Bitiremediğim diziler…
Bir şeyleri çok fazla yarım bırakmak seçeneklerin kötüleşmesi ile ilgili geliyor bana. Örneğin bu hafta yazmak için dizilere bakarken, zorlanacağımı bilsem de Erşan Kuneri’nin ikinci sezonunu bitirmek gibi bir kararım vardı. Ama karar vermiş olmak tek başına bunu uygulamada yeterli olmuyor. Yine de dört bölüm izledim ama tam olarak aklımda hiçbir şeyin kalmadığını söyleyebilirim.
Geçtiğimiz hafta yayınlanan ikinci sezon, bu hafta Netflix’in Türkiye top 10 listesinde ilk sıraya oturmuş. Sosyal medyada da çeşitli hesapların Erşan Kuneri’de “komik anlar” ya da “çok güldüklerini” söyledikleri bölümleri paylaşmaya başladığını görüyorum. Açıkçası hafızamı yokladım ama ilk sezonu bitirdim mi emin bile değilim. O yüzden Erşan Kuneri’ye dair sadece belli imgeler dışında bir şey yok zihnimde.
Erşan Kuneri
Dizilerin devam etmelerini sağlayan şey elbette o platformda ne kadar izlenip izlenmedikleri. Belli ki bu politika çok da içeriğe bakmıyor. Haliyle başta da söylediğim yarım bırakma sayısı buna da bağlı olarak artıyor. Fazla izlenmenin ise reklam ve tanıtımla bağının olduğunu unutmayalım. Bazen kötü eleştiriler bile bu izlenme sayısını artırıyor ama ağırlıklı olarak o yapımın PR’ının yaygın yapılmasıyla alakalı daha çok. Erşan Kuneri’nin ikinci sezonla döndüğü Netflix’te örneğin kalbur üstü sayılabilecek Kaos iptal edildi. Haliyle bu onay mekanizmasının sorunlu olduğunu düşünüyorum.
İzlediğim dört bölümden Erşan Kuneri’ye dair şunları söyleyebilirim, ortada Yeşilçam’ın “yok sayılan” yıllarına dair bir parodi yok. Cem Yılmaz bizzat kendi kendisinin parodisini yapıyor. Her bir bölüm yeni bir sinema filmi gibi çekilmiş. İlk sezondan aklımda kalan şey her esprinin seksist olmasıydı. Bir süre sonra gerçek hayatta “kadına şiddete karşı çıkan” ama bu dizide tüm o mekanizmanın yeniden yaratılmasında rol alan kadın oyunculara bile katlanamamıştım. Cem Yılmaz bu defa “Şiddet dilde başlar küfür yok” gibi bir replik koymuş diziye. Ama yaptığı tüm imalar yine o değirmene su taşıyor. Absürt desen absürt değil, komik desen komik değil bunca bölümün bu kadar hevesle çekilmiş olması bana tuhaf geliyor. “Bu defa güldürmedi” gibi bir tanımlamayı bile hak edecek bölümler izlemedim en azından ilk dördünde…
Yeşilçam
Yeşilçam’a dair yakın zamanda izlediğim en iyi dizilerden biri Çağan Irmak’ın BluTv için çektiği Yeşilçam dizisiydi. Yanlış anlaşılma olmasın bu iki diziyi karşılaştırmıyorum. Ama Cem Yılmaz’ın sinemaya da olan tutkusunu az çok biliyorum verdiği röportajlardan. Bunu iyi mi yapıyor elbette tartışma konusu. Ama hem bu döneme dair hem de film yapımına dair bir derdi var. O açıdan döneme dair bir şey anlatan en iyi yapımlardan biri olarak Yeşilçam’ı örnek gösterdim. Çağatay Ulusoy’un başrolde olmasından kaynaklı ilk etapta ben de önyargılı yaklaştım; ama sinemanın propaganda unsuru haline gelmesi ve devletin rolüne dair de çok güzel yerlere işaret eden bir diziydi. Ayrıca Ulusoy da iyi bir performans sergiliyordu. Bu anlamda önyargımı da kırdı.
Bu hafta yarım bıraktığım ikinci dizi ise Nobody Wants This. Dizi klasik bir romantik komedi. Öyle görünüyor ki bütün dünyada da dikkat çekmiş bir yapım. Yarım saatten oluşan 10 bölümlük diziyi bitirmek için de çok zorladım ama tamamlayamadım. Çünkü insanın genellikle sevgiye ihtiyaç duyduğunda, kendisini iyi hissetsin diye izlediği bir türdür romantik komedi. Ya da sırf kafayı boşaltmak veya fazla düşünmeyi gerektirmediği için izlemek istediği yapımlardır. Bu da maksimum 90 dakika için geçerli, ortalama beş saat için değil. Şahsen bu kadar uzun süre kafamı boşaltmak istemiyorum. Komediyi severim, defalarca izlediğim komedi dizileri var ama onlar kafamı boşaltmak yerine zihnimde iz bırakıyor. Bu dizini zihnimde pek bir karşılığı olmadı…
Nobody Wants This
Dizi ilişkiler üzerine kız kardeşi ile birlikte podcast yapan Joanne (Kristen Bell) ile Haham olan Noah’ın (Adam Brody) ilişkisine odaklanıyor. Joanne ilişkileri sürekli irdelediği için bir türlü istediği şeyi bulamıyor. Noah ise ilişkisini yeni bitirmiş hatta evlilikten dönmüş, yakışıklı bir Haham. İkilinin ilişkisi elbette Yahudilere göre Joanne’nin “Şişka” (Yidiş dilinde Yahudi olmayan kadınlar için kullanılan hakaret içeren sözcük. Şiksa, iğrenç, kirli, tiksinilen şey anlamına gelen İbranice bir kelimeden türetilmiş.) olması gibi bir engel taşıyor. Zira Noah’ın zaten Yahudi bir din görevlisi olması ise durumu zorlaştırıyor. Noah Baş Hahamlık beklerken ilişkilerini gizlemeye çalışıyor ama çok uzun sürmüyor. Joanne bir şekilde ilişkilere bakış açısını hatta belli yönlerini bile Noah ile törpülüyor. O sırada iki kız kardeşin podcast’i başarılı bir yola giriyor.
Günümüz romantik komedi dizileri ya da filmleri kadın, erkeğe ve hatta tüm cinsiyetlere ilişkin toplumsal değişimin farkında. Özellikle cinsiyet ve cinsel yönelime “nefret suçu” getirecek bir şeyden kaçınıyorlar hatta kapsayıcılar. Ama tüm bu dikkatli tavır ya da kapsayıcılık, cinsiyetler arası ilişkilerde eski klişeleri yeniden üretmedikleri anlamına gelmiyor. O yüzden romantik komedi türü, dilini ya da tarzını değiştirse de özünü terk edemiyor…
Suzan Demir kimdir?
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudu. Hayat TV, ardından Evrensel Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Taraf Gazetesi kültür sanat servisinde muhabir ve editör olarak çalıştı. Arka Pencere (www.arkapencere.com) online dergide haftalık sinema eleştirileri kaleme aldı. Ayrıca BİR+BİR Express dergisinde (hem online hem matbu dergide) www.sabirfikir.com ve Kritik 24 (K24) sitelerinde de haber ve yazıları yayınlandı. Yeni E Dergisi’nde kültür, sanat ve sinema röportajları yapıyor. Hala Avrupa'da çeşitli ajanslara politika, ekonomi ve kültür sanat dalında haberler üretiyor. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) ve SİYAD üyesi.