiz, dikişsiz bırakılıp, biriktiği yerleri ortaya çıkardık. Onların maddeselliğini duyumsatmaya çalıştık. Böyle hissedebilmek için nesnelerin en dağınık halleri ile sezgilerimizin en açık halini eşleştirmeye çalıştık. Önceden tasarlanabilir, hesaplanabilir bir süreç değil yani. Açık bir deney alanında odaklandığımız şey sürenin içinde yan yana gelmeler ve mesafelenmelerin ilişkisiydi aslında, nesneler ister hareketli olsun isterse eylemsiz olsun hepsinin ses çıkardığını göstermekti.
Eserlerinizde işlediğiniz nesnelerin kendine has tavırları var. Bu materyaller ile karşılaşmalarınızdan bahseder misiniz?
Başak Kaptan: Nesnelerin kendine has tavırları, işte tam da dediğiniz gibi her bir nesnenin kendi yaşamsallığını, canlılığını bulup, dinleyip, dinletebilmek için tereddüt etmek, sessiz olmak ve yeniden başlamak gerekiyor. Bu kadar koşturma ve gürültü içinde bu cılız frekansları kendi duyma aralığımıza yaklaştırmak, uyumlanmak gerekiyor. Bunun için de bildiğimiz her şeyi unutmamız, hata yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Birlikte oyun oynamaya açık olmak, “eseri ve süreci ben tasarladım” dilinden vazgeçmek gerekiyor.
Kıymet Daştan: Ben çok dağınık düşünüyorum. Bu iki soruya tek seferde cevap vermeliyim. Yaşadığım, gözlemlediğim olayların çağrışımları tıpkı nesneler gibi birikiyor. Biriktirdiğim nesneler bana işaret ettiği şeye dönüşmedikçe sanat yapıtı haline gelmeyebilir. Ama nesnelerin beni yönlendirdiği işaret ettiği detaylarla ilgileniyorum. Onların malzemesi, yapım amacı, kullanılan teknik, kullanıldığı dönem hepsi birbirini tetikliyor. Sanatçı öznesinin geri çekildiği anlar var. Anlatması zor ama nesnenin kendiliği üzerinden okuma yapmak o yönü takip etmek de başka bir dilin sınırlarında geziniyorum gibi hissettiriyor diyebilirim.
Bir şey var orada olmayan, orada ki o hiçbir şey ilgimi çekiyor. Bir şeyin yokluğunu imleyen varlık, değer meselesi, geçicilik kafamda dönenler ve bir de genellikle nesnelerle (araçsallığından sıyrılmış ya da sıyırarak) kurduğum ilişki bana kılavuzluk ediyordu bu sergide. İşlerimde rastlantısallık geri planda. Her karar işlerin çerçevelenmesi bile çalışmaların katmanlarından biri olmak üzere orada genellikle.
*Kapak fotoğrafı: Kasa Galeri. Yeni(den) Başlayanlar İçin Kullanma Kılavuzu sergisinden görünüm, Fotoğraf: Muhammet Tahir Akkurt (Kaynak: Argonotlar)